ÖLÜM VE BEDENSEL ZARARLAR NEDENİYLEMADDİ TAZMİNAT HESAPLARI
ÇELİK AHMET ÇELİK
I- KONUYA GİRİŞ
1- İnsan zararlarının gideriminde temel ölçü
Haksız eylem ve hukuka aykırı bir olay sonucu insana verilen zararların gideriminde temel ölçü “hukuksal değerlendirmeler”dir. Zararın “parasal” değerlendirmesi tazminat hesabının son aşamasıdır. Zararı paraya dönüştürmede uygulanacak yöntem (formüller) ne olursa olsun, eğer hukuksal değerlendirme doğru yapılamıyorsa, sağlıklı bir sonuca ulaşılamaz. Hesap formülleri boş kalıplar gibidir. Onların içini doğru bilgilerle doldurmak, zarar hesabının gerekçesini ve alt yapısını sağlam bir biçimde oluşturmak gerekir. Bunu ancak yasaları, yerleşik içtihadı ve öğretideki görüşleri iyi bilen, sorumluluk hukukundaki en son gelişmeleri yakından izleyen, hukuk eğitimi almış ve konusunda uzmanlaşmış bilirkişiler yapabilir.
Hukukçu bilirkişiler konusunda, 6100 sayılı yeni HMK’nun 266.maddesinin yanlış algılandığı kanısındayız. Maddenin ikinci cümlesindeki “Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” açıklamasından anlaşılacağı üzere, yargıç “genel hukuk bilgisi” dışında, maddenin ilk cümlesine göre “özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde” bilirkişinin hangi meslek grubundan olduğuna bakmayacak, “özel veya teknik bilgisi” olan hukukçuları da bilirkişi atayabilecektir. Çünkü, tazminat hesapları, yargıcın yapabileceği bir iş olmayıp “özel ve teknik bilgiyi” gerektirmektedir. Yasakoyucunun bu konuda meslek ayrımı yaptığını, hukukçuları dışladığını söylemek mantık dışı olur.
Yaşanarak görülmüş ve denenmiştir ki, insan zararlarının değerlendirilmesini hukuk eğitimi almamış bilirkişiler yapamamaktadırlar. Bu konu onlara bırakılamayacak kadar önemlidir.Yaşama hakkı ve bunun özelinde sağlıklı yaşama hakkı, hukukça öncelikli olarak ve özenle korunması gereken en yüce haktır. Bunu hafife alanlar ve zarar giderimini çıkar hesaplarıyla yozlaştırmaya, yaşam gerçeklerinden kopuk bir takım yapay kuramlarla zarar sorumlularını tazminat ödemekten kurtarmaya çalışanlar insanlık suçu işlemiş olurlar.
2- İnsan zararlarının hukuksal değerlendirmesi nasıl yapılmalıdır
a) Nedensellik bağının belirlenmesi
Haksız eylem veya hukuka aykırı olay ile zarar arasında neden-sonuç ilişkisi (nedensellik bağı) kurulabilmelidir. Eğer bu bağ kurulamıyorsa, sorumlu tutulanlara ödetilecek bir tazminat söz konusu olamayacaktır. Bir başka anlatımla, doğan zarar, haksız ve hukuka aykırı eylemin sonucu değilse, eylemi işleyenlerden ve hukuka aykırı durumu yaratanlardan tazminat istenemez. Nedensellik bağını belirlemek her zaman kolay değildir. Öyle olay ve eylemler vardır ki, hukuka aykırı gibi görünse de, zarar onlardan doğmamış olabilir. Kimi zaman çoklu eylem ve etkenlerden hangisinin ve hangilerinin zararlı sonucu doğurduğunu titiz bir araştırma ve değerlendirme ile belirlemek gerekebilir. Bu bağ kesin biçimde ortaya çıkmadıkça zararı hesaplama aşmasına gelinemez.
Uygulamada, kusur ve sorumluluk derecelerinin belirlenmesinde görevlendirilen teknik bilirkişiler, kurallara aykırı durumları saptamakla yetinmekte, hukuk bilgileri olmadığı için nedensellik bağını doğru kuramamaktadırlar. Oysa, bazı eylem ve durumlar kurallara ve yasal düzenlemelere aykırı olmalarına karşın, zarar bunlardan doğmamış olabilir. Örneğin, araç kullanan bir kimse trafik kurallarına aykırı davranmış olup da, zarar onun bu eyleminden doğmamışsa, başka etkenler aramak ve saptamak gerekir.
b) Tazminat isteme koşulları ve hukuksal değerlendirmeler
Tazminat isteme hakkı yasalarda sınırlandırılmış ve bir takım koşullara bağlanmıştır.Yasalarda açıklık bulunmayan durumlar, öğretideki yorumlarla ve yargısal inançlarla belirgin hale getirilmiştir. Her zararlandırıcı eylem maddi tazminat isteğini haklı kılmaz. Örneğin, ölüm nedeniyle destekten yoksunlukta, tazminat isteyebilecek olanlar belli nitelikleri taşımalıdırlar.Desteğin bazı yakınları yaşları veya özel konumları nedeniyle maddi tazminat isteyemezler. Onların kayıpları manevi tazminatla giderilir.
Öte yandan, bir kimsenin ölümüyle dolaylı olarak zarara uğrayanlar destek tazminatı isteyemezler. Örneğin, tiyatro sanatçısının tiyatro sahibi, sinema oyuncusunun ölümüyle filmi yarıda kalan yapımcı, müzik sanatçısının ölümüyle işleri bozulan gazino sahibi, yıldız futbolcunun ölümüyle ödediği yüksek transfer ücreti boşa giden spor kulüp yöneticileri, haksız ve hukuka aykırı olarak ölüme neden olanlardan tazminat isteyemezler.
Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat isteme hakkının koşulları belirlenirken, bazı akademisyenlerin kitaplarında veya makalelerinde yer alan çok eski yıllara ait, birbirlerinden alıntılarla yinelenen, yaşam gerçeklerine aykırı görüşler dikkate alınmamalı; sorumluluk hukukundaki gelişmelere, Yargıtay’ın kökleşmiş ve ilke haline gelmiş kararlarına göre değerlendirme yapılmalıdır. Buna göre:
Ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatının hukuksal niteliği konusunda tekerleme gibi ezberlenmiş tanımların bugün artık bir geçerliği kalmadığının ayırdına varılmalı; bakım gücü - bakım ihtiyacı gibi nasıl ve neye göre saptanacağı belirsiz değer ölçüleri bir yana bırakılmalı; insan zararlarının bir “mal zararı” değil, “can zararı” olduğu bilinmeli, bu nedenle kalıplaşmış zarar kavramına ve buna bağlı fark kuramına bağlı kalınmamalı; destekten yoksunluğun ölenden bağımsız bir hak olduğu, bir yansıma zarar değil doğrudan zarar olduğu; ölenin mirası ile miras gelirleri ve malvarlığından kaynaklanan gelirler (kira gelirleri, işyeri gelirleri, şirket kâr payları, banka faizleri, değerli kâğıtların getirileri vb) ile yeterli miktarda prim ödenmiş olmasının bir sonucu olarak yakınlara ölüm sigortası dalından bağlanan dul ve yetim aylıkları destekten yoksunlukla ilişkilendirilmemeli; bir Yargıtay kararında denildiği gibi “hukuka aykırı olarak gerçekleşen zararın, zarar görenin kendi imkanlarıyla giderilmesinin, sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı, aksi görüşün, zarar görenler yerine, hukuka aykırı eylemle zarar veren kişilerin korunması sonucunu doğuracağı, bunun hak ve adalet ölçülerine ters düşeceği” gerçeği gözönünde tutulmalı; desteğin ölümüyle onun “bedensel ve düşünsel” etkinliğinden yoksun kalındığı, destekliğin yalnız parasal olmayıp daha çok kişilerin birbirlerine “yardım ve hizmet” etmesi yoluyla gerçekleştiği, kişilerin varlıklı olsalar bile yakınlarının ölümüyle destek tazminatı isteyebilecekleri, desteğin bir işi ve kazancı bulunmasa bile yakınlarına yardım ve hizmet yoluyla destek sağlayabileceği gibi, Yargıtay’ın uzun yıllar boyunca birikmiş, yerleşik hale gelmiş ilke kararları, tazminatın hukuksal değerlendirmesi yapılırken dikkate alınmalı ve titizlikle uygulanmalıdır. (Ekte konularına göre bölümlenmiş Yargıtay kararlarına yer verilmiştir.)
Bedensel zararların değerlendirilmesinde de, kazanç kaybı anlayışının geçmişte kaldığı ve yıllar önce terkedilmiş olduğu, onun yerini “güç kaybı” kuramının aldığı; sakat kalan kişilerin kazançlarında bir azalma olmasa bile aynı kazancı elde ederlerken sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle “güç kaybı tazminatı” isteyebilecekleri; bir işi ve kazançları olmayanların, yaşlılık ve emeklilik çağını yaşayan kimselerin, henüz çalışma yaşına gelmemiş çocukların, kendi ev hizmetlerini yapan kadınların günlük yaşamlarını sürdürürlerken sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle “güç kaybı tazminatı” isteyebilecekleri ve buna ilişkin Yargıtay kararları gözönünde tutulmalı; tazminat hesapları ve hukuksal değerlendirmeler buna göre yapılmalıdır.
(Ekte konularına göre bölümlendirilmiş Yargıtay kararları bulunmaktadır.)
c) Manevi tazminatın ölçüsü
Kimi durumlarda, maddi tazminat istenemezse de manevi tazminat istenebilir. Manevi tazminatın henüz bir ölçüsü bulunamadığından, bu tazminat türü yönünden bir hesaplama yapılamamaktadır. Manevi tazminatın değerlendirilmesi yargıçların “takdirine” bırakılmıştır. Bu yüzden benzer olaylarda dahi “takdir” edilen manevi tazminat tutarları arasında derin uçurumlar olabilmektedir. Oysa, sorumluluk hukukundaki son gelişmelere göre, “maddi zarar hesaplanır, manevi zarar takdir edilir” özdeyişi günümüzde geçerliğini yitirmiştir.” Her ne kadar, acıyı ve üzüntüyü ölçen bir aygıt henüz bulunamadığı için, haksız ve hukuka aykırı eylemden etkilenme derecesini kesin olarak saptamak olanaksız ise de, kişilerin sosyal ve kültürel düzeyleri, olayın ağırlığı, kusur ve sorumluluk dereceleri gibi unsurlar özenle değerlendirilerek uygun bir tazminat miktarına ulaşılabileceğini düşünüyoruz.
3- Tazminat hesaplama yöntemleri ve hesap formülleri
Başlangıçta belirttiğimiz gibi, tazminat hesaplarının temel unsurunun “hukuksal değerlendirmeler” olmasına göre, bunların yaşam gerçeklerine ve ülkenin zaman içinde değişen toplum yapısına göre geliştirilmesi ve değiştirilmesi üzerinde durulması gerekirken, bazı çevrelerin tazminatın azlığı veya çokluğu türünden yakınmalarına çözüm arayışları içine girilmiş; hakça ve daha adaletli bir çözüm, yasal ve hukuksal düzenlemelerde aranacak yerde, hesap formüllerine takılıp kalınmıştır. Oysa yukarda belirttiğimiz gibi, formüller içi boş kalıplardır.Sanayi ürünlerinde olduğu gibi, kalıba dökülen ham madde kötüyse kötü ürün,ham madde iyiyse iyi ürün elde edilir. Dahası, bir formül dayatması ile hukuk bilgisi olmayan kişilere yaptırılan tazminat hesap raporları içi boş bir kalıptan başka bir şey değildir.
Bugün ülkemizde tazminat hesaplama yöntemleri konusunda kurum ve kuruluşlar arasında bir uyum olmayıp, âdeta karmaşa (kaos) yaşanmaktadır. Bir yandan Hazine Müsteşarlığı, sigorta şirketlerinin istekleri doğrultusunda yayınladığı Genelge’yle (yargıdaki uygulamaları gözardı ederek) farklı bir formül ile Amerikan yaşam tablosunu ve tazminat hesaplarının aktüerler tarafından yapılması koşulunu dayatırken, öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu, rücu davalarından daha yüksek sonuç alabilme amacıyla ülkemiz koşullarını yansıtmaktan uzak bir yaşam tablosunu uygulamaya koyarak kurumlar arasında fark ve karmaşa (kaos) yaratmışlardır. Bu yüzdendir ki, insan zararları nedeniyle tazminat davaları yargıda aşırı bir yığınak oluşturmuş, yargının iş yükünün artmasına neden olunmuştur.
Aslında bu karmaşa 1993 yılında başlamıştır. O yıla gelinceye kadar yargı ve sosyal güvenlik kurumları uyum içinde aynı yöntem ve formülleri kullanmakta iken, işverenlerin tazminatların yüksek hesaplandığı yakınmalarına çözüm bulmak amacıyla 1993 yılında Ankara’da toplanan bir sempozyumda, üç akademisyen tarafından önerilen (aslında bilimsellikten uzak) bir hesaplama yönteminin benimsenmesiyle, sistem yerinden oynamış, kurumlar arası uyum ortadan kalkmıştır.
Bugün üç ayrı kurumda üç farklı uygulama vardır:
a) Sigorta şirketleri “devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü” ve %3 teknik faiz adı altında bir hesaplama yöntemi uygulamakta ve zarar sürelerini belirlemede CSO-1980 Amerikan tablosunu kullanmaktadırlar.
b) Sosyal Güvenlik Kurumu gelir bağlama işlemlerinde, %5 artırım ve iskonto değerini ve bir takım akademisyenlere hazırlattığı, aslında ülke gerçeklerine aykırılığı açıkça belli olan TRH-2010 adı verilen bir yaşam tablosunu kullanmaya başlamış bulunmaktadır.
c) Yargı’da ise, uzun yıllardan beri kullanılagelen PMF-1931 Fransız yaşam tablosuna göre ve “progressif rant” adı altında kazançların hiç artmadığı basit bir formülle tazminat hesaplanmaktadır.
Bu üç ayrı yöntem ve değişik uygulamalar yüzünden, her kurumun hesaplattığı tazminat tutarları (peşin değerler) arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bunlardan hangisinin doğru olduğu konusu tartışılmalıdır.
Bize göre, insan zararları nedeniyle tazminat hesapları, hayat sigortasına ilişkin hesap formüllerinden ve sosyal güvenlik kurumunun gelir bağlama işlemlerinden ayrı ve özel bir yöntemle gerçekleştirilmelidir. Çünkü, hayat sigortasında sözleşme hükümleri, sosyal güvenlik kurumu gelir bağlama işlemlerinde yasal düzenlemeler ve her ikisinde de sabit formüller söz konusudur. Buna karşılık, haksız eylemlerden ve hukuka aykırı olaylardan kaynaklanan zarar hesaplarında, formüller ve hesaplama yöntemleri içi doldurulması gereken boş kalıplar olup, hukuksal değerlendirmelerle bu kalıpların hakça ve adaletli bir biçimde doldurulması gerekmektedir.
İleriki bölümlerde bu konuyu ayrıntılarıyla ve geniş biçimde ele alacağız. Şimdilik şunu söyleyelim ki, ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat hesaplarının nasıl yapılacağı konusunda, yasaların ilgili hükümlerinin yorumu yoluyla, öğretiden gelen görüşlerle ve yüksek mahkeme kararlarıyla belirlenen ilkelere, yöntemlere ve formüllere göre tazminat raporları düzenlenmeli; yargıda benimsenmemiş yöntemler asla uygulanmamalı; Yargıtay görüş değiştirinceye kadar yerleşik kuralların dışına çıkılmamalıdır.
Bugüne kadar sürdürülen uygulamada, tazminat raporları düzenlenirken genel olarak benimsenmiş bir sıralama (plan) vardır. Bu plan çerçevesinde yargıcın ve tarafların kolayca anlayabilecekleri açıklamalar yapılmalı; hesap unsurlarına ilişkin değerlendirmelerYargıtay’ın koyduğu ilkelere uygun olmalıdır.
4- Tazminat hesap unsurları
Ölümlerde destekten yoksun kalma tazminatının, yaralanmalarda beden gücü kayıplarının özelliklerine göre, tazminat hesaplarının nasıl yapılması gerekeceği ilerdeki bölümlerde açıklanmak üzere, tüm insan zararları için, tazminat hesaplarında izlenecek sıra ve hesabın temel unsurları şöyle olmak gerekir:
a) Zararlandırıcı olay
b) Olay ile zarar arasındaki neden-sonuç ilişkisinin (nedensellik bağının) belirlenmesi
c) Zarar sorumlularının belirlenmesi
ç) Kusur ve sorumluluk derecelerinin saptanması
d) Zararın türü ve nitelikleri (Destekten yoksunluk, geçici veya kalıcı sakatlık vs.)
e) Zarar görenlerin kimlikleri, kişilikleri, nitelikleri
f) Zarar süreleri
g) Zararın “parasal” değerlendirmesi (Tazminata dönüştürülmesi)
f) Zararın “tazminat” olarak, sorumlulardan istenebileceği “tutarın” hesaplanması
Aşağıda bunlar ayrı ayrı ele alınacaktır.
II- ZARARLANDIRICI OLAY VE NEDEN-SONUÇ İLİŞKİSİ
1- Olay incelemesi
Bir kimsenin ölümü veya yaralanmasıyla ilgili olay incelenirken, eylemin haksız ve hukuka aykırı olup olmadığı ya da yaratılan durumun (işletmenin, binanın, yapının, eserin, ürünün) yasalara, kurallara aykırı yönleri bulunup bulunmadığı öncelikle araştırılmalıdır.
Hukuka ve kurallara aykırılık saptandıktan sonra, zarara neden olan sorumlular araştırılmalı, eylem ve olayla doğrudan veya dolaylı yakınlıklarına göre sorumluluk dereceleri belirlenmelidir.
2- Olay ile zarar arasındaki “neden-sonuç” ilişkisinin belirlenmesi
Ölüme veya bedensel zarara yol açan olay içinde yer alan gerçek veya tüzel kişilerin sorumlu tutulabilmesi için, zarar ile olay arasında “nedensellik bağı” kurulabilmeli; zarar, haksız eylemin veya hukuka aykırı durumun bir sonucu olmalıdır. Eğer, zarar, haksız ve hukuka aykırı olduğu varsayılan eylem ve durumdan doğmuş gibi görünse de, başka bir etken ve eylemden kaynaklandığı anlaşılmışsa, artık ilk başta belirlenen kişiler değil, doğrudan veya dolaylı olarak zarara (ölüme, yaralanmaya) neden olan kişiler sorumlu olurlar. Nedensellik bağına (neden-sonuç ilişkisine) birkaç somut örnekle açıklık getirelim:
Örnek 1- Trafik kazasında hafif yaralanarak hastaneye götürülen kişinin, hekim hatası sonucu bacağı kangren olup kesilmişse, burada organ yitiminin sorumlusunun yalnızca hekim mi, yoksa trafik kazasında yayaya çarpan sürücü ve onun işleteni ile sigortacısı mı olduğu tartışılmalı; olayların akışı içinde “neden-sonuç” ilişkisi doğru kurulabilmelidir.
Örnek 2- Gene trafik kazasında bir aracın çarptığı yaya yerde yatarken, arkadan gelen ikinci aracın duramayarak üstünden geçmesi sonucu yaya ölmüşse, burada ölüm olayından her iki araç da ortaklaşa sorumlu olacaklar mıdır, yoksa birinci aracın yaralamadan dolayı, ikinci aracın ölümden dolayı sorumlu olacakları biçiminde bir çözüm mü yeğlenecektir.
Örnek: 3- Bir araç kurallara uygun bir biçimde caddeden geçmekte iken, bir inşaattan düşen kalasın aracın tavanını çökertmesi, bu arada sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybederek yayaya çarpıp bedensel zarara uğratması olayında, kim sorumlu tutulacaktır. İnşaat şirketi mi, araç sürücüsü mü ya da ortaklaşa her ikisi mi?
Örnek 4- Basit bir ameliyat geçirdikten sonra hastanın ölümünden dolayı hekimin yanlış bir tedavisinin söz konusu olmadığı, hastanenin kirliliği ve bakımsızlığı yüzünden hastanın mikrop kaparak öldüğü ileri sürülmüşse, burada sorumlunun kim olacağı titiz bir araştırma sonucu ortaya çıkarılmalı; ölüm ile eylem arasındaki nedensellik bağı duraksama yaratmayacak bir kesinlikle saptanmalıdır.
Bütün bu örneklerde nedensellik bağının (neden-sonuç ilişkisinin) doğru kurulması ve zarar sorumlularının bu çerçevede belirlenmesi gerekmektedir. Yukardaki örneklerde nasıl bir değerlendirme yapılıp sonuca varılacağını, üzerinde özgürce durulup düşünülmesi için, açıklamadık.
3- Zarar sorumlularının belirlenmesi
Bu, her zaman kolay olmamaktadır. Birkaç örnek: Kavgada el uzatanlardan kimin öldürücü darbeyi vurduğunun saptanması gerekmektedir.Trafik kazası nedeniyle ruhsatnamede adı yazılı kişiye karşı açılan davada, uzun süreli kiralama savı nedeniyle hasım değiştirme sorunu ortaya çıkmaktadır. Çok yönlü kazalarda, bunun zincirleme bir kaza mı, yoksa aynı anda meydana gelen bir kaza mı olduğunun, hangi sürücünün eyleminin zarara yolaçtığının araştırılıp sorumluların belirlenmesi gerekmektedir.
III- KUSUR VE SORUMLULUK DERECELERİNİN SAPTANMASI
1- Genel olarak
Tazminat hesapları genellikle “kusur oranları” üzerinden hesaplanır.Kusursuz sorumluluklarda dahi, bazı ayrık durumlar dışında, bir kusur (sorumluluk) ölçüsü belirlenmek gerekmektedir. Ayrık durumlara örnek olarak, bina ve yapı eseri sahibinin sorumluluğu, tehlikeli işletmelerden kaynaklanan sorumluluklar ve hekimlerin sorumluluğu gösterilebilir. Bu örneklerde dahi, zarar görenin kusura katılımı sözkonusu olduğunda tarafların kusur oranlarının belirlenmesi gerekecektir.
Gene aynı örneklerde “iç ilişki” varsa, zarar sorumluları arasında bir “kusur paylaşımı” değerlendirmesi yapılacaktır. Yargıtay, insan sağlığına verilen önem gereği, hekimi en hafif kusurundan tam kusurlu saymakta, hekim için bir kusur oranı belirlenmesini doğru bulmamaktadır. Kuşkusuz bu gibi durumlarda hastanın bir ihmali ve kusuru söz konusu olmamalıdır. Aksi takdirde kusur taraflar (hekim ile hasta) arasında paylaştırılmak gerekecektir.
Kusur değerlendirmesi yapılırken, nedensellik bağını kesen (mücbir sebep, zarar görenin tam kusuru veya üçüncü kişinin kusuru gibi) etkenlerin özenle değerlendirilmesi ve yanlışa düşülmemesi gerekir. Örneğin, tehlike sorumluluklarında kaçınılmazlık, kötü tesadüf
gibi etkenlere yer verilmemeli, bunlar sorumluların kusurundan indirim nedeni olmamalıdır. Tıbbi elatmalarda da hastanın ihmali ve kusuru yoksa, komplikasyon gibi soyut nedenlerle hekim ve hastanenin az kusurlu veya kusursuz olduğu biçiminde bir sonuca varılmamalıdır.
2- Kusur ve sorumluluklar nasıl belirlenmeli
Kusur incelemesi yapılırken, eylemin yasa, tüzük ve yönetmeliklerle belirlenen kurallara aykırılığını saptamak yeterli olmayıp, ayrıca hangi eylem ve davranışın zararı doğurduğu üzerinde durulmalıdır. Bir eylem ve davranış, kurallara aykırı olmakla birlikte, zarar bu eylemin sonucu değilse, kurallara aykırı davranan zarardan sorumlu tutulamaz.
Örneğin, alkollü araç kullanmak kurallara aykırı ve yasaktır. Ancak kazanın nedeni alkol değilse, o kişi zararlı sonuçtan sorumlu tutulamaz. Bunun gibi, sürücü belgesi olmayan bir kimse kazaya karışmış olup da, kazanın nedeni, bir başka sürücünün tam kusurlu eylemi ise, ehliyetsiz sürücü zararlı sonucun sorumlusu olmaz.
Bir başka örnek: Trafik kurallarına göre, yan yoldan çıkan araç, ana yoldan geçene öncelik tanımalıdır. Ancak ana yoldan gelen çok hızlı araç, yan yoldan çıkan araca çarpıp içindekileri öldürmüşse, burada kazanın asıl sorumlusu hızlı araç kullanan olacaktır. Çünkü sürücü hız kurallarına uysaydı, maddi hasar ve yaralanma ile geçiştirilecek kaza, ölümle sonuçlanmazdı.
Trafik kazalarında kusur değerlendirmesi için görevlendirilen teknik bilirkişiler, hukuk bilgileri olmadığı için, yalnızca trafik kurallarına uyulup uyulmadığı yönünden değerlendirme yapmakta, eylem ile zararlı sonuç arasındaki nedensellik bağını, zararın hangi eylem ve davranıştan doğduğunu dikkate almamaktadırlar.
Trafik kazaları dışında, başka olaylarda da kusur incelemesi yapanlar, zararı doğuran eylem veya durumu doğru değerlendirememekte, incelemeyi teknik açıdan ve kurallara aykırılık yönünden yapıp yanlış sonuçlara varmaktadırlar. Örneğin, tüpgazla ısıtılan şofbenli banyolarda karbonmonoksit zehirlenmesinden ölümlerde, LPG tüpünü inceleyip imalat ve takma hatası bulunmadığını, detantörün ve bağlantının sağlam olduğunu saptadıklarını, bu nedenle tüpgaz imalat ve satıcısına kusur yüklenemeyeceğini, dolaysıyla tüpgaz zorunlu sorumluluk sigortasını yapan sigortacının da sorumlu tutulamayacağını söyleyip işin içinden çıkmaktadırlar. Oysa ölümün nedeni, ortamın elverişli olup olmadığına bakmadan tüpgaz satış elemanının banyodaki şofbene tüpgaz takmasıdır. Banyoya karbonmonoksit gazının dolması tüpgazdan kaynaklandığına göre, ölüm olayı ile LPG tüpü arasında doğrudan bağlantı bulunduğu dikkate alınmalı ve kusur paylaşımı buna göre yapılmalıydı.
3- Zarar görenin kusura katılımı yoksa, sorumlular arasındaki kusur oranlarının ayrıntılarıyla belirlenmesi gerekmez.
Ölen veya bedensel zarara uğrayan kişinin kusuru (kusura katılımı) yoksa, sorumlular arasındaki kusur oranlarının ayrıntılarıyla belirlenmesi gerekmez. Çünkü zarar görenler, ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk kuralları gereği, sorumluların her birinden zararın tamamını isteme hakkına sahiptirler. (818/BK.50-51,142 vd.; 6098/TBK.61,163 vd.)
Sorumluların zarar görene karşı ortaklaşa sorumluluğuna “dış ilişki” denilmektedir. (6098/TBK.m.61)
Sorumlulardan biri, zararın tamamını öderse, öteki sorumlulara “kusurları oranında” rücu hakkına sahip olup buna da “iç ilişki denilmektedir. (6098/TBK.m.62)
4- Trafik ve taşıma kazalarında kusur ve sorumluluk
Trafik kazalarında “kusur”ögesi temel ölçüdür ve bu genellikle sürücü veya yardımcı kişilerin kusurudur. 2918 sayılı KTK’nun 85/Son maddesine göre “işleten, sürücünün veya yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu” olduğundan ve bu sorumluluk Yasa’nın 91 ve devamı maddelerine göre belli bir sınıra kadar sigortacı tarafından üstlenilmiş bulunduğundan, tümü için sorumluluğun ölçüsü “kusur oranı”dır.
Taşımacının yolculara karşı sorumluluğunda da “taşımacı, sürücünün ve yardımcı kişilerin kusurlarından kendi kusuru gibi sorumludur.” (6762/TTK.782, yeni 6102 TTK.879)
Ayrıca motorlu araç işletenler ve taşımacılar teknik arıza nedeniyle de sorumludurlar.
5- İş kazaları ve meslek hastalıklarında kusur ve sorumluluk
İşverenlerin sorumlulukları “tehlike sorumluluğu” ise de, iş kazalarında da bir kusur incelemesi ve değerlendirmesi yapılması gerekmektedir. Ancak, hukukçu olmayan teknik bilirkişilerin kötü tesadüf, kaçınılmazlık gibi değerlendirmelerini doğru bulmuyoruz. Çünkü tehlike sorumluluğunda bunlara yer yoktur.
İş kazalarında ve meslek hastalıklarında işçinin de kusuru, ihmali, dikkatsizliği ve tedbirsizliği, savsaması söz konusu olabilir. O zaman kusur paylaştırılacaktır. Eğer işverenin başka işçisinin kusuru varsa, zarar gören işçi, işveren ile zarara neden olan işçinin toplam kusuru üzerinden tazminat isteme hakkına sahip olacaktır. Burada da dış ilişki-iç ilişki söz konusu olacaktır.
IV-İNSAN ZARARLARININ TÜRÜ VE NİTELİKLERİ
Haksız eylem ve hukuka aykırı durumlardan kaynaklanan insan zararları şunlardır:
1) Ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma
2) Yaralanma sonucu beden gücünün tam veya belli bir oranda yitimi (organ kaybı veya organ zayıflaması)
3) Yaralanma sonucu (kısa bir süre) geçici işgöremezlik kaybına uğranılması
4) Tedavi ve tüm iyileşme giderleri
5) Ölüm nedeniyle cenaze kaldırma ve defin giderleri
V- KİMLER TAZMİNAT İSTEYEBİLİR
1- Ölümlerde ((818/BK.m.45 ve 6098/TBK.m.53)
Ölenin desteğinden yoksun kalanlar, mirasçı olmasalar dahi, eğer ölen kişinin sağlığında yardımını ve her türlü desteğini görmüşlerse veya ilerde üstün olasılıkla destek göreceklerse, maddi tazminat isteyebilirler. Buna “destekten yoksun kalma tazminatı” denilmektedir. Birbirlerinden destek tazminatı isteyebilecek başlıca kişiler eş, çocuklar, ana ve babadır. Kardeşler genellikle tazminat isteyemezler; bunun için tazminat isteyecek olanın sakat, zeka özürlü, bakıma muhtaç olması; desteğin ise varlıklı olması gerekir. Çocuklar genellikle çalışma yaşamına atılıncaya kadar destek görürler.
Genel kuralların dışında, her zaman gerçek, varsayımlara üstün tutulur. Örneğin, hiç evlenmeyip birlikte yaşlanmakta olan, aynı evde yardımlaşarak yaşayan kardeşler birbirlerinin desteği sayılmalıdır. Evlenme çağını geçmiş, bir işi ve kazancı bulunmayan, babasının veya annesinin geliriyle geçinen kız evlât, bunlardan birinin ölümü halinde destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilir. Aralarında hiç akrabalık bağı bulunmayan kişiler birbirlerine maddi destek sağlamakta iseler, birinin ölümü halinde öteki destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilir. Varlıklı bir kimseden burs alan öğrenci, onun ölümüyle bu yardımdan yoksun kalmışsa, okulunu bitireceği güne kadar zarar sorumlularından tazminat ödenmesini isteyebilir. Her zaman için yaşam gerçeklerine bakılarak bu tür destekten yoksunluklar kabul edilmelidir.
Öldüğü sırada yakınlarına yardım etmekte olan kişilere “gerçek destek”, ilerde destek olacağı bilinen ve yaşam gerçeklerine göre destek olması gereken kişilere “varsayımsal destek” denilmektedir.
2- Bedensel zararlarda (818/BK.m.46 ve 6098/TBK.m.54)
Geçici veya sürekli iş gücü kaybına uğrayan kişiler, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, maddi tazminat isteyebilirler. Uzun yıllar önce, bedensel zarara uğrayanların bir işi ve kazancı olup olmadığına bakılıyordu.Bu yanlış görüş elli yıl önce terkedildi. Bugün kalıcı sakatlıklarda, kişinin bir işi ve kazancı olup olmadığına bakılmadığı gibi, kazançlarında bir azalma olmasa bile, aynı işi yaparken sakatlığı oranında zorlanacağından, daha fazla güç (efor) sarfedeceğinden tazminat isteme hakkı bulunduğu; giderek, ev kadınlarının ev hizmetlerini yaparken, küçük çocukların okullarına gidip gelirken, yaşlı ve emekli kişilerin günlük yaşamlarını sürdürürlerken sakatlıkları oranında zorluk çekecek olmaları tazminat isteğinin haklı nedenleri kabul edilmekte; buna “güç kaybı tazminatı” denilmektedir.
Eğer kişi kalıcı bedensel zarara uğramışsa buna “sürekli işgöremezlik”, sakat kalmamış olup da geçici olarak bir süre çalışamamış veya belli bir süre tedavi görmüş ve iyileşme süreci geçirmişse buna “geçici işgöremezlik” denilmekte, bunun süresine göre tazminat istenebilmektedir.
Bedensel zarara uğrayan kişinin tedavi masrafları ile iyileşme sürecinde harcamak zorunda kaldığı her türlü giderler ayrı bir zarar türü olarak dava edilebilmektedir.
VI-ZARAR SÜRELERİNİN BELİRLENMESİ
Zararın ne kadar süre için (kaç yıllık) hesaplanacağı, tazminatın ana unsurlarından biridir. Destekten yoksunlukta desteğin yaşam süresi ile aktif ve pasif dönemi, destekten yoksun kalanların yaşam süreleri ile her birinin özelliğine göre ne kadar süre ile destek görecekleri; bedensel zararlarda zarar görenlerin yaşam süreleri tazminat hesabının temel unsurlarından biri olacaktır.
Süre belirlemelerinde “yaşam tabloları”ndan yararlanılmaktadır. Bu tablolara bakılarak, kişilerin olay tarihindeki yaşlarına göre, daha kaç yıl yaşayacakları (kalan yaşam süreleri) belirlenmektedir. Aşağıda bu tablolar açıklanacaktır.
1- Yaşam tabloları
a) Ülkemizde, yargıda ve sosyal güvenlik kurumlarının gelir bağlama işlemlerinde uzun yıllardan beri PMF-1931 Fransız yaşam (mortalite) tablosu kullanılmakta, yaşam süreleri bu tabloya göre belirlenmektedir. Bu tablonun yasal dayanağı, 506 sayılı Yasa’nın 22.maddesi olup, İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Hakkında 4772 sayılı Kanuna ek olarak (Çalışma Bakanlığı ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından birlikte) hazırlanmış ve 1965 yılında yürürlüğe konulmuştur. 5510 sayılı yeni Sosyal Güvenlik Yasası’nda, yürürlükten kaldırılan 506 sayılı Yasa’nın 22.maddesi benzeri bir hüküm bulunmadığından, yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya ve kurumlar arasında birlik sağlanıncaya kadar PMF-1931 yaşam tablosunun kullanılması gerekmektedir.
Bu konuda 5510 sayılı Yasa’nın Geçici 3.maddesinde “Bu kanuna göre çıkarılması gereken yönetmelikler ile diğer düzenlemeler yürürlüğe girinceye kadar, mevcut tüzük ve yönetmelikler ile diğer düzenlemelerin, bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanmaya devam edilir” denilmiş olmakla, ilgili Bakanlıkların ve tüm yetkili kurulların birlikte hazırlayıp yürürlüğe koyacakları yeni ve ortak düzenleme yapılıncaya kadar, PMF-1931 yaşam tablosunun tazminat hesaplarında ve Sosyal Güvenlik Kurumu gelir bağlama formül ve işlemlerinde uygulamasının sürdürülmesi gerektiği kanısındayız.
b) Her ne kadar Bakanlar Kurulu’nun 2006/ 11345 sayılı kararının 2/d maddesinde ve Hazine Müsteşarlığı Genelgesinde (ülkemizdeki ortalama ömür sürelerine uygun olmayan) CSO-1980 Amerikan tablolarından sözedilmiş ise de, SGK’nun 25.09.2012 gün 2012/32 sayılı Genelgesi ekinde Türkiye koşullarına göre düzenlendiği açıklanan TRH-2010 (Kadın Erkek Hayat) tabloları yer almış ve peşin değerlerin buna göre hesaplandığı açıklanmıştır. Yargıtay uygulamasında ise PMF-1931 yaşam tablosundan vazgeçildiğine ilişkin bir işaret henüz alınmamıştır.
Bu durumlar karşısında, kurumlar arasında ortak görüş ve uyum sağlanıncaya, “ulusal mortalite tablosu” oluşturuluncaya ve Yargıtay’ca görüş değişikliği yapılıncaya kadar PMF-1931 yaşam tablosunu kullanmamız gerektiği düşüncesindeyiz.
c) Bu konuda şunu da ekleyelim ki, sigorta şirketlerinin istekleri doğrultusunda Hazine Müsteşarlığı’nca yayınlanan 05.02.2010 gün 2010/4 sayılı Genelgesinde, okyanusötesi CSO-1980 Amerikan yaşam tablolarının kullanılmasının istenmesini doğru bulmuyoruz. Çünkü, hem bunun yasal dayanağı yoktur, hem de Amerika’daki yaşam koşulları ile ülkemizdekiler aynı değildir.
Bugüne kadar toplum yapımıza ve son otuz yılın doğum ve ölüm oranlarına uygun “ulusal yaşam tabloları” oluşturulması yönünde çaba harcamak yerine, başka ülkelerin tablolarının kullanılmasını onur kırıcı ve utanç verici buluyoruz. Eğer başka bir ülkenin yaşam tabloları kullanılacaksa, yaşam koşulları az çok bize yakın Avrupa ülkelerinden birinin halen kullanmakta olduğu tablolar benimsenebilirdi. Biz ABD’nin elliikinci eyaleti miyiz ki, onların tablolarının kullanılması istenmektedir. Üstelik halen ABD’de CSO-2001 yaşam tablosu kullanılmaktadır. Bu tablodan yirmibir yıl önceki tabloyu bizim kullanmamızın istenmesi neyle açıklanacaktır. Duyumlarımıza göre zenci-beyaz-göçmen ayrımı yapılarak düzenlenen ABD. tablolarına kuşkuyla bakıyoruz.
d) Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından görevlendirilen bir takım akademisyenlerin bilimsel bir hava vererek hazırladıkları rapordaki açıklamalardan anladığımıza göre, TRH-2010 tablosunun yanı sıra TRHA-2010 ve TRSH-2010 tabloları hazırlanırken 1927-2000 yılları arasında yapılan nüfus sayımı sonuçlarından yararlanılmıştır ki, bizce bu asla sağlıklı bir araştırma değildir. Çünkü, Osmanlı’nın çöküş yıllarından süregelen ve 1960’lı yıllara kadar ancak önü alınabilen sıtma, verem, tifo, tifüs, cüzzam gibi hastalıklar yüzünden pek çok yurttaşımız kırk yaşına varmadan ölüp gitmişlerdir. Tek parti döneminde kurulan Sıtmayla Savaş Derneği ve Veremle Savaş Derneği gibi kuruluşların ve Sağlık Bakanlığı’nın yoğun çabalarıyla bu hastalıkların kökü kurutulmuş ve kişilerin yaşam süreleri böylece artırılabilmiştir.
Söz konusu tabloları düzenleyenler, ülkemizin içinde bulunduğu yaşam koşullarından hiç söz etmeyip, hazırladıkları tabloları CSO-1980 Amerikan tablosu ile karşılaştırarak çalışmalarının doğruluğunu kanıtlamak istemişlerdir. Bir de, Amerikan tablosunu örnek alıp karşılaştırma yaparken, yaşam koşulları bize daha yakın olan Avrupa ülkelerinin yaşam tablolarını neden hiç incelemedikleri, onların tabloları ile kendi hazırladıklarını karşılaştırmadıkları anlaşılır gibi değildir. Bu nedenlerle ve daha sonraki incelemelerimizde açıklayacağımız nedenlerle, bir grup akademisyenin hazırladığı TRH-2010 ve diğer tablolara kuşkuyla bakıyoruz ve inandırıcı bulmuyoruz.
e) Yaşam tabloları konusunda sakıncalı bir durumu da açıklamalıyız: SGK, bir süreden beri “rücu edeceği” peşin değerleri TRH-2010 tablosuna göre hesaplamaya başlamıştır ve buna göre hesaplanan “rücu” miktarları çok yüksek çıkmaktadır. Buna karşılık, iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle iş mahkemelerinde açılan tazminat davalarında bilirkişiler halen PMF-1931 tablosuna göre yaşam sürelerini belirlemektedirler.Aradaki önemli fark yüzünden hesaplanan tazminat, Kurum’un rücu alacağının çok altında kalmakta ve işçinin açtığı davada (rücua tabi Kurum alacağı yüzünden) maddi tazminat davaları reddedilmektedir. Bu, son derece haksız ve adaletsiz bir durumdur.
2- Destekten yoksun kalan çocuklar yönünden “süre” ölçüsü
Ana ve babalarının desteğinden yoksun kalan çocuklar yönünden yaşam tablosu söz konusu değildir. Çünkü çocukların destekten yoksunluk süreleri sınırlıdır. Genel olarak erkek çocuklar 18 yaşına kadar, ortaöğretimde iseler 20 yaşına kadar, yüksek öğrenim görüyorlarsa 25 yaşına kadar; kız çocuklar 22 yaşına kadar, yüksek öğrenimde iseler 25 yaşına kadar destek görürler. Bunların dışındaki kişilerin destek tazminatı isteyebilmeleri sıkça görülen durumlardan değildir. Ancak her zaman için “gerçek” durumların gözetilmesi gerekmektedir. Örneğin, belli yaşı geçmiş olmasına karşın, evlenmemiş olan ve bir işi ve kazancı bulunmayan kız evlât için, evlenme şansı cetvellerine bakılarak belli bir oranda tazminat hesaplanması gerekmektedir.
3- Çocukların ana babalarına destekliği yönünden “süre” ölçüsü
a) Ölen çocukların ana ve babalarına destekliği söz konusu olduğunda, bilirkişiler tazminat hesabını, çocuğun belli bir yaşa gelip çalışmaya ve kazanç elde etmeye başlayacağını varsaydıkları genellikle 18 yaşından başlatmakta, bundan yetiştirme giderlerini indirip, olay tarihine iskonto etmekte, böylece ana ve babanın tazminatını çok düşük miktarlarda hesaplamakta; çıkan sonuç son derece az olduğu gibi, bazı bilirkişiler (anlaşılmaz bir mantıkla) yetiştirme giderlerini, destek tazminatından daha yüksek hesaplayarak, davacı anne ve baba, tazminat almak şöyle dursun, borçlu bile çıkarılmaktadırlar.
Küçük yaşta ölen çocuklar için yapılan bu biçim hesaplamalar, birkaç kez görsel ve yazılı yayın organlarında (medyada) yer almış, yoğun tepkilere neden olmuş, çok ağır eleştiriler yapılmış ve bu raporları veren bilirkişiler onur kırıcı bir biçimde teşhir edilmişlerdir.
b) Elbette ki, bu tür hesaplamalar yanlış ve yaşam gerçeklerine aykırıdır. Çünkü, çocukların çok küçük yaşlardan başlayarak anne ve babalarına “yardım ve hizmet etmek” suretiyle destek oldukları yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu konuda yasa hükümleri gözden kaçırılmaktadır. 4721 sayılı Medeni Yasa’mızın “karşılıklı yükümlülükler” başlıklı 322’nci maddesinde: “Ana, baba ve çocuk, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etmekle yükümlüdürler” denilmiştir. Önceki Medeni Yasa 260.maddesi de aynı biçimde olduğu içindir ki, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 1977 yılında verdiği bir kararında, çocukların küçük yaşlardan başlayarak beden güçleriyle “yardım ve hizmet ederek” ailelerine maddi destek sağladıkları, köy okuluna giden sekiz yaşındaki çocuğun tatilde ve okul saatleri dışında babasına yardım ederek kendisine yapılan masrafların karşılığını ödediği, bu nedenle “bakım ve yetiştirme giderleri” adı altında tazminattan bir indirim gerekmeyeceği sonucuna varılmıştır. (4.HD.27.01. 1977,906) (Kaynak:Ahmet Necdet Sezer, Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Hesaplanmasında Gözönünde Tutulacak Esaslar, Yasa Hukuk Dergisi,1980/Eylül,sf.1259)
c) Yargıtay’ın son otuz yılda yerleşik hale gelen kararlarında, destekliğin yalnız “parasal” olmayacağı, özellikle çocukların anne ve babalarına destekliğinin daha çok “yardım ve hizmet ederek” gerçekleşeceği kabul olunmaktadır. Bu konuda Yargıtay’ın pek çok kararı vardır. (Birkaç örnek: Desteklik mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmaz. Yardım ve hizmet ederek de destek olunabilir.(4.HD.29.11.2007, E.2007/13191-K.2007/15103) - Destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evlâdın evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşması maddi desteklik kapsamında değerlendirilmelidir. (11.HD.11.10.2005, E.2004/10735 - K.2005/9566) -Çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir. (4.HD.01.04.2003, E.2002/13497 - K.2003/3904)
d) Konuyu ülkemizdeki toplum yapısı ve yaşam gerçekleri yönünden ele aldığımızda da, çocukların (kız veya erkek) çok küçük yaşlardan başlayıp bedensel güçleriyle “yardım ve hizmet ederek” ailelerine destek sağladıkları bilinmektedir. Özellikle kırsal kesimde yapılan incelemelerde çocukların 9 yaşından başlayarak tarım ve hayvancılık işlerinde çalıştırıldıkları saptanmıştır. (Sosyolog Aygül Fazlıoğlu ile Ekonomist Nilüfer Dersan’ın GAB Bölgesinde yaptıkları araştırma ile ilgili rapor, Cumhuriyet Gazetesi, 15.08.2005, sf. 17)
e) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile İLO Türkiye Ofisinin birlikte yaptıkları 2006 yılı çocuk işgücü araştırma sonuçlarına göre, çocukların "ev işlerinde" çalışmaları altı yaşından başlamaktadır. Raporda, 6-17 yaş grubundaki bütün kız çocukların %53'ünün ve erkek çocukların %33'ünün yemek yapma, çamaşır yıkama, temizlik, alışveriş ve küçük kardeşlere bakma gibi ev işleri yaptıkları; 15 -17 yaş grubundaki kız çocukların hemen hemen dörtte üçünün gerek kırsal, gerekse kentsel yerleşimlerde ev işleri yaparak ailelerine yardımcı oldukları açıklanmıştır. Daha önce 1994 ve 1999 yıllarında yapılan araştırmalarda da aynı sonuçlar alınmıştır.
DİSK-AR'ın araştırmasına göre de, "ev işlerinde" çalışan çocukların sayısı 1999 yılında 4 milyon civarında iken, 2006 yılında bu sayının 7 milyona ulaştığı saptanmıştır.
f) Yukardan beri yaptığımız açıklamalara ve en son TÜİK ve İLO ile DİSKAR’ın araştırma sonuçlarına göre, kim nasıl bir hesaplama yaparsa yapsın, kim nasıl bir hesaplama isterse istesin, artık bugüne kadar sürdürülen yanlış uygulamayı terketmek; yaşam ve ülke gerçeklerine, yasalardaki hükümlere, Türk toplumunun aile yapısına uygun bir değerlendirme yapmak gerekmektedir.
g) Sonuç olarak, ölen çocuklarının desteğinden yoksun kalan anne ve babanın tazminat hesabı, (0-6 yaş grubu dışında) olay tarihinden başlatılmalı ve zarar süreleri anne ve babanın olası yaşam süreleri kadar olmalıdır.
4- Beden gücü kaybına uğrayan çocuklar yönünden “süre” ölçüsü
a) Bu konuda da bilirkişiler yanılmakta, küçük yaşta sakat kalan çocukların “güç kaybı” tazminatını, bulundukları yaştan değil, ilerde çalışma yaşamına atılacakları varsayılan 18 yaşından başlatmaktadırlar. Bunun hiç mantığı yoktur. Kimileri “Yargıtay böyle istiyor” demekte iseler de, Yargıtay’ın bu konuda olumsuz bir kararı yoktur. Aksine Yargıtay, bir işi ve kazancı bulunmayan, örneğin yaşlılık ve emeklilik günlerini sürdüren kişilerin “günlük yaşamlarını sürdürürlerden sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle” tazminat isteme hakları bulunduğunu kabul etmektedir. Bu konuda pek çok karar örneği vardır.
b) Yargıtay’ın artık yerleşik hale gelmiş kararlarıyla, bir işi ve kazancı olmayanların veya yaşlılık ve emeklilik günlerini sürdürenlerin, günlük yaşamlarında sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle “güç kaybı tazminatı”isteme hakları bulunduğu kabul olunmasına göre, küçük yaşta sakat bırakılan çocukların da günlük yaşamlarını sürdürürlerken, okullarına gidip gelirlerken sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle,onların da “güç kaybı tazminatının”bulundukları yaştan hesaplanmasında zorunluluk ve gereklilik bulunmaktadır.
c) Ayrıca,Yargıtay kararlarında, ileri derecede sakat bırakılan çocukların yaşam boyu bakım giderlerinin bulundukları yaştan hesaplanacağı öngörülmüş olmasına göre, güç kaybı tazminatının da aynı bizimde bulundukları yaştan hesaplanması gerekmektedir.
5- Geçici işgöremezlik durumunda “süre” belirlemesi
Uygulamada çoğu kez ceza mahkemesinde verilen “iş ve güçten kalma” raporu ile yetinilmekte, gerçek “iyileşme süresi” gözardı edilmektedir. Oysa, Ceza Hukuku yönünden alınan “iş ve güçten kalma” raporu ile Tazminat Hukuku yönünden alınması gereken ve yaralanan kişinin “mesleki işten kalma” süresini saptayan raporlar nitelikleri, işlevleri ve yasal dayanakları yönünden birbirlerinden farklıdır. Şöyle ki:
a) Ceza davasındaki iş ve güçten kalma raporları, tazminat davalarında geçerli değildir.
Çünkü, ceza mahkemesinde ceza uygulaması yönünden geçerli “iş ve güçten kalma” raporları, yaralanan kişinin bu süreler içerisinde (yeme-içme, yatıp-kalkma, soyunup-giyinme türünden) hareket kısıtlılığını dikkate almaktadır.
Oysa, tazminat davalarında önemli olan, geçici ve kısa süreli hareket kısıtlılığı değil, haksız eylem sonucu yaralanan kişinin, bu yaralanma nedeniyle bir süre işinden ve mesleğinden uzak kalması ve zarara (kazanç kaybına) uğramasıdır. Geçici işgöremezlik olarak nitelenen bu sürenin saptanması, ceza davasındaki değerlendirme ölçülerinden ayrı, özel bir değerlendirme yöntemini zorunlu kılmaktadır. Kişinin iş ve uğraş alanına, mesleğini yaparken ve kazanç elde ederken beyin gücünü veya bedenini daha fazla kullanıyor olmasına, en fazla kullandığı vücut organının iyileşme sürecine, işi ile evi arasındaki uzaklığa ve buna benzer kişiye özel durumlara göre işgöremezlik (mesleki işten kalma) süresinin özel bir yöntemle belirlenmesi gerekmektedir.
Yargıtay’ın çeşitli kararlarına göre: “Ceza davasında ceza hukuku ilkeleri esas alınarak düzenlenen işten kalma süresine ilişkin raporlar, hukuk mahkemesinde açılan tazminat davasında esas alınamaz. (4.HD.20.02.1989, E.1989/9527 K.1989/1413) Ceza davalarında söz konusu iştigale engel sürelerle tazminat hukuku açısından işgöremezlik süreleri içerik ve nitelikçe farklı olup, hukuk hakimi bunu gözetmek durumundadır. (4.HD.14.05.1990, E.1989/9435 K.1990/4101) Tazminatın belirlenmesinde ceza hukuku bakımından işten kalma süresi değil, mesleki işten kalma süresi esas alınmalıdır.(4.HD. 14.11.1985, E.1985/8125 K.1985/9368) Kazanç kaybının hesabında ceza hukuku bakımından verilmiş iş ve güç kaybı değil, bu olay nedeniyle çalışılamayan süre’yi belirleyen rapor esas alınmalıdır. (4.HD.04.02.1988, E.87/8498 K.88/1135.) Meslekte kazanma gücünden kayıp ile iş ve güçten kalma farklı şeylerdir (11.HD.31.01.1995, E.1995/6577 K.1995/682) Geçici işgöremezlikte, iyileşme süresinin, bir başka deyişle fiilen çalışamama süresinin esas alınarak tazminat hesabının yapılması gerekir. (19.HD.21.03.1996, E.1996/8808 K.1996/2672)
b) Ceza davasında iş ve güçten kalma raporlarındaki süreye “adli şifa” süresi ve hukuk mahkemesinde tazminat hesabına esas süreye “tıbbi şifa” süresi denilmektedir.
Adli şifa, hastanede yatış veya hekimin tedaviyi tamamlama süresi ile sınırlıdır.
Tıbbi şifa ise, bütünüyle iyileşme ve eski sağlığına kavuşma süresidir. Bu süre, kişiden kişiye değişir. Örneğin beden gücüyle çalışan bir işçi için, masa başında çalışan bir kişiye oranla daha uzun olmak gerekir. Yapılan işte hangi organ daha fazla kullanılıyorsa, iyileşme (geçici işgöremezlik) süresi de ona göre belirlenecektir. Kolu kırılan bir kimse yazarak çalışıyorsa, onun geçici işgöremezlik süresi, kolunu kullanabilecek duruma gelinceye kadar olan iyileşme süresidir.
c) Açıklanan bu nedenlerle, yaralanan ve geçici işgöremezlik kaybına uğrayan kişilerin, tazminat hesabına esas süreleri, yaptıkları işe, hangi organlarının zarar gördüğüne, yaşlarına ve meslek durumlarına göre belirlenecektir.
d) Şunu ekleyelim ki, kalıcı sakatlıklarda olduğu gibi, geçici işgöremezlik durumlarında da, yaralanan kişilerin tazminat isteyebilmeleri için bir iş ve kazançlarının bulunması koşul değildir. Bu kimseler, bir süre için günlük yaşamlarını olağan biçimde sürdürememekte iseler, en azından yasal asgari ücretler düzeyinde bir tazminat hesabı yapılması gerekecektir.
VII-TAZMİNATIN (PARASAL) DEĞER ÖLÇÜSÜ
1- Genel olarak
Türk hukukunda tazminat, Türk Lirası cinsinden “para” olarak değerlendirilmekte; desteğin veya zarar görenin ücret ve kazançları yabancı para cinsinden ise, hesaplamada Türk Lirasına çevrilmektedir. Haksız eylemden zarar gören kişilerin bir işleri ve kazançları varsa, bu kazançların olay tarihinden rapor tarihine kadar yıllara ve dönemlere göre “bilinen” tüm artış miktarları “işlemiş” zarar hesabına esas tutulacak; geleceğe yönelik “işleyecek” dönem zararları için, en son bilinen kazanç tutarı birim alınarak her yıl için belli bir oranda artırılacaktır.
Bir işi ve kazancı olmayanların tazminatı, asgari ücretler üzerinden hesaplanacak; gene olay tarihinden rapor tarihine kadar yürürlüğe girmiş olan tüm asgari ücretler “işlemiş” zarar hesabına esas alınacak; “işleyecek dönem” zararları da, en son yürürlüğe giren asgari ücretin her yıl belli bir oranda artırılması suretiyle hesaplanacaktır.
Destekten yoksun kalma tazminatı hesabında, parasal yardım söz konusu ise, desteğin işi ve kazancı üzerinden değerlendirme yapılacak; eğer yaşasaydı olay (ölüm) tarihinden rapor tarihine kadar yıllara göre ne kadar bir kazanç elde edebileceği, ya ilgili meslek kuruluşundan sorulacak, ya da meslek kuruluşu bilgi veremiyorsa, olay tarihindeki kazancının asgari ücretin kaç katı olduğu saptanıp, bulunan katsayı dönemlere göre asgari ücret artışlarına uygulanarak “işlemiş” zarar hesabı yapılacaktır.
Eğer desteklik, para yardımı biçiminde değil de “yardım ve hizmet” ederek gerçekleşmişse, tazminat hesabı asgari ücretler üzerinden yapılacaktır.
Henüz bir işi ve kazancı olmamakla birlikte, ilerde hangi mesleği yapacağı bilinen ve halen öğretim görmekte olan kişilerin tazminatı, okullarını bitirdiklerinde alabilecekleri ücret üzerinden hesaplanacak; bunun için ilgili meslek kuruluşundan yeni işe başlayan bir kimsenin alabileceği ücret sorulup, ileriye doğru belli bir oranda artırılmak suretiyle tazminat hesabına esas kazançlar belirlenecektir.
2- Tazminat hesaplarına esas alınacak veya alınamayacak “parasal” değerler
a) Ölümlerde destekten yoksunluğun “parasal” değerlendirmesi yapılırken, desteğin bir işi, işyeri ve mesleği varsa, çalışarak “beden ve beyin gücüyle” elde ettiği kazançlar üzerinden tazminat hesaplanacak; desteğin o güne kadarki birikimlerinin ürünü olan “gelirler” hesaba alınmayacaktır. Daha açık bir anlatımla, desteğin mirası, taşınır taşınmaz malvarlıklarından elde edilen gelirler, şirket kâr payları, banka hesapları ve kıymetli evrak gelirleri, hayat ve kaza sigortasından alınan paralar, emekli aylığı vb. gibi durağan gelir ve kazanımlar tazminat hesabına katılmayacaktır. Örneğin, desteğin bir şirketi varsa ve onu yönettiği sırada ölmüşse, şirket ve kâr payları mirasçılara kalacağından, tazminat hesabının ölçüsü yalnızca desteğin o şirkete “bedensel ve düşünsel katkısı” olacak; destek yerine aynı işi bir başkasının yapması durumunda ona verilecek ücret, işleyecek dönem zarar hesabına esas alınacaktır.
b) Bedensel zarara uğrayan kişilerin tazminatı hesaplanırken de, o güne kadarki para ile ölçülebilen birikimleri ve bunlardan gelen gelirler tazminat hesabına katılmayacak, beden ve beyin gücüyle elde etmekte oldukları kazançlar tazminat hesabının ölçüsü olacaktır. Örneğin, beden gücünü yitiren kişinin kira gelirleri varsa, bunlar çalışarak ve güç harcayarak elde edilen kazançlardan olmadığından tazminat hesabına esas alınmayacaktır. Bunun gibi, çalışmayan ve gelirleriyle geçinen zengin bir kimsenin güç kaybı tazminatı yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanacak; bu hesaplamada kira gelirleri, banka faiz gelirleri, şirket kâr payları vb. hesaba katılmayacaktır.
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan işçilerin tazminat hesabına esas ücretleri belirlenirken, bir yıl içinde para ile ölçülebilen ve süreklilik taşıyan tüm ödemelerin toplamı alınacak; fazla çalışma, özendirme primi, yolluk gibi süreklilik taşımayan ödemeler hesaba katılmayacaktır.
3- Kazanç belirlemede dikkate alınacak hususlar
a) Çalışanlar yönünden tazminat hesabına esas kazançlar belirlenirken,“gerçek kazanç” araştırılacak; ücret bordroları, vergi bildirimleri, ticari defterler gerçeği yansıtmıyorsa, bunlar dikkate alınmayacaktır. O kadar ki,işçi ücret bordrolarını koşulsuz imzalamış bulunsa dahi, nitelikli işçi ise, yaptığı işin özelliğine, kıdemine ve ustalık derecesine göre gerçek kazancı araştırılıp tazminat hesabı ona göre yapılacaktır. Tüm resmi belgelerde, yazılı sözleşmelerde, sigorta hesap cetvellerinde, vizite kağıtlarında, müfettiş raporlarında yer alan ücretler, eğer gerçeği yansıtmıyorsa, aksinin kanıtlanması durumunda geçersiz sayılacaktır.
b) Tüccar ve sanayiciler ile serbest meslek sahiplerinin vergi bildirimlerini düşük göstermeleri durumunda da, gerçek kazançları araştırılacaktır. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, vergi kamu düzeniyle ilgili olup, kişinin gelirini düşük göstermesi ve gerçeğe aykırı bildirimde bulunması vergi mevzuatını ilgilendirir; kazanç kaybının hesaplanmasında esas alınamaz. Gerçek zarar saptanarak hüküm altına alınmalıdır. (Örnek: 11.HD.27.06.1986, 170-1983) Kazanç kaybının tespitinde, davacının vergi beyannamesi esas alınamaz. Gerçek zararın ne olduğu araştırılmalıdır. (11.HD.09.02.1984,306-653) Mahkemece, zarar hesabına esas alınacak kazanç, vergi kayıtlarıyla bağlı kalmaksızın, tanık ifadeleri de dikkate alınarak tayin ve tespit edilmelidir. (19.HD.09.03.1995, E.1994/7459 K.1995/2055)
c) Ahlâka aykırı olmamak koşuluyla, kayıt dışı ve çeşitli yollardan elde edilen kazançlar da, kanıtlanmak koşuluyla tazminat hesabına esas alınabilir. Örneğin, izinsiz çalışan sokak satıcıları elde ettikleri kazançları kanıtlayabilirlerse, tazminat hesabı bu kazançlar üzerinden yapılır.
d) Ev hizmetlerinde çalışan, evlere temizliğe giden kadınların tazminat hesabına esas kazançları da tanık dinletilerek kanıtlanabilir. Yeter ki, bu tür iddialar düzmece olmasın ve yöntemince kanıtlanabilsin.
4- Destekten yoksunlukta “parasal” ölçü
Destekliğin parasal olması koşul değildir. Yardım ve hizmet ederek de destek olunabilir. Örneğin, ev kadınlarının ev hizmetlerini yaparak aileye maddi destek sağladığı kabul edilmektedir. Bunun gibi, evlâdın yaşlı anne ve babasını bakıp gözetmesi, koruyup kollaması, hastalıklarında veya ihtiyaç duyduklarında yardım ve hizmetlerine koşması destek sayılmak için yeterli görülmektedir. Eşler de yaşlılık günlerinde birbirlerine yardım ve hizmet ederek destek olurlar. Son dönemde ülke çapında yapılan araştırmalarda, çocukların çok küçük yaşlardan başlayarak aileye türlü biçimlerde ekonomik katkı sağladıkları, anne ve babalarına yardım ve hizmet ettikleri saptanmıştır.
Parasal desteklikte tazminatın ölçüsü, ya belli zamanlarda yapılan para yardımlarıdır ya da ölen desteğin beden ve beyin gücüyle çalışarak elde ettiği kazançlardan destek görenin payına düşmesi gereken miktardır. Buna “destek payı” denilmektedir.
Yardım ve hizmet ederek desteklikte tazminatın ölçüsü yasal asgari ücretlerdir. Bu bir asgari değer ölçüsüdür.
Yukarda belirttiğimiz bir hususu önemi nedeniyle bir daha yineleyelim ki, ölen destekten mirasçılarına kalan taşınır taşınmaz malvarlıkları, banka hesapları, hayat veya ferdi kaza sigortasından ödenen paralar, sosyal güvenlik kurumlarının (yeterli miktarda prim ödenmiş olmanın karşılığı) ölüm dalından bağladığı dul ve yetim aylıkları destek tazminatıyla ilişkilendirilmez ve tazminat hesabında dikkate alınmaz; bütün bu gelirler ve edinimler tazminat hesabının parasal ölçüsü olamaz. Bunun gerekçesi, eğer destek olan kişi, haksız ve hukuka aykırı bir olay sonucu değil de, normal ölümle ölmüş olsaydı, nasıl olsa mirasının ve haksız eylem dışı kazanımların mirasçılara kalacak olmasıdır.
Öte yandan, normal koşullarda elde edilen miras ve benzeri kazançlar tazminattan düşülerek veya destek tazminatının karşılığı sayılarak zarar sorumlularının bundan yararlandırılmaları ve tazminat ödemekten kurtarılmaları kabul edilemez. Bu konuda Yargıtay BGK 06.03.1978 gün 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bugüne kadar düzenli ve tutarlı bir biçimde oluşturulan yerleşik kararların yanı sıra, 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesi bu konuya kesin bir açıklık getirmiştir.
5- Bedensel zararlarda “parasal” ölçü
Haksız ve hukuka aykırı eylem sonucu sakat kalan kişinin kazançlarında bir azalma olmasa bile, aynı kazancı elde ederken sakatlığı oranında zorlanacak olması nedeniyle “gerçek kazançları” üzerinden “güç kaybı tazminatı” hesaplanacaktır.
Bir işi ve kazancı olmayan kişilerin “güç kaybı tazminatı”, yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanmaktadır.
VIII-TAZMİNAT HESAPLAMA İLKELERİ
1- Haksız eylemlerde zarar başlangıcı olay tarihidir.
“Gasbeden daima temerrüt halindedir” (Fur semper in moro) evrensel bir hukuk kuralıdır. Haksız eylemden doğan zarar, daha sonra öğrenilmiş olsa dahi, olay tarihinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle, tazminat hesabının da olay tarihinden başlatılması gerekir. Öyle olunca da zarar görenlerin olay tarihindeki yaşlarına göre zarar süreleri belirlenecek; olay tarihindeki koşullar öncelikle dikkate alınacaktır. Bunun tek ayrığı, parasal değerlendirmede rapor (hüküm) tarihine kadar belli olan ücret ve kazançların hesaplamaya esas alınmasıdır.Bu kuralı aşağıda açıklayacağız.
2- Gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz
a) Tazminat hesaplarında olay tarihi başlangıç alınmakta ise de, rapor (hüküm) tarihine kadar geçen zaman içerisinde hesaplamaya esas kazançlar belli olduğundan, geleceğe yönelik zarar hesaplarında olduğu gibi varsayımlara dayanılamayıp, o güne kadar “bilinen” ücret ve kazançlara göre “işlemiş dönem” zararlarının hesaplanması gerekmektedir.Bu uygulama, Yargıtay kararlarında sıkça yinelendiği gibi, “gerçek belli ise varsayımlara dayanılamaz” ilkesinin bir gereğidir.
b) Aynı ilke, dul eşin yeniden evlenme şans oranı belirlenirken de dikkate alınmaktadır. Destekten yoksun kalan dul eş, olay tarihinden epeyce bir zaman geçtikten sonra ve hesap raporunun düzenlendiği yıla kadar evlenmemişse, yeniden evlenme şansı olay tarihindeki yaşına göre değil, rapor (hüküm) tarihindeki yaşına göre belirlenmektedir.
(Karar örnekleri: Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nın 28.04.2009, 1753-5913 sayılı, 26.05.2009, 3166-7102 sayılı, 05.11.2002, E.2002/7987 K.2002/9192 sayılı, 10.Hukuk Dairesi’nin 02.04.2002, E.2002/2367 K.2002/2962 sayılı, 12.06.2003, E.2003/4112 K.2003/4878 sayılı, 9.Hukuk Dairesi’nin 27.12.1988, 12374-12582 sayılı Hukuk Genel Kurulu’nun 31.03.1971, E.1971/9-943 K.1971/211 sayılı ve 17.03.1971, E.1971/9-1153 E.1971/170 sayılı kararları.)
c) Tazminat hesaplarında çalışma yaşı (işgörebilirlik çağı) için genellikle (60) yaş sınırı konulmakla birlikte, kişi eğer ilerlemiş yaşına karşın çalışmasını sürdürmekte ise, burada da “gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz” ilkesi söz konusu olmakta, destek eğer yaşasaydı yaptığı işe ve genel yaşam deneyimlerine göre daha kaç yaşına kadar çalışabileceği belirlenip “aktif dönem” zararı buna göre hesaplanmaktadır.
Aynı biçimde ileri yaşta çalışmasını sürdürmekte iken, haksız eylem ve olay sonucu sakat kalan kişinin, eğer sakat kalmasaydı daha kaç yıl çalışabileceğinin belirlenmesi ve buna göre “aktif dönem” zarar hesabının yapılması gerekmektedir.
3- Tazminat, yaşam sürelerinin sonuna kadar hesaplanmalıdır.
Tazminat hesapları, “aktif dönem” ve “pasif dönem” diye iki bölüme ayrılmakta ve aktif dönem zararı, iş ve mesleğinden elde ettiği veya elde etmesi olası kazançlara göre; yaşlılık ve emeklilik sürelerine ilişkin “pasif dönem” zararı ise, yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanmaktadır.
Yargıtay kararlarından habersiz olan kimi bilirkişiler “pasif dönem” zararını hesaplamamakta iseler de, Yargıtay’ın iş kazalarını inceleyen Özel Dairesi çok eski yıllarda işçinin yaşlılık aylığına hak kazanacak olması nedeniyle pasif dönem zararı hesaplanmayacağı yönünde kararlar vermekte iken, yıllar önce bu kararlarını değiştirmiş; “işçi, yaşlılık aylığını elde etmek için sakatlığı oranında daha fazla güç (çaba) harcayacağından “pasif dönem” zararı da hesaplanmalıdır”demeye başlamıştır.
(Karar örnekleri:Yargıtay 4.HD.28.12.1998,E.1998/7858-K.1998/10906 sayılı,14.02. 2002, E.2001/10857-K.2002/1844 sayılı,30.06.2004,E. 2004/1812 - K.2004/853 sayılı, 11.HD.19.02.2001 E.2000/ 10331-K.2001/1305 sayılı, 21.HD.07.07.2004, E.2004/6281-K.2004/6772 sayılı, 09.02.2006, E. 2005/11283 - K. 2006/969 sayılı kararları.)
Zaten Yargıtay’ın insan zararlarını inceleyen öteki daireleri de öteden beri “kişi yaşlılık ve emeklilik döneminde günlük yaşamını sürdürürken sakatlığı oranında zorluk çekeceğinden pasif dönem zararı da hesaplanmalıdır” biçiminde kararlar vermekte olduğuna göre, pasif dönem zarar hesapları kesinlikle yapılmalıdır.
(Karar örnekleri: 21.HD.22.06.2004, 5352-6075 sayılı, 11.12.2006, E.2006/16464 -K.2006/ 15348 sayılı, 12.10.2004, 7811-8395 sayılı, 15.05.2008, E.2007/23396-K.2008/7923 sayılı, 09.02. 2006, E.2005/11283-K.2006/969 sayılı, 05.04.2007,E.2006/17139-K.2007/5679 sayılı, 03.05. 2007,E.2007/2485-K.2007/7459 sayılı, 23.06.2008,E.2008/3536-K.2008/9673 sayılı, 10.04.2008,E. 2007/20152 K. 2008/5565 sayılı, HGK. 07.03.2007, E. 2007/21-112 - K. 2007/114 sayılı kararları)
4- Desteğin de (olası) yaşam süresinin sonuna kadar yakınlarına destek olacağı kabul olunarak “aktif dönem” ve “pasif dönem” zararları hesaplanmalıdır.
Yargıtay’ın artık süreklilik kazanmış kararlarına göre, emeklilik dönemini sürdüren kişiler, yaşlılık günlerinde birbirlerine “yardım ve hizmet” ederek destek olurlar. Bu nedenle “pasif dönem” zararları asgari ücretler üzerinden hesaplanmalıdır. Bu konunun önemi nedeniyle aşağıda Yargıtay karar özetleri verilmiştir:
Yargıtay kararlarından örnekler:
Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığına göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret esas alınmak suretiyle hesaplanacak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmelidir.
4.HD.24.06.2008 E. 2007/11168 K. 2008/8629
Davacı eşin emekli maaşı alacağı gerekçesiyle pasif dönem zararı hesaba katılmamıştır. Oysa, destek zararı ölenin pasif dönemini de kapsar. Desteğin, davacı eşine pasif dönemde destek vermeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır.
4.HD.20.02.2009, E.2008/7818 - K.2009/2466
Desteğin ileri yaşta olması, yardım ve hizmet ederek, ev işlerini yaparak destek sağlamasına engel değildir. 11.HD.13.9.1999, E.1999/4689 - K.1999/6755
Hak sahiplerinin ölüm aylığı alması durumunda dahi pasif dönem zarar hesabı yapılmalıdır.21.HD.08.05.2006, E. 2006/2450 - K. 2006/4755
“Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. 79 yaşında ölen destek olay tarihinde gelir getiren bir işte çalışmasa bile, eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir. 4.HD.17.04.2008, E.2007/8981 - K.2008/5368
Bilirkişi raporunda murisin pasif döneminde hiçbir gelir elde edemeyeceğinden hareketle destek tazminatı hesabında dikkate alınmaması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
11.HD.27.03.2007, E.2005/13873 - K.2007/4833
Davacı eşin destek tazminatı hesaplanırken emekli aylığı esas alınarak hesap yapılmıştır. Destek emekli olduğuna göre emekli olduktan sonra bu dönemde başka bir işte çalıştığı kanıtlanırsa o gelirin esas alınması, böyle bir iddia ileri sürülmez veya kanıtlanmaz ise mirasçısı olan eşe emekli maaşı dışında ancak asgari ücret düzeyinde bir destek sağlayabileceğinin kabulü gerekir. 4.HD.16.10.2008, E.2008/11467 - K.2008/11898
Ölen desteğin emekli öğretmen ve emekli eşi olması ve hiçbir işte çalışmayıp emekli ve dul maaşı ile geçimini sağlamakta oluşu, destek tazminatı isteminin reddini gerektirmez. Desteğin ev kadını olarak destekliği asgari ücret düzeyinde değerlendirilmelidir.
4.HD.06.04.2000, 1095-3151
5- Destekten yoksun kalanlara ölüm dalından bağlanan dul ve yetim aylıkları tazminattan indirilmez
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ölüm sigortası dalından eş ve çocuklara bağladığı dul ve yetim aylıkları ile gene ölüm sigortası dalından ana babaya bağladığı aylıklar hiçbir biçimde destek tazminatı ile ilişkilendirilmeyecek, tazminat hesabına katılmayacak ve tazminattan düşülmeyecektir. Aynı biçimde emekli iken ölen desteğin (emekli aylığı dışındaki) gelirler veya asgari ücretler üzerinden hesaplanacak destek tazminatı tutarlarından, Kurumca haksahiplerine bağlanan gelirler düşülmeyecektir.
Çünkü bütün bu gelirler için Sosyal Güvenlik Kurumu’na zarar sorumlularına rücu hakkı tanınmamıştır. Bütün bunların yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası’nın 32.maddesi ve yürürlükten kalkan 506 sayılı Yasa’nın 66.maddesi ile Yargıtay 06.03.1978 gün 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve buna bağlı Hukuk Genel Kurulu ve Özel Daire kararları olup, bu kural yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesiyle pekiştirilmiş; yanlış uygulamalara son verilmesi amaçlanmıştır.
Uygulama ve yasal düzenlemeler böyle olmasına karşın, sigorta şirketleri, 5510 sayılı Yasa’nın 32.maddesi ile ondan önceki 506 sayılı Yasa’nın 66.maddesine ve İçtihadı Birleştirme Kararı ile 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’nun TBMM’de kabul edilmiş olmasına karşın, ısrarla indirim gerekeceği konusunda direndikleri için, Hazine Müsteşarlığı 14.02.2011 tarih 2011/4 sayılı Genelgesi ile uyarılmışlardır.
6- Kaza dalından bağlanan aylıkların da rücua tabi olmayan miktarları tazminattan indirilmez.
a) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesine ve 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası’nın 21.maddesine göre, Kurumu’nun iş kazası dalından bağladığı gelirlerin rücua tabi olmayan miktarları hesaplanan tazminat tutarlarından indirilmez.
b) Öte yandan SGK tarafından rücua tabi bir gelir bağlanmış veya bağlanacak olsa dahi, sigorta şirketlerinin bunu ileri sürerek, asıl haksahiplerine tazminat ödemeyi reddetmeleri veya ödemeleri yıllarca geciktirmeleri 2918 sayılı KTK’nun “gerekli belgelerle başvurulmasından başlayarak (8) gün içinde ödeme yapmaları gerektiğine” ilişkin emredici nitelikteki hükmüne aykırıdır. Çünkü, Trafik Yasası özel bir yasadır ve bu yasanın 99.maddesi özel bir hükümdür. Özel hükmün öncelikle uygulanması zorunludur, buna aykırı davranılamaz.
7- Gerçekleşmiş zarar kavramı
Tazminat hesabı olay ve zarar tarihinden çok sonra yapıldığı için, olay tarihi ile rapor tarihi arasındaki süreye “gerçekleşmiş zarar” denilmekte ve bu süreye ilişkin tazminat tutarı iskontoya tabi tutulmamakta; “vadesi geldiği halde ödenmemiş bir alacağın iskontoya tabi tutulması, iskonto kavramı ile bağdaşmaz” denilmektedir.
8- Bilinen (işlemiş) dönem kazançları
Olay tarihi ile (hüküm tarihine en yakın) rapor tarihi arasında tazminat hesabına esas kazançlara “bilinen dönem kazançları” veya “işlemiş dönem kazançları” denilmekte; bu dönem kazançlarının olabildiğince “gerçek kazançlar” olmasına özen gösterilmekte, bu dönemde varsayımlara yer verilmemektedir. Bu konuda ilke kararlardan biri, tazminatın “en son verilere” en son kazanç unsurlarına hesaplanması olup, “gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz”denilmektedir.
9- Bilinmeyen (işleyecek) dönem kazançları
Bilinen dönem kazançları iskonto edilmeksizin hesaplandıktan sonra, her bir hak sahibinin bakiye (işleyecek dönem) zarar sürelerine göre, en son yıla ait kazanç unsuru birim alınarak, her yıl için %10 artırılmak ve %10 iskonto edilmek suretiyle işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar belirlenmektedir.
10-Peşin değer hesabı
Eğer, hesaplanan tazminat, alınması gerektiği yıldan çok önce alınacaksa, yıl sayısının karşılığı iskonto katsayısı uygulanarak tazminatın peşin değeri belirlenmektedir. Örneğin, pasif dönem zararları yıllar öncesinden alınmış sayıldığından, yıl katsayısı uygulanarak peşin değerleri hesaplanmaktadır
IX-TAZMİNAT HESAPLAMA YÖNTEMLERİ
1- Genel açıklama
Tazminat hesaplama yöntemleri konusunda, yıllardan beri bir karmaşa (kaos) sürüp gelmektedir. Hele son yıllarda bu konu iyice çığırından çıkarılmış, kurumlar arasında uyum ve birlik ortadan kalkmış; hiçbir ülkede görülmeyen bir başıbozukluk ve sorumsuzluk ortamı, bir otorite boşluğu yaratılmıştır. Bu karmaşa (kaos) ortamından kurtulup, ülke koşullarına en elverişli hesaplama yöntemini belirleme yönünde tüm kurumları uyarmak amacıyla, geçmişten bugüne yaratılan karmaşanın (aşağıda) bir özetini vermeye çalışacağız.
2- Yargı’da geçmişten bugüne hesaplama yöntemleri
Önce hemen belirtelim ki, Yargıtay kararlarıyla yönlendirilen yargıdaki tazminat hesaplama yöntemlerinde, hesap formülleri değil, hukuksal değerlendirmeler önemlidir. Eğer bir olayın Yargıtay kararlarıyla belirlenen hukuksal nitelemeleri doğru yapılamıyorsa, o hesap raporu geçerli değildir. Matematiksel formül yargıda ikinci plandadır. Üzerinde hiç durulmamakta, önemsenmemektedir. Ayrıca, (yargıç ve avukat) herkesin anlayabileceği basit bir formül uygulanması istenmektedir.
Tazminat hesaplama yöntemleri konusunda, geçmişten bugüne yargıda benimsenmiş olan uygulamaları kısaca açıklayalım:
a) Ortalama kazanç ve sabit rant yöntemi (%5 artırım ve iskonto değerli dönem)
Türk yargısında, sosyal güvenlik gelir bağlama işlemlerine koşut olarak, elli altmış yıl boyunca “ortalama ka¬zanç ve sabit taksitli rant tekniği” denilen yöntemle tazminat hesapları yapılmış ve geleceğin kazançları % 5 oranında artırılıp iskonto edilmiş olup, bunun anlamı şudur:
aa)Geleceğe dönük tazminat hesaplarında kazançların her yıl %5 artacağı kabul olunmuştur.
bb)Kazançlar yıl yıl %5 oranında artırıldıktan sonra, bunlar toplana¬rak yıl sayısına bölünüp zarar hesabına esas yıllık ortalama kazanç bulunmuştur.
cc)Yıllık ortalama kazanç üzerinden hesaplanan zarar tutarı, peşin olarak ve toptan ödeneceğinden, zarar süresi (yıl sayısı) kadar %5 iskonto edilmiştir.
dd)Sermayeleştirme (kapitalizasyon) işlemi denilen bu yöntemle toptan ödenecek tazminatın peşin değeri bulunmuş;buna kusur oranı, sakatlık derecesi veya destek payı gibi unsurlar uygulanarak net zarar ortaya çıkarılmıştır.
ee)Formüller:
Yıllık kazanç artışları için Kn fomülü kullanılmıştır.Uygulama:
1+5/100 = 1.05 veya 1 x 1.05 = 1.05 şeklindedir. Ve dizi (5 yıllık örnekte) şöyle sürmektedir:
Yıllar %5 artırım işlemi Katsayı
1 1.0000 x 1.05 = 1.0500
2 1.0500 x1.05 = 1.1025
3 1.1025 x 1.05 1.1576
4 1.1576 x 1.05 1.2155
5 1.2155 x 1.05 1.2763
Yıl yıl iskonto formülü 1/Kn olup,1/1.05=0,95238 biçiminde başlayan hesaplamanın örnek olarak (5) yıllık dizisi şöyledir:
Yıllar %5 artırım işlemi Katsayı
1 1.00000 / 1.05 = 0.95238
2 0.95238 / 1.05 = 0.90703
3 0.90703 / 1.05 = 0.86384
4 0.86384 / 1.05 = 0.82270
5 0.82270 / 1.05 = 0.78353
Yukardaki örneklerdeki yıllara göre kazanç artışlarını hesaplamak ve ortalama kazançları belirlemek için uzun uzun tablolar düzenlemek yerine Kn-1/K-1formülü kullanılmıştır. Bu formülde (K) bir katsayıyı simgeler. Bu katsayı, yukarda da gösterildiği gibi (1) liranın her yıl %5 artırımı ve artırımların birbirine ekle¬nerek (1) liranın (n) yıl sonraki ulaşım değerinin bulunması biçiminde ortaya çıkan rakamlardır. Yani birinci yıl için 1+5/100 = 1.05, ikinci yıl için 1.05 + 5 / 100 = 1.1025, üçüncü yıl için 1.1025 + 5 / 100 = 1.1576’dır... vb. (Diziyi izlemek için yukardaki artırım tablosuna bakınız.) Formülde (n) yıl olarak zarar süresini simgeler.Bu formülle kazanç artışları kısa yoldan hesaplanmakta; zarar süresine göre ortalaması tazminat hesabının birimi olmaktadır.
Kısa yoldan iskonto işlemleri ve peşin değer hesabı için de Kn-1/ Kn (K-1) formülü kullanılmıştır.Bu formülde de yukardaki ikinci tablodaki gibi yıl yıl iskotolama tabloları yerine kısa yoldan sonuca ulaşılmaktadır.
b) Ortalama kazanç ve sabit rant yöntemi (%10 artırım ve iskonto değerli dönem)
1982 yılına kadar, Sosyal Sigortalar Kurumu gelir bağlama işlemlerine koşut olarak yukarda açıklanan %5 artırım ve iskonto değerli ortalama ücret ve sabit rant tek¬niğine göre tazminat hesaplanmakta iken, formüllerde değişiklik yapılmaksızın, geleceğin kazancının saptanmasında geometrik artış oranı %5’den %10’ çıkarılmıştır. Başka bir deyişle, ser-mayeleştirme işlemi sabit rant yöntemiyle yapılmakla birlikte kazanç artış ve iskonto oranları %5 iken %10 olmuştur. Bu noktaya, özellikle sosyal güvenlik kurumlarının rücu davalarını incelemekle görevli Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin kararlarıyla gelinmiş; (bugün de olduğu gibi) işçinin yararı değil, sosyal güvenlik kurumlarının rücu davalarında daha yüksek miktarlı sonuçlar almaları amaçlanmıştır. Bu konuda, 1982 yılından başlayarak oluşturulan kararlarda genellikle şöyle denildiği görülmüştür:
“Sigortalının çalışabilirlik süresi içinde, kazançlarında gerçekleşen ve bi¬linen artışlar, hesapta aynen nazara alınacak ise de, gelecek yıllardaki kazancın bilinen yıl kazancından başlayarak, her yıl %5 artırılmak suretiyle saptanmasına çalışılmaktadır. Oysa ekonomik konjonktür, iş hayatındaki toplu sözleşme ve pazarlık düzeni, sigortalının zamanla uzmanlaşma ve meslekte ilerleme olasılığı, işçi ücretlerinin henüz milletlerarası normların altında olması, ülke gerçekleri, milli gelirdeki artış ve bu artıştan çalışanlara ayrılabilen pay oranları gibi un¬surlar gözönünde tutulunca %5 artışın yetersiz kaldığı söylenebilir. Bu konular¬daki teknik ve bilimsel incelemelerin ortaya koyduğu sonuçlar da dikkate alına¬rak, gelecek yıl kazançlarının %5 yerine, uygun ve gerçeğe yakın bir oranda artırılması yoluyla saptanması, adalet ve nesafetin gereğidir” türünden açıklamalarla değişiklik savunulmuştur.
Aşağıda, %10 artırım ve % 10 iskonto biçimindeki uygulamanın işleyişini göstermek için (%5 uygulamasında olduğu gibi) artırım ve iskonto tablolarından 5’er yıllık örnekler verilmiştir.
%10 artırım tablosu
Yıllar %10 artırım işlemi Katsayı
1 1.0000 x 1.10 = 1.1000
2 1.1000 x 1.10 = 1.2100
3 1.2100 x 1.10 1.3310
4 1.3310 x 1.10 1.4641
5 1.4641 x 1.10 1.6105
Yıllara göre kazanç artırımlarını, kısa yoldan hesaplama için (%5 artırım değerli uygulamada olduğu gibi) bu dönemde de Kn–1/K–1 formülünden yararlanılmıştır. Örneğin yukarda 5’inci yılın ula¬şım değeri olan 1.6105 katsayısını (1 liranın 5 yılın sonundaki ulaşım değerini) formülde yerine koyarsak (5) yılın katsayısını bulabiliriz:
1.6105 - 1 / 1.10 - 1 = 6.1051
%10 iskonto tablosu
Yıllar %5 artırım işlemi Katsayı
1 1.0000 / 1.10 = 0.9090
2 0.9090 / 1.10 = 0.8264
3 0.8264 / 1.10 = 0.7513
4 0.7513 / 1.10 = 0.6830
5 0.6830 / 1.10 = 0.6209
Yıllara göre iskonto ve peşin değer hesabını, kısa yoldan (%5 iskontolu uygulamada olduğu gibi) %10 iskotolamada işleminde de Kn–1 / Kn(K–1) formülünden yararlanılmıştır. Örneğin yukardaki %10 artırım tablosunda 5’inci yılın artırımlı kazancı olan 6.1051 TL’yı 5’inci yılın 0.6209 olan %10 iskonto katsayısını çarparsak, (5) yılın peşin değerini bulmuş oluruz. İşlem şöyledir:
6.1051 x 0.6209 = 3.7907
Daha somut anlatımla, 1.000 TL. aylık kazancın (5) yıl sonraki ulaşım değeri olan 6.105,10 TL’yı, 5 yılın (0.6209) iskonto katsayısı ile çarparsak , tazminatın peşin değerini buluruz. Buna göre davacının kusur indirimsiz tazminatının peşin değeri:
6.105,10 x 0.6209 = 3.790,66 TL. olur.
c) Progressif rant hesabı dönemi
1993 yılında Ankara’da Banka Ticaret Enstitüsünde işveren temsilcilerinin, sigortacıların, SSK. yöneticilerinin, Yargıtay üyelerinin, yargı çevresinden bazı yargıç ve avukatlar ile akademisyenlerin katılımıyla düzenlenen sempozyumda, daha çok işverenlerin “tazminat hesaplarının yüksekliğinden” yakınmalarına çözüm arama çabası içinde olunmuş; uzun tartışmalardan ve birbirinden farklı bildirilerin sunumundan sonra, üç akademisyen tarafından önerilen “progressif rant” adı altında, aynı kazanç unsurunun her yıl için eşit oranda artırılıp eşit oranda iskonto edildiği, aslında kazançların hiç artmayıp aynı kaldığı, bilimsellikten uzak basit bir yöntem, Yargıtay’ın ilgili dairelerince benimsendiği için, sabit rant formülleri bir yana bırakılıp bu yeni hesaplama yönteminin uygulanması istenmeye başlamış; bu yeni yönteme uymayan mahkemelerin kararları art arda bozulmuştur. Öyle ki, aynı rakamın her yıl ayrı ayrı %10 artırılıp % 10 eksiltilmesinin aynı sonucu verdiği matematiksel bir gerçeklik olmasına karşın, hesaplamayı kısa formülle yapan ve (aynı sonucu veren) tablolar yapılmaksızın düzenlenen bilirkişi raporlarına göre verilen mahkeme kararları sırf bu yüzden bozulup davaların yıllarca uzamasına neden olunmuştur.
Halen “progressif rant” adı altında uygulanmakta olan, kazançların hiç artmayıp hep aynı kaldığı her yıl için %10 artırım %10 indirim biçimindeki hesaplamanın işleyişi aşağıdaki örneklerde gösterilmiştir:
%10 artırım - iskonto tablosu
Dönem başındaki kazanç: 300,00 x 1.10 = 330,00 TL
Yıllar Kn 1/ Kn Tutar
1 330,00 0.9090909091 300,00 TL
2 363,00 0.8264462810 300,00 TL
3 399,30 0.7513148009 300,00 TL
4 439,23 0.6830134554 300,00 TL
5 483,15 0.6209213231 300,00 TL
Toplam 1.500,00 TL
Eşit oranda artırım ve indirimin her yıl için aynı sonucu vereceği (matematiksel) gerçeği yıllarca bir türlü kabul ettirilememiştir. Artırım oranı ne olursa olsun %5, %10, %30, %50… hatta %120 her durumda eşit oranda artırım ve indirimin aynı sonucu vereceğini göstermek için aşağıdaki üç tablo düzenlenmiştir.
% 5 Artırım - İskontolama tablosu
Dönem başındaki kazanç: 300,00 x 1.05 = 315,00 TL
Yıllar Kn 1/ Kn Tutar
1 315,00 0.9523809524 300,00 TL
2 330,75 0.9070294785 300,00 TL
3 347,29 0.8638375985 300,00 TL
4 364,65 0.8227024748 300,00 TL
5 382,88 0.7835261665 300,00 TL
Toplam 1.500,00 TL
%30 Artırım - İskontolama tablosu
Dönem başındaki kazanç: 300,00 x 1.30 = 390,00 TL
Yıllar Kn 1/ Kn Tutar
1 390,00 0.7692307692 300,00 TL
2 507,00 0.5917159763 300,00 TL
3 659,10 0.4551661356 300,00 TL
4 856,83 0.3501277966 300,00 TL
5 1.113,88 0.2693290743 300,00 TL
Toplam 1.500,00 TL
%50 Artırım - İskontolama tablosu
Dönem başındaki kazanç: 300,00 x 1.50 = 450,00 TL
Yıllar Kn 1/ Kn Tutar
1 450,00 0.6666666667 300,00 TL
2 675,00 0.4444444444 300,00 TL
3 1.012,50 0.2962962963 300,00 TL
4 1.518,75 0.1975308642 300,00 TL
5 2.278,13 0.1316872428 300,00 TL
Toplam 1.500,00 TL
Yukarda (3) ayrı örnekte görüldüğü gibi, artırım ve iskonto oranı ne olursa olsun, başlangıçtaki rakamın her yıl için ayrı ayrı eşit oranda artırımı ve indirimi hep aynı rakamı vermekte; başka bir deyişle, bu he¬saplama biçiminde kazançlar hiç artmamaktadır. O halde böyle tablolar düzenlemenin hiçbir anlamı ve gereği yoktur. Şu kısa formül, işleyecek dönem zarar hesabına esas kazanç unsurunu bulmak için yeterlidir:
Kazanç x Zarar süresi (yıl sayısı)= İşleyecek dönem kazançları
Formülü yukardaki örneğe uygularsak, kısa yoldan sonuca ulaşı¬rız. Buna göre (5) yıllık zarar süresinin kazançlar toplamı:
300,00 x 5 yıl = 1.500,00 TL. olur.
Bunun %10 artış ve %10 iskonto değerli bir hesaplama yöntemi olduğunu göstermek için de formülü şöyle düzenleyebiliriz:
300,00 x 1.1000 (Kn) x 0.9090 (1/Kn) x 5 yıl = 1.500,00 TL.
Bu simgesel örneği günümüz koşullarına göre somutlaştırırsak, aylık kazancı 800 TL. olan bir kimsenin (25 yıllık zarar süresinin, ilk (5) yıllık işlemiş dönemden sonraki (20) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlarının kısa formülle hesabı şöyle olacaktır:
800,00 x 12 x 1.1000 (Kn) x 0.9090 (1/Kn) x 20 yıl = 191.980,80 TL.
Uzun çabalardan sonra, Yargıtay’ın bazı dairelerine kısa formül kabul ettirilip, gereksiz ve anlamsız tablolardan vazgeçilmesi sağlanmış ise de, işin aslını bilmeyen ve birbirlerinden kopyalamalarla bilirkişilik yapan bazı kişiler, raporlarında yukarda örneklerini verdiğimiz gereksiz tablolara yer vermeyi sürdürmektedirler.
3- Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ve Sigorta Şirketlerinin yarattıkları karmaşa ve kurumlar arasında uyumsuzluk
a) Sigorta şirketleri “devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü” ve %3 teknik faiz adı altında bir hesaplama yöntemini yeğlemekte ve yaşam sürelerinin belirlenmesinde CSO-1980 Amerikan tablosunu kullanmakta; kurumlar arasında uyum sağlama ve ortak bir formülde buluşma girişiminde bulunmamaktadırlar.
b) Sosyal Güvenlik Kurumu da (geçmişte olduğu gibi, rücu davalarından daha iyi sonuç alabilmek ve kurumun parasal gücünü artırmak amacıyla) bir takım akademisyenlere hazırlattığı, aslında ülke gerçeklerine aykırılığı açıkça belli olan TRH-2010 adı altında bir yaşam tablosunu kullanmaya başlamış bulunmaktadır.
c) Yargı’da ise, Yargıtay’ın öngörmesiyle, PMF-1931 Fransız yaşam tablosuna göre ve “progressif rant” adı altında kazançların hiç artmadığı ve zarar sürelerinin sonuna kadar hep aynı aldığı, bilimsellikten ve matematiksel gerçeklikten uzak basit bir formülle tazminat hesaplanmasında direnilmektedir.
d) Böylece, yargıda PMF-1931 Fransız yaşam tablosu, sigorta şirketlerinde CSO-1980 Amerikan tablosu ve Sosyal Güvenlik Kurumu gelir bağlama işlemlerinde TRH-2010 yaşam tablosu kullanılmak suretiyle tam bir kargaşa (kaos) yaşanmaktadır.
Bu uyumsuzluk (kaos), daha doğrusu başıbozukluk, yaşam tablolarıyla sınırlı kalmamakta; yargıda ”progressif rant” adı altında kazançların hiç artmadığı %0 (sıfır) bir uygulama sürdürülmekte, sigorta aktüerleri “devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü” ve %3 teknik faiz uygulamakta, Sosyal Güvenlik Kurumu ise geçmişten bugüne %5 oranı üzerinden ve sabit taksitli rant formüllerine göre gelir bağlamaktadır.
Öyle sanıyoruz ki, böylesi bir durum ve kurumlar arası uyumsuzluk hiçbir ülkede yoktur.
4- Sigorta şirketlerinin uyguladıkları hesaplama yöntemi
a) Sigorta şirketleri, kurumlar arasında uyum sağlama ve ortak bir formülde buluşma girişiminde bulunmaksızın, uzun yıllar herbiri geldiği veya yakın ilişkide bulunduğu Avrupa ülkesinin yaşam tablolarını ve hesap formüllerini kullanmışlar; son yıllarda ise ortak bir görüşte birleşerek ve ülkemizdeki Amerika Birleşik Devletlerine bağlılık akımına uyarak (yaşam koşulları son derece farklı) ABD’nin bundan yirmiüç yıl önce terkettiği CSO-1980 yaşam tablosunu benimsemişlerdir.
Hesap formülü olarak da, ülke koşullarını, ekonomik göstergelerdeki dengesizliği, para değerindeki sürekli düşüşleri dikkate almaksızın, aktüerlere yaptırdıkları (hukuksal değerlendirmelerden yoksun) hesap raporlarında, uluslararası bir formül olduğu savı ile “devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü”nü kullanmakta; kimselere danışmadan %3 teknik faiz uygulamakta; Sosyal Güvenlik Kurumu’nun %5 artırım ve iskonto değerini dikkate almamaktadırlar.
Sigorta şirketleri bu hesaplama yöntemini, Hazine Müsteşarlığı’na yayınlattıkları 2010/4 sayılı Genelge ile geçerli kılmak ve özellikle yargıya dayatmak istemişlerse de, yargı çevrelerine kabul ettirememişlerdir.
Halen kargaşa sürmekte, trafik kazalarından zarar görenler, aktüerlere yaptırılan tazminat hesap sonuçlarını çoğu kez kabul etmemekte; yargıya başvurmayı yeğlemektedirler.
b) Sigorta şirketlerince benimsenen ve aktüerlerin düzenledikleri raporlarda kullanılan “devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü” hakkında, tanıtıcı nitelikte kısa açıklamalar yapalım:
Devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü şöyledir:
ax.n = (Nx – Nx + 1 /Dx
Formülü açarsak: (N şimdiki yaş – N yaşam süresi / Dşimdiki yaş) x yıllık kazanç)
Örnek: 30 yaşındaki bir kişinin 60 yaşına kadar 30 yıl boyunca alacağı iratların peşin değeri bu formülle hesaplanmaktadır. Örneği formüle uygularsak: A30,60 = N30 – N60 /D30 olur.
Bu yöntemde, destekten yoksun kalma süresi içinde rantı olacak hak sahibinin yaşama olasılığı alınmadan “serten” yani mutlak ödeme koşuluna bağlı peşin değer hesabı yapılmaktadır. İratlar hemen başlayacak, ancak belirli bir süre (n yıl) devam edecektir. Örneğin, bir sigorta şirketinin (x) yaşındaki bir kimseye (n) yıl süre ile (sağ kaldığı sürece) her yıl başında (1) lira ödemek için sigortalıdan peşin olarak alacağı (a) ile gösterildiğinde peşin değer yukardaki formülle bulunacaktır.
Örnek: 30 yaşındaki bir kimseye 20 yıl süre ile her yılbaşında ödenecek 1.000 TL. iradın peşin değerini %5 oranı üzerinden düzenlenen komütasyon tablosuna bakarak hesaplayalım:
a = N30 –N30+20 / D30 x 1000
a = 3.881.722,3 – 1.017.105,23 / 221.215,1 x 1000 = 13.040 TL.
Bu formül somut olaya uygulanırken, bedensel zarar söz konusu ise, beden gücü kayıp oranına ve davalının kusur durumuna göre; destekten yoksunluk söz konusu ise destek paylarına ve kusur oranına göre tazminat tutarları belirlenecektir.
X- UYGULAMA
1- Ölümlerde destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması
Yukarda genel bölümlerdeki tazminat hesap unsurları da belirtilmek suretiyle, destekten yoksun kalma nedeniyle tazminat hesapları yapılırken rapor planı şöyle olmalıdır:
Birinci bölüm: Tazminat hesabına esas bilgiler:
a) Olayın açıklanması ve nedensellik bağı
b) Kusur ve sorumluluk
c) Ölen desteğin yaşı, yaşam ve destek sağlama süresi, ne tür destek olacağı, işi, mesleği, kazancı
d) Destekten yoksun kalanlar, desteğe yakınlık dereceleri, yaşları, yaşam ve destekten yoksunluk süreleri
e) Destek payları
f) Tazminatın “parasal” unsuru
İkinci bölüm: Tazminatın hesaplanması:
a) Tazminat hesabına esas kazançların (parasal unsurların) belirlenmesi:
aa)İşlemiş dönem
bb)İşleyecek dönem
cc) Pasif dönem
dd)Tazminat hesabına esas kazançlar toplamı
b) Tazminatın (brüt olarak) hesaplanması
c) Tazminattan indirimler ve indirim nedenleri
d) Kusura göre tazminat tutarları
Açıklamalar:
a) Olay açıklanırken, zararın doğuşu ile eylem arasındaki nedensellik bağı kısaca belirtilmelidir.
b) Kusur ve sorumluluk değerlendirmesi, bu konuda uzman bilirkişiler tarafından yapılacaktır. Davanın tarafları kusur raporlarına soyut itirazda bulunmamalı; haklı nedenler bulmalıdırlar.
c) Desteğin ve destekten yoksun kalanların yaşam süreleri, yargı’da PMF-1931 Fransız yaşam tablosuna bakılarak belirlenmektedir. Belli yaşa göre destek gören çocuklar yaşam sürelerinin tespitine gerek yoktur.
d) Destek ev kadını ise, ev hizmetleri yaşam boyu yapılacağından, “aktif dönem-pasif dönem” ayrımı yapılmamalıdır.
e) Destekten yoksun kalanların sayısına, yaşam sürelerine ve destekle olan bağlarına göre belirlenen “destek payları”, başka bir deyişle destekten yoksun kalanlar arasındaki paylaşım oranları belirlenirken, paydalar eşitlenmeli, açıkta pay bırakılmamalıdır. Örneğin, iki çocuklu bir ailede gelirin paylaşımında ölen eşin payı (2), dul eşin payı (2), çocukların payı 1’er olmak üzere destek payları (6) payda üzerinden hesaplanmakta, çocuklardan biri belli yaşa gelip destekten çıkınca payda (5) olmakta, ikinci çocuk da destekten çıkınca eşlerin payları 1/2’şer (yarı yarıya) olmaktadır.
f) Dul eşin yeniden evlenme şansının belirlenmesinde, yaşam tablosunda olduğu gibi, ülkemiz koşullarında araştırılıp düzenlenmiş bir tablo yoktur.Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından kullanılan tablo, ülkemiz koşullarına uygun bir tablo sanılmakta ise de, İsviçre kaynaklı tablolardan yararlanılarak ortalama bir çizelge olarak düzenlenmiştir. TÜİK veya SGK’da bu tür çalışmalar yapılmadığı için zorunlu olarak, dul eşin yeniden evlenme şansını belirlemede, İsviçre Federal Sigortalar Bürosu tarafından düzenletilen Hans Moser ve
Stauffer/Schaetzle evlenme olasılık tablolarından yararlanmaktayız. Bu tablolar yalnızca kadınlar için düzenlenmiş olduğundan, DİE’nin (TÜİK’in) erkeklerin kadınlara oranla %77,13 daha fazla evlenme şansları bulunduğuna ilişkin 1997 yılında yaptırdığı araştırma sonuçlarından yararlanarak, bu oranı kadınlar için düzenlenen tablolara uygulayıp dul erkeğin yeniden evlenme şansını belirliyoruz.
g) Çocuk ölümlerinde, ana ve babaya tazminat hesaplanırken “yetiştirme ve eğitim giderleri”adı altında bir indirim yapılmakta ve bunun gerekçesi olarak ana ve babanın çocuğun ölümüyle bu masraflardan kurtuldukları ileri sürülmekte ise de, bu uygulama toplumda yoğun tepkilere neden olduğu gibi, İLO’nun TÜİK ile işbirliği yaparak yurt çapında yaptıkları araştırma sonuçlarına göre 6-17 grubu çocukların büyük bir bölümünün çalışarak aile bitçesine katkı sağladıkları, çalışmayanların ise çok küçük yaşlardan başlayarak ev hizmetlerinde ailelerine yardımcı oldukları saptanmış olmasına göre, 6 yaşından sonraki çocukların ölümlerinde, ana babalarının destek tazminatı hesaplanırken yetiştirme giderleri adı altında bir indirim yapılmaması gerektiği hususunda ilgilileri sürekli uyarıyoruz. 6 yaş öncesi içinse, madem ki, çocuğun ölümüyle anne babanın onu yetiştirme giderlerinden tasarruf etmiş sayılacakları ileri sürülüyor, o halde bu maliyet hesabına çocuğun doğum masrafları ile öldüğü güne kadar boşa giden yetiştirme giderleri de katılmalı; böylece boşa giden masraflar ile tasarruf edilen giderler denkleştirilmelidir. Hukuk ve mantık bunu gerektirir, diyoruz.
h) İş kazalarında Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ölüm sigortası dalından bağladığı (dul ve yetim aylıkları gibi) gelirler, yeterli miktarda prim ödemiş olmanın karşılığı olduğu gibi, bu tür gelirlerde Kurum’un zarar sorumlularına rücu hakkı bulunmadığından, tazminattan indirilmez. (6098 sayılı TBK.m.55 ve yeni yasanın yürürlüğe girmesinden önce Yargıtay BGK.06.03.1978 gün 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı.)
i) Gene iş kazalarında, kaza sigortasından bağlanan gelirlerin, sorumlu işveren ise rücua tabi ilk peşin değerin kusura isabet eden tutarı, (5510/m.21/1) sorumlu üçüncü kişi ise ilk peşin değerin kusura isabet eden tutarının yarısı (5510/m.21/4) tazminattan indirilir. Ancak sigorta şirketlerinin bu tür indirimleri ileri sürerek tazminat ödemeyi reddetmeleri yasal değildir. Çünkü 2918 sayılı KTK. özel bir kanundur ve tazminat ödenmesine ilişkin 98. ve 99.maddeler “özel hüküm” niteliğindedir. Bilindiği gibi, özel yasaların ve özel hükümlerin öncelikli olarak uygulanması gerekir.
2- Bedensel zararlarda tazminat hesabı
Yukarda genel bölümlerdeki tazminat hesap unsurları da belirtilmek suretiyle, beden gücü kayıpları nedeniyle tazminat hesapları yapılırken rapor planı şöyle olmalıdır:
Birinci bölüm: Tazminat hesabına esas bilgiler:
a) Olayın açıklanması ve nedensellik bağı
b) Kusur ve sorumluluk
c) Beden gücü kayıp oranına ilişkin Sağlık Kurulu Raporu
d) Beden gücü kaybına uğrayan davacının yaşı, yaşam süresi, aktif ve pasif dönem süreleri, işi, mesleği, kazancı
e) Tazminatın “parasal” unsuru
İkinci bölüm: Tazminatın hesaplanması:
a) Tazminat hesabına esas kazançların (parasal unsurların) belirlenmesi:
aa)İşlemiş dönem
bb)İşleyecek dönem
cc) Pasif dönem
dd)Tazminat hesabına esas kazançlar toplamı
b) Tazminatın (brüt olarak) hesaplanması
c) Tazminattan indirimler ve indirim nedenleri
d) Kusura göre tazminat tutarları
Açıklamalar:
a) Olay açıklanırken, zararın doğuşu ile eylem arasındaki nedensellik bağı kısaca belirtilmelidir.
b) Kusur ve sorumluluk değerlendirmesi, bu konuda uzman bilirkişiler tarafından yapılacaktır. Davanın tarafları kusur raporlarına soyut itirazda bulunmamalı; haklı nedenler bulmalıdırlar.
c) Beden gücü kayıp oranı, Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü (SSİT) hükümlerine veya 11 Ekim 2008 gün 27021 sayılı RG’de yayınlanan Çalışma ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Yönetmeliği’ne göre belirlenmelidir. İşlevi farklı olan Özürlülük Ölçütü Yönetmeliği bu konuda geçerli sayılmamalıdır.
d) Beden gücü kaybına uğrayan kişinin bir işi ve kazancı yoksa, yaşlı bir kimse veya çocuk ise, kendi ev hizmetlerinin yapan bir ev kadını ise, “aktif dönem-pasif dönem” ayrımı yapılmadan tüm yaşam süresi üzerinden tazminat hesaplanmalıdır.
e) Geçici işgöremezlikte, tedavi ve iyileşme süresine göre değerlendirme yapıldığı için, yaş ve kalan yaşam süresi söz konusu değildir. Ancak özellikle yaşlı kişilerle çocukların iyileşme sürecinde başkalarının bakımına ihtiyacı varsa, bu ayrı bir değerlendirme konusudur.
f) Ölümlerde olduğu gibi, bedensel zararlarda da, Sosyal Güvenlik Kurumu maluliyet dalından gelir bağlamışsa, bu yeterli miktarda prim ödemiş olmanın karşılığı olduğu ve Kurum’un rücu hakkı bulunmadığı için bu tür gelirler tazminattan indirilmeyecektir. Eğer “kaza sigortası” dalından gelir bağlamışsa, bunun (rücua tabi) ilk peşin değerinin kusura isabet eden tutarı işverenin ödeyeceği tazminattan, ilk peşin değerin kusura isabet eden tutarının yarısı üçüncü kişinin ödeyeceği tazminattan indirilecektir.
--------------
ÖLÜM VE BEDENSEL ZARARLAR NEDENİYLE
TAZMİNAT RAPORLARINDA
DİKKATE ALINMASI GEREKEN
YARGITAY KARARLARI
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI İLE İLGİLİ
YARGITAY KARARLARI
DESTEĞİN BEDENSEL VE DÜŞÜNSEL FAALİYETİNDEN YOKSUNLUK
(1) Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında temel alınacak gelir,. desteğin çiftçilik ve hayvancılık yaparak elde ettiği gelir olmayıp bu gelirin elde edilmesi için desteğin bedeni ve fikri olarak katkısı belirlenerek o miktarın hesaplamaya esas alınması gerekir.
Davacılar, davalıların yol açtığı trafik kazası sonucu desteğin yaşamını yitirdiğini belirterek, destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır. Mahkemece istemin bir bölümü hüküm altına alınmıştır. Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya arasında bulunan bilgi ve belgelerden, davacıların desteğinin kardeşleri ile birlikte hayvancılık işi yaptığı ve çiftçilikle uğraştığı anlaşılmaktadır. Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında temel alınacak gelir, desteğin çiftçilik ve hayvancılık yaparak elde ettiği gelir olmayıp bu gelirin elde edilmesi için desteğin bedeni ve fikri olarak katkısı belirlenerek o miktarın hesaplamaya esas alınması gerekir. Yerel mahkemece anılan yönlerin gözetilmemiş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.29.4.2004 E. 2003/16064 K. 2004/5720
(2) Davacıların desteğinin bir şirkette pay sahibi bulunmasına göre, destek yerine başka bir kişinin çalıştırılması halinde elde edilebilecek gelire göre destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı ve bu miktara hükmedilmelidir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Davacılar, davalıya ait aracın çarptığı diğer araçta bulunan desteğin ölümü nedeniyle, destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiştir. Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemece, davacıların desteğinin bir şirkette %75 pay sahibi bulunduğu, şirketin 1994 yılında bildirdiği vergi matrahının destek payı karşılığının 108.824,46 lira olduğu, destek yerine başka bir kişinin çalıştırılması halinde bunun % 50'si olan 54.412,23 lira gelir elde edilebileceği benimsenerek hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmiş; bu karar hesaplamadaki yanlışlıktan dolayı Dairemizce bozulmuş; böylece, hesaplamaya esas alınan destek geliri, önceki hükmü temyiz eden davalı yararına kazanılmış hak oluşturmuştur. Bu durumda destek geliri olarak 108.82 liranın yarısı olan 54.412.23 lira esas alınarak, bozma kararında belirtilen biçimde destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalıdır. Yerel mahkemece, anılan yön gözetilmeden, destek geliri olarak esas alınan 108.824,46 liradan indirim yapılmaksızın hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.06.12.2001, E.2001/11942 -K.2001/12312
(3) Davacıların yoksun kaldıkları zarar, desteğin çiftçilik ve besicilikten elde ettiği gelir değil, bu işlerin bir başkası tarafından yapılması durumunda davacılara getireceği yüktür.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Davacılar, da¬valılara ait araç ile desteğe ait aracın çarpışması sonucu meydana gelen kazada destekle¬rinin ölümünden dolayı, desteğin çiftçilik ve besicilik yaptığını belirterek, destekten yoksun kalma tazminatı ile manevî tazminat isteminde bulunmuşlardır. Yerel mahke¬mece istemin kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Davacıların istemine ve dosya içeriğine göre, trafik kazasında ölen deste¬ğin beslediği sekiz adet hayvan ve ekip biçtiği üçyüz dönüm araziden elde ettiği gelir ile ailesinin geçimini temin ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacıların yoksun kaldıkları destekten yoksun kalma tazminatı desteğin ölümü nedeniyle bu arazi ve hay¬vanlardan benzer şekilde gelir elde etmenin davacılara getireceği yük, diğer bir anlatımla, bu geliri elde etmek için desteğin yaptığı işlerin bir başkası tarafından yapılmasının davacılara neye mal olacağı uzman bilirkişiye hesaplattırılmalı, bulunacak miktar destek geliri olarak kabul edilerek buna göre destekten yoksun kalma tazminatı belir¬lenmelidir. Yerel mahkemece, desteğin hayvancılık ve araziden elde ettiği gelirin tümü¬nün destek geliri olarak kabul edilmesi suretiyle destekten yoksun kalma zararının he¬saplanmış olması usul ve yasaya uygun olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
(4.HD 01.06.2000,3098-5316)
(4) Desteğin ölümü ile aile şirketi niteliğindeki servis şirketinin işleyişinde onun fikri ve bedeni katkısı ile sağlandığı gelir ortadan kalkmış, servis şirketi faaliyetine devam ettiğinden kazanç tamamen ortadan kalkmamıştır.
Bu nedenle şirketin işleyişine desteğin “fikri ve bedeni katkısı” gözetilerek desteğin kazancının belirlenmesi gerekir.
Davacılar trafik kazasında ölen destekleri nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı isteminde bulunmuşlardır. Desteğin gelirinin belirlenmesi için dinlenen tanıklar destek ile davacı babasının limited şirketlerinin bulunduğunu, şirkete ait iki servis aracı ile çeşitli fabrika personelinin taşımacılığının yapıldığını, şirket gelirinin ve kârın nasıl paylaşıldığını bilmediklerini beyan etmişlerdir. Desteğin gelirinin belirlenmesi için yapılan zabıta araştırmasında ise dört fabrikanın servis işletmeciliğini yaptığı ve aylık 1.500 lira kazancı olduğu ayrıca Futbol Federasyonunun servis işi karşılığında yıllık 3.500 lira kazandığı bildirilmiştir. Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplaması için görüşüne başvurulan bilirkişi, şirketin bildirilen servis kazançlarını desteğin kazancı olarak kabul ederek desteğin yıllık 5.000 lira kazandığını ve bu miktar netleştirilerek hesaplamaya esas almıştır.
Desteğin ölümü ile aile şirketi niteliğindeki servis şirketinin işleyişinde onun fikri ve bedeni katkısı ile sağlandığı gelir ortadan kalkmış, servis şirketi faaliyetine devam ettiğinden kazanç tamamen ortadan kalkmamıştır. Bu nedenle şirketin işleyişine desteğin fikri ve bedeni katkısı gözetilerek desteğin kazancının belirlenmesi gerekir. Yerel mahkemece açıklanan eksikler nedeniyle hükme esas alınamayacak nitelikteki rapordaki görüşler esas alınarak hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. 4.HD.14.02.2002 E. 2001/10851 K. 2002/1841
(5) Destekten yoksun kalma tazminatı, minibüsten elde edilen gelire göre değil, desteğin minibüs sürücüsü olarak elde ettiği kazanca göre hesaplanmalıdır.
Dava, elektrik çarpmasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, dava kısmen kabul edilmiştir. Eş ve çocuklar için destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken, gelir olarak aracın kazancı esas alınmıştır. Oysa, destek minibüs sürücülüğü mesleğini yapmaktadır. Emek ve mesaisini bu işte kullanmaktadır. Şu durumda desteğin geliri, yaptığı işten kişisel olarak elde ettiği gelirden ibarettir. Bu nedenle minibüs geliri hesaplamaya esas alınamaz.Desteğin salt şoförlük mesleği kazancının belirlenip zarar kapsamının buna göre hesaplanmak üzere kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.01.02.2005 E. 2004/3404 K. 2005/614
(6) Destek tazminatının hesaplanmasında, ölenin bakımına yardımcı olduğu hayvanlardan elde edilen gelirden payına düşen kısmı üzerinden hesaplama yapılmış olup, bu hususta, öncelikle, ziraatçı bilirkişinin raporunda belirlenen gelir miktarı esasen iki yılın ayrı ayrı 7'şer aylık dönemlerine ilişkin olarak hesaplandığı halde, hesap raporunda bu gelirin aylık gelir olarak kabul edilmesi ve buna göre desteğin hesaplanması doğru olmamıştır.
Diğer yandan, hesap raporunda, elde edilen gelirin esas alınması da doğru değildir. Zira, bu hesaplamada, esasen, ölenin yaptığı işin yapılabilmesi için temin edilecek bir işçi için gereken ücretin belirlenmesi ve bu meblağa göre destek tazminatının hesaplanması gerekli olup, buna göre yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış ve hükmün bu nedenle de davalı sigorta yararına bozulması gerekmiştir.
(11.HD.25.01.2007, E.2005/13878 – K.2007/785)
(7) Çiftçilik ve besi¬cilik yapan desteğin bu işlerden elde ettiği gelirlere göre değil, onun salt bu işleri yapmasından dolayı kişisel katkısı belirlenip tazminat hesabının bunun üzerinden yapılması gerekir.
Desteğin tazminat hesabına esas alınan geliri besicilik ve çiftçilik yaptığı olgularına dayanarak belirlenmiştir. Bu belirlemede desteğin ölümü ile davacıların bu gelirden tamamen yoksun kaldıkları kabul edilerek hesap yapılmıştır. Böyle bir hesaplama biçimi ile tazminatın miktarının belirlenmesi doğru değildir. Şöyle ki: Gerek çiftçilik gerekse besici¬lik tamamen desteğin kişisel yetenekleri ile yapılmamaktadır. Bu çalışmaların içinde des¬teğin kişisel yeteneği dışında geliri artıran rant, arazi ve hayvanların da katkısı bulunmak¬tadır. Şu durumda mahkemece yapılacak iş, çiftçilik ve besicilik yapan desteğin salt bu işi yapmasından dolayı kişisel katkısı belirlenip tazminat miktarının bu gelir üzerinden hesaplattırılması ve buna göre karar vermekten ibarettir.
(4.HD.15.01.2002, 12625-364)
(8) Nakliyeci desteğin gelirinin belirlenmesinde çalışabilir durumda olan kamyonun geliri ayrı¬ca hesaba katılmaz. Desteğin bedeni ve fikri çalışması sonucu elde ettiği gelir üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalıdır.
Dava haksız eylem nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Davacıların desteği nakli¬yecilik yaptığı kamyonu ile seyrederken davalı Milli Savunma Bakanlığına ait aracın çarpması sonucu vefat etmiştir. Davacılar ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazmi¬natı istemişlerdir. Yargılama sırasında kendi kamyonu ile nakliyecilik yapan desteğin geliri Elazığ Ticaret Odasından sorulmuş 1998 model Ford Kargo Kamyonunun olay tarihinden cevap tarihine kadar geçen süre içindeki tahmini net geliri bildirilmiş ve bu miktarlar destekten yoksun kalma tazminatı hesabında esas alınmıştır. Destekten yoksun kalanın yokluğunda kamyon yine çalışabileceğine; ancak sürücü ve iş takipçisi ihtiyacı doğurabileceğine göre desteğin geliri Elazığ Ticaret Odasının 20.7.2001 tarihli yazısında vurgulandığı biçimde kamyon geliri de katılarak hesap edilemez. Desteğin bedeni ve fikri çalışması sonucu elde ettiği geliri kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenerek destekten yoksun kalma tazminatı hesabında esas alınmalıdır. Açıklanan husus etraflıca araştırılıp incelenmeden ve gerekçeli kararda tartışılmadan eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
(4.HD.13.06.2002, 4903-7347)
(9) Desteğin dükkan kirası, sera ve bahçe gelirleri, ölümünden sonra da devam edeceğinden hesaba katılmamalı; “desteğin bu gelirlerin elde edilmesindeki kişisel katkısı” belirlenerek, buna göre destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalıdır.
Dava, trafik kazasında davacılar desteğinin ölümü nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece verilen ve davanın kısmen kabulüne ilişkin ilk karar, desteğin dükkan kirası, sera ve bahçe gelirlerine göre kazancının belirlendiği; oysa kira geliri desteğin ölümünden sonra da devam edeceğinden hesaba katılmaması, zirai gelirin ise tamamının değil, desteğin bu gelirin elde edilmesindeki kişisel katkısı belirlenerek bu miktara tespitine göre destekten yoksun kalma zararının tespiti gerektiğinden bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyulmuş, fakat bozma gereği yerine getirilmemiştir. Yapılan bilirkişi incelemesi ile desteğin elde ettiği zirai gelirin tümü, desteğin kazancı olarak kabul edilmiş ve belirlenen tazminat hüküm altına alınmıştır. Oysa önceki bozmamızda da belirtildiği gibi “desteğin zirai gelirin elde edilmesindeki kişisel katkısı tespit edilerek” bu miktara göre zarar belirlenerek hüküm altına alınmak gerekir. Şu durumda bozmaya aykırı ve eksik incelemeye dayalı karann bozulması gerekmiştir.
(4.HD.18.09.2008, E.2008/7836 K. 2008/10517)
(10) Destekten yoksun kalma tazminatı, nakliyecilik yapan desteğin bu işinden elde ettiği gelire göre değil, yapılan işe “kişisel katkısı” esas alınarak hesaplanmalıdır.
Dava, trafik kazası sonucu desteğin ölmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasına ilişkindir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken, gelir olarak desteğe ait olan ve şehirlerarası yük taşımacılığında kullanılan nakliye aracının kazancı esas alınmıştır. Destek kamyon şoförü olarak çalışmakta, emek ve mesaisini bu işte kullanmaktadır. Desteğin ölümünden sonra bir şoför tutmak suretiyle nakliyecilik işinin devam ettirilmesi mümkün olduğuna göre, desteğin nakliyecilik işinden elde ettiği tüm gelir yerine, bu gelirin elde edilmesinde desteğin “kişisel katkısı” ve salt şoförlük mesleği kazancının belirlenip bu miktar üzerinden aktif dönem destek zararının belirlenmesi gereklidir. Nakliyecilik gelirinin hesaplamaya esas alınarak zarar miktarının belirlenmesi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.28.09.2007, E. 2007/13086 K.2008/7984
(11) Lokanta işyeri, mirasçılara kaldığından, lokantanın gelirine göre değil, desteğin bu işe “bedeni ve fikri” katkısı esas alınarak tazminat hesaplanmalıdır.
Dava destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir. Destek sağlığında lokantacılık yapmaktadır. İşyeri, miras yoluyla davacılara kaldığına göre, desteğin “beden ve fikir” olarak lokanta gelirine “katkı derecesi” desteğin geliri sayılır ve hesaplamanın buna göre yapılması gerekir. Anılan yön üzerinde durulmaksızın lokanta gelirinin destek hesabına temel alınmış olması bozma nedenidir.
4.HD.06.03.1997, E.1996/1333 K.1997/2076
(12) Ticari bir alanda çalışan kişinin tazminata esas geliri, işletmenin gelirine göre değil, kişinin kişisel yetenek ve emeğinin işletme gelirine katkısına göre belirlenir.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Destek Ramazan, G.Kardeşler İnşaat Taahhüt Ticaret Ltd. Şti.'nin ortağı ve temsilcisi olup, yüklenicilik (müteahhitlik) yapmaktadır. Yerel mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda desteğin geliri 17.03.1995-27.02.2000 günleri arasında gerçekleştirilen içme suyu inşaat işi nedeniyle ihaleden alınan kazanç asgari ücrete oranlanarak destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır.
Ticari bir alanda çalışan kişinin tazminata esas alınacak geliri, işletmenin gelirine göre değil, kişinin kişisel yetenek ve emeğinin işletme gelirine katkısı belirlenerek, bu katkının parasal değeri üzerinden destekten yoksun kalma zararının belirlenmesi gerekir.
Yerel mahkemece, tarafların bu konudaki kanıtları toplanarak konusunda uzman bilirkişiden rapor alınarak desteğin geliri belirlenip, buna göre destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması gerekirken, asgari ücretin 9,87 katı esas alınarak hesaplama yapmış olan bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulmuş olması nedeniyle de karar bozulmalıdır.
4.HD.09.11.2010, E.2009/14285 K.2010/11605
(13) Ölenin emekli olduktan sonra dükkan işleterek emekli aylığından ayrı ek kazanç elde ettiği belgelendiğine ve ölümünden sonra bu kazanca bağlı destekten yoksunluk zararının oluştuğunun doğal olmasına göre, ölenin yaptığı işi yapmak üzere çalıştırılacak kişiye ödenmesi gereken ücretin ne olduğu araştırılarak, buna göre destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması gerekir.
Davacılar vekili, müvekkillerinin murisinin davalıların işleteni, zorunlu trafik sigortacısı ve sürücüsü bulundukları belediye otobüsünden inerken kolunun kapıya sıkışması ile meydana gelen trafik kazasında öldüğünü bildirerek, maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Ölenin emekli olduktan sonra kendisine ait kuruyemiş dükkanı işleterek emekli aylığından ayrı olarak ek kazanç elde ettiği belgelendiğine ve ölümünden sonra bu kazanca bağlı destekten yoksunluk zararının oluştuğunun tabii bulunmasına göre, ölenin yaptığı işi ifa ve icra etmek üzere istihdam edilecek kişiye ödenmesi gereken ücretin ne olduğu araştırılarak belirlenmesi, böylece davacı eşin murisin ölümünden sonra pasif destek dönemi ile ilgili uğradığı destek zararının murisin yokluğuna kaim olmak üzere çalıştırılacak kişiye yapılacak istihdam gideri esas alınarak hesaplattırılması gerekirken, ilgili ceza dosyasında murisin oğlunun sözkonusu dükkanı işlettiğine dair beyanından yola çıkılarak, pasif döneme ilişkin destekten yoksun kalma tazminat ilkelerinin gözden kaçırılması doğru görülmemiştir.
11.HD.01.02.2007, E.2005/11067 K.2007/1203
YARDIM VE HİZMET EDEREK DESTEKLİK
Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Kız evladı olan desteğin, anne ve baba olan davacılara muhtemel yaşamları boyunca para veya hizmet şeklinde destek olacağının kabulü ile hesaplamanın buna göre yapılması gerekir.
Destek sayılabilmek için, yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir. Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Yargılama sırasında anne ve baba olan davacıların kız çocuklarının ölümü nedeniyle hak kazandıkları destekten yoksun kalma tazminat miktarlarının belirlenmesi için bilirkişi görüşüne başvurulduğu görülmektedir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda bayan olan desteğin evleneceği yaş olan yirmisekiz yaşına kadar destek olacağı, evlendikten sonra yeni ailesi, çocukları dikkate alındığında destek olamayacağı kabul edilerek destekten yoksun kalma tazminatının belirlendiği görülmektedir. Yukarıdaki açıklamalarda gözetildiğinde kız evladı olan desteğin anne, baba olan davacılara muhtemel yaşamları boyunca para veya hizmet şeklinde destek olacağının kabulü ile hesaplamanın yapılması gerekir. Yerel mahkemece yukarıda belirtilen esasları gözetmeden tazminat hesaplaması yapmış olan bilirkişinin raporunun hükme esas alınmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
4.HD.18.4.2002, E.2002/757 - K.2002/5015
Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Çünkü, ölenin hizmet edebilme güç ve kabiliyeti de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder.
BK.nun 45.maddesi anlamında "destek" kavramı, hukuki bir ilişkiyi (yasa veya sözleşme) değil, fiili durumu amaçlar. Yasadan veya sözleşmeden doğan bir "bakma yükümlülüğü" bulunmasa dahi, fiilen ve düzenli biçimde yardım eden ve olayların normal akışına göre eğer ölüm vuku bulmasa idi az çok yakın gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse, destek sayılır. Bunlardan ilkine "gerçek destek" ikincisine "farazi destek" denir.
Zararı oluşturan bu yardımların tespitinde, belli zamanlarda verilen veya ilerde verilmesi muhakkak olan mutat hediyeleri ve "hizmet" şeklinde yapılan yardımları da dikkate almak lazımdır. Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Çünkü, ölenin hizmet edebilme güç ve kabiliyeti de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder.
Çocukların ana ve babalarına yardım hususundaki Türk örf ve ananeleri ve ölenin ölmeden dahi fiilen yardım etmekte olduğu gerçeği dikkate alınmadan istemin bütünüyle reddine karar verilmiş olmasında isabet bulunmamaktadır. Şu halde, noksan incelemeye ve hatalı değerlendirmeye dayanan hüküm bu gerekçelerle bozulmalıdır.
4.HD.20.03.1986, E. 1986/1585 - K. 1986/2553 (YKD.1986/7-959)
Destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir.
Davacılar kızlarının ölümü nedeniyle destek tazminatı istemişlerdir. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olmayacağı kabul edilemez. Zira destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir. Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Davacıların kızlarının ölümüyle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir.
4.HD.01.04.2003, E.2002/13497 - K.2003/3904
Yerleşmiş içtihatlara göre, bedelsiz olarak başkasının bakımını sağlayan ya da ona yardım eden kimse destek sayılmıştır. Yalnızca ev işlerini gören bir kadın da kocasının desteği sayılabilir.
Trafik kazasında ölen 1932 doğumlu (69) yaşındaki eş ev hanımıdır. Yerleşmiş içtihatlara göre, bedelsiz olarak başkasının bakımını sağlayan ya da ona yardım eden kimse destek sayılmıştır. Bu yardım değişik şekillerde olabilir. Destek yalnız başkasına yaşamak için gerekli ihtiyaçları sağlayan yada bunların temini için para veren kimse değildir. Bu hizmetleri görmek suretiyle çalışmasını doğrudan doğruya başkalarına tahsis eden kimse de destektir. O nedenle yalnızca ev işlerini gören bir kadın da kocasının desteği sayılabilir. Trafik kazasında ölen desteğin 1932 doğumlu olması,onun destek olamayacağına gerekçe olamaz. Mahkemece, davacı sağ eşin, ev hanımı olan Yeter H'in ölümü nedeniyle BK.nun 45/son maddesine göre ne kadar tazminat isteyebileceğinin tespiti için uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle sağ eşin destekten yoksun kalma tazminatı isteminin reddi doğru görülmemiş, hükmün davacı eş yararına bozulması gerekmiştir.
11.HD.13.09.1999, E.1999/4689 - K.1999/6755
Ölenin annenin, kızının çocuğuna (torununa)bakması yoluyla yaptığı hizmet edimleri destek sayılmasını gerektirir.
Davacılardan Y.E., annesi S.Alevcan’ın, çocuğuna baktığını, ölmesi üzerine hizmetçi tutulması zorunluluğu doğduğunu ileri sürmüştür. Davacının bu iddiası yönünden BK. 45/2 maddesinde öngörülen destekten yoksunluk tazminatı söz konusu olabilir. Öyle ki, annenin, davacı kızının çocuğuna bakması yoluyla yaptığı hizmet edimleri, destek sayılmasını gerektirebilir. Ölümle, davacı Y. E., ölen annesinin bu hizmet edimlerinden yoksun kaldığına göre, uzman bilirkişi seçilip bunun karşılığı olan paranın saptanmasından sonra, iddia ile bağlı kalınarak varılacak uygun sonuç çevresinde karar verilmesi gerekir.
15.HD.02.07.1975, E.1975/2313 - K.1975/3366
Destekten yoksun kalındığının kabul edilebilmesi için, ölüm gerçekleşmemiş olsaydı herhangi bir karşılık beklemeksizin eşya, hizmet, para yoluyla yardım veya bakımın devam edeceğinin kuvvetle muhtemel ve yardımın sürekli ve düzenli olması gerekir.
Dava, davacı ile birlikte yaşadığı bildirilen ve olayda ölen kadın yönünden hükmedilen destek tazminatına ilişkindir. Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda da değinildiği gibi destek kavramı hukuki değil, fiili bir ilişkiyi ifade ettiğinden önemli olan bir başka kişiye herhangi bir karşılık beklemeksizin (eşya, para, hizmet yoluyla ) bakma ve ölüm gerçekleşmemiş olsa idi bu bakımın devam edegeleceğinin kuvvetle muhtemel olması gerektiğidir.
19.HD.09.12.1993, E.1993/1310 - K.1993/8420
Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir.
Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir.
Davacı, ölen annesinin çocuklarına baktığını, ev işlerini gördüğünü ileri sürerek destekten yoksunluk tazminatı ödetilmesini istemiştir. Gerçekten, hizmet edimlerinden yoksun kalma durumunda da, bunun karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesi, Borçlar Yasası’nın 45. maddesine uygun düşer. Öyle ki, desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir.
15.HD.26.12.1975, 4177-5185 (YKD.1976/7-2029)
Destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evlâdın evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşması maddi desteklik kapsamında değerlendirilmelidir
Anne ve babanın maddi durumlarının iyi ve gelirlerinin fazla olması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları anılan davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etmelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın bayram günlerinde anne ve babaya ziyareti ve evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşma görevi maddi desteğin kapsamında değerlendirilmelidir. Bu durumda anılan davacıların destekten yoksun kalmadıklarından bahisle tazminat talebinin reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
11.HD.11.10.2005, E.2004/10735 – K.2005/9566)
Destekten yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın evde ailesine yar¬dımcı olması, her türlü hastalık ve sıkıntılarında yardıma koşması maddi deste¬ğin kapsamında kabul edilmelidir.
Davacıların maddi durumlarının ve gelirlerinin pek fazla ve yeterli dere¬cede bulunması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın evde ailesine yar¬dımcı olması, her türlü hastalık ve sıkıntılarında yardıma koşması maddi deste¬ğin kapsamında kabul edilmelidir.
19.HD.06.10.1992, 2629-4737 (YKD.1993/2-249)
Desteklik mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmaz. Yardım ve hizmet ederek de destek olunabilir.
Davacı, ölenin babası olarak, desteği oğlunun ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Mahkemece, davacı babanın çalışıp gelir elde ettiğinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiştir. Ölen, olay tarihinde 17 yaşındadır. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı, yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı, tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak miktar bakımından değişebilirse de çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Zira, destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir.
4.HD.29.11.2007, E.2007/13191 - K.2007/15103
Destek yoksun kalma tazminatında, destek sayılabilmek için yardımın yalnızca parasal nitelikte olması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılabilmesi için yeterlidir.
Davacılar, davalı sürücünün kusurlu eylemi sonucu oğulları ve torununun öldüğünü, sürücünün ceza davasında kusurlu bulunduğunu belirterek tazminat isteminde bulunmuşlardır. Mahkemece bilirkişi raporu da gözetilerek ölen torunun destek yükümlülüğü bulunmadığı, oğulun da dört çocuğu olduğu, davacıların emekli olması nedeniyle desteğe ihtiyaçları bulunmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.
Mahkemece hükme dayanak yapılan ve davacılara ölen oğullarının destek olamayacağına ilişkin bilirkişi raporu gerçeğe uygun bulunmamaktadır. Destek sayılabilmek için yardımın yalnızca parasal nitelikte olması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılabilmesi için yeterlidir. Davacıların, oğullarının ölümü nedeniyle yukarıda açıklanan nedenle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir. Bu nedenle davacılar yararına destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle istemin reddedilmiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD. 27.03.2008 E. 2007/5604 K. 2008/4057
Yalnızca maddi yardım değil, aynı zamanda hizmet etmek suretiyle de destek olunabilir. Davacıların öldürülen çocuğunun ev ve tarla işlerinde çalışarak düzenli ve devamlı bir şekilde davacılara yardım ettiği tanık beyanlarıyla sabit olmuştur. Yardımların, mutlaka para veya eşya vererek değil, hizmet etmek suretiyle gerçekleşebileceği gözetilmelidir.
4.HD.02.12.1988, 6744-10354 (Yasa H.D.1989/1-79,no:33)
Davacının annesinin emekli öğretmen ve emekli eşi olması ve hiçbir işte çalışmayıp emekli ve dul maaşı ile geçimini sağlamakta oluşu, destek tazminatı isteminin reddini gerektirmez. Desteğin ev kadını olarak destekliği asgari ücret düzeyinde değerlendirilmelidir.
Davacı, davalı sürücünün kusurlu eylemiyle annesine çarparak ölümüne yol açtığını belirtmek suretiyle destekten yoksun kalma isteminde bulunmuştur. Yerel mahkemece, davacının emekli öğretmen ve emekli eşi olması, desteğin ise hiçbir işte çalışmayıp dul maaşı ile geçimini sağlayan bir kimse olması nedeniyle, davacının desteğe ihtiyacı bulunmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemece hükme dayanak alınan ve olay tarihinde altmış yaşında bulunan annenin davacıya destek olamayacağına ilişkin bilirkişi raporu gerçeğe uygun bulunmamaktadır. Desteğin yaşı itibariyle, bir ev kadını olarak elde edebileceği geliri belirlenmeli, bunun mümkün olamaması halinde ise, desteğin asgari ücret düzeyinde geliri olabileceği benimsenerek, bu miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Yerel mahkemece, anılan yönler gözetilmeden, somut olaya uygun düşmeyen bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı şekilde, destekten yoksun kalma tazminatının reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.06.04.2000, 1095-3151
Küçük çocuğuna, kaza sonucu ölen annesinin baktığını ve ölüm nedeniyle destek kaybına uğradığını ileri süren evlâdın tazminat istemi kabul edilmelidir.
Davacı, desteği olan annesinin çocuğuna (torununa) baktığını, onun ölümüyle bu şekildeki yardımdan yoksun kaldığını belirtmiştir. Mahkemenin hükme esas aldığı raporda davacının çocuğuna bakıcı olarak alacağı kişinin ücreti esas alınarak asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmıştır. Böyle bir yöntem doğru değilse de desteğin de asgari ücret düzeyinde gelir elde edebileceği gözetildiğinde ücretin miktarı bakımından bu yön doğru olarak kabul edilebilirdi. Ancak, desteğin asgari ücret düzeyinde elde ettiği gelirin tamamının desteğe yansıtılması normal yaşam kurallarına uygun düşmemektedir. Bu bağlamda desteğin gelirinin bir miktarını kendisine ayırması doğaldır. Bilirkişi raporunda bu husus gözetilmemiştir. Ayrıca zararlandırıcı eylemin meydana geldiği tarihe göre hesaplama yapılması da doğru görülmemiştir.
4.HD.18.04.2000, 1691-3562
“Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. 79 yaşında ölen destek olay tarihinde gelir getiren bir işte çalışmasa bile, eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davacılar ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar murislerinin trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemişlerdir. Mahkemece 79 yaşında ölen desteğin tanık beyanları dikkate alındığında fiilen çalıştığına dair bilgi ve belge olmadığı bu nedenle destek tazminatı hesaplaması yapılamayacağı gerekçesiyle maddi tazminat istemi reddedilmiş manevi tazminat istemi ise kısmen kabul edilmiştir.
“Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. BK'nun 45. maddesi gereğince bu tür hizmet ve yardımlar da destek kabul edilip bunların karşılığı olarak maddi tazminat ödenmesi gerekir.
Buna göre 79 yaşında olan desteğin olay tarihinde gelir getiren bir işte çalıştığı ispatlanamasa bile yukarıda belirtilen şekilde eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekirken, bu yönler üzerinde durulmadan yazılı gerekçe ile maddi tazminat isteğinin tümden reddedilmiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.17.04.2008, E.2007/8981 - K.2008/5368
Destekten yoksun kalma tazminatındaki destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu amaçlar ve hısımlık veya nafaka gibi ilişkiye dayanmaz. Genel yaşam deneyimi ve hayatın olağan akışına göre tarafların yaşam düzeyi, sağlık ve sosyal durumlarına göre değişebilse de çocuğun anne veya babasına hiç destek olmayacağı kabul edilemeyeceği gibi desteğin mutlaka para veya maddi katkı olması gerekmeyip çeşitli hizmetler veya yardımlar ile de olabileceği gözetilmelidir.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacılar tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı ölenin annesi olup oğlunun ölümünden dolayı destekten yoksun kaldığını belirterek, destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Yerel mahkemece, davacı annenin destek gereksiniminin kanıtlanmadığı ve kendisine ait geliri bulunduğu gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatının yasal dayanağı Borçlar Yasası'nın 45. maddesi olup destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu amaçlar ve hısımlık ilişkisine ya da yasanın nafaka hakkındaki düzenlemelerine dayanmaz. Yasa gereğince bir kimseye yardım etmek zorunda bulunan kişi değil, eylemli ve düzenli olarak onun geçiminin bir bölümünü veya tümünü sağlayacak biçimde yardım eden ve olayların olağan akışına göre, eğer ölüm gerçekleşmeseydi az veya çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
Diğer yandan, genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocuğun büyüdüğünde anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin ölçüsü tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak tutar bakımından değişebilirse de çocuğun, anne veya babasına hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Çünkü destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilmeyerek, yerinde olmayan gerekçeyle, davacı annenin destekten yoksun kalma tazminatı isteminin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.13.05.2010, E.2009/10317 K.2010/5922
Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocukların anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Destek, mutlaka para veya maddi katkı biçiminde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece maddi tazminat istemi reddedilmiş; manevi tazminat isteminin ise bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacılar ile davalı tarafından temyiz olunmuştur.
Ölenin annesi ve babası olan davacılar, davalının yol açtığı trafik kazası nedeniyle desteklerinin ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı ödetilmesi isteminde bulunmuşlardır. Yerel mahkemece, davacıların geliri bulunduğu gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Borçlar Yasası'nın 45. maddesinde sözü edilen destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu amaçlar ve hısımlık ilişkisine ya da yasanın hakkındaki düzenlemelerine dayanmaz. Yasa gereğince bir kimseye yardım etmek zorunda bulunan kişi değil, eylemli ve düzenli olarak onun geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde yardım eden ve olayların doğal akışına göre eğer ölüm gerçekleşmeseydi az veya çok yakın gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kişi destek sayılmalıdır.
Diğer yandan, genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocukların anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin tutarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Destek, mutlaka para veya maddi katkı biçiminde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir. Anne ve babanın belirli bir gelirinin olması ölenin desteğinden yoksun kalmadıkları sonucunu doğurmaz.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilmeyerek, yerinde olmayan gerekçeyle anne ve babanın destekten yoksun kalma tazminatı istemlerinin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.21.10.2010, E.2009/13638 K.2010/10663
Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocukların anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Destek, mutlaka para veya maddi katkı biçiminde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir.
Ölenin annesi davacı, davalının haksız eylemi nedeniyle desteklerinin ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Yerel mahkemece, davacı annenin destekten yoksun kalma tazminatı istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Borçlar Yasası'nın 45. maddesinde sözü edilen destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil eylemli bir durumu amaçlar ve hısımlık ilişkisine ya da yasanın hakkındaki düzenlemelerine dayanmaz. Yasa gereğince bir kimseye yardım etmek zorunda bulunan kişi değil, eylemli ve düzenli olarak onun geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde yardım eden ve hayatın doğal akışına göre eğer ölüm gerçekleşmeseydi az veya çok yakın gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kişi destek sayılmalıdır.
Diğer yandan, genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocukların anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin tutarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Destek, mutlaka para veya maddi katkı biçiminde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir. Anne ve babanın belirli bir gelirinin olması ölenin desteğinden yoksun kalmadıkları sonucunu doğurmaz.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilmeyerek, yerinde olmayan gerekçeyle davacı annenin destekten yoksun kalma tazminatı isteminin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.15.03.2012, E.2011/1496 K.2012/4208
Destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir.
Yerel mahkemece, davacı anne ve babanın desteğe gereksinimleri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatının yasal dayanağı Borçlar Yasası'nın 45. maddesi olup destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu amaçlar ve hısımlık ilişkisine ya da yasanın nafaka hakkındaki düzenlemelerine dayanmaz. Yasa gereğince bir kimseye yardım etmek zorunda bulunan kişi değil, eylemli ve düzenli olarak onun geçiminin bir bölümünü veya tümünü sağlayacak biçimde yardım eden ve olayların olağan akışına göre, eğer ölüm gerçekleşmeseydi az veya çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
Diğer yandan, genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocuğun büyüdüğünde anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin ölçüsü tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak tutar bakımından değişebilirse de çocuğun, anne veya babasına hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Çünkü destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir. Tüm bu nedenlerle, davacı anne ve babanın desteğe gereksinimleri bulunmadığına ilişkin bilirkişi raporu benimsenerek, destekten yoksun kalma tazminat isteklerinin reddedilmiş olması doğru değildir.
4.HD.01.02.2011, E.2009/14007 K.2011/932
Emekli iken yaşamını yitiren desteğin, emekli de olsa, kalan ömrü süresinde, ev ve çarşı pazar işleri gibi günlük işleri yaparak, aile bütçesine asgari ücret düzeyinde katkı sağlayacağı göz önüne alınıp net asgari ücret üzerinden davacı eş yararına destekten yoksun kalma tazminatı hesaplattırılması gerekir.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Davacılardan Sebahat, eşinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Yerel mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda, emekli olan desteğin sağlığında Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan aldığı aylığın % 50'sini eşine vereceği, ölümü ile gelirinin % 75'inin dul aylığı olarak davacıya bağlandığından destekten yoksun kalma zararının bulunmadığı belirtilmiş ve yerel mahkemece de adı geçen davacının destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiştir.
Emekli iken yaşamını yitiren desteğin, emekli de olsa, kalan ömrü süresinde, ev ve çarşı pazar işleri gibi günlük işleri yaparak, aile bütçesine asgari ücret düzeyinde katkı sağlayacağı göz önüne alınıp net asgari ücret üzerinden davacı eş yararına destekten yoksun kalma tazminatı hesaplattırılması gerekir.
Yerel mahkemece açıklanan yön gözetilmeyerek, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davacı eşin destekten yoksun kalma tazminatı isteminin tümden reddedilmiş olması, usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.17.06.2010, E.2009/10653 K.2010/7338
EV HİZMETLERİ
Hiçbir işte çalışmasa bile ev kadını aileye destek sağlar.
Ölen kişi herhangi bir geliri ve kazancı bulunmaması nedeniyle aile bütçesine katkısı olmayan bir ev kadınıdır. Ne var ki hiçbir işde çalışmasa dahi ev kadını aileye destek sağladığı, aile içi işlevinin bulaşık ve çamaşır yıkamaktan ibaret bulunmadığında kuşku yoktur. O halde kadının ölümü ile ailenin yoksun kaldığı destek çamaşır ve ütü gibi yalın ev işlerinin parasal karşılığından ibaret sayılmamalı, işlevin tümü değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. (4.HD.22.09.1987, 5458-6726)
Ölen kadının kendi ev hizmetlerini yaparak sağlayacağı desteğin belirlenmesi ve uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre uygun bir karar verilmesi gerekir.
(19.HD.31.05.1995, 9854-4744)
Kadın ev işlerinde kocaya yardımcı olmaktadır, bu sebeple ona bakmaktadır. Kadının ev hizmetlerini yapması sebebiyle,ölümü halinde koca bu hizmetlerden yoksun kaldığından; tazminat isteme hakkı vardır.
(4.HD. 03.10.1966, 4939-8581)
Yalnız ev işlerini gören kadın da kocasının desteği sayılır.
Yardımdan yararlanan kimsenin tazminata hak kazanabilmesi için desteğin ölümünden dolayı yoksulluğa düşmesi gerekli değildir. Durumuna uygun yaşama tarzında para ile belirlenebilen bir zarara uğraması yeterlidir. Bir kocanın karısının ölümü sebebiyle BK.nun 45. maddesinin 3.bendine dayanılarak tazminat istemesi halinde, sözü geçen şartın gerçekleşip gerçekleşmediğinin tayini için, ölüm nedeniyle bulunduğu durumla, karısı zamansız ölmese idi bulunacağı durumun karşılaştırılması gerekir.
(4.HD.13.04.1976, 3029-3914)
Davacıların ölen desteği ev kadını olup, ayrı bir gelirinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıların yoksun kaldıkları destek tazminatı hesaplanırken aylık net asgari ücret esas alınmalıdır.
(4.HD.26.06.2001, 4162-6826)
Desteğin ev kadını olması destekten yoksun kalanların aleyhine bir durum yaratmaz. Destek ev hizmetleriyle de diğer aile bireylerinin yaşamını kolaylaştıracağından ve onlara katkı yapacağından bundan yoksun kalan hak sahiplerinin tazminat isteme hakları vardır.
(4.HD.14.05.1998, 323-3373)
Olay tarihinde altmış yaşında bulunan annenin davacıya destek olamayacağına ilişkin bilirkişi raporu gerçeğe uygun bulunmamaktadır. Desteğin yaşı itibariyle, bir ev kadını olarak elde edebileceği geliri belirlenmeli, bunun mümkün olamaması halinde ise, desteğin asgari ücret düzeyinde geliri olabileceği benimsenerek, bu miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Yerel mahkemece, anılan yönler gözetilmeden, somut olaya uygun düşmeyen bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı şekilde, destekten yoksun kalma tazminatının reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
(4.HD. 06.04.2000, 1095-3151)
Yerleşmiş içtihatlara göre, bedelsiz olarak başkasının bakımını sağlayan ya da ona yardım eden kimse destek sayılmıştır. Yalnızca ev işlerini gören bir kadın da kocasının desteği sayılabilir.
Bu yardım değişik şekillerde olabilir. Destek yalnız başkasına yaşamak için gerekli ihtiyaçları sağlayan yada bunların temini için para veren kimse değildir. Bu hizmetleri görmek suretiyle çalışmasını doğrudan doğruya başkalarına tahsis eden kimse de destektir. O nedenle yalnızca ev işlerini gören bir kadın da kocasının desteği sayılabilir.
11.HD.13.09.1999, E.1999/4689 - K.1999/6755
Desteğin ev kadını olarak destekliği asgari ücret düzeyinde değerlendirilmelidir.
Davacı, davalı sürücünün kusurlu eylemiyle, diğer davalıya ait araca ve annesine çarparak ölümüne yol açtığını belirtmek suretiyle destekten yoksun kalma isteminde bulunmuştur. Yerel mahkemece, davacının emekli öğretmen ve emekli eşi olması, desteğin ise hiçbir işte çalışmayıp dul maaşı ile geçimini sağlayan bir kimse olması nedeniyle, davacının desteğe ihtiyacı bulunmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemece hükme dayanak alınan ve olay tarihinde altmış yaşında bulunan annenin davacıya destek olamayacağına ilişkin bilirkişi raporu gerçeğe uygun bulunmamaktadır. Desteğin yaşı itibariyle, bir ev kadını olarak elde edebileceği geliri belirlenmeli, bunun mümkün olamaması halinde ise, desteğin asgari ücret düzeyinde geliri olabileceği benimsenerek, bu miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Yerel mahkemece, anılan yönler gözetilmeden, somut olaya uygun düşmeyen bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı şekilde, destekten yoksun kalma tazminatının reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.06.04.2000, 1095-3151
Ölen eş çalışmıyorsa, ev hizmetlerine yardım etmesi nedeniyle asgari ücret düzeyinde gelir elde ettiği varsayılarak tazminat hesaplanmalıdır.
Dava ölümle sonuçlanan trafik kazası sonucu uğranılan maddi ve manevi tazminatın tahsili davasıdır. Davacı eşi Ayten’in ölümü nedeniyle destek tazminatı istemiştir. Mahkeme destekten yoksunluk hesabı yapan bilirkişinin raporunu benimsemiş ve taleple bağlı kalarak hüküm vermiştir.
Borçlar Kanununun 45. maddesinin ikinci bendinde "ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir", hükmüne yer verilmiştir. Uygulamada eşin ölümü nedeniyle sağ kalan, ölen eş çalışmıyorsa ev hizmetlerine yardım etmesi nedeniyle asgari ücret düzeyinde gelir elde ettiği varsayılarak hesaplama yapılmaktadır. Mahkemece görevlendirilen bilirkişi, destek tazminatı hesabını yardımcı kadın (hizmetçi) ücreti üzerinden hesaplamıştır. Bu hesap şekli Borçlar Kanununun 45. maddesi hükmüne ve yerleşmiş uygulamalara aykırı olmuştur. Bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
4.HD. 03.05.1999, E.1999/3237 - K.1999/3905
Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığına göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret esas alınmak suretiyle hesaplanacak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmelidir.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Kural olarak, eşin ölümü durumunda onun desteğinden yoksun kalan diğer eş yararına destekten yoksun kalınan süre ile sınırlı olarak Borçlar Yasasının 45/2 maddesi gereğince destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilir.
Mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda desteğin bir sosyal güvenlik kurumundan aldığı emekli aylığı destek geliri olarak kabul edilmiş ve davacının uğradığı destekten yoksun kalma tazminatı bu gelire göre belirlenmiştir. Desteğin ölmeden önce net asgari ücret düzeyinden daha fazla bir geliri olduğu kanıtlanamadığına göre, hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde emekli aylığına göre destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanması doğru değildir. Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığında göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret üzerinden hesaplanacak destekten yoksun kalma zararına hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD. 24.06.2008 E. 2007/11168 K. 2008/8629
Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır.
79 yaşında ölen destek olay tarihinde gelir getiren bir işte çalışmasa bile, eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davacılar ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar murislerinin trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemişlerdir. Mahkemece 79 yaşında ölen desteğin tanık beyanları dikkate alındığında fiilen çalıştığına dair bilgi ve belge olmadığı bu nedenle destek tazminatı hesaplaması yapılamayacağı gerekçesiyle maddi tazminat istemi reddedilmiş manevi tazminat istemi ise kısmen kabul edilmiştir.
“Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. BK'nun 45. maddesi gereğince bu tür hizmet ve yardımlar da destek kabul edilip bunların karşılığı olarak maddi tazminat ödenmesi gerekir.
Buna göre 79 yaşında olan desteğin olay tarihinde gelir getiren bir işte çalıştığı ispatlanamasa bile yukarıda belirtilen şekilde eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekirken, bu yönler üzerinde durulmadan yazılı gerekçe ile maddi tazminat isteğinin tümden reddedilmiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.17.04.2008, E.2007/8981 - K.2008/5368
DAVACILARIN VARLIKLI KİMSELER OLMALARI
DESTEK TAZMİNATI İSTEMELERİNE ENGEL DEĞİLDİR.
(1) Ana babanın parasal durumları iyi olsa bile, ilerde birgün yardıma muhtaç olmayacaklarını önceden kestirmek olanaksız bulunmasına göre, ana ve baba için ölen çocukları bakımından destekten yoksun kalma tazminatına karar vermek gerekir.
Davacılar, trafik kazasında ölen oğullarının farazi desteğinden yoksun kaldıklarından bahisle, BK’nun 45/2 maddesi uyarınca maddi tazminat isteminde bulunmuşlardır. Mahkemece, anne ve babanın maddi durumlarının iyi olması nedeniyle ölen çocuklarının desteğine muhtaç olmayacakları düşüncesiyle bu istek reddedilmiştir. Ancak, destekten yoksun kalma nedeniyle tazminat isteyen anne ve babanın maddi durumları ne derece iyi olursa olsun, bir gün zarurete düşmeyeceklerini ve ölenin yardımına muhtaç olmayacaklarını önceden kestirmek ve bu konuda kesin yargıya varmak mümkün değildir. Ölenin farazi desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden davacıların, ilerde ölenin maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü hayatın olağan akışına, Türk örf, âdet ve geleneklerine uygun düştüğünün kabulü gerekir. Nitekim, bilirkişi de bu olguları düşünerek farazi destekliğin ne miktar olabileceğinin hesaplamasını yapmıştır.
O halde, mahkemenin yukarıda açıklanan ilkeleri gözönünde tutarak, da¬vacıların farazi destek isteklerinin, bilirkişi raporunda hesap edildiği miktarda ve HUMK. nun 74 üncü maddesi gözönünde tutularak hüküm altına alınması ge¬rekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde karar oluşturulması usul ve yasaya aykırıdır.
19.HD.22.12.1995, E. 7680 - K.11614)
(2) Ölenin yakınlarının varlıklı kimseler olmaları, destekten yok¬sun kalma tazminatı istemelerine engel değildir.
Davacıların maddi durumlarının ve gelirlerinin pek fazla ve yeterli dere¬cede bulunması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın evde ailesine yar¬dımcı olması, her türlü hastalık ve sıkıntılarında yardıma koşması maddi deste¬ğin kapsamında kabul edilmelidir.
19.HD.06.10.1992, 2629-4737 (YKD.1993/2-249)
(3) Ana baba, ihtiyaçları olmasa dahi destek tazminatı isteyebilirler.
Ana ve babanın ihtiyaçları olmasa dahi, evladın onlara yardım etmesi, yaşamın alışılmış gereklerine göre doğal ve ahlaki bir ödevdir. Bu yardımın mutlaka geçimlerini sağlamaya yönelik olması da gerekmez. Yoksun kalınan yardım miktarının belirlenmesinde, davacıların yalnız içinde bulundukları hayat standardına göre değil, yardım yapacak olanın kazancının artması ve ödeme olanağının fazlalaşması unsurları da dikkate alınmalıdır.
11.HD.18.05.1974, 1820-1686 (YKD.1975/12-53)
(4) Destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmek için davacının yardıma muhtaç durumda olması zorunlu (şart) değildir.
Bir başka deyişle zengin bir kimseye örneğin, oğlunun belli zamanlarda verdiği veya filhal vermese dahi ileride verilmesi muhakkak telâkkî edilebilecek herhangi bir yardımdan hatta mutad olan hediyelerinden mahrum kalmak dahi bir zarar teşkil eder. Normal geçimini sağlayan bir kimsenin bir yakınını kaybetmesinden doğan destekten yoksun kalma tazminatını isteyemeyeceğinin kabulü Borçlar Kanunu’nun 45 inci maddesi 2 inci fıkrası hükmünün amacına aykırı düşer. O halde tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının davacının ve ölen oğlunun ileride iktisap edecekleri olanakların da gözönünde bulundurularak ve herkesin içinde bulunduğu yaşama şartlarının daha iyi ve mütekâmil bir hal alacağı düşünülmek suretiyle bu işlerden anlayan yetenekli bilirkişilerden meydana gelecek bir kurula inceletilmesi ve zararın bu esaslar uyarınca saptanması gerekir.
11.HD.06.12.1974, E.1974/3301 - K.1974/3477 (YKD.1976/3-346)
(5) Ana babanın maddi durumları iyi olsa bile,ilerde çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü, hayatın olağan akışına uygun olur.
Ana ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi durumları ne derecede bulunursa bulunsun, hatta gelecekleri, müesseselerce garanti altına alınmış bile olsa, bir gün zarurete düşüp düşmeyecekleri, çocuklarına muhtaç olmayacakları önceden kestirilemez. Fakat onların ileride çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü, hayatın olağan akışına uygun olur. O halde küçük yaşta ölen çocuk dahi, ana - babasının farazi (varsayım) bir desteği olarak kabul edilmelidir.
HGK.17.10.1973, 899 -798
(6) Davacıların zengin olmaları, ilerde bakıma muhtaç duruma düşmeyeceklerinin kanıtı olamaz.
Destekten yoksun kalma nedeniyle tazminat isteyenlerin maddi durumları ne derece iyi durumda bulunursa bulunsun, bir gün zarurete düşüp düşmeyeceklerini ve ölenin yardımına muhtaç olup olmayacaklarını önceden kestirmek ve bu konuda kesin yargıya varmak mümkün değildir. Destekten yoksun kaldıklarını iddia edenlerin ileride ölenin maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü hayatın olağan akışına uygun düşer.
HGK. 12.12.1989, E.1989/11-1233 - K.1989/2757
(7) Davacıların maddi durumlarının iyi ve gelirlerinin fazla olması, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir.
Davacılar anne ve baba olup maddi durumlarının iyi ve gelirlerinin fazla olması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları, anılan davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etmelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın bayram günlerinde anne ve babaya ziyareti ve evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşma görevi maddi desteğin kapsamında değerlendirilmelidir. Bu durumda anılan davacıların destekten yoksun kalmadıklarından bahisle tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
11.HD.11.10.2005, E.2004/10735 - K.2005/9566
(8) Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Davacıların çocuklarının ölümüyle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir.
Destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir.
Davacılar kızlarının ölümü nedeniyle destek tazminatı istemişlerdir. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı, yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olmayacağı kabul edilemez. Zira destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir.
Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Davacıların yetişkin kızlarının ölümüyle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir.
4.HD.01.04.2003, E.2002/13497 - K.2003/3904
(9) Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz.
Desteklik mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmaz. Yardım ve hizmet ederek de destek olunabilir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan desteğin ölümü nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş; karar tarafların temyizi üzerine dairece onanmıştır. Bu defa, davacıların ve davalıların karar düzeltme istemleri üzerine dosya yeniden incelenmiştir.
Davacı, ölenin babası olarak, desteği oğlunun ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Mahkemece, davacı babanın çalışıp gelir elde ettiğinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiştir. Ölen, olay tarihinde 17 yaşındadır. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı, yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı, tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak miktar bakımından değişebilirse de çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Zira, destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir. Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Tüm bu nedenlerle, davacı baba çalışıp gelir elde ediyor olsa bile destek tazminatı verilmesi gerekir. Mahkemenin bu yönü gözetmemesi kararın davacı yararına bozulmasını gerektirirse de, karar onanmış bulunduğundan davacının karar düzeltme istemi HUMK'nın 440-442. maddeleri uyarınca kabul edilmeli, onama kararı kaldırılmalı ve karar gösterilen nedenlerle bozulmalıdır.
4.HD.29.11.2007, E.2007/13191 - K.2007/15103
(10) Ana ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi durumları ne derecede bulunursa bulunsun, hatta gelecekleri, müesseselerce (sosyal güvenlik kurumlarınca) garanti altına alınmış bile, bir gün zarurete düşüp düşmeyecekleri, çocuklarına muhtaç olmayacakları önceden kestirilemez.
Ölüm meydana gelmese idi, yakın veya uzak bir süre içinde ölenin yardımından faydalanması kuvvetle muhtemel bulunan kimselerin de maddi tazminat isteyebileceğini kabul etmek gerekir.
Desteğin, sahip bulunduğu veya sahip olacağı mali imkanlarıyla, destekten yoksun kalana sağlığında temin ettiği veya edeceği; farazi desteğin ise gelecekte sağlayabileceği yardımlar göz önünde bulundurulmalıdır. Zararı oluşturan bu yardımların tespitinde, belli zamanlarda verilen veya ilerde verilmesi muhakkak olan mutat hediyeleri ve "hizmet" şeklinde yapılan yardımları da dikkate almak lazımdır. Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Çünkü, ölenin hizmet edebilme güç ve kabiliyeti de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder.
Ana ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi durumları ne derecede bulunursa bulunsun, hatta gelecekleri, müesseselerce (sosyal güvenlik kurumlarınca) garanti altına alınmış bile, bir gün zarurete düşüp düşmeyecekleri, çocuklarına muhtaç olmayacakları önceden kestirilemez. Fakat onların ileride çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü, hayatın olağan akışına uygun düşer. (HGK. 17.10.1973 gün, E.899)
Babanın yaşlılığında sanatını icra edememesi halinde ve ev kadını olan annenin de kocasının ölümünden sonra zarurete düşebilecekleri ihtimali, çocukların ana ve babalarına yardım hususundaki Türk örf ve gelenekleri de dikkate alınmadan istemin bütünüyle reddine karar verilmiş olmasında isabet bulunmamaktadır.
4.HD.20.03.1986, E.1986/1585 - K.1986/2553
(11) Anne ve babanın belirli bir gelirinin olması ölenin desteğinden yoksun kalmadıkları sonucunu doğurmaz.
Ölenin annesi davacı, davalının haksız eylemi nedeniyle desteklerinin ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Yerel mahkemece, davacı annenin destekten yoksun kalma tazminatı istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Borçlar Yasası'nın 45. maddesinde sözü edilen destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil eylemli bir durumu amaçlar ve hısımlık ilişkisine ya da yasanın hakkındaki düzenlemelerine dayanmaz. Yasa gereğince bir kimseye yardım etmek zorunda bulunan kişi değil, eylemli ve düzenli olarak onun geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde yardım eden ve hayatın doğal akışına göre eğer ölüm gerçekleşmeseydi az veya çok yakın gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kişi destek sayılmalıdır.
Diğer yandan, genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocukların anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin tutarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Destek, mutlaka para veya maddi katkı biçiminde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir. Anne ve babanın belirli bir gelirinin olması ölenin desteğinden yoksun kalmadıkları sonucunu doğurmaz.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilmeyerek, yerinde olmayan gerekçeyle davacı annenin destekten yoksun kalma tazminatı isteminin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.15.03.2012, E.2011/1496 K.2012/4208
(12) Anne ve babanın belirli bir gelirinin olması ölenin desteğinden yoksun kalmadıkları sonucunu doğurmaz.
Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocukların anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Destek, mutlaka para veya maddi katkı biçiminde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece maddi tazminat istemi reddedilmiş; manevi tazminat isteminin ise bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacılar ile davalı tarafından temyiz olunmuştur.
Ölenin annesi ve babası olan davacılar, davalının yol açtığı trafik kazası nedeniyle desteklerinin ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı ödetilmesi isteminde bulunmuşlardır. Yerel mahkemece, davacıların geliri bulunduğu gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Borçlar Yasası'nın 45. maddesinde sözü edilen destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu amaçlar ve hısımlık ilişkisine ya da yasanın hakkındaki düzenlemelerine dayanmaz. Yasa gereğince bir kimseye yardım etmek zorunda bulunan kişi değil, eylemli ve düzenli olarak onun geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde yardım eden ve olayların doğal akışına göre eğer ölüm gerçekleşmeseydi az veya çok yakın gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kişi destek sayılmalıdır.
Diğer yandan, genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı da çocukların anne ve babasına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin tutarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Destek, mutlaka para veya maddi katkı biçiminde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir. Anne ve babanın belirli bir gelirinin olması ölenin desteğinden yoksun kalmadıkları sonucunu doğurmaz.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilmeyerek, yerinde olmayan gerekçeyle anne ve babanın destekten yoksun kalma tazminatı istemlerinin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.21.10.2010, E.2009/13638 K.2010/10663
YAŞLI VE EMEKLİ İKEN YAŞAMINI YİTİRENLERİN
EŞLERİNE DESTEKLİĞİ
Emekli iken yaşamını yitiren desteğin, yardım ve hizmet ederek eşine destekliği kabul olunmalıdır.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Emekli iken yaşamını yitiren desteğin, emekli de olsa, kalan ömrü süresinde, ev ve çarşı pazar işleri gibi günlük işleri yaparak, aile bütçesine asgari ücret düzeyinde katkı sağlayacağı göz önüne alınıp net asgari ücret üzerinden davacı eş yararına destekten yoksun kalma tazminatı hesaplattırılması gerekir.
Yerel mahkemece açıklanan yön gözetilmeyerek, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davacı eşin destekten yoksun kalma tazminatı isteminin tümden reddedilmiş olması, usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.17.06.2010, E.2009/10653 - K.2010/7338
“Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır.
79 yaşında ölen destek olay tarihinde gelir getiren bir işte çalışmasa bile, eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davacılar ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar murislerinin trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemişlerdir. Mahkemece 79 yaşında ölen desteğin tanık beyanları dikkate alındığında fiilen çalıştığına dair bilgi ve belge olmadığı bu nedenle destek tazminatı hesaplaması yapılamayacağı gerekçesiyle maddi tazminat istemi reddedilmiş manevi tazminat istemi ise kısmen kabul edilmiştir.
“Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. BK'nun 45. maddesi gereğince bu tür hizmet ve yardımlar da destek kabul edilip bunların karşılığı olarak maddi tazminat ödenmesi gerekir.
Buna göre 79 yaşında olan desteğin olay tarihinde gelir getiren bir işte çalıştığı ispatlanamasa bile yukarıda belirtilen şekilde eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekirken, bu yönler üzerinde durulmadan yazılı gerekçe ile maddi tazminat isteğinin tümden reddedilmiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.17.04.2008, E.2007/8981 - K.2008/5368
Destek emekli olduğuna göre, bu dönemde başka bir işte çalıştığı kanıtlanırsa o gelirin esas alınması, böyle bir iddia kanıtlanmaz ise, eşine emekli maaşı dışında, asgari ücret düzeyinde bir destek sağlayabileceğinin kabulü gerekir.
Davacı eş desteğinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı isteminde bulunmuştur. Ölen eş emekli hakim olup başka bir işinin olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Davacı eşin destek tazminatı hesaplanırken emekli aylığı esas alınarak hesap yapılmıştır. Destek emekli olduğuna göre emekli olduktan sonra bu dönemde başka bir işte çalıştığı kanıtlanırsa o gelirin esas alınması, böyle bir iddia ileri sürülmez veya kanıtlanmaz ise mirasçısı olan eşe emekli maaşı dışında ancak asgari ücret düzeyinde bir destek sağlayabileceğinin kabulü gerekir. Bu durum karşısında davacının yoksun kaldığı destek tazminatının desteğin ek gelirine göre veya ek geliri ispatlanamaz ise asgari ücret esas alınarak hesaplanması gerekir. Açıklanan yön gözetilmeden desteğin emeklilik maaşına göre destek hesabının yapılması ayrı bir bozma nedenidir.
4.HD.16.10.2008, E.2008/11467 - K.2008/11898
Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığına göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret esas alınmak suretiyle hesaplanacak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmelidir.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Kural olarak, eşin ölümü durumunda onun desteğinden yoksun kalan diğer eş yararına destekten yoksun kalınan süre ile sınırlı olarak Borçlar Yasasının 45/2 maddesi geregince destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilir.
Mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda desteğin bir sosyal güvenlik kurumundan aldığı emekli aylığı destek geliri olarak kabul edilmiş ve davacının uğradığı destekten yoksun kalma tazminatı bu gelire göre belirlenmiştir. Desteğin ölmeden önce net asgari ücret düzeyinden daha fazla bir geliri olduğu kanıtlanamadığma göre, hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde emekli aylığına göre destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanması doğru değildir. Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığında göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret üzerinden hesaplanacak destekten yoksun kalma zararına hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD. 24.06.2008 E. 2007/11168 K. 2008/8629
Desteğin, davacı eşine pasif dönemde destek vermeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır.
Mahkemece, davacı eşin emekli maaşı alacağı gerekçesiyle pasif dönem zararı hesaba katılmamıştır. Oysa, destek zararı ölenin pasif dönemini de kapsar. Desteğin, davacı eşine pasif dönemde destek vermeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Davacı eşin pasif dönemdeki artırımsız destekten yoksun kalma zararının da belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile pasif dönem zararının reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.20.02.2009, E.2008/7818 - K.2009/2466
Desteğin ileri yaşta olması, yardım ve hizmet ederek, ev işlerini yaparak destek sağlamasına engel değildir.
Yerleşmiş içtihatlara göre, bedelsiz olarak başkasının bakımını sağlayan ya da ona yardım eden kimse destek sayılmıştır. Bu yardım değişik şekillerde olabilir. Destek yalnız başkasına yaşamak için gerekli ihtiyaçları sağlayan yada bunların temini için para veren kimse değildir. Bu hizmetleri görmek suretiyle çalışmasını doğrudan doğruya başkalarına tahsis eden kimse de destektir. O nedenle yalnızca ev işlerini gören bir kadın da kocasının desteği sayılabilir. Trafik kazasında ölen desteğin 1932 doğumlu olması,onun destek olamayacağına gerekçe olamaz. Mahkemece, davacı sağ eşin, ne kadar tazminat isteyebileceğinin tesbiti için uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile sağ eşin destekten yoksun kalma tazminatı isteminin reddi doğru görülmemiş, hükmün davacı eş yararına bozulması gerekmiştir.
11.HD.13.9.1999, E.1999/4689 - K.1999/6755
Destekten yoksun kalındığının kabul edilebilmesi için, ölüm gerçekleşmemiş olsaydı herhangi bir karşılık beklemeksizin eşya, hizmet, para yoluyla yardım veya bakımın devam edeceğinin kuvvetle muhtemel ve yardımın sürekli ve düzenli olması gerekir.
Dava, davacı ile birlikte yaşadığı bildirilen ve olayda ölen kadın yönünden hükmedilen destek tazminatına ilişkindir. Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda da değinildiği gibi destek kavramı hukuki değil, fiili bir ilişkiyi ifade ettiğinden önemli olan bir başka kişiye herhangi bir karşılık beklemeksizin (eşya, para, hizmet yoluyla ) bakma ve ölüm gerçekleşmemiş olsa idi bu bakımın devam edegeleceğinin kuvvetle muhtemel olması gerektiğidir.
19.HD.09.12.1993, E.1993/1310 - K.1993/8420
Desteğin yaşı, işi, kazancı, emekli olup olmadığı, çalışma gücü araştırıldıktan sonra alınacak bilirkişi raporuna göre karar verilmelidir.
Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir. Tazminatın belirlenmesine ilişkin bilirkişi raporunda desteğin 1934 doğumlu olup 62 yaşında öldüğü benimsenerek hesap yapılmıştır. Oysa dosyada mevcut veraset ilamından ve ceza dosyası kapsamından desteğin 1341 doğumlu olduğu anlaşılmaktadır. Desteğin doğum tarihinin ve yaşının yanlış ele alınarak fazla hesap yapılması doğru görülmemiştir. Mahkemece; desteğin ölüm tarihindeki işi, kazancı, emekli olup olmadığı, gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığı, çalışmaya muktedir olup olmadığı hususları araştırıldıktan sonra yeni bir bilirkişi incelemesi yapılarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken somut verilere uygun olmayan bilirkişi raporunun hükme esas alınmış olması bozmayı gerektirmiştir.
4.HD.04.10.1999, E.1999/5996 - K.1999/7895
DUL VE YETİM AYLIKLARININ TAZMİNATTAN İNDİRİLMEYECEĞİNE
İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 06.03.1978 gün 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı
Özet: 1-Ölenin, bakmakta olduğu veya ileride bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın, diğer bir deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında T.C. Emekli Sandığı’nca bağlanan gelirlerinin indirilmemesi gerekir.
2-Haksız eylem sonucu ölen kişi, yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli olarak belirli bir miktar para kesilerek sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar veren, verdiği zararın tamamını açılan davada ödemelidir.
3-Dul ve yetim maaşları veya yapılan toptan ödeme, destekten yoksun kalma tazminatı gibi, hayatta kalanın şahsına bağlıdır, ölenin terekesine dahil değildir; mirasın reddedilmiş olması maaşların alınmasına engel olmaz.
(5434 s.K.m.129; 506 s. SSK. m. 26; 1479 s. Bağ-Kur K.m.63; BK. m.45/2)
Ölen T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinden ise hayatta kalan yakınlarına 5435 sayılı Kanunun öngördüğü dul ve yetim maaşı bağlandığı gibi toptan ödeme de yapılmış olabilir. Bu dul ve yetim maaşları veya yapılan toptan ödeme destekten yoksun kalma tazminatı gibi hayatta kalanın şahsına bağlıdır, ölenin terekesine dahil değildir; mirasın reddedilmiş olması maaşların alınmasına engel olmaz. İşte bu ortak nitelikleri itibariyle destekten yoksun kalma tazminatı saptanırken dul ve yetim maaşlarının peşin sermaye değerinin veya toptan ödeme yapılmış ise ödenmiş bu paranın nazara alınıp alınamayacağı çözümlenmesi gereken sorundur.
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunun 129. maddesinde, görevleri içinde veya dışında ölenlerin dul ve yetimlerinin, ölüme sebep olanlar aleyhine açacakları davaları kovuşturmaya, davalara üçüncü şahıs ise bunu doğrudan doğruya açmaya Sandık yetkili kılınmıştır. Dava sonunda para tazminatı da alınırsa kovuşturma masrafları ile birlikte, dul ve yetim aylıkları bağlanan hallerde bu aylıkların beş yıllığı, toptan ödeme yapılan hallerde de yarısının Sandıkça alınarak, varsa geri kalanının ilgililere ödeneceği öngörülmüştür.
Tartışmada beliren bir görüşe göre, bu hüküm 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 26. ve 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 63. maddesi ile eşdeğerdedir. Bu itibarla T.C. Emekli Sandığı’na böylece kısıtlı olarak rücu hakkı tanınmıştır. Zarara uğrayanın alabileceği tazminat saptanırken T.C. Emekli sandığının mal varlığına geçmesi gereken para indirildikten sonra kalan miktara hükmedilmesi gerekir.
Çoğunluğunun benimsediği görüş ise, sözü geçen 129.maddede bir hesaba sayılmanın öngörülmediği, aksine madde metninin açık olduğu ve zarar veren kişinin T.C. Emekli Sandığı’nın ödediği paranın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği biçiminde belirlenmiştir. Gerçekten, haksız eylem sonucu ölen kişi, yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli olarak belirli bir miktar para kesilerek sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar veren, verdiği zararın tamamını açılan davada ödemelidir. Esasen 129. madde zarar verenden tazminatın tamamının alınacağı hükmünü getirmiş ve Emekli Sandığı davaya katılmış veya doğrudan doğruya dava açmış olduğu takdirde alınacak tazminatın zarara uğrayanlar ile Sandık arasında nasıl bölüşüleceğini saptamıştır. Bu itibarla tazminat ödemekle yükümlü olan kişi bu maddeye dayanarak tazminatın indirilmesini isteyemez.
Yargıtay İBGK. 06.03.1978 gün 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı
Sosyal Sigortalar Kurumu’nca ölüm sigortası kolundan bağlanan dul ve yetim aylıkları tazminattan düşülmez.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat istemine ilişkin olup mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş ve karar taraflarca temyiz edilmiştir.
Sigortalı işçi olan davacıların desteğinin, iş kazası sonucu olmadığı anlaşılan ölümü nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumunca davacılara ölüm sigortası kolundan aylık bağlandığı dosyadaki belgelerden anlaşılmakladır. Dairemizce istikrarla uygulandığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.1979 günlü ve Esas 1977/4-1110, Karar 1979/1395 sayılı kararında benimsendiği gibi, iş kazasına bağlı olmayan haksız eylem sonucu ölen sigortalının hak sahipleri tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatının kapsamının belirlenmesinde Sosyal Sigortalar Kurumunca. 506 sayılı Kanunun 65 ve sonraki maddeleri uyarınca ölüm sigortası kolundan hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının zarardan düşülmesi mümkün değildir. Mahkemenin belirtilen ilkeye aykırı olan bu uygulaması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
4.HD.09.10.2008, E.2008/9289 - K.2008/11575
Emekli Sandığı’nca bağlanan dul aylığı, destekten yoksun kalma tazminatından indirilmez.
Haksız eylem sonucu ölen kişi yaşamı süresince çalışmış ve maaşından belirli miktar para Emekli Sandığı'na kesilmiştir. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamayacağından davacının destekten yoksun kalma tazmi¬natının hesabında Sandık tarafından bağlanan dul aylığı ile tütün ikramiyesinin indirilmesi doğru değildir.
4.HD.15.01.2008, E.2007/10817 - K.2008/85 (YKD.2008/10-1929)
Ölenin eş ve çocuklarına bağlanan dul yetim aylıkları tazminattan indirilmez.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nun ölenin eş ve çocuklarına bağladığı dul ve yetim aylıklarının peşin sermaye değerinin destekten yoksun kalma tazminatın¬dan indirilmeyeceği Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarındandır. 506 sayılı Yasa’nın 65 ve sonraki maddelerine göre ölenin dul ve yetimlerine bağlanan aylıklar bakımından, Kurumu’un halefiyet hakkı doğacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından, haksız fiil sorumlularının mükerrer (iki kez) ödeme duru¬munda kalmaları söz konusu değildir. Bu tür yararların indirilmeyeceği kabûl edilmiştir. Aynı Yasa’da 10, 15, 26, 27, 28, 39 ve 41. maddelerde Kuruma rücu hakkı tanınmış olmasına göre, bu maddelerle ilgili ödemeler (yararlar) bakımın¬dan indirim gerekecektir. Dava konusu olayda ise, Sosyal Sigortalar Ku¬rumu’nca davacılara bağlanan dul ve yetim aylıkları, 506 sayılı Yasa’nın 66. maddesi gereğince (ölüm sigortasından) bağlandığı anlaşılmasına göre, yukarda açıklanan ilke gereğince bu gelirlerin peşin sermaye değerlerinin destekten yoksun kalma tazminatından indirimi gerekmeyecektir.
11.HD.27.04.1982, E.1982/1762 - K.1982/1988 (YKD.1982/7-954)
Ölüm sigortasından bağlanan dul yetim aylıkları maddi tazminat¬tan indirilmez.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nca, sigortalının haksahiplerine sağ¬lanan sigorta yardımları (506 sayılı Yasa’nın 65 ve sonraki maddelerine göre) ölüm sigortası dalından bağlanan dul ve yetim aylığı ise:
1- Bu sigorta yardımla¬rının sağlanmasının 506 sayılı yasanın 66/d maddesi hükmünce öngörülen “be¬lirli bir süre sigortalı olma ve prim ödeme” şartlarının gerçekleşmesine bağlı bulunması;
2- Ölüme neden olan haksız eylemin doğrudan doğruya “uygun ve normal” bir sonucu olmaması;
3- 506 sayılı yasada da ölüm sigortasından yapı¬lan yardımlardan dolayı Kurum’a rücu hakkı tanıyan bir hükme yer verilmemesi itibariyle;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.1979 gün 1977/41110 Esas ve 1979/1395 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi, ölüm sigortasından sigortalının hak sahiplerine sağlanan yardımların destekten yoksun kalanların zararlarından düşülmesi mümkün değildir. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun sözkonusu yazılarında, davacılara sağlanan sigorta yardımlarının hangi sigorta dalından yapıldığı araştırılmadan ve yardımların sağlandığı sigorta dalına göre, bu yardımların zarardan düşülmesinin gerekip gerekmediği üzerinde durulma¬dan, bildirilen sigorta yardımları zarardan düşülmek suretiyle davacıların maddi tazminat isteklerine hükmedilmiş olması bozmayı gerektirir.
4.HD.30.01.1980, E.1980/10479 – K.1980/1018
Ölüm sigortasından bağlanan dul aylığı tazminattan indirilmez.
SSK.’nca davacı eşe, yalnızca ölüm sigortası dalından dul aylığı bağlan¬mıştır. Bu, belirli bir süre sigortalı olmanın ve prim ödemiş bulunmanın sonucu¬dur. Destek kocanın ölümüne yol açan haksız eylemin doğurduğu zararla, Ku¬rum’un bu vesile ile sağladığı yarar arasında uygun nedensellik bağının bulun¬maması, hukuki dayanaklarının ayrı oluşu ve denkleştirme kuralının esasları birlikte gözönünde tutulduğunda, ölüm sigortasından davacı eşe Kurum’ca bağ¬lanan dul aylığının, haksız eylemin yol açtığı zarardan indirilmesi gerekme¬mektedir.
Davacı eşin desteği olan işçinin bir iş kazasına bağlı bulunmayan trafik olayı sonucunda öldüğü ve davacıya 506 sayılı SSK.unun 65 ve sonraki maddeleri hükmüne göre yalnız (ölüm sigortası) dalından dul aylığı bağlandığı çekişmesizdir. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, bir haksız eylem sonucunda ölen sigortalı işçinin hak sahipler tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatı kapsamının belirlenmesi sırasında, Sosyal Sigortalar Kurumunca "Ölüm Sigortası" dalından hak sahiplerine bağlanmış olan dul ve yetim aylıklarının (olayımızda davacı eşe bağlanan dul aylığının) zarardan düşülmesinin gerekip gerekmediğinde toplanmaktadır.
Destekten yoksun kalma tazminatı, BK.nun 45. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiş, ölümün sonucu olarak ölenin yardımından yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma düşmelerini önlemek, yaşamlarının desteğini ölümünden önceki düzeyinde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat türüdür. Desteğin ölümüne neden olan haksız eylem; bir taraftan destekten yoksun kalanların mal varlıklarında eksilmeye (zarara) sebep olurken, diğer taraftan bir takım yarara yol açmışsa bu yararların tazminat borcunu ne şekilde etkileceği ve özellikle desteğin ölümünden dolayı destekten yoksun kalanlara sağlanan hangi tür yararların zararla denkleştirilebileceği sorunu ile karşılaşılır. Yargıtay’ın yerleşmiş kararları ile bilimsel eserlerdeki baskın olan görüşe göre kural olarak, zarar ile yararların denkleştirilebilmesi için yarara, tazminata yol açan haksız eylemin sebeb olması ve zararla yarar arasında uygun bir illiyet bağının bulunması şarttır. Başka bir anlatımla yararın haksız eylemin "uygun ve normal" bir sonucu bulunması zorunludur. Bu kuraldan ancak yasanın açıkça öngördüğü durumlarda ayrılma olanağı vardır. Eğer zarar nedeniyle edimde bulunan üçüncü kişiler zarar görenlere yaptıkları ödemeler ölçüsünde ve yasa hükmü gereğince halef olmakta iseler zarar verenlerin mükerrer ödemede bulunmamaları için üçüncü kişilerin sağladığı yararların destekten yoksun kalma tazminatı kapsamının belirlenmesi sırasında zarardan düşülmesi gerekecektir.
Olayımızda ise; Sosyal Sigortalar Kurumun’ca davacı eşe, yalnızca ölüm sigortası dalından dul aylığı bağlanmış bulunması, Kurumca bağlanan bu yardımın belirli bir süre sigortalı olma ve prim ödemiş bulunmasından ileri gelmesi, desteğin ölümüne neden olan haksız eylemin sebep olduğu zararla Kurumca bu vesile ile sağlanan yarar arasında uygun illiyet bağının bulunmaması, hukuki dayanaklarının farklı oluşu ve açıklanan denkleştirme kuralının esasları hep birlikte gözönünde tutulduğunda ölüm sigortasından davacı eşe kurumca bağlanan dul aylığının haksız eylemin sebep olduğu zarardan düşülmesi gerekmez. Esasen Sosyal Sigortalı ile onun hak sahiplerini sigortalılığın sona ermesinin iktisadi sonucundan korunmak amacını güder. Sigortalı olma sonucu sağlanan bu yardımlardan haksız eylem sorumlularının yararlanmalarını haklı kılacak bir hukuk kuralı da yoktur. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun ölüm sigortasından sağladığı yardımlardan dolayı yardım ettiği kişiye halef olacağına dair yasada bir hüküm de olmadığından haksız eylem sorumluları mükerrer ödeme durumunda da kalmayacaklardır.
Sosyal Sigortalar Kurumunca, ölen sigortalının hak sahiplerine "ölüm sigortasından" dul ve yetim aylığı bağlanabilmesi için, anılan Yasanın 66/d maddesinde öngörülen "Sigortalının, ölümü tarihine kadar en az 5 yıldan beri sigortalı bulunması ve her yıl ortalama olarak en az 120 gün ve toplam olarak 1800 gün (sigortalı ve işvrenlerince) mal-llük, yaşlılık ve ölüm sigortaları dalından prim ödenmiş olması" şartları gerçekleşmelidir. Sigortalının ölümü olayının bir haksız eyleme bağlı olması da gerekmez. Normal ölüm hallerinde de kurum, yasal şartlar mevcutsa, bu sigorta yardımını bağlamak zorundadır.Sözü edilen maddede belirtilen şartlar gerçekleşmezse; aylık bağlanmaz ve alınmış sigorta primleri (toptan ödeme yoluyla) hak sahiplerine geri verilir. Görüldüğü üzere kurumca ölüm sigortası dalından dul ve yetim aylığı bağlanması; ölüme neden olan haksız eylemin doğrudan doğruya "uygun ve normal" bir sonucu değil belirli bir süre sigortalı olmanın ve prim ödemenin bir karşılığıdır.
Gerçekten, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve hastalık sigortaları dallarından sigortalıya veya hak sahiplerine sağladığı yardımlardan dolayı, haksız eylem sorumlularına Sosyal Sigortalar Kurumunun rücu hakkı; 506 sayılı Yasanın 10, 15, 26, 27, 28, 39 ve 41. maddelerinde tanzim edilmiş olduğu halde, ölüm sigortasından sağladığı yardımlar için kuruma rücu hakkı tanıyan bir hükme anılan Yasada yer verilmiştir. Uyuşmazlıklarda çözüm yolunu herşeyden önce anlaşmazlığın ilişkin bulunduğu hukuki müessesenin kuruluş amacında aramalıdır. Ölüm sigortası yardımlarının; belirli bir süre sigortalı olan namına toplanan primlerin karşılığı bulunması ve ölüme neden olan eylemin doğrudan doğruya "uygun ve normal" bir sonucu olmaması gerçeği karşısında özellikle yasa ile tanzim edilmemiş bir hakkı kurum için tanımaya kalkışmak hukuku zorlamak ve yasa koyucunun esasta hiç istemediğini yargı yolu ile vermek sonucunu doğurur.
Kaldı ki, T.C. Emekli Sandığı’nın da; Sosyal Sigortalar Kurumu gibi mensupları ve onların hak sahipleri için bir sosyal güvence kurumu oluşu, her iki kamu kurumunun da; mensuplarının ölümleri üzerine onların hak sahiplerine bağladığı dul ve yetim aylıklarının aynı nedenlerden kaynaklanması T.C.Emekli Sandığı’nca mensuplarının hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesi sırasında zarardan düşülemeyeceğinin 6.03.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilmiş olması karşısında; Sosyal Sigortalar Kurumunca ölüm sigortasından bağlanan dul ve yetim aylıkları için ayrı işlem yapılmasını haklı kılacak yasal ve makul hiç bir neden de yoktur.Böyle bir ayrımın gayeleri aynı olan kurumların mensupları arasında eşitsizlikler yaratacağı da kuşkusuzdur.
Bu nedenlerle usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir.
HGK.28.11.1979, E. 1977/4-1110 - K. 1979/1395 (YKD.1980/7-938)
Ölüm sigortasından bağlanan aylıklar için 506 sayılı Yasa’nın 26. maddesine göre Kurum’un rücu hakkı bulunmadığından, işverenin iki kez ödemede bulunması gibi bir durum söz konusu olmaz. Bu nedenle, ölüm sigortasından bağlanan dul ve yetim aylıkları tazminattan indirilmez.
İş kazası sonucu ölen işçinin hak sahiplerine hem 506 sayılı Yasa’nın 23. ve sonraki maddeleri uyarınca iş kazası sigortasından gelir bağlanmış, hem de aynı Yasa’nın 65. ve sonraki maddeleri uyarınca ölüm sigortasından aylık bağ¬lanmıştır. Mahkemece, iş kazası sonucu ölen sigortalı işçinin hak sahipleri tara¬fından açılan davada, destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde iş kazası sigortasından bağlanan gelirlerin peşin sermaye değeri maddi tazminattan düşülmüş, fakat ölüm sigortasından bağlanan aylığın peşin sermaye değeri za¬rardan düşülmemiştir. Yerel Mahkeme ile Özel daire arasındaki uyuşmazlık iş kazası sonucu ölen işçinin hak sahipleri tarafından açılan davada, destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde “ölüm sigortası” dalından hak sa¬hiplerine bağlanmış olan aylıkların da zarardan düşülmesinin gerekip gerekme¬diği noktasında toplanmaktadır.
Önce şu husus belirtilmelidir ki, iş kazası sonucu ölümlerde, ölenin des¬teğinden yoksun kalanlara 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 23. ve son¬raki maddeleri uyarınca bağlanan “gelir”in hukuki niteliğinin de belirlenme¬sinde yarar vardır.
Gerçekten 506 sayılı Yasa’nın 23 ve 24. maddelerine göre iş kazası so¬nucu ölen sigortalının eş ve çocukları ile ana ve babasına gelir bağlanabilecektir. Bunun için ölümün iş kazası sonucu meydana gelmiş olması yeterli olup, ayrıca sigortalının ölmeden önce 506 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesi uyarınca belirli bir süre sigortalı olması ve belirli gün sayısında prim ödemiş bulunması gibi koşul¬lar aranmaz. İstekte bulunma koşulu da gerekmez. Kurum doğrudan gelir bağlar ve bununla ilgili iş kazası ve meslek hastalığı sigorta priminin tamamı işveren tarafından ödenir, sigortalının bir katkısı yoktur.
Söz konusu “gelir”in hukuki niteliği ise, destekten yoksun kalanların maddi zararlarının “kanuni sigorta” kavramı içinde, sigorta primleri işverenden alınmak suretiyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümleri gereğince Sosyal Sigortalar Kurumu’nca karşılanmak amacına yönelik bir ödeme olarak ifade edilebilir.
Buna göre “gelir” zarar karşılığı olması itibariyle bir tazminat niteliğin¬dedir ve sorumluluğu gerektiren hallerde işverenin genel hükümlere göre öde¬mekle yükümlü olduğu tazminatın bütünlüğü içinde yer alır. Bu, bazen işverenin ödemesi gereken tazminata eşit olabileceği gibi, bazen de onun altında veya üstünde olabilir. Altında olduğu zaman ikisi arasındaki fark destekten yoksun kalanların işverenden isteyebilecekleri maddi tazminat miktarını oluşturur. Bu¬nun için sigorta gelirinin peşin sermaye değerini işverenin sorumlu olduğu maddi tazminat miktarından mahsup etmek gerekir. Aksi takdirde hak sahipleri aynı tazminatı ayrı ayrı hem işverenden hem de Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan almış olurlar ki, bu, haksız zenginleşmeye sebep olacağından hukuken koruna¬maz. Konu ile ilgili Yargıtay kararlarında yer alan “bu tür davaların hukuki sebebi, Sosyal Sigortalar Kurumu’nca sağlanan gelirlerle karşılanmayan kısmın ödetilmesi ilkesine dayanır” şeklindeki sözlerde aynı görüşü yansıtmaktadır. Bu suretle, Kurum’un 506 sayılı Yasa’nın 26. maddesi uyarınca rücu hakkına sahip olduğu hallerde, işverenin mükerrer ödemede bulunması da önlenmiş olur.
İşte, S.S.Kurumu’nca bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin sözkonusu maddi tazminattan mahsubu gerekmesinin hukuki sebebini böylece açıklamak mümkündür.
Uyuşmazlığın asıl konusunu oluşturan “ölüm sigortası”ndan bağlanan aylığa gelince:
Konu ile ilgili hüküm, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 66. mad¬desinde yer almaktadır. Bu madde hükmüne göre, ölüm sigortasından aylık bağlanabilmesi için sadece ölüm olgusu yeterli olmayıp, bundan başka sigortalı¬nın ölmeden önce 506 sayılı Yasa’nın 2. maddesine göre belirli bir süre sigortalı olması ve belli gün sayısında malûllük, yaşlılık, ölüm sigortaları primi ödemiş bulunması da gerekmektedir. Ölümü meydana getiren olay, hangi sebepten ileri gelmiş olursa olsun, buradaki koşullar gerçekleşmedikçe ölüm sigortasından aylık bağlanmaz. Ölümle sonuçlanan olayın iş kazası olması da farklılık yarat¬maz. Ölüm aylığı, ölümü meydana getiren olayın sebebinden tamamen bağımsız olarak gerçekleşir. Bu nedenle, ölüm aylığının gerçekleşmesi ile ölümü mey¬dana getiren olayın sebebi arasında uygun sebep-sonuç bağı yoktur. Bunun sonucu olarak ölüm aylığının, ölümle sonuçlanan olay sebebiyle uygun sebep-sonuç bağı içinde gerçekleşen bir yarar olduğundan söz edileme¬yecektir. Bu yüzden, ölüm aylığının, destekten yoksun kalma tazminatının belir¬lenmesinde zarardan indirilmesi mümkün değildir.
Kaldı ki 73. maddede görüldüğü gibi, ölüm aylığının maddi kaynağını oluşturan malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin bir bölümü sigortalı işçi tarafından ve bir bölümü de işveren tarafından ödenmektedir. İşverenin ödediği primler de aslında sigortalıya ait olmaktadır. Toptan ödemeyle ilgili 506/71. maddesinin, ölen sigortalının kendisinin ve işverenlerinin ödedikleri malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri toplamının, hak sahibi kimsele¬rine ödeneceğine ilişkin hükmü de bunu göstermektedir. Öyleyse, işçiye ait olan sigorta primleri karşılığı ödenen ölüm aylığından işverenin yararlandırılması da doğru olmayacaktır. Bu durum, T.C. Emekli Sandığı’nca hak sahiplerine bağla¬nan dul ve yetim aylığına benzemektedir. Bununla ilgili 06.03.1978 gün 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, T.C. Emekli Sandığı’nca men¬suplarının hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde zarardan düşülmeyeceği kabul edilmiştir. O halde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından haksahiplerine ölüm sigortasından bağlanan aylıklar için ayrı bir işlem yapılmasını haklı kılacak yasal ve makûl bir neden olamaz. Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.1979 gün ve E.1977/4-1110- K.1979/1395 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, ölüm sigortasından bağlanan yardımlar için 506 sayılı S.S.Kanunu’nun 26. maddesine göre Kurum’un rücu hakkı bulunmadığından, işverenin mükerrer ödemede bulunması gibi bir durum olmayacaktır.
Bu nedenle, mahkemenin direnme kararı yerinde bulunduğundan, hesap yönünden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
HGK.31.01.1986, E.1985/9-853 K.1986/67
TC. Emekli Sandığı gelirleri tazminattan indirilmez.
Dava, destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir. 25 Nisan 1978 gün ve 16269 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararında" ölenin bakmakta olduğu veya ileride bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın diğer bir değişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında T.C. Emekli Sandığınca bağlanan gelirlerin indirilmemesi" ilkesi benimsendiğinden bu görüşe uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
HGK.22.9.1978, E. 1977/11-1070 - K. 1978/763
Gelir ve aylıklar birleştirilmişse, ölüm sigortasından olan bölüm tazminattan indirilmez.
İş kazası nedeniyle uğranılan zararların tazmini davası, iş kazası sigorta¬sından gelirlerle karşılanmayan kısmın ödetilmesi ilkesine dayanır. Olayda davacılara miras bırakanlarının iş kazasında ölümü nedeniyle 506 sayılı Yasa’nın 23’üncü maddesine göre gelir bağlanmıştır. Ayrıca şartları gerçekleş¬tiğinden 66’ncı maddeye göre ölüm sigortasından aylık bağlanmıştır. Aynı Ka¬nun’un 92’nci maddesi uyarınca bu gelir ve aylıklar birleştirilmiş ve Sosyal Yardım zammının ölüm sigortasına bağlı olarak ödenmesine başlanmıştır. Ger¬çekleşen maddi tazminattan yukarda belirtilen ilke gereğince sadece iş kazası sigortasından sağlanan gelirler tenzil edileceğinden, ölüm sigortasından bağla¬nan aylıkların tenzili mümkün değildir. Zira ölüm aylığı ile iş kazası arasında illiyet bağlantısı yoktur. Ve mahiyetleri ayrıdır. O halde SSK.dan iş kazası ne¬deniyle sağlanan gelirlerin davacıların maddi tazminatlarından tenzil edilmesi, ölüm sigortasından sağlanan Sosyal Yardımların ise tenzil edilmemesi gerekir.
9.HD. 05.06.1985, 6179-6126
Yaşlılık ve malûllük aylıkları ile ölüm sigortasından bağlanan aylık¬lar tazminattan indirilmez.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 53. maddesi uyarınca bağlanan malûllük aylığı ile 60. maddesi uyarınca bağlanan yaşlılık aylıkları ve 66. mad¬desi hükmünce ölüm sigortasından bağlanan aylıklar tazminattan indirilmez.
9.HD.28.11.1989, 10192-10368
Ölüm Sigortasından bağlanan aylıklar, destekten yoksun kalma tazminatından indirilmez.
Sosyal Sigortalar Kurumu emeklisi iken trafik olayına maruz kalıp yaşamını yitirene bağlanan aylık, destekten yoksunluk tazminatından mah¬sup edilemez. Çünkü her iki olgu arasında yasal bağlantı bulunmadığı gibi nedensellik bağı da yoktur.
Gerek bilimsel görüşlerde, gerek uygulamada oybirliğiyle kabul edi¬len fikre göre zarar gören, zarar veren olayın sağladığı çıkarları, tazmini¬ni istediği zarardan indirmek zorundadır. Zira tazminatın amacı, mal varlığının zarar verici olay meydana gelmeseydi içinde bulunacağı durumun mümkün olacak ölçüde iade edilmesi, yani mal varlığındaki eksil¬tmenin giderilmesidir; yoksa mağdurun zenginleşmesini sağlamak değildir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki yararların indirilmesi için elde edilen yararlarla zarar verici olay arasında bir uygun illiyet bağı bulunmalı; özellikle tarafların iradesi ve işin niteliği yararların mahsubuna engel olmamalıdır. Her hangi bir sosyal sigorta kurumunca zarar görene ödeme yapılmasında kural şudur: Eğer ödemede bulunan kurum zarar görenin, zarar verene karşı olan haklarına yaptığı ödemeler ölçüsünde yasa hükmü gereğince halef olmaktaysa, zarar görene çift ödeme yapıl¬maması ve dolayısıyla zarar verenin çift ödemede bulunmaması için Kurumun yaptığı ödemeler, zarar verenin zarar görene borçlu olduğu tazmi¬nattan indirilecektir.
Davaya konu olan olayda, davacıya ödemede bulunan ku¬rum, Sosyal Sigortalar Kurumudur. Ölen destek anılan kurumdan emekli iken gerçekleşen trafik kazasında ölmüştür ve ölenin eşine ölüm sigor-tası kolundan aylık bağlanmıştır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda ölüm sigortası kolundan yapılan yardımlardan dolayı Kuruma rücu hakkı tanıyan bir hükme yer verilmemiştir. Gerçekten bu daldan sigortalının haksahibine aylık bağlaması, sigortalının ölümüne neden olan eylemin uygun ve normal bir sonucu değildir. Böyle bir aylığın bağlanması¬nın nedeni sigortalının sağlığında belli bir süre prim ödemiş olmasıdır. Bu nedenle bu sigorta dalından sigortalının hak sahiplerine bağlanan yardımlar destekten yoksun kalanların hak kazandıkları tazminattan dü¬şülemez. O halde mahkemece sigortaca bağlanan aylığın davacının hak kazanmış olduğu destekten yoksun kalma tazminatından indi¬rilmiş olması yasaya aykırıdır.
4.HD.23.05.1989, E.1989/1308 - K.1989/4696
Ölüm Sigortasından bağlanan aylıklar, Kurum’un rücu hakkı bulunmaması nedeniyle, tazminattan indirilmez.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nun ölüm sigortasından bağ¬ladığı aylıktan dolayı rücu mümkün olmadığından, iş kazaları ve meslek hastalıkları sigorta dallarından bağlanan aylıklar tazminattan indirilmez. (506 S.Y. 10, 15, 26, 27, 28, 29, 41)
İş kazaları ve meslek hastalıkları sigorta dallarından sigortalıya veya hak sahiplerine sağlanan yardımlardan dolayı haksız eylem sorumluluklarına SSK’nun rücü hakkı 506 sayılı Kanunun 10,15,26,27,28,29,41 maddelerinde düzenlenmiş olup, ölüm sigortasından sağlanan yardımlar için Kurum’a rücu hakkı tanıyan bir hükme yer verilmemiştir. O halde kurumun ölüm sigortasından bağladığı maaştan dolayı rücü mümkün değil ise de, iş kazaları ile meslek hastalıkları ve hastalık sigortaları dallarından sigortalıya veya hak sahiplerine sağladığı yardımlardan dolayı haksız eylem sorumlularına rücu mümkündür. O halde mahkemenin davacılara bağlanan maaşın ölüm sigortasından mı yoksa iş kazası ve meslek hastalıkları dalından mı ödenmiş olduğunu araştırması zorunludur. Bu itibarla mahkemenin, maaşın rücuu mümkün bir daldan mı yoksa ölüm sigortasından mı bağlandığını araştırması, sonucuna göre karar vermesi gerekir.
4.HD.24.11.1983, E. 1983/9247 - K. 1983/9834
SSK’dan alınan emekli aylığı destek hesabına esas alınamaz.
Davacı, trafik kazası sonucu eşinin ölümü nedeniyle destek tazminatı is¬temiştir. Davacının uğradığı destek kaybı hesaplanırken SSK emeklisi olan desteğin almakta olduğu emeklilik maaşı da destek hesabına dahil edilmiştir. Emeklilik maaşı fiilen devam eden bir çalışmanın karşılığı olmadığı ve desteğin ölümünden sonra diğer hak sahiplerine yasal ölçüler içerisinde verilmeye devam edildiği için destek tazminatı hesabına dahil edilmiş olması doğru görülmemiş¬tir. Bu nedenle desteğin emekli maaşı dışındaki çalışmaları karşılığı elde ettiği kazançlar üzerinden hesaplama yapılmalı ve bunun sonucuna göre bir karar verilmelidir.
4.HD.26.04.1999, 2011-3705
Emekli Sandığı emeklisi iken ölen desteğin dul ve yetimlerine bağlanan maaşlar, destekten yoksun kalma tazminatından indirilmez.
Destek sağ kalsaydı, emekli aylığı ile ne derece bakabilip yardım ettiğinin para olarak değeri üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalıdır.
Emekli Sandığı iştirakçisi iken ölümüne sebebiyet verilen desteğin mirasçılarına (dul ve yetimlerine) bağlanan maaşların ve ödenen emekli ikramiyelerinin, bu kişilerin destekten yoksun kalma tazminatından indirilemeyeceği yolundaki 6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, emekli iken ölen ve emekli maaşından başka bir geliri bulunmayan kişilerin destekleri hakkında da uygulanır; yani destekten yoksun kalanlara bağlanan dul ve yetim maaşları , gerçekleşen destek tazminatından indirilmez.
İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde aynen ( ... haksız eylem sonucu ölen kişi yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli olarak belirli bir miktar kesilerek Sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar veren, verdiği zararın tamamını açılan davada ödemelidir... ) denilmektedir. Bundan çıkacak sonuç ölenin ister memur, isterse emekli olsun, haksız eylemi işleyenin verdiği zararın tamamını tazmin edeceğidir.
Öte yandan, 506 sayılı Kanunda ölüm sigortasından yapılan yardımlardan dolayı Kuruma rücu hakkı tanıyan bir hükme yer verilmemesi nedeniyle ölüm sigortasından hak sahiplerine bağlanan yardımların destekten yoksun kalanların zararlarından düşülmesinin mümkün olmadığını belirten Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.11.1979 gün ve E.1977/4-1110, K.1979/1395 sayılı emsal nitelikteki kararı buna örnek olarak gösterilebilir. Emekli Sandığı’nın ne kendi özel kanunu ve ne de genel nitelikteki Borçlar Kanunu hükümlerine göre zararı meydana getiren kişilere karşı bir rücu hakkı vardır.
Her ne kadar, Emekli Sandığı Kanununun 129.maddesinin birinci fıkrasında iştirakçilerden ölenlerin dul ve yetimlerinin sebep olanlar aleyhine açacakları davaları Sandığın kovuşturmaya ve bu davalara üçüncü kişi olarak girmeğe ve dul ve yetimler tarafından dava açılmamış ise bunu doğrudan doğruya açmaya yetkili kılınmış ve böylece Kuruma rucua benzer bir hak tanınmış ise de; aynı maddenin ikinci fıkrasında bu dava sonunda para tazminatı alınırsa bundan kovuşturma için yapılan giderlerle birlikte dul ve yetim aylığı bağlanan hallerde bu aylıkların beş yıllığı Sandık'ça alınarak varsa geri kalanının ilgililere ödeneceği hükme bağlanmıştır.
İşte destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında Emekli Sandığı'nca bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerektiğine dair, içtihadın dayandığı esas, sözü edilen ikinci fıkrada öngörülmüş olan bu hükümdür. O halde ölenin emekli olması halinde de aynı kural uygulanacaktır.
Mahkemece yapılacak iş, şayet destek sağ kalsaydı, almakta olduğu emekli aylığı ile davacılara ne derecede bakabilip yardım edeceğinin bu konudaki ilkelere göre para olarak değerini tesbit edip, Emekli Sandığı’nın bağladığı dul ve yetim aylıkları indirilmeksizin, bu tutara aynen hükmetmek idi. Mahkemenin böyle yapmayıp desteğin ölümünden sonra Emekli Sandığı'nca dul ve yetimlerine bağlanmış olan aylığı esas alıp, destekten yoksun kalmaya ilişkin maddi tazminat isteğinin reddine karar vermiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
4.HD. 09.05.1980, E. 1980/3094 - K. 1980/6086
İş kazasına bağlı olmayarak haksız eylem sonucu ölen sigortalının hak sahipleri tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesi sırasında, 506 S.Y. uyarınca hak sahiplerine ölüm sigortasından bağlanan dul ve yetim maaşı ile bu yolda yapılan toptan ödemelerin zarardan düşülmesi mümkün değildir.
1) 506 Sayılı Yasanın II.bölümünde yer alan “İş Kazaları Meslek Hastalıkları Sigortası” dalından, Kurum’ca sigortalısının hak sahiplerine sağlanan sigorta yardımları muayyen bir süre sigortalı olma ve prim ödeme şartına bağlı olmaksızın, doğrudan doğruya sigortalısının iş kazası veya meslek hastalığına maruz kalarak ölmesi olgusuna dayanır. Yani Kurum, iş kazasına neden olan haksız eylemin “uygun ve normal bir sonucu” olarak bu sigorta dalından yardım durumunda kalmaktadır. Bu itibarla, iş kazasına neden olan haksız eylem ile bu sigorta dalından mağdur tarafa Kurumca sağlanan yarar arasında “uygun illiyet bağı” mevcuttur ve Kurumca sağlanan bu sigorta yardımının, haksız eylemin sebep olduğu zarardan düşülmesi suretiyle zararın denkleştirilmesi gerekir. Zira, iş kazasına neden olan haksız eylem sebebiyle bu sigorta dalından yardım yapmak mecburiyetinde bırakılan Kurumun, Borçlar Yasasının 51. maddesi hükmüne dayanarak haksız eylem sorumlularına karşı rücu hakkının mevcut olacağının kabulü gerekir. Ne var ki, yasa koyucu, bu sigorta dalından sağladığı yardımlarından dolayı Kurum’un rücu hakkını, 506 Sayılı Yasanın 26. maddesiyle ve kısıtlı olarak kabul etmiş ve genel hükümlere bırakmamıştır.
2) 506 Sayılı Yasanın VII.Bölümünde yer alan “Ölüm Sigortasından” sigortalısının hak sahiplerine Kurumca bağlanan dul ve yetim aylıkları yardımlarına gelince; Kurumun bu yardımı, sigortalısının ölümü olayının (bir iş kazası veya meslek hastalığı veya bir haksız eylem) sonucu ileri gelmesinden değil, anılan yasanın 66/d. maddesi hükmünde öngörülen “Sigortalının malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları dalından (sigortalı ile işverenlerinin) prim ödemiş olmaları” karşılığıdır. Şayet 66/d.maddesindeki şartlar gerçekleşmemişse; Kurum,ödenen sigorta primlerini, hak sahiplerine toptan ödeme yoluyla geri verir. Ölüm sigortasından sağladığı yardımlarından dolayı, Kuruma, haksız eylem sorumlularına rücü hakkını tanıyan bir hükme 506 sayılı Yasada yer verilmemiştir. Bu nedenle, Kurumun, bu madde hükmünden yararlanarak ve ölüm sigortası dalından yardımlarından dolayı da haksız eylem sorumlularına rücu hakkını kullanamayacağı kuşkusuzdur. Esasen, ölüm sigortasından yardımlardan dolayı Kurumun rücu hakkına 506 sayılı Yasada yer verilmemesi, bu yardımların haksız eylemin uygun ve normal sonucu olmamasından ve ödenen sigorta primlerinin karşılığı bulunmasındandır ve bu nedenledir ki genel hükümlere göre de ölüm sigortası yardımları vesilesiyle Kurumun hak sahiplerinin halefi olamayacağı gerçeği de ortadadır.
Nitekim, Türk Ticaret Yasasında düzenlenen ve sağlanması nedenleri yönünden ölüm sigortası yardımlarına benzeyen “Can Sigortalarından” sağladığı yardımları için (Sigorta şirketleri haleflerinden söz edilemeyeceğinin) 17.1.1972 gün ve 2/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla kabul edilmiş olması da varılan bu sonucu doğrulamaktadır.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular, Sosyal Sigortalar Kurumu’nun Ölüm sigortasından sağladığı yardımların; nitelikleri itibariyle T.C.Emekli Sandığı’nca mensuplarının hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarından olması, destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında T.C.Emekli Sandığınca bağlanan dul ve yetim aylıklarının zarardan indirilmemesi gerektiğine ilişkin 6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, ölüm sigortasından sağladığı yardımlardan dolayı S.S. Kurumunun yasal halef olamaması, ölüm sigortası yardımlarının ödenen sigorta primi karşılığı olması itibariyle de, böyle bir ihtiyat tedbirinden haksız eylem sorumlularının yararlanmalarını haklı kılacak yasal bir nedenin de bulunmaması hep birlikte dikkate alındığında; İş kazasına bağlı olmayarak haksız eylem sonucu ölen sigortalının hak sahipleri tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesi sırasında, 506 sayılı Yasanın 56. maddesi hükmüne göre ve hak sahiplerine ölüm sigortasından bağlanan dul ve yetim maaşı ile bu yolda yapılan toptan ödemelerin zarardan düşülmesi mümkün değildir.
Olayımızda, S.S. Kurumu sigortalısı bulunan davacıların desteklerinin iş kazasına bağlı bulunmayan trafik kazası sonucu öldüğü ve davacılara 506 Sayılı Yasanın 68. maddesi hükmüne göre yalnızca ölüm sigortasından dul ve yetim aylığı bağlandığı tartışmasızdır. Hal böyle olunca, davacıların zararlarının belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan bu dul ve yetim maaşının zarardan düşülmemesi gerekir.
4.HD.11.06.1979, 5132-7725
İş kazası nedeniyle açılan maddi tazminat davasında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 53. maddesi uyarınca sağlanan malüllük aylığı ile 60. maddesi uyarınca sağlanan yaşlılık ve 66. maddesi hükmünce ölüm sigortasından sağlanan aylıklar tazminattan indirilmez.
Gelir ve aylıklar birleştirilmişse, ölüm sigortasından olan bölüm tazminattan indirilmez.
Olayda davacılara miras bırakanlarının iş kazasında ölümü nedeniyle 506 sayılı Yasa’nın 23’üncü maddesine göre gelir bağlanmıştır. Ayrıca şartları gerçekleş¬tiğinden 66’ncı maddeye göre ölüm sigortasından aylık bağlanmıştır. Aynı Ka¬nun’un 92’nci maddesi uyarınca bu gelir ve aylıklar birleştirilmiş ve Sosyal Yardım zammının ölüm sigortasına bağlı olarak ödenmesine başlanmıştır. Ger¬çekleşen maddi tazminattan yukarda belirtilen ilke gereğince sadece iş kazası sigortasından sağlanan gelirler tenzil edileceğinden, ölüm sigortasından bağla¬nan aylıkların tenzili mümkün değildir. Zira ölüm aylığı İş kazası nedeniyle açılan maddi tazminat davasında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 53. maddesi uyarınca sağlanan malüllük aylığı ile 60. maddesi uyarınca sağlanan yaşlılık ve 66. maddesi hükmünce ölüm sigortasından sağlanan aylıklar tazminattan indirilmez.
Davacıların murisi işçi iş kazası sonucu ölmüştür. Eş ve çocukları bu dava ile ölenin maddi desteğinden yoksun kaldıklarını ileri sürerek maddi tazminat istemişlerdir. İş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle açılan maddi zararların giderilmesi davalarının hukuki sebebi sigorta gelirleriyle karşılanmayan kısmın ödetilmesi ilkesine dayanır. Bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle malül kalan işçi veya işçinin ölümü halinde haksahiplerine iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından gelir bağlanmışsa, mükerrer ödemeye ve mükerrer yararlanmaya yer verilmemesi için bağlanan gelirlerin maddi tazminattan mahsubu gerekir. Mahsup edilmediği takdirde işçi veya haksahipleri aynı zararı hem SSK.dan gelir olarak hem de işverenden tazminat olarak almış olurlar ki, böylece işçi yada haksahipleri mükerrer yararlanma durumuna geçmiş ve haksız kazanç sağlamış olur. İşte buna engel olmak için SSK. gelirlerinin mahsubu zorunludur. Olayın tamamen kaçınılmaz olması gelirlerin mahsubuna engel değildir. Yine aynı nedenle SSK.nun işverene rücu edememesi de mahsubu gerektirmeyen bir neden teşkil edemez.
Maddi tazminatlardan mahsup edilmeyecek olan iş kazası sigorta geliri değil, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 53. maddesi uyarınca sağlanan malüllük aylığı ile 60. maddesi uyarınca sağlanan yaşlılık ve 66. maddesi hükmünce ölüm sigortasından sağlanan aylıklardır.
Olayda davacılara iş kazası sigortasından gelir bağlandığı anlaşılmaktadır. Az önce açıklanan nedenlerle bu gelirlerin davacıların maddi tazminatlarından mahsubu gerekir. Yazılı şekilde gelirlerin tenzil edilmemiş olması usul ve yasaya ve Yargıtay İçtihadlarına aykırı olup bozma nedenidir.
9.HD.28.11.1989, E. 1989/10192 - K. 1989/10368
S.S.Kurumu’nun “ölüm sigortası”ndan bağladığı gelirler tazminattan indirilmez. İş kazası, meslek hastalığı ve işgöremezlik dallarından yapılan ödemeler için SSK’nun rücu hakkı varsa da, ölüm sigortasından bağlanan gelirler için Kurum’a rücu hakkı tanınmamıştır. Bu nedenle “ölüm sigortası”ndan bağladığı gelirler tazminattan indirilmez. 506 sayılı Yasa’da iş kazası, meslek hastalığı ve işgöremezlik dallarından sigortalıya ve haksahiplerine sağladığı sağladığı yardımlardan dolayı haksız eylem sorumlularına Kurumun rücu hakkı bulunduğu kabul edilmekte; ölüm sigortasından yapılan yardımlarda ise Kuruma rücu hakkı tanınmamış bulunmaktadır.
Dosya içerisinde mevcut S.S.Kurumu’nun yazılarında, davacılara yardımın “ölüm sigortası” dalından yapıldığı bildirilmiştir. Yukarda belirtilen Yargıtay ilke kararında dayanakları açıklandığı gibi, ölüm sigortasından yapılan yardımların zarardan indirilmesi mümkün değildir.
4.HD.23.12.1982, E.1982/10399 - K.1982/11656
Ölüm sigortası kolundan haksahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıkları tazminattan indirilmez.
Sigortalı işçi olan davacıların desteğinin ölümünün iş kazası sonucu olmadığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu’nca davacılara “ölüm sigortası” kolundan aylık bağlandığı dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Dairemizce istikrarla uygulandığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.1979 gün ve E.1977/4-1110 - K.1979/1395 sayılı kararında benimsendiği gibi iş kazasına bağlı olmayan haksız eylem sonucu ölen sigortalının haksahipleri tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatının kapsamının belirlenmesinde, S.S.Kurumunca 506 sayılı Yasa’nın 65 ve sonraki maddeleri uyarınca “ölüm sigortası” kolundan haksahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının zarardan düşülmesi mümkün değildir. O nedenle, mahkemenin belirtilen ilkeye aykırı uygulaması bozmayı gerektirir.
4.HD.20.01.1986, E.1986/8651 - K.1986/248
Trafik kazasına uğrayarak ölen eden kişinin dul ve yetimlerine Emekli Sandığınca bağlanan maaşlar trafik tazminatının hesabında nazara alınmaz ve indirime tâbi tutulmaz. (BK.55, 5434/m.129)
Davacılar vekili, müvekkillerinin miras bırakanı Abdullah Şener’in trafik kazasında öldüğünü ileri sürerek maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Yapılan yargılama sonunda: Olay ceza dosyası ile sabit olduğundan bilirkişi raporu ile tesbit edilen tazminatın faizi ile birlikte davalılardan ortaklaşa ve zincirleme yolu ile alınarak ilâmda gösterilen miktarlarda davacılara ödenmesine ve fazla isteğin reddine karar verilmiştir.
Temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu :
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları ile davalının bütün temyiz itirazlarının reddi gerektir.
2- T.C.Emekli Sandığı Yasasının 129. maddesi hükmü ile Emekli Sandığının davacılar adına alacağı tazminattan bir bölümünü kendisine alıkoyduktan sonra geri kalanını tazminat davacılarına vereceği esasının kabul edilmiş olmasından, kanun koyucunun tazminat davacılarına Emekli Sandığına yapılmış ödemelerin zarardan sorumlu olan kişilerin ödeyecekleri tazminattan düşülmeyeceği ilkesini benimsemiş bulunduğu¬nu göstermektedir.
Bu nedenle bilirkişi raporuna göre gerçekleşen zarar¬dan Emekli Sandığınca bağlanmış bulunan dul aylığının indirilmemesi gerekirken, aksinin kabulü ile indirilip geri kalanın hüküm altına alınması usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın davacılar yararına bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.
4.HD.26.03.1974, E.2300 - K.1531
KÜÇÜK ÇOCUKLARIN ANA BABALARINA DESTEKLİĞİ
1) Küçük yaşta ölen çocukların ana ve babalarına destekliğine öğretide “varsayımsal desteklik” denilmekte; uygulamada, (çocukların çok küçük yaşlardan başlayarak bedensel varlıklarıyla ana ve babalarına "yardım ve hizmet" ederek destek oldukları, hatta bazı işlerde çalışıp aile bütçesine katkı sağladıkları gerçeği gözardı edilerek) tazminat hesapları (18) yaşından başlatılmakta; gerçeklere göre değil, "varsayımsal" olarak hesaplanan tazminat tutarından, çocuğun (18) yaşına gelinceye kadar anne ve babanın ona harcadıkları ve ölümle "tasarruf" ettikleri (varsayılan) "yetiştirme giderleri" indirilmekte, ayrıca anne ve baba bu tazminatı yıllar öncesinden alacaklarından bir de "iskonto" uygulanmakta; çıkan sonuç son derece az olduğu gibi, bazı bilirkişiler tarafından (hangi anlayış ve mantıkla yapılıyorsa) yetiştirme giderleri, destek tazminatından daha yüksek hesaplanarak, davacı anne ve babaların, tazminat almak şöyle dursun, borçlu bile çıkarıldıkları görülmektedir.
Küçük yaşta ölen çocuklar için yapılan bu biçim hesaplamalar, birkaç kez görsel ve yazılı yayın organlarında (Medyada) yer almış, yoğun tepkilere neden olmuş, çok ağır eleştiriler yapılmış ve bu raporları veren bilirkişiler onur kırıcı bir biçimde teşhir edilmişlerdir.
2) Toplumdaki tepkileri ve halkımızın “en büyük acı evlât acısıdır” duyarlığını dikkate almayan bu uygulama, yargıya ve adalete güveni sarstığı gibi, aşağıda açıklayacağımız nedenlerle, yaşam gerçeklerine de aykırı, haksız ve acımasız bir uygulamadır.
3) Yaşam gerçekleri, çocukların çok küçük yaşlardan başlayarak anne ve babalarına “yardım ve hizmet etmek” suretiyle destek oldukları biçimindedir. Başta yasalar böyledir, ama kimse bundan söz etmemektedir. 4721 sayılı Medeni Yasa’mızın “karşılıklı yükümlülükler” başlıklı 322’nci maddesinde: “Ana, baba ve çocuk, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etmekle yükümlüdürler” denilmiştir. Önceki Medeni Yasa’mızın 260.maddesi de aynı biçimde olduğu içindir ki, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 1977 yılında verdiği bir kararında, çocukların küçük yaşlardan başlayarak beden güçleriyle “yardım ve hizmet ederek” ailelerine maddi destek sağladıkları, köy okuluna giden sekiz yaşındaki çocuğun tatilde ve okul saatleri dışında babasına yardım ederek kendisine yapılan masrafların karşılığını ödediği, bu nedenle “bakım ve yetiştirme giderleri” adı altında tazminattan bir indirim gerekmeyeceği sonucuna varılmıştır. (4.HD.27.01. 1977,906) (Kaynak:Ahmet Necdet Sezer, Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Hesaplanmasında Gözönünde Tutulacak Esaslar, Yasa Hukuk Dergisi,1980/Eylül,sf.1259)
4) Yargıtay’ın son otuz yılda yerleşik hale gelen kararlarında, destekliğin yalnız “parasal” olmayacağı, özellikle çocukların anne ve babalarına destekliğinin daha çok “yardım ve hizmet ederek” gerçekleşeceği kabul olunmaktadır. Bu konuda Yargıtay’ın pek çok kararı vardır. (Birkaç örnek: Desteklik mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmaz. Yardım ve hizmet ederek de destek olunabilir.(4.HD.29.11.2007, E.2007/13191-K.2007/15103) - Destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evlâdın evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşması maddi desteklik kapsamında değerlendirilmelidir. (11.HD.11.10.2005, E.2004/10735 - K.2005/9566) -Çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir. (4.HD.01.04.2003, E.2002/13497 - K.2003/3904)
5) Konuyu ülkemizdeki toplum yapısı ve yaşam gerçekleri yönünden ele aldığımızda da, çocukların (kız veya erkek) çok küçük yaşlardan başlayıp bedensel güçleriyle “yardım ve hizmet ederek” ailelerine destek sağladıkları bilinmektedir. Özellikle kırsal kesimde yapılan incelemelerde çocukların 9 yaşından başlayarak tarım ve hayvancılık işlerinde çalıştırıldıkları saptanmıştır. (Sosyolog Aygül Fazlıoğlu ile Ekonomist Nilüfer Dersan’ın GAB Bölgesinde yaptıkları araştırma ile ilgili rapor, Cumhuriyet Gazetesi, 15.08.2005, sf. 17)
6) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile İLO Türkiye Ofisinin birlikte yaptıkları 2006 yılı çocuk işgücü araştırma sonuçlarına göre, çocukların "ev işlerinde" çalışmaları altı yaşından başlamaktadır. Raporda, 6-17 yaş grubundaki bütün kız çocukların %53'ünün ve erkek çocukların %33'ünün yemek yapma, çamaşır yıkama, temizlik, alışveriş ve küçük kardeşlere bakma gibi ev işleri yaptıkları; 15 -17 yaş grubundaki kız çocukların hemen hemen dörtte üçünün gerek kırsal, gerekse kentsel yerleşimlerde ev işleri yaparak ailelerine yardımcı oldukları açıklanmıştır. Daha önce 1994 ve 1999 yıllarında yapılan araştırmalarda da aynı sonuçlar alınmıştır.
DİSK-AR'ın araştırmasına göre de, "ev işlerinde" çalışan çocukların sayısı 1999 yılında 4 milyon civarında iken, 2006 yılında bu sayının 7 milyona ulaştığı saptanmıştır.
7) Yukardan beri yaptığımız açıklamalara ve en son TÜİK ve İLO ile DİSKAR’ın araştırma sonuçlarına göre, kim nasıl bir hesaplama yaparsa yapsın, kim nasıl bir hesaplama isterse istesin, artık bugüne kadar sürdürülen yanlış uygulamayı terketmek; yaşam ve ülke gerçeklerine, yasalardaki hükümlere ve Türk toplumunun aile yapısına uygun bir değerlendirme yapmak gerekmektedir.
YETİŞKİN ÇOCUKLARIN ANA VE BABALARINA DESTEKLİĞİ
KONUSUNDA YARGITAY KARARLARI
(1) Ana babanın parasal durumları iyi olsa bile, ilerde birgün yardıma muhtaç olmayacaklarını önceden kestirmek olanaksız bulunmasına göre, ana ve baba için ölen çocukları bakımından destekten yoksun kalma tazminatına karar vermek gerekir.
Davacılar, trafik kazasında ölen oğullarının farazi desteğinden yoksun kaldıklarından bahisle, BK’nun 45/2 maddesi uyarınca maddi tazminat isteminde bulunmuşlardır. Mahkemece, anne ve babanın maddi durumlarının iyi olması nedeniyle ölen çocuklarının desteğine muhtaç olmayacakları düşüncesiyle bu istek reddedilmiştir. Ancak, destekten yoksun kalma nedeniyle tazminat isteyen anne ve babanın maddi durumları ne derece iyi olursa olsun, bir gün zarurete düşmeyeceklerini ve ölenin yardımına muhtaç olmayacaklarını önceden kestirmek ve bu konuda kesin yargıya varmak mümkün değildir. Ölenin farazi desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden davacıların, ilerde ölenin maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü hayatın olağan akışına, Türk örf, âdet ve geleneklerine uygun düştüğünün kabulü gerekir. Nitekim, bilirkişi de bu olguları düşünerek farazi destekliğin ne miktar olabileceğinin hesaplamasını yapmıştır.
O halde, mahkemenin yukarıda açıklanan ilkeleri gözönünde tutarak, da¬vacıların farazi destek isteklerinin, bilirkişi raporunda hesap edildiği miktarda ve HUMK. nun 74 üncü maddesi gözönünde tutularak hüküm altına alınması ge¬rekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde karar oluşturulması usul ve yasaya aykırıdır. 19.HD.22.12.1995, E. 1995/7680 - K.1995/11614)
(2) Ana babanın varlıklı kimseler olmaları, destekten yok¬sun kalma tazminatı istemelerine engel değildir.
Davacıların maddi durumlarının ve gelirlerinin pek fazla ve yeterli dere¬cede bulunması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın evde ailesine yar¬dımcı olması, her türlü hastalık ve sıkıntılarında yardıma koşması maddi deste¬ğin kapsamında kabul edilmelidir.
19.HD.06.10.1992, 2629-4737 (YKD.1993/2-249)
(3) Ana baba, ihtiyaçları olmasa dahi destek tazminatı isteyebilirler.
Ana ve babanın ihtiyaçları olmasa dahi, evladın onlara yardım etmesi, yaşamın alışılmış gereklerine göre doğal ve ahlaki bir ödevdir. Bu yardımın mutlaka geçimlerini sağlamaya yönelik olması da gerekmez. Yoksun kalınan yardım miktarının belirlenmesinde, davacıların yalnız içinde bulundukları hayat standardına göre değil, yardım yapacak olanın kazancının artması ve ödeme olanağının fazlalaşması unsurları da dikkate alınmalıdır.
11.HD.18.05.1974, 1820-1686 (YKD.1975/12-53)
(4) Destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmek için davacının yardıma muhtaç durumda olması zorunlu (şart) değildir.
Bir başka deyişle zengin bir kimseye örneğin, oğlunun belli zamanlarda verdiği veya filhal vermese dahi ileride verilmesi muhakkak telâkkî edilebilecek herhangi bir yardımdan hatta mutad olan hediyelerinden mahrum kalmak dahi bir zarar teşkil eder. Normal geçimini sağlayan bir kimsenin bir yakınını kaybetmesinden doğan destekten yoksun kalma tazminatını isteyemeyeceğinin kabulü Borçlar Kanunu’nun 45 inci maddesi 2 inci fıkrası hükmünün amacına aykırı düşer. O halde tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının davacının ve ölen oğlunun ileride iktisap edecekleri olanakların da gözönünde bulundurularak ve herkesin içinde bulunduğu yaşama şartlarının daha iyi ve mütekâmil bir hal alacağı düşünülmek suretiyle bu işlerden anlayan yetenekli bilirkişilerden meydana gelecek bir kurula inceletilmesi ve zararın bu esaslar uyarınca saptanması gerekir.
11.HD.06.12.1974, E.1974/3301 - K.1974/3477 (YKD.1976/3-346)
(5) Ana babanın maddi durumları iyi olsa bile,ilerde çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü, hayatın olağan akışına uygun olur.
Ana ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi durumları ne derecede bulunursa bulunsun, hatta gelecekleri, müesseselerce garanti altına alınmış bile olsa, bir gün zarurete düşüp düşmeyecekleri, çocuklarına muhtaç olmayacakları önceden kestirilemez. Fakat onların ileride çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü, hayatın olağan akışına uygun olur. O halde küçük yaşta ölen çocuk dahi, ana - babasının farazi (varsayım) bir desteği olarak kabul edilmelidir. HGK.17.10.1973, 899 -798
(6) Davacıların zengin olmaları, ilerde bakıma muhtaç duruma düşmeyeceklerinin kanıtı olamaz.
Destekten yoksun kalma nedeniyle tazminat isteyenlerin maddi durumları ne derece iyi durumda bulunursa bulunsun, bir gün zarurete düşüp düşmeyeceklerini ve ölenin yardımına muhtaç olup olmayacaklarını önceden kestirmek ve bu konuda kesin yargıya varmak mümkün değildir. Destekten yoksun kaldıklarını iddia edenlerin ileride ölenin maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü hayatın olağan akışına uygun düşer.
HGK. 12.12.1989, E.1989/11-1233 - K.1989/2757
(7) Davacıların maddi durumlarının iyi ve gelirlerinin fazla olması, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir.
Davacılar anne ve baba olup maddi durumlarının iyi ve gelirlerinin fazla olması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları, anılan davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etmelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın bayram günlerinde anne ve babaya ziyareti ve evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşma görevi maddi desteğin kapsamında değerlendirilmelidir. Bu durumda anılan davacıların destekten yoksun kalmadıklarından bahisle tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
11.HD.11.10.2005, E.2004/10735 - K.2005/9566
(8) Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Davacıların çocuklarının ölümüyle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir.
Destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir.
Davacılar kızlarının ölümü nedeniyle destek tazminatı istemişlerdir. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı, yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olmayacağı kabul edilemez. Zira destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir.
Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Davacıların yetişkin kızlarının ölümüyle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir.
4.HD.01.04.2003, E.2002/13497 - K.2003/3904
(9) Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz.
Desteklik mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmaz. Yardım ve hizmet ederek de destek olunabilir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan desteğin ölümü nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş; karar tarafların temyizi üzerine dairece onanmıştır. Bu defa, davacıların ve davalıların karar düzeltme istemleri üzerine dosya yeniden incelenmiştir.
Davacı, ölenin babası olarak, desteği oğlunun ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Mahkemece, davacı babanın çalışıp gelir elde ettiğinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiştir. Ölen, olay tarihinde 17 yaşındadır. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı, yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı, tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak miktar bakımından değişebilirse de çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Zira, destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir. Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Tüm bu nedenlerle, davacı baba çalışıp gelir elde ediyor olsa bile destek tazminatı verilmesi gerekir. Mahkemenin bu yönü gözetmemesi kararın davacı yararına bozulmasını gerektirirse de, karar onanmış bulunduğundan davacının karar düzeltme istemi HUMK'nın 440-442. maddeleri uyarınca kabul edilmeli, onama kararı kaldırılmalı ve karar gösterilen nedenlerle bozulmalıdır.
4.HD.29.11.2007, E.2007/13191 - K.2007/15103
(10) Ana ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi durumları ne derecede bulunursa bulunsun, hatta gelecekleri, sosyal güvenlik kurumlarınca güvence altına alınmış olsa bile, bir gün zarurete düşüp düşmeyecekleri, çocuklarına muhtaç olmayacakları önceden kestirilemez.
Ölüm meydana gelmese idi, yakın veya uzak bir süre içinde ölenin yardımından faydalanması kuvvetle muhtemel bulunan kimselerin de maddi tazminat isteyebileceğini kabul etmek gerekir.
Desteğin, sahip bulunduğu veya sahip olacağı mali imkanlarıyla, destekten yoksun kalana sağlığında temin ettiği veya edeceği; farazi desteğin ise gelecekte sağlayabileceği yardımlar göz önünde bulundurulmalıdır. Zararı oluşturan bu yardımların tespitinde, belli zamanlarda verilen veya ilerde verilmesi muhakkak olan mutat hediyeleri ve "hizmet" şeklinde yapılan yardımları da dikkate almak lazımdır. Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Çünkü, ölenin hizmet edebilme güç ve kabiliyeti de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder.
Ana ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi durumları ne derecede bulunursa bulunsun, hatta gelecekleri, müesseselerce (sosyal güvenlik kurumlarınca) garanti altına alınmış olsa bile, bir gün zarurete düşüp düşmeyecekleri, çocuklarına muhtaç olmayacakları önceden kestirilemez. Fakat onların ileride çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü, hayatın olağan akışına uygun düşer.
HGK.17.10.1973, E.1973/ 899-K.1973/798
Babanın yaşlılığında sanatını icra edememesi halinde ve ev kadını olan annenin de kocasının ölümünden sonra zarurete düşebilecekleri ihtimali, çocukların ana ve babalarına yardım hususundaki Türk örf ve gelenekleri de dikkate alınmadan istemin bütünüyle reddine karar verilmiş olmasında isabet bulunmamaktadır.
4.HD.20.03.1986, E.1986/1585 - K.1986/2553
EVLENMEMİŞ KIZ EVLÂTLARIN
DESTEK TAZMİNATINA ESAS YAŞI
Desteğin kızı için evlenme tarihine kadar destek tazminatı hesaplanmalıdır.
Davacı, trafik kazasında ölen desteğin kızı olup babasının ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Nüfus kaydına göre davacı (24) yaşında iken evlenmiştir. Şu durumda kız evlât için için evlenme tarihine kadar destek tazminatı hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır.
4.HD.17.11.2005, E.2004/15605 K.2005/12367
Hak sahibi kız çocuklarının destekten yararlanma sürelerinin evlenmelerinin üstün olasılık içinde bulunduğu yaşa göre belirlenmesi gerekmekte olup, gerçeğin varsayımlara üstünlüğü ilkesi kapsamında somut olayda kız çocuğunun halen evlenmediğinin saptanması durumunda; destekten yararlanma süresinin (22) yaşın tamamlanmasından daha uzun süreyi kapsayacak yaşa göre belirlenmemesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
10.HD.03.03.2003, E.2003/615 K.2003/1366
Kız çocuğunun bakım ihtiyacının sona erdiği tarih, evlenmesinin baskın olasılık içerisinde bulunduğu yaştır. Bu yaş köylerde daha düşük ise de, kentlerde 25 yaşa ulaştığı üstün olasılıktır.
Günümüzde geçerli değer ölçülerinin bir sonucu olarak kız çocuğunun bakım ihtiyacının sona erdiği tarih genel kural olarak, evlenmesinin baskın olasılık içerisinde bulunduğu yaştır. Bu yaş köylerde daha düşük ise de, kentlerde 25 yaşı bulduğunun üstün olasılık olarak kabulü mümkündür.
4.HD.15.05.2007, E.2006/7305 K.2007/6462
Şehirde ikamet eden hak sahibi kız çocuğun destekten yararlanma süresinin belirlenmesinde, evlenmesinin üstün olasılık dahilinde bulunduğu yaş, tarafların aksinin kabulü gerektirecek delil getirememeleri durumunda (22) yaş olarak kabul edilmelidir.
10.HD. 24.04.2003, E.2003/3075 K.2003/3753
Destek zararı hesabında kız çocuklarının bakım ihtiyaçlarının, evlenme çağlarının geldiği kabul olunan bir yaşla sınırlı tutulması gereği varsayımsal olarak kabul olunmaktadır. Ne var ki bu kural, gerçeğin olasılıklara üstünlüğü ilkesini bertaraf edemez.
Hak sahibi kızın rapor tarihinde henüz evlenmediği anlaşılmaktadır. Belirtilen nedenlerle ve öncelikle bu hak sahibinin medeni durumu Nüfus Müdürlüğünden saptanarak, evlenmediğinin anlaşılması halinde, zarar hesabının, rapordan sonra olmak üzere, ileriki bir tarihte evleneceği kabul olunarak yapılmalıdır.
10.HD.02.06.2003, E.2003/3883 K.2003/4586
BEDENSEL ZARARLAR KONUSUNDA
YARGITAY KARARLARI
BEDENSEL ZARARLARDA GÜÇ KAYBI TAZMİNATI
YARGITAY KARARLARI
BEDEN GÜCÜ EKSİLEN KİŞİNİN KAZANÇLARINDA BİR AZALMA OLMASA BİLE
“GÜÇ KAYBI TAZMİNATI” İSTEYEBİLECEĞİNE İLİŞKİN KARARLAR
(1) Bugün uygulamada, kişinin kalıcı sakatlıkları nedeniyle oluşan beden gücü kaybı nedeniyle, gelirinde ve dolayısıyla mal varlığında bir eksilme meydana gelmemiş olsa dahi, tazminatın gerekeceği kabul edilmekte ve bu, “güç (efor) kaybı tazminatı” diye adlandırılmaktadır.
Burada, beden gücü kaybına uğrayan kişinin aynı işi zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç (efor) sarfıyla yaptığı gerçeğinden hareket edilerek bir anlamda zararı, bu fazladan sarf edilen gücün oluşturduğu kabul edilmektedir.
Davacı, yaralanmasına neden olan trafik olayı sonunda çalışma gücünü %35 oranında kalıcı olarak kaybettiğini ileri sürerek maddi tazminat isteğinde de bulunmuştur. Mahkeme, davacının beden gücünde azalmaya rağmen, çalışma karşılığında gelirinde bir azalma olmadığını tartışarak bu yoldaki isteğin reddine karar vermiştir.
Yaralanmalar nedeniyle kişilerin beden bütünlüğünde kalıcı olarak gerçekleşen sakatlıkların beden gücü kaybına neden olduğu ve bunun sonucu kişinin mal varlığında eylemli olarak eksilme meydana gelmiş ise, bunun tazmin ettirileceği tartışmasızdır. Sorun, olayımızda olduğu gibi beden gücü kaybına rağmen kişinin gelirinde (mal varlığında) bir eksilme olmamış ise ortaya çıkmaktadır. Bugün uygulamada, kişinin kalıcı sakatlıkları nedeniyle oluşan beden gücü kaybı nedeniyle, gelirinde ve dolayısıyla mal varlığında bir eksilme meydana gelmemiş olsa dahi, tazminatın gerekeceği kabul edilmekte ve bu, güç (efor) kaybı tazminatı diye adlandırılmaktadır. Bu kabul, ilk bakışta sorumluluk hukukunun, zarar kavramına ters düştüğü ileri sürülebilir. Ancak, burada beden gücü kaybına uğrayan kişinin aynı işi zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç ( efor ) sarfıyla yaptığı gerçeğinden hareket edilerek bir anlamda zararı, bu fazladan sarf edilen gücün oluşturduğu kabul edilmektedir.
Bu kabul tarzının ortaya çıkardığı sonuç, tazminat hukuku kavram ve kurallarına uygundur. Bilindiği gibi, hukuka aykırı olarak gerçekleşen zararın, zarar görenin kendi imkanlarıyla giderilmesi, sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Kişinin oluşan beden gücü kaybı sonucu meydana gelmesi kaçınılmaz zararı ( gelir azalması ), bizzat kendisinin "daha fazla bir güç" harcayarak gidermesi sorumluluktan kurtarma aracı olarak kullanılmamalıdır. Aksi görüş, zarar gören yerine, hukuka aykırı eylemle zarar veren kişinin korunmasını ortaya çıkarır ki, bu da hak ve adalet ölçülerine ters düşer.
O halde, mahkemenin sorumluluk hukukunda kökleşmiş uygulamayı gözönüne almaksızın ve zarar kavramının belirlenmesinde hataya düşerek vardığı sonuç usul ve yasaya aykırı olup, hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
4.HD. 19.04.1982, E. 1982/3059 - K. 1982/3938
(2) Meslek hastalığına uğrayan işçinin, aynı işe devam etmesi halinde, öteki işçilerden daha fazla çaba harcayacağı dikkate alınmalıdır.
Meslek hastalığına maruz kalan işçi aynı işte çalışmaya devam etse dahi meslek hastalığından dolayı gördüğü işin niteliği itibariyle diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. Mahkemece, daha fazla çaba harcanmadığı olanak içinde görülmekte ise bu husus bilirkişiye incelettirilerek, davacının diğer işçilere göre daha fazla çaba sarfettiği sonucuna varıldığı takdirde meslek hastalığına yakalanılan gün yerine, bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihin esas alınması usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle direnme kararının bozulması gerekir.
HGK.27.03.1974, E. 1971/9-620 - K. 1974/280
(3) Beden gücünün eksilmesi nedeniyle, davacının aynı işi yürütmesi için daha fazla çaba sarfedip etmeyeceğinin incelenmesi gerekir.
Davacının, davalı müesseseye ait maden ocaklarında çalışırken meslek hastalığına yakalanarak % 11 oranında işgücünün azaldığı konusunda uyuşmazlık yoktur. Davacı aynı işte çalışmış olsa dahi, maruz kaldığı meslek hastalığından dolayı gördüğü işin niteliği itibariyle eskisine ve aynı işi gören diğer işçilere göre daha çok çaba harcayacağı asıldır. Geleceğin olasılıklarından ilke olarak işçinin yararlandırılması gerekir. Bu durumda bilirkişi aracılığıyla işçinin çalışma gücünde meydana gelen azalmadan ötürü verilen işi yapmak için diğer işçilerden daha fazla bir çaba sarfetmek zorunda kalıp kalmayacağının tespiti, işçinin daha fazla çaba sarfettiği sonucuna varılması halinde meslek hastalığına yakalandığı tarihten itibaren meydana gelen gelir kaybına hükmetmek gerekir.
HGK. 03.05.1974, E.1972/9-165 - K.1974/480
(4) İş kazası sonucu bedensel zarara uğrayan ve sakat kalan işçi, kazadan önceki ücret ve sair haklarında bir azalma olmadan çalışmaya devam etse dahi, aynı işi yapmak için öncekine oranla daha fazla bir çaba ( efor ) sarfedeceğinden tazminat isteme hakkı vardır.
Davanın konusu işgöremezlik tazminatının işverenden alınması isteminden ibarettir. Bu tazminat türü esas itibariyle İş Kanunlarında düzenlenmemiş olup, uyuşmazlığın İş Hukukunun özellikleri de dikkate alınmak suretiyle Borçlar Kanununun 46. maddesi hükmünce çözümlenmesi gerekir. Borçlar Kanununun 46. maddesine göre, "cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmağa muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir".
Aslolan tabiatiyle arıza veya sakatlık değil, bu arıza veya sakatlığın tazminat alacaklısını zarara maruz bırakmasıdır.Zarar gerçekleştiği takdirde tazminata hükmedilecektir. Ancak İş Hukukunun bir özelliği olarak, işçi iş kazası sonucu olarak bedeni bir arıza veya sakatlığı müteakip iş yerinde kazadan önceki ücret ve sair haklarında bir azalma söz konusu olmadan çalışmaya devam etse dahi, işçi, aynı işi yapmak için öncekine oranla daha fazla bir çaba ( efor ) sarfedeceğinden tazminat isteyebilecektir.
Bu nedenlerle mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
HGK. 06.05.1983, E. 1983/9-237 - K. 1983/478
(5) Hastalığı sebebiyle malül kalan davacının, aynı işyerinde eskisine nazaran daha fazla efor sarfıyla çalışacağı kabul olunarak, kazanç kaybı hesaplanmalıdır.
Davacının meslek hastalığı sebebiyle beden gücünün %40.2 oranında azaldığı doktor raporu ile tespit edilmiştir. Hastalığın derecesi ne olursa olsun, beden gücü belirli oranda kayba uğramış demektir. Hastalığı sebebiyle malül kalan davacı, aynı işyerinde çalışabilmesinin eskisine nazaran daha fazla efor sarfıyla mümkün bulunduğu açıktır. Şu halde kazanç kaybının olay tarihinden itibaren hesaplanmasında kanuna aykırılık görülmediğinden direnmeye yöneltilen temyiz itirazlarının reddiyle, bozmaya uyulan kısım hakkında verilen kararın incelemesi yapılmak üzere özel daireye gönderilmesi gerekir.(ABD.1970,s.6,sf.1057)
HGK.11.07.1970, E.1968/9-1309 – K.1970/415
(6) Beden gücünün belli oranda yitirilmesi durumunda, fazla efor yüzünden tazminat gerekir.
Davalının, davacının parmağını ısırarak beden gücünden %6 düşüklük yapacak biçimde malûl bıraktığı adli tıp raporuyla sabittir. Davacı işine devam etse bile bundan sonra işini yapmak için bugüne kadar harcadığı beden gücünün %6’sını harcamak zorunluğunda kalacaktır. Bunun karşılığının sebep olandan alınması zorunludur. Yargıtay’ın bütün dairelerinin ve Hukuk Genel Kurulu’nun uygulaması da bu doğrultudadır. O halde mahkemenin bu azalma nedeniyle davacının sosyal sigortalardan giderim isteyip istemediğini, alıp almadığını saptaması; almışsa bu kalem zarardan beden gücünün azalması karşılığı alınan indirilerek kalanına hükmetmesi, şayet zarar sigortadan ödeme ile giderilmiş veya giderilecek idi ise ancak o zaman davayı reddetmesi gerekir. Yetersiz inceleme ile verilen karar bozulmalıdır.
4.HD.18.12.1974, E.1974/5619 - K.1974/17011
(7) İşçi yitirilen beden gücü oranında fazla bir efor sarfedip gücünü zorlayarak işini fazla çaba ile görebileceğinden bu yolda beliren zararını dahi isteyebilir.
Sürekli işgöremezlik durumuna giren işçinin, işgücü kaybı oranında işverenden tazminat isteme hakkı vardır. Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca %10 oranını aşan işgücü kaybı nedeniyle işçiye gelir bağlanması,tazminat isteme hakkını ortadan kaldırmaz. Ancak bağlanacak gelirin peşin sermaye değeri hesaplanacak tazminattan indirilmesi sonucunu verir. Bundan başka, işçinin, işyeri tehlikesi sonucu beden ve ruh bütünlüğünün bozulmasına rağmen, eskisi gibi işine devam etmesi ve gelir sağlaması da mümkündür. Ancak işçi bu durumda, kaybettiği beden gücü oranında fazla bir güç (efor) sarfedip gücünü zorlayarak işini fazla çaba ile görebileceğinden, bu yolda beliren zararını dahi isteyebilir.
10.HD.04.02.1977, E.1977/5614 - K.1977/730
(8) Davacının eski görevinde kalsa dahi, bu görevini yaparken, beden gücü kaybı oranında daha fazla bir güç harcayarak eski işini yürütmek durumunda kalacağından, tazminat isteme hakkı vardır.
Hiç kusursuz olan davacının tam kusurlu olan davalıların haksız ve tedbirsiz eylemleri sonunda beden gücünün belli bir bölümünü kaybederek zarara uğradığı sabittir. Bu durumda davacı eski görevinde kalsa dahi bu görevini yaparken olaydan önce sarfettiği beden gücüne göre kaybı oranında daha fazla bir güç harcayarak iski işini yapabilecek idi. Açıklanan bu esas dahi yalnız başına davacının tazminat istemesini haklı kılar.
4.HD.30.05.1974, E.1974/4736 - K.1974/2900
(9) Beden gücü kaybına uğrayanın eski işinde çalışıp aynı ücreti alması, fazla efor sarfından doğan zararın tazminine engel değildir.
Davacı trafik kazası sonucunda çalışma gücünün %15’ini kaybetmiştir. Davacının memur olması ve maaşında çalışma gücünün azalması nedeniyle bir eksilme meydana gelmemesi, maddi tazminat istemesine engel değildir. Çünkü davacı çalışma gücünü %15 oranında kaybetmekle eski işini önceden olduğu gibi yürütebilmesi için daha fazla efor sarfetmek zorundadır ve bu sebeple kendisini fazla efor sarfına mecbur bırakanlardan maddi tazminat istemesi doğal hakkıdır. Bu sebeple davacının çalışma gücünün eksilmesinden doğan zarar hesaplattırılarak hüküm altına alınması gerekirken, maddi tazminat isteğinin tamamının reddine kadar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
4.HD.11.06.1984, 5049-5511
(10) Davacının malûliyet oranına göre, fazla çabasını isteme hakkı vardır.
Davacının iş kazasından sonra da işyerinde çalıştığı ve emsaline göre aynı iş parası aldığı uyuşmazlık konusu değildir. Bu durumda, davacının hüküm tarihine kadar maluliyet oranına göre sarfına mecbur olduğu fazla çabasını istemeye hakkı vardır. Bunun hesabının da, anılan süre içinde kendisine ödenen belli iş parasına göre yapılması gerekir.
9.HD.09.12.1971, E.1971/19946 - K.1971/24125
(11) İş kazasında sakat kalan işçi, eski işyerin¬de eski ücretiyle çalışmasına devam etse bile, işverenin işçiye maddî tazminat vermesi gerekir.
Dava, iş kazası yüzünden uğranılan maddî ve manevî zararların tazmi¬ni isteğinden ibarettir. Mahkeme, iş kazası sonunda %50 oranındaki malûllüğü kabul etmekle beraber davacının, aynı işyerinde çalış¬makta ve eski ücretini de almakta bulunması sebebiyle maddî herhangi bir zararın söz konusu olamıyacağı gerekçesine dayanıp bu ko¬nuya ilişkin isteği reddetmiş, sadece manevî tazminat iste¬ğini hüküm altına almıştır.
Davacının iş kazası sonunda %50 oranında malûl kaldığı Adlî Tıp Meclisi raporu ile sabittir. Öte yandan, taraflar arasında da¬vacının, bu malûllüğe rağmen hem Numune Hastanesinde ve hem de davalıya ait işyerinde eski şartlarla çalışmakta olduğu konusunda da bir uyuşmazlık yoktur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının aynı şartlarla çalışmaya devam etmekte olmasına göre, Adlî Tıp Mec¬lisi raporunda belirtilen malûllük yüzünden maddî bir zarara uğra¬yıp uğramamış bulunduğu noktasında toplanmaktadır.
Davacı işçi, işverenin kusurlu davranışı yüzünden malûl kalmış olması itibariyle maddî zarara uğramış bulunduğunu ileri sürmekte¬dir. Gerçekten davacı malul kalmadan önceki hukukî durumunu, hü¬küm tarihinde de muhafaza etmektedir. Ancak %50 oranındaki malûllüğün, yıllar boyunca sürecek olan bir iş hayatında etkisiz kala¬cağını düşünmek hukukî gerçeğe uygun bulunmamak gerektir. Davacı henüz 33 yaşındadır. Uzun bir çalışma süresinde, oldukça önemli olan malûllüğün iş verim gücü ve dolayısıyla ücret yükselişleri üzerinde cid¬dî etkiler yapacağı muhakkaktır. Bundan başka sürekli bir malûllük yüzünden davacının bütün hayatı boyunca sağlığına karşı göstereceği takyitler için yapacağı masraflar da gözden uzak tutulmamak gerekir. O halde mahkemece yapılacak iş, kusurlu davranış sabit görüldüğü takdirde, durum uzman bir bilirkişiye incelettirilmek ve tesbit edile¬cek gerçek zarar tutarına hükmolunmaktan ibarettir. Bu hukukî esas¬lar göz önünde tutulmadan maddî tazminat isteğinin reddedilmiş ol¬ması kanuna aykırıdır ve davacı tarafın temyiz itirazları bu bakımdan yerindedir.
9.HD.27.12.1963, 1791-2065
(12) İş kazası sonucu sakat kalan işçinin, eski ücretiyle aynı işi görmeye devam etse dahi, kaybettiği beden gücü oranında fazla bir güç ve olağanüstü gayret sarfederek çalışmak zorunda kalacağı; çalışma gücü süresinin kısalacağı ve olağan süreden önce çalışamaz hale geleceği gözönünde bulundurularak maddi tazminata hükmedilmesi gerekir.
Davacının geçirdiği iş kazası sonucu sol kol bileği koparak %54.4 oranında malûl kalmasına rağmen, halen eski işine devam etmekte bulunduğu ve eski ücretinde bir kısıntı yapılmadığı belirtilmekte ise de, bu durumun çalışma gücü süresi sonuna kadar devam edeceği ve davacının ilerde dahi hiç gelir yoksunluğuna uğramayacağı ileri sürülemeyeceği gibi, aynı işi görmeye devam edeceği kabul edilse dahi, davacının kaybettiği beden gücü oranında fazla bir güç sarfedip gücünü zorlayarak eski işini ancak görebileceği, bu olağanüstü gayreti sarfederek çalışmanın, çalışabilme gücü süresini etkileyip kısaltacağının, olağan süreden önce çalışamaz hale geleceğinin kabul zorunluğu vardır. Bu yönler gözönünde bulundurulmadan yazılı düşünceyle maddi tazminat isteğinin reddi usul ve yasaya aykırıdır.
9.HD.25.06.1968, 5098-9131
(13) Davacının çalışma gücündeki azalmadan dolayı, diğer işçilerden daha fazla enerji sarfetmek zorunda kaldığı hallerde, malüllüğü oranında gelir kaybını istemesi mümkündür.
Davacının, iş kazası sebebiyle çalışma gücünde meydana gelen azalmadan ötürü, verilen işi yapmak için diğer işçilerden daha fazla bir enerji sarfetmek zorunda kaldığı hallerde, malullük oranında husule gelen gelir kaybını olay tarihinden itibaren istemesi mümkündür.
O halde, iş kazasından sonra davacıya yaptırılan işin niteliği tespit edilmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
9.HD.17.02.1969, 14761-1701
(14) Meslek hastalığı sonucu malûliyete rağmen, işçinin aynı işyerinde aynı iş parasıyla işe devam etmesi durumunda, sarfetmek zorunda kaldığı fazla çaba karşılığını istemeye hak kazandığının kabulü gerekir.
Davacının bir hekim raporuyla hastalığının tespit edildiği tarihten sonra işyerinde çalıştığı ve emsallerine göre aynı iş parasını aldığı uyuşmazlık konusu değildir. Ancak davacının yakalandığı meslek hastalığının sonucu uğradığı malüllüğü oranında çalışma sırasında daha fazla çaba sarfedeceği açıktır. Bu durumda davacının emekliye ayrıldığı tarihe kadar geçen süre için gelirinde bir azalma olduğunun, başka bir deyimle, sarfetmek zorunda kaldığı fazla çaba karşılığını istemeye hak kazandığının kabulü gerekir. Öte yandan davalı işveren, davacı işçinin daha fazla çaba sarfetmek durumunda olmadığını da savunmuş ve bu konuda delillerini ibraz etmiş değildir. O halde, meslek hastalığının tespit edildiği tarih ile emekliye ayrıldığı tarih arasındaki sürede davacının malüllüğü oranında fazla bir çaba sarfettiği kabul edilerek bu süre için gelir kaybının hesap ve tespit edilmesi gerekir.
Mahkemenin bu yönler üzerinde durmaksızın tazminat isteğinin reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır.
9.HD.01.10.1971, 14943-20537
(15) Davacının, sakatlığı oranında daha çok çaba harcaması asıldır. Bedeni gücünü yitirmiş olması nedeniyle aynı koşullarda bir iş bulup normal bir kazanç sağlayabileceği şüphelidir. Bu nedenle, geleceğin kötü ihtimalleri karşısında, davacıyı kaderi ile başbaşa bırakmak hak ve adalet kuralları ile bağdaşmaz.
Davacının bir iş kazası sonunda sol gözünü kaybetmek suretiyle %30 oranında malül kaldığı, buna rağmen aynı işyerinde çalışmasına devam eylediği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Ancak davacının, bu hali ile işleri gereği gibi yapmasında daha çok çaba harcaması asıldır. Mahkeme, davacının özel bir çaba harcamadığını öngörmekte ise, bu yönü uzman bilirkişi aracılığı ile tespit etmesi gerekir. Öte yandan, davacının bedeni gücünü yitirmiş olmasına rağmen, hüküm tarihinden sonra da aynı koşullarda bir iş bulup normal bir kazanç sağlayabileceği şüphelidir. Bu nedenle, geleceğin kötü ihtimalleri karşısında, davacıyı kaderi ile başbaşa bırakmak hak ve adalet kuralları ile bağdaşmaz.
O halde, davacının aynı işyerinde çalışmakta olduğundan gerçekleşmiş bir zararı olmayacağından söz edilerek maddi tazminata ilişkin isteğin ret edilmiş olması uygulamalara ve iş hukukunun özelliklerine aykırıdır.
9.HD.13.11.1973, 8850-32604
(16) Davacının normal yaşama süresince ev işlerini ve hizmetlerini yürütürken, beden gücündeki eksilme nedeniyle sarfedeceği fazla efor karşılığı hesap ettirilip, bulunacak maddi tazminatın ödetilmesine karar verilmesi gerekir.
Dava dilekçesinde, trafik olayı sonucu sol gözünün 8/10 görme gücünü yitiren davacının bu yüzden gelir kaybı olarak uğradığı zarar karşılığının ödetilmesi istenilmiştir. Böylece sol gözdeki görmemenin genel beden gücünde doğuracağı eksilme nedeniyle davacının bir zarara uğradığı iddiasına yer verilmiş demektir. Evlenen ve evine çekilen davacının ev işleri ve hizmetlerini yürütürken bu beden gücündeki eksilme nedeniyle fazla efor sarfetmesi karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesine hak kazandığı kabul edilebilir ki, yerel mahkemece dayanılan bilirkişi raporunda, 26 yaşından 60 yaşına değin "gelir kaybına" uğradığından hareketle maddi tazminatın belirlenmesi, davacının evlenip evine çekilmesi gerçeği ile bağdaşmamıştır.
Öyleyse mahkemece yapılacak iş, sol gözdeki görmemenin genel beden gücünde yaratacağı eksilmeyi usulüne göre saptamak ve davacının normal yaşama süresinde ev işlerini ve hizmetlerini yürütürken bu beden gücündeki eksilme nedeniyle sarfedeceği fazla efor karşılığını hesap ettirip peşin sermaye değerine indirilmesi yoluyla bulunacak maddi tazminatın ödetilmesine karar vermekten ibarettir. Böyle bir durumu yansıtmayan bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmesi yerinde olmadığından, davalılar vekilinin temyiz itirazları yalnızca bu yönden kabul edilmeli ve hüküm davalılar yararına bozulmalıdır.
15.HD. 20.10.1975, E. 1975/3787 - K. 1975/4103
(17) Davacı, dava konusu olay sonucu %20 sürekli çalışma gücü kaybına uğrayacak derecede yaralanmıştır. Bu yüzden yaşıtlarına göre daha fazla efor sarf ederek aynı kazancı elde edeceği esasına göre, maddi tazminat verilmesi gerekmektedir.
Mahkemece karara esas alınan bilirkişi raporunda da bu ilkeden hareketle, davacının aktif çalışma döneminin altmış yaşına kadar süreceği kabul edilerek, olay tarihinde çalışmakta olduğu işten elde ettiği kazanca göre bu aktif dönem sonuna kadar tazminat hesaplanmıştır. Ancak dosyada bulunan SSK yazısına göre, davacı olaydan sonra emekli olarak yaşlılık aylığı almaya başlamıştır. Davacının emekli olmasından sonra da başka bir işte çalışarak kazanç elde etmesi mümkünse de, bunun emeklilik öncesi kazancı ile aynı miktarda olacağının kabulü doğru değildir. Dosyada bu yönde bir bilgi de bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacının emeklilik sonrası aktif çalışma dönemine ilişkin fiili çalışma karşılığı ayrıca elde ettiği veya edebileceği ücret ve kazanç miktarları belirlenerek, maddi tazminat hesaplanması gerekir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmaksızın yetersiz bilirkişi raporuna göre karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun bulunmadığından, kararın bozulması gerekmiştir. (Gökcan/Kaymaz)
4.HD.10.05.1999, E.1999/10241 – K.1999/4246
(18) Meslek hastalığı sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi sair işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır.
Davacı, meslek hastalığı sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. İşçinin yaşlılık aylığı alması veya işçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içerisinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. Meslek hastalığı sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi sair işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da sair işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti sebebiyle zarara uğramadığının kabulü isabetsiz olur. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta olup tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu sebeplerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir.
Mahkemenin yukarda açıklanan esaslara göre düzenlenmeyen bilirkişi hesap raporunu hüküm dayanak alması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 01.12.2003, E.2003/9447 - K.2003/9700
(19) Meslek hastalığı sonucu malul kalan işçinin, aynı işinde çalışmaya devam etse dahi, diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. Bu nedenlerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir.
Dava, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı alması veya işçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanmasının üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. Meslek hastalığı sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği kazançların diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığının kabulü isabetsiz olur. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta olup tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 21.03.2005 E. 2005/117 K. 2005/2621
(20) İşgöremezlik tazminatı, aynı işi yapan diğer insanlara nazaran, yaralanan şahsın daha fazla sarfedeceği efor karşılığı olduğundan, davacının halen çalışması karşılığı aldığı maaşın, iş göremezlik tazminatından indirilmemesi gerekir.
Davacı vekili, müvekkilinin, davalıların malik, sürücü ve sigortacısı olduğu araçta yolcu olarak bulunduğu sırada meydana gelen trafik kazasında yaralandığını, iki kez ameliyat olan davacının iş gücü kaybına uğradığını ileri sürerek, ıslah edilen asıl dava ve birleşen dava ile birlikte toplam maddi tazminat ile manevi tazminatın olay tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalıların "hatır taşıması" savunmasına karşı davacının savunmayı genişletmeye muvafakat etmediği, ayrıca bu savunmanın hayatın olağan akışına uygun düşmediği, yolcu taşıma sözleşmesinden kaynaklanan işbu davanın TTK.nun 765/5. maddesi yollamasıyla BK.nun 125. maddesinde yazılı 10 yıllık zamanaşımına tabi olup, davanın süresinde açıldığı, olay sırasında davacının yaşına göre %61 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği gerekçesiyle, maddi ve manevi tazminatın olay tarihinden itibaren değişen oranlarda reeskont faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Karar, taraflarca temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve işgöremezlik tazminatının, aynı işi yapan diğer insanlara nazaran, yaralanan şahsın daha fazla sarfedeceği efor karşılığı olmasına ve davacının halen çalışması karşılığı aldığı maaşın, iş göremezlik tazminatından indirilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığının anlaşılmış olmasına göre, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
11.HD. 11.11.2003 E. 2003/9385 K. 2003/10749
(21) İş kazası sonucu beden gücü kaybına uğrayan işçinin, bu maluliyeti nedeniyle, bundan sonraki yapacağı çalışmalarda diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak gelir elde edeceğinin ve bu nedenle zarara uğradığının kabulü gerekir.
Dava, iş kazası sonucu sürekli işgöremezliğe maruz kalan işçinin uğramış olduğu maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davacının manevi tazminata ilişkin talebi aynen kabul edilmiş; maddi tazminat talebi ise, maluliyet oranının % 10'un altında olması ve Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından gelir bağlanmaması nedeniyle gerçek zararın tesbitine gerek olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ise de, varılan sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.
Gerçekten davanın yasal dayanağını oluşturan 818 sayılı kanunun 46. maddesi uyarınca davacının iş kazası sonucu belli oranda bir maluliyete uğradığı sabittir. Maddi tazminat miktarının belirlenmesinde maluliyet oranının % 10'un üzerinde bulunması gibi yasal bir zorunluluk söz konusu değildir. %10 oranı sadece Sosyal Sigortalar Kurumunca bağlanması muhtemel peşin sermaye değeriyle ilgilidir. Maluliyet oranı % 10'un altında ise bu halde kazalı işçiye gelir bağlanmayıp geçici iş göremezlik ödeneği ödenmektedir.
Davacı işçinin, iş kazası sonucu % 8,2 oranında maluliyete uğradığı tartışmasızdır. Bu maluliyeti nedeniyle bundan sonraki yapacağı çalışmalarda diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak gelir elde edeceğinden bu maluliyet nedeniyle zarara uğramadığı kabul edilemez.
Bu nedenlerle mahkemece yapılacak iş; davacı işçinin net geliri bakiye ömrü iş göremezlik çağı, işgöremezlik ve karşılıklı kusur oranları ve sosyal Sigortalar Kurumu tarafından ödenmiş geçici iş göremezlik ödenekleri gibi tüm veriler dikkate alınarak aktif ve pasif dönemdeki kazançlarda göz önünde bulundurularak maddi tazminatın belirlenmesi için konusunda uzman bilirkişiden alınacak rapor sonucuna göre karar vermekten ibrettir.
Tüm maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 22.03.2005 E. 2005/1245 K. 2005/5209
(22) Çalışmakta iken sakat kalan kişinin uğradığı maddi zararın hesaplanmasında, uğradığı sakatlık oranı değil, bu sakatlık nedeniyle ortaya çıkan iş göremezlik, diğer anlatımla, çalışma ve kazanma gücündeki kayıp oranı esas alınmalıdır.
Güç kaybına uğrayan kişinin, aynı işi zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç ( efor ) harcayarak yapması halinde, bu fazladan sarf edilen güce karşılık gelen zararın tazminini, sırf bu nedenle isteyebilecektir. Bu itibarla, kazadan önceki aylığını almakta devam etmesi, onun tazminat istemek hakkını ihlal etmez.
Davacı vekili, davalıların maliki, sürücüsü ve trafik sigortacısı oldukları aracın davacıya çarpması sonucu ağır şekilde yaralandığını, ameliyat geçirdiğini, sağ ayak ikinci parmağının ameliyatla kesilmesi sonucu efor kaybına uğradığını, halen eski sağlığına kavuşamadığını, fizik tedavi gördüğünü, acil serviste hemşire olarak çalışması nedeniyle devamlı ayakta durması, yürümesi ve koşturması, dolayısıyla eskisine göre daha fazla efor harcaması gerektiğini ileri sürerek, tedavisi için yaptığı ancak kurumunun karşılamadığı masraflar ile maaşında yapılan kesinti ve güç kaybı tazminatı olarak maddi ve manevi tazminat istemiş;fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuştur.
Mahkemece dosya kapsamına, benimsenen bilirkişi raporlarına göre davacının genel çalışma gücünü kaybetmediği, üç ay süre ile iş göremezlik halinde kaldığı, tedavi, ulaşım, fotoğraf, noksan maaş ücreti olmak üzere toplam 888.64 lira maddi tazminatı hak ettiği, 2.000.00 lira manevi tazminat takdir edildiği gerekçesiyle, davanın maddi tazminat bakımından tüm davalılar için kısmen kabulüne, manevi tazminatın davalılardan Hasan ve Abdullah bakımından kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükme esas alınan Üniversite Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı'nın raporunda, omuzdaki kırıktan ve sağ ayak parmağının kesilmesinden söz edilmiş ancak, davacının genel çalışma gücünü kaybetmediği, üç ay iş göremezlik halinde kaldığı sonucuna varılmış, bu rapora esas olan hesap bilirkişisi, efor kaybı tazminatının hesaplanması gerekmediği ek raporunda bildirmiş, davacı bu ek raporu da bu yönden tekrar itiraz etmiş ise de, mahkemece bu itiraz yerinde görülmemiştir.
Oysa, Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, çalışmakta iken sakat kalan davacının uğradığı maddi zararın hesaplanmasında, uğradığı sakatlık oranı değil, bu sakatlık nedeniyle ortaya çıkan iş görememezlik, diğer anlatımla, çalışma ve kazanma gücündeki kayıp oranı esas alınmalıdır. Bunun için de Adli Tıp Kurumu'ndan, SSK Sağlık İşleri Tüzüğünde öngörülen kriterlere göre zararın hesaplanmasına temel oluşturacak iş göremezlik oranının sorulması, sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Bu şekilde güç kaybına uğrayan kişinin, aynı işi zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç ( efor ) harcayarak yapması halinde, bu fazladan sarf edilen güce karşılık gelen zararın tazminini, sırf bu nedenle isteyebileceği kabul olunmalıdır. Bu itibarla, kazadan önceki aylığını almakta devam etmesi, onun tazminat istemek hakkını ihlal etmez.
Bu durumda, mahkemece Adli Tıp Kurumu'ndan açıklanan noktaya ilişkin rapor alınması, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu yönden eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi, doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenle, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün efor tazminatına ilişkin bölümünün davacı yararına bozulmasına 21.03.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
11.HD. 21.03.2005 E. 2004/6063 K. 2005/2500
(23) Haksız eylem sonucunda yaralanan kişinin meslekte kazanma gücüne ilişkin kaybı, işini yapmasına engel olmasa bile, o kişinin aynı işi meslektaşlarına oranla daha fazla efor sarf ederek yapmak zorunda kalması halinde zarar gerçekleşmiştir.
Davacı vekili, müvekkiline ait adreste 30.04.1998 tarihinde S tarafından tüp takılması sırasında meydana gelen patlama nedeniyle müvekkilinin yaralandığını, tüp dağıtıcısı S'nin ise vefat ettiğini, patlamanın sebebinin takılan İ Gaz marka tüpün kusurlu imalatı ve hatalı monte edilmesinden kaynaklandığını, bu olaydan dolayı müvekkilinin vücudunda sabit eser niteliğinde izler kaldığını, müvekkilinin öğretmen olduğunu ve tatillerde ek iş yapma imkanını bu olay nedeniyle yitirdiğini ve olaydan dolayı elem ve ıstırap çektiğini ileri sürerek fazlaya ait hakları saklı kalmak kaydıyla maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Dava, haksız eylem sonucu oluşan yaralanma nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemine ilişkindir. Davacıya ait meskende meydana gelen tüp patlaması sonucu davacının yaralandığı, ellerinde yanıklar ve fonksiyon kaybı oluştuğu, bu nedenle meslekte kazanma gücünden kaybettiği anlaşılmıştır. Mahkemece, davacının öğretmen olup, ellerindeki yanıkların mesleğini yapmasına engel olmadığı, bu durumun maaşında azalmaya da yol açmadığı, ekonomik geleceğinin tehlikeye girmediği gerekçesiyle iş gücü kaybına dayalı maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
BK'nın 46, maddesinde, cismani bir zarara uğrayan kimsenin tamamen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten mütevellit zarar ve ziyan ile tüm masrafları isteyebileceği düzenlenmiştir. Davacının haksız eylem sonucu yaralanmasına bağlı olarak oluşan meslekte kazanma gücüne ilişkin kaybının işini yapmasına engel olmasa bile, aynı işi meslektaşlarına oranla meydana gelen bu kayıptan dolayı daha fazla efor sarf ederek yapmak zorunda kalması halinde zarar gerçekleşmiştir.
Bu itibarla, mahkemece davacının çalışma gücünün azalmasından kaynaklanan zararına yönelik isteminin yasal olmayan gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
11.HD. 11.05.2006 E. 2005/3415 K. 2006/5510
(24) Davacının yaşadığı sürece hayatını idame ettirmek için, maluliyeti nedeniyle daha fazla güç sarf edeceği açıktır. Bu nedenle, davacının yaşı ve yaşam tarzı itibariyle ne miktar gelir elde edebileceği belirlenmeli, bu belirlemeye göre davacının çalışma gücü kaybından doğan zararı hesaplanmalıdır.
Davacı vekili, müvekkilinin yolcu olarak bulunduğu trenin raydan çıkması sonucu devrilen vagonun altında kalan bacağının kesilmesi sonucu sakat kaldığını ileri sürerek maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Borçlar Yasası 46. maddesi gereğince vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararın tazmini gerekmektedir. Davacının olay nedeniyle %14,3 oranında maluliyete uğradığı sabittir.
Yaşadığı sürece hayatım idame ettirmek için, maluliyeti nedeniyle daha fazla güç sarf edeceği açıktır Bu nedenle, davacının yaşı ve yaşam tarzı itibariyle ne miktar gelir elde edebileceği belirlenmeli, bu belirlemeye göre davacının çalışma gücü kaybından doğan zararı hesaplanmalıdır. O halde mahkemece, anılan yasa hükmü de dikkate alınarak, davacının ne miktar gelir elde edebileceğinin bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle tespiti ile sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, itiraz noktalarını tam olarak karşılamayan, eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru görülmemiştir.
11.HD. 29.06.2006 E. 2006/4787 K. 2006/7723
(25) İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğradığı kabul edilmelidir.
Dava iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacı işçinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.
Bu tür davalarda, tazminat miktarı, işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, işçinin günlük brüt geliri tesbit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise, 60 yaşa kadar yıllık olarak %10 artırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşından sonrada bakiye ömrü kadar ( pasif ) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yönteme başvurulmadan, her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Kuşkusuz, açıklanan tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı almaya veya işçinin yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif döneminde zarar hesabına dahil edilmesi ve yeraltı maden işçilerinin zararlarının tesbitinde 50 yaşın ikmaline kadar yeraltındaki koşullar nazara alınarak yapılan ücretlerle, 50 ile 60 yaşları arasında yer üstünde tüm yıl asgari ücretle çalışıp gelir elde edeceği, 60 yaştan sonra bakiye ömrüne kadar ( pasif dönemde ), asgari ücret esas alınarak yapılması gerekir.
Mahkemenin davacının zarar hesabında pasif döneminde hesaba dahil edileceğine ilişkin kabulü yerindedir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda pasif dönem zararının Sosyal Sigortalar Kurumunca sigortalılara bağlanacak azami yaşlılık aylığı esas alınmak suretiyle hesaplama yapıldığı görülmektedir. Hal böyle olunca hesap raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte olduğundan söz edilemez.
Diğer yandan H.U.M.K.'nun 275. maddesi gereğince hakim tarafından bilinmeyen özel ve teknik bilgi gerektiren hallerde bilirkişiye başvurulur. Davalıdan istenen sürekli iş göremezlik tazminatı olup bunun hesabının ise kesin olarak ancak özel bilgiye haiz bilirkişi tarafından yapılacak inceleme ile tesbit edilebilmesi mümkündür. Hatta tazminatı tesbit için mahkemece seçilecek bilirkişinin özellikte bu tazminatın nitelik ve amacını bilebilecek hukuki bilgiye ve ayrıca aktüerya kurallarını uygulayabilecek yetenek ve yetişkinliğe sahip olması gerekir. Zira sürekli iş göremezlik tazminatının belirlenmesi işi, ilmi metod ve formüller çerçevesinde çözümlenmesi gerekli hususlardır. Bu nedenle bilirkişi seçilirken bilirkişinin uzman, yani görüşüne başvurulan konu hakkında özel ve teknik bilgi sahibi olması üzerinde gereken titizlikle durulmalıdır. Ayrıca bilirkişi seçimine ilişkin ara kararında seçilen bilirkişinin kimliğinin, uzmanlık durumunun ve diğer gerekli niteliklerinin açıkça belirtilmesi gerekir. Mahkemenin bilirkişi seçimine ilişkin ara kararında bu lazimeye uyulmadığından bilirkişinin uzmanlık durumu ve diğer gerekli nitelikleri taşıyıp taşımadığı anlaşılamamaktadır.
Yapılacak iş; sürekli iş göremezlik zararı ve aktüerya hesabı konusunda uzman bir bilirkişi seçmek, bilirkişinin seçimine ilişkin ara kararında seçilen bilirkişinin kimliğini, eğitim ve uzmanlık durumu ile diğer gerekli niteliklerini açıkça belirtmek, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak yukarda açıklanan esaslara göre bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak sonucuna göre karar vermektir. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
21.HD. 03.05.2007 E. 2007/2485 K. 2007/7459
(26) İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez.
Dava, davacının geçirdiği iş kazası sonucu uğradığı maddi zararın giderilme istemine ilişkindir Mahkemece, istemin kabulüne karar verilmiş ise de varılan sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.
Bu tür davalarda, tazminat miktarı, işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, işçinin günlük brüt geliri tesbit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise, 60 yaşa kadar yıllık olarak % 10 artırılıp % 10 ıskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşından sonrada bakiye ömrü kadar ( pasif ) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yönteme başvurulmadan, her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir. Kuşkusuz, açıklanan tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı almaya veya işçinin yaşı ve oluşan meslekte kazanına gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle, 60 yaştan sonra bakiye ömrüne kadar (pasif dönemde) asgari ücret esas alınarak yapılması gerekir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda pasif dönem zararının Sosyal Sigortalar Kurumunca sigortalılara bağlanacak yaşlılık aylığı esas alınmak suretiyle hesaplarına yapıldığı görülmektedir. Hal böyle olunca hesap raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte olduğundan söz edilemez.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur. O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
21.HD. 24.06.2008 E. 2008/2802 K. 2008/9720
(27) Beden gücü kaybına uğrayan davacının, olaydan sonraki yaşamı ve kazanç getirecek faaliyetlerinde fazla efor sarfedecek olması nedeniyle tazminat isteminin kabulü gerekir.
Davacının olay nedeniyle %42 oranında beden gücü kaybı oluşacak şekilde yaralandığı Adli Tıp Kurumu raporuyla sabittir. Anılan yaralanma nedeniyle sonraki yaşamı ve kazanç getirecek faaliyetlerinde fazla efor sarfederek faaliyette bulunacağından, belirlenen beden gücü kaybı nedeniyle uğranılan zararın hesaplanarak hükmedilmesi gerekir. Mahkemece, açıklanan yönler gözetilmeksizin maddi tazminat isteminin reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
4.HD.17.01.2002, 9332-451
(28) İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. Ayrıca 60 yaşından bakiye ömrünün sonuna kadar olan pasif dönemin de asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.Tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı almaya veya yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif döneminde zarar hesabına dahil edilmesi ve yeraltı maden işçilerinin zararlarının tesbitinde 50 yaşın ikmaline kadar yeraltındaki koşullar nazara alınarak yapılan ücretlerle, 50 ile 60 yaşları arasında yer üstünde tüm yıl asgari ücretle çalışıp gelir elde edeceği, 60 yaştan sonra bakiye ömrüne kadar ( pasif dönemde ), asgari ücret esas alınarak yapılması gerekir.
Mahkemenin davacının zarar hesabında pasif dönemin de hesaba dahil edileceğine ilişkin kabulü yerindedir. Ancak, hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda, davacının 55 yaşına kadar çalışıp gelir elde edebileceği belirtilerek 55 yaşına kadar aktif dönem zararı hesaplandığı gibi, pasif dönem zararının da Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından sigortalılara bağlanacak yaşlılık aylığı esas alınmak suretiyle hesaplandığı görülmektedir. Hal böyle olunca, hesap raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte olduğundan söz edilemez.
Yapılacak iş, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak yukarda açıklanan esaslara göre bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak sonucuna göre karar vermektir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 10.04.2008 E. 2007/20152 K. 2008/5565
(29) Davacının memur olması ve maaşında bir eksilme meydana gelmemesi davacının maddi tazminat istemesine engel olamaz. Çünkü davacı çalışma gücünü % 33.2 oranında kaybetmekle eski işini önceden olduğu gibi yürütebilmek için daha fazla efor sarf etmek zorundadır. Zarar görenin efor kaybı sebebiyle maddi tazminat istiyebileceği gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilen bir olgudur.
Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, 25.09.2004 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu, 25 gün mutad iştigaline engel olacak ve % 33.2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybedecek derecede yaralanarak zarar görmüştür. Mahkemece, Tokat İl Merkez Jandarma Komutanlığı'nın cevabi yazısına göre, davacının maaş farkı olmadığı, sınıf değiştirmediği, gelir düzeyinde bir farklılık olmadığı, yaralama ve sakatlanmadan dolayı gelir kaybına uğramadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı olay günü eşinin kullandığı araçta bulunduğu sırada, yol yapım çalışmasını üstlenen davalı şirketin çalışmalarını, trafik akımını ve güvenliğini bozmayacak şekilde yapmaması sonucu meydana gelen trafik kazasında yaralanmıştır. Bu olayda davalı şirketin % 50 kusurlu olduğu belirlenmiştir. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 05.02.2007 tarihli raporu ile davacının, çalışma gücünün % 33.2'sini kaybettiği belirlenmiştir. Davacının memur olması ve maaşında bir eksilme meydana gelmemesi davacının maddi tazminat istemesine engel olamaz. Çünkü davacı çalışma gücünü % 33.2 oranında kaybetmekle eski işini önceden olduğu gibi yürütebilmek için daha fazla efor sarf etmek zorundadır. Zarar görenin efor kaybı sebebiyle maddi tazminat isteyebileceği gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilen bir olgudur. Bu nedenle davacının çalışma gücünün eksilmesinden kaynaklanan zararın belirlenerek hüküm altına alınması gerekirken, reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
4.HD. 03.03.2009, E.2008/6661 - K.2009/3087
KİŞİLERİN GÜNLÜK YAŞAMLARINI SÜRDÜRÜRLERKEN VE YAŞLILIK YILLARINDA DA SAKATLIKLARI ORANINDA ZORLANACAK OLMALARI NEDENİYLE “GÜÇ KAYBI TAZMİNATI” İSTEYEBİLECEKLERİNE İLİŞKİN
YARGITAY KARARLARI
(1) Davacı yaşadığı sürece maluliyeti nedeniyle daha fazla güç (efor) sarf edecektir.
Dava, trafik kazasından doğan işgücü kaybı, yol gideri ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının işgücü kaybına yönelik isteği, 68 yaşında olduğu ve bir işde çalıştığına ilişkin delil olmadığı gerekçe gösterilerek reddedilmiştir. Davacının olay nedeniyle %34 oranında maluliyete uğradığı sabittir. Yaşadığı sürece hayatını sürdürmek için davacının maluliyeti nedeniyle daha fazla güç (efor) sarf edeceği açıktır. Bu nedenle, davacının çalışma gücü kaybı zararı hesaplanmalıdır.
4.HD.28.12.1998, E.1998/7858 - K.1998/10906
(2) Beden gücü kaybına uğrayan davacı, emeklilik döneminde de daha fazla güç sarfederek yaşamını sürdüreceğinden, pasif dönem için de zarar hesabı yapılmalıdır.
Davacı beden gücü kaybı nedeniyle tazminat isteminde bulunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı memur olduğundan 65 yaşına dek hesaplama yapılmış, pasif dönem hesaplanmamıştır. Oysa davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarfederek yaşamını devam ettirecektir. Bu nedenle pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir.
4.HD.14.02.2002, E. 2001/10857 - K. 2002/1844
(3) Davacının beden gücü kaybı nedeniyle tazminatı hesaplanırken (emeklilik (pasif) dönem zararı üzerinde de durulmak gerekir.
Davacı vekili, davacının oğlunun trenden inerken, trenin ani hareket etmesi sonucu uğradığı kazada bacağını kaybettiğini, bundan dolayı maddi ve manevi zararı olduğunu ileri sürerek dava açmıştır. Mahkeme toplanan kanıtlara göre bir miktar maddi ve manevi tazminata hükmetmiş; davacı vekili tazminat raporuna yaptığı itirazda davacı için hesaplanan tazminatın sadece aktif döneme ilişkin olduğunu ve emeklilik (pasif) dönemine ilişkin herhangi bir tazminat hesaplanmadığını bildirdiği halde, davacı vekilinin bu itirazı üzerinde durulup, bilirkişiden bu konuda ek rapor alınmak ve sonucuna göre hüküm kurulmak gerekirken, bu husus gözden kaçırılarak eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
11.HD.19.02.2001, E.2000/10331 - K.2001/1305
(4) Davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını sürdürecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir.
Mahkemece, işçinin yaşı ve meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunduğu, bu nedenle zarar hesabına pasif dönemde elde edeceği kazançların dahil edilmediği gerekçesine dayalı hesap bilirkişi raporunu esas alarak yazılı şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır. Gerçekten, davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını sürdürecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir.
21.HD.07.07.2004, E.2004/ 6281 - K.2004/ 6772
5) Davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını devam ettirecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir.
Dava, iş kazası sonucu oluşan maluliyet nedeniyle davacının uğramış olduğu zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Kusurun aidiyet ve oranı ile maluliyet uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Mahkemenin açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunduğu bu nedenle zarar hesabına pasif dönemde elde edeceği kazançların dahil edilmediği gerekçesine dayalı hesap bilirkişi raporunu esas alarak yazılı şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır.
Davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını devam ettirecektir. Bu nedenle, pasif döneminde hesaplamada gözetilmesi gerekir.
Yapılacak iş, yeniden yukarıda belirtilen usule göre aktif ve pasif dönemi kapsayacak şekilde hesap raporu alınarak sonuca gitmek ve alınan rapor dosyadaki bilgi ve belgelerle değerlendirilerek bir karar vermektir.
21.HD. 09.02.2006, E. 2005/11283 - K. 2006/969
(6) Davacı, çalışma gücünden kaybedecek biçimde yaralandığına göre, iyileşme sürecinin tamamlanmasından sonraki döneme ilişkin olarak aktif çalışma dönemi yanında, pasif dönem için de tazminat hesaplanması gerekir.
Davacı, %24.2 oranda genel çalışma gücünden kaybedecek biçimde yaralandığına göre, iyileşme sürecinin tamamlanmasından sonraki döneme ilişkin olarak aktif çalışma dönemi yanında, pasif dönem için de tazminat hesaplanması gerekir. Yerel mahkemenin, yerinde görülmeyen bilirkişi düşüncesine göre bu istemin reddedilmiş olması da doğru olmadığından karar bu nedenle de bozulmalıdır.
4.HD. 30.06.2004, E. 2004/1812 - K. 2004/8531
(7) Emekliye ayrılan işçi, yaşlılık döneminde hiç çalışmasa da günlük yaşamında daha fazla fiziksel çaba harcayacağından, pasif dönem zararı da hesaplanmalıdır.
Bilinmelidir ki, işçi yaşlılık aylığı alsa da ülkemiz koşullarına göre alacağı aylık yetmeyeceğinden pasif dönemde de çalışacaktır. Pasif dönemde hiç çalışmasa da günlük yaşamsal faaliyetinde dahi diğer işçilerden daha fazla fiziksel çaba harcayacaktır. Sigortalının 60 yaşından sonra yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığının kabulü isabetsizdir. Bu nedenlerle pasif döneminin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekirken, pasif dönem zararı dışlanmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 05.04.2007 E. 2006/17139 K. 2007/5679
(8) Pasif dönemde yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesi sırasında daha fazla güç sarfedileceğinden, asgari ücret esas alınarak tazminat hesaplanmalıdır.
İş kazası sonucu sürekli işgöremezlik kaybına uğrayan işçi, pasif dönemde herhangi bir işte çalışılmasa bile, ekonomik değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesi nedeniyle emsallerine göre fazla güç sarfedileceği ve bu durumun sigortalı için asgari ücret düzeyinde bir zarar oluşturacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle pasif dönem zararının asgari ücret esas alınarak hesaplanması gerekir.
21.HD. 27.03.2007 E.2007/2708 K.2007/5209
EV KADINLARININ KENDİ EV HİZLETLERİNİ YAPARLARKEN,
SAKATLIKLARI ORANINDA ZORLANACAK OLMALARI NEDENİYLE
TAZMİNAT İSTEYEBİLECEKLERİNE İLİŞKİN KARARLAR
(1) Ev kadını olan davacının normal yaşama süresince, ev işlerini ve hizmetlerini yürütürken, beden gücündeki eksilme nedeniyle sarfedeceği fazla efor karşılığı hesap ettirilip, bulunacak maddi tazminatın ödetilmesine karar verilmelidir.
Dava dilekçesinde, trafik olayı sonucu sol gözünün 8/10 görme gücünü yitiren davacının bu yüzden gelir kaybı olarak uğradığı zarar karşılığının ödetilmesi istenilmiştir. Böylece sol gözdeki görmemenin genel beden gücünde doğuracağı eksilme nedeniyle davacının bir zarara uğradığı iddiasına yer verilmiş demektir. Evlenen ve evine çekilen davacının ev işleri ve hizmetlerini yürütürken bu beden gücündeki eksilme nedeniyle fazla efor sarfetmesi karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesine hak kazandığı kabul edilebilir ki, yerel mahkemece dayanılan bilirkişi raporunda, 26 yaşından 60 yaşına değin "gelir kaybına" uğradığından hareketle maddi tazminatın belirlenmesi, davacının evlenip evine çekilmesi gerçeği ile bağdaşmamıştır.
Öyleyse mahkemece yapılacak iş, sol gözdeki görmemenin genel beden gücünde yaratacağı eksilmeyi usulüne göre saptamak ve davacının normal yaşama süresinde ev işlerini ve hizmetlerini yürütürken bu beden gücündeki eksilme nedeniyle sarfedeceği fazla efor karşılığını hesap ettirip peşin sermaye değerine indirilmesi yoluyla bulunacak maddi tazminatın ödetilmesine karar vermekten ibarettir. Böyle bir durumu yansıtmayan bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmesi yerinde olmadığından, davalılar vekilinin temyiz itirazları yalnızca bu yönden kabul edilmeli ve hüküm davalılar yararına bozulmalıdır.
15.HD. 20.10.1975, E. 1975/3787- K. 1975/4103 (YKD. 1976/6-879)
(2) Ev kadını yönünden zararın saptanmasında yaşam süresi gözönüne alınmalıdır. Evinin hizmeti yönünden çalışma gücündeki kaybın yaşam süresince devam edeceğinin kabulü gerekir.
Davacının kazada yaralanma sonucu malul kalan kızı Z.Ö.'in Adli Tıp İhtisas Kurulundan verilen raporla %13 oranında çalışma gücünü kaybettiği saptanmıştır.
Halen reşit bulunmayan ve belli bir meslek edinmemiş olan küçük Z.Ö.'in bilirkişi incelemesinin yapıldığı tarihe kadar gerçek ve bu tarihten son¬raki ileriye yönelik olarak muhtemel zararının bilirkişi incelemesinin yapıla¬cağı tarih itibariyle geçerli asgari ücret üzerinden hesaplanması Yargıtay'ın yerleşmiş kuralıdır. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde bu kurala uyulmuş ise de, ev kadını olarak hesaplanan muhtemel zarar yönünden fa¬al çalışma süresi 55 yaş üzerinden hesaplama yapılmışıtr. Oysa evinin hiz¬meti yönünden çalışma gücündeki kaybın yaşam. süresince devam edece¬ğinin kabulü gerekir. Küçük Z.'in ömür sürecinin P.M.F. tablosu gözetilerek saptanmalı, raporda kabul edildiği şekilde 18 yaşından itibaren ömür boyun¬ca devam edecek çalışma gücü kaybından doğan zararı hesaplanmalıdır.
Bu durumda mahkemece yeniden uzman bilirkişi incelemesi yaptırılarak alınacak rapor tarihine kadar geçen süre için gerçek zararın ve bu tarihten sonra yaşam sürecindeki muhtemel zararının da rapor tarihindeki asgari üc¬ret gözetilerek hesaplanması ve nihai zararın saptanması gerekmektedir.
Yukarıda yazılı nedenlerle davacının karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 19.4.1993 tarih 92/7/61-93/2936 sayılı ilamına anılan bentlerin bozma nedeni olarak ilavesine 14.10.1993 gününde oy¬birliğiyle karar verildi.
19.HD.14.10.1993, E.1993/7605 - K.1993/6582 (İBD. 2001/3-939)
(3) Davacının yaşam süresi sonuna kadar “ev kadını” olarak yaşamını sürdüreceği ve sakatlığı oranında fazla güç harcayacağı kabul edilerek asgari ücret baz alınmak suretiyle, zararının hesaplatılması gerekir.
Davacının emeklilik yaşından başlayarak yaşam süresi sonuna kadar geçecek pasif dönem içinde “ev kadını” olarak yaşamını sürdüreceği ve maluliyeti oranında fazla efor sarfedeceği kabul edilerek asgari ücret baz alınmak suretiyle pasif dönem zararının uzman bilirkişiye hesaplattırılarak uygun bir sonuç dairesinde bir karar verilmek gerekirken yazılı şekilde bu konudaki istemin reddi doğru görülmemiştir.
19.HD.03.10.1995, E.1995/1076 – K.1995/7783 (Şişli 1.As. Huk. Mah. 1994/464-765)
(4) Ev kadını trafik olayı nedeniyle yaralanmıştır. Bu yaralanma sonucu istenen tazminat, ev kadınının ölüm tarihine kadar çalışacağı kabul edilerek hesaplanmalıdır.
11. HD. 27.06.1996, 3356-4735 (G.Eriş, Kara Taşıma Hukuku, sf.722,no:253)
(5) Davacının ev kadını olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece %16 oranında iş gücü kaybına uğrayan davacının pasif dönemde de bu durumdan zarar göreceği düşünülmeden, 506 sayılı Yasada kadınlar için emeklilik yaşı olarak belirlenen 58 yaşına kadar tazminat hesabı yapılması doğru olmamıştır.
11.HD.03.07.2006, E.2005/7647- K.2006/7791 (S.Çelik-M.Lale, Sigorta Hukuku,sf.1015)
İŞÇİ, YAŞLILIK AYLIĞINI DAHA FAZLA GÜÇ (EFOR) HARCAYARAK
ELDE EDECEĞİNDEN, PASİF DÖNEM ZARARININ DA HESAPLANMASI
GEREKECEĞİNE İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
(1) İşgücü kaybına uğrayan işçi, yaşlılık aylığını daha fazla çaba harca¬yarak elde edeceğinden, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir.
İş kazası sonucu meslekte kazanma güç kaybına uğrayan sigortalının, ilerde çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. İşgöremezlik kaybına uğrayan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden, yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek maluliyeti nede¬niyle zarara uğradığının kabulü gerekir.
21.HD.22.06.2004, 5352-6075
(2) Meslek hastalığı sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etmesi halinde diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. Yaşlılık aylığını diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edecek olması nedeniyle de, pasif dönemin zarar hesabına katılması gerekir.
Zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı alması, yaşı ve meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda dahi zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. Meslek hastalığı sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etmesi halinde diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra alacağı yaşlılık aylığını diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edecek olan işçinin, yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğradığının kabulü gerekir. Sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmayıp uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlandığından, pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir.
21.HD.11.12.2006, E. 2006/16464 - K. 2006/15348
(3) Tazminat hesabında, işçinin aktif ve pasif dönemde elde edeceği ka¬zançlar toplamı esas alınmalıdır.
Davacı işçi, davalıya ait inşaat işyerinde çalışırken yüksekten düşerek % 17 oranında meslekte kazanma gücünü yitirmiştir. Maddi tazminat miktarının, işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu açıktır. İşçinin ilerde çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunduğu, bu nedenle zarar hesa¬bına pasif dönemde elde edeceği kazançların dahil edilmediği gerekçesine da¬yalı hesap bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz¬dir.
21.HD. 12.10.2004, 7811-8395
(4) İşçinin, iş görebilme çağı sonrası pasif devrede de zarara uğrayacağı, yaşlılık aylığıyla karşılanmayan bakiye bir zararının bulunduğu kabul edilerek, pasif dönem zararının da hesaplanması gerekir.
Sorumluluk hukukunun amacı, zarar görenin uğramış olduğu gerçek zararı gidermek, kaybolan bir değeri yerine, nitelik veya nicelikçe benzer bir değeri koymaktır.
Vücut bütünlüğü ihlali, bazı hallerde çalışma gücüne olumsuz etkide bulunmaktadır. Çalışma gücü kaybı olarak ifade edilen bu etki, işgücünün gelir getirici şekilde kullanımının tamamen yok olması yada azalması niteliğinde olup, işgücü kaybı yada azalmasından kaynaklanan ekonomik sonuçlar, zararı oluşturmaktadır.Kural olarak işveren, işçinin iş kazasından doğan tüm zararını karşılamak durumundadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nca sağlanan sigorta yardımları, kimi durumlarda işçinin uğradığı zararı tümüyle karşılamaktan uzaktır. Bunun nedeni, sigorta yardımlarının, iş kazasının ortaya çıkardığı zarar dikkate alınarak değil, aktüeryal dengeler de gözetilerek, yasaların öngördüğü sınırlar uyarınca belirlenmiş olmasıdır.
Belirtilen nedenlerle, davacı işçinin, iş görebilme çağı sonrası olarak da ifade edilen pasif devrede de zarara uğrayacağı, yaşlılık aylığıyla karşılanmayan bakiye bir zararının bulunduğu kabul edilerek; ileride yaşlılık aylığına hak kazanma olasılığı üzerinde durulmadan, pasif dönem zarar hesabının yaptırılması gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen olgular dikkate alındığında Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
HGK. 07.03.2007, E. 2007/21-112 - K. 2007/114
(5) Davacının maddi zararı belirlenirken pasif dönem zararının da hesaplanması gerekir.
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Davanın niteliği göz önünde tutularak davacıya meslekte kazanma güç kayıp oranının saptanması ve buna bağlı olarak Kurumdan gelir bağlanması için Sosyal Güvenlik Kurumu ve işveren aleyhine tespit davası açması için önel verilmek ve verilen önelin sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Öte yandan, davacının maddi zararı belirlenirken pasif dönem zararının da hesaplanması gerekirken aksi yöndeki bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmiş olması da mahkemenin kabul şekli bakımından hatalı olmuştur.
21.HD.15.05.2008, E. 2007/23396 - K. 2008/7923
(6) İşçinin, ilerde çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda dahi pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gere¬kir.
Davacı, meslek hastalığı sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Kusur oranı ile %43.84 işgöremezlik uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
İşçinin yaşlılık aylığı alması veya işçinin yaşı ve meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ilerde çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. Meslek hastalığı sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalış¬maya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden, yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığının kabulü isabetsiz olur. Kaldı ki, si¬gortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı veya iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta olup, tamamen uzun vadedeki si¬gorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir.
21.HD.01.12.2003, 9447-9700
(7) İşçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunmadığı nazara alınmaksızın, zarar hesabında pasif dönemde elde edeceği kazançların hesaplanmamış olması hatalıdır.
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. İşçinin yaşı ve işçide oluşan %43,2 meslekte kazanma güç kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunmadığı nazara alınmaksızın zarar hesabında pasif dönemde elde edeceği kazançların hesaplanmamış olması isabetsizdir.
Yapılacak iş, davacıda oluşan sürekli işgörmezlik oranı ve yaşı nazara alındığında ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanamayacağı, başka bir anlatımla, pasif dönemde yaşlılık aylığından elde edeceği gelirden mahrum kalacağı nazara alınarak 60 yaşından sonra (pasif) dönem için de zarar hesabı yapılmasından ibarettir.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın pasif dönem için zarar hesabı yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD.28.5.1998, E.1998/3903 - K.1998/3927
(8) İşçinin yaşlılık aylığı alması veya işçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre, ilerde çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da, zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir.
Dava, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik kaybına uğrayan davacının zararının giderilmesi istemine ilişkindir. İşçinin yaşlılık aylığı alması veya işçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ilerde çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalış¬maya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden, yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğradığının kabulü gerekir. Kaldı ki, si¬gortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı veya iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta olup, tamamen uzun vadedeki si¬gorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir. Pasif dönem zararının da bilinmeyen döneme ilişkin olması nedeniyle aktif dönemdeki yöntemle belirlenecek yaşlılık aylığı alacağı dönemdeki gelire göre zararın hesaplanıp iskonto katsayısı uygulanması gerekir.
21.HD.02.11.2004, E.2004/9603 – K.2004/9223
(9) Davacı, beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını sürdürecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir.
Dava, iş kazası sonucu oluşan maluliyet nedeniyle davacının uğramış olduğu zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Kusurun aidiyet ve oranı ile maluliyet uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Tazminat miktarı, işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu açıktır. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancın ise, yıllık olarak % 10 artırılıp, % 10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşma kadar ( aktif )dönemde 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar ( pasif )dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay'ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Mahkemenin açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunduğu bu nedenle zarar hesabına pasif dönemde elde edeceği kazançların dahil edilmeyeceği gerekçesine dayalı hesap bilirkişi raporunu esas alarak yazılı şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır.
Gerçekten, davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını devam ettirecektir. Bu nedenle, pasif döneminde hesaplamada gözetilmesi gerekir.
Yapılacak iş, yeniden yukarıda belirtilen usule göre aktif ve pasif dönemi kapsayacak şekilde hesap raporu alınarak sonuca gitmek ve alınan rapor dosyadaki bilgi ve belgelerle değerlendirilerek bir karar vermektir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 09.02.2006, E. 2005/11283 - K. 2006/969
(10) İş kazası sonucu malul kalan işçi, pasif dönemde hiç çalışmasa da günlük yaşamını sürdürürken diğer işçilerden daha fazla fiziksel çaba harcayacaktır. Bu nedenle, pasif dönemin de zarar hesabına katılması gerekir.
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Dava zararlandırıcı sigorta olayı sonucu % 12.1 oranında meslekte kazanma gücünü kaybeden sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının 2/3 oranında çalışma gücünü kaybetmediğinden pasif devre zararının oluşmadığı kabul edilerek, hesap bilirkişinin raporunda hesaplanan zarardan pasif devre zararı dışlanmak suretiyle davacının maddi zararı belirlenerek maddi tazminata yönelik istemin kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiş ise de varılan bu sonuç hatalı olmuştur.
Sigortalının meslekte kazanma güç kayıp oranı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Tazminatın saptanmasında, zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş göremezlik ve kusur oranlan, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Diğer taraftan tazminat miktarı; işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak, aktif ve pasif dönemde, elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu da uygulama ile bilinmektedir. Kuşkusuz, açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı alma olasılığı veya işçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanmasının imkan dahilinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir.
Bilinmelidir ki, işçi yaşlılık aylığı alsa da ülkemiz koşullarına göre alacağı aylık yetmeyeceğinden pasif dönemde çalışacaktır. Pasif dönemde hiç çalışmasa da günlük yaşamsal faaliyetinde dahi diğer işçilerden daha fazla fiziksel çaba harcayacaktır. Sigortalının 60 yaşından sonra yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığının kabulü isabetsizdir. Bu nedenlerle pasif döneminin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekirken, pasif dönem zararı dışlanmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD.05.04.2007, E. 2006/17139 - K. 2007/5679
(11) Davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını sürdürecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir.
Mahkemece, işçinin yaşı ve meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunduğu, bu nedenle zarar hesabına pasif dönemde elde edeceği kazançların dahil edilmediği gerekçesine dayalı hesap bilirkişi raporunu esas alarak yazılı şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır. Gerçekten, davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını sürdürecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir.
21.HD.07.07.2004, E.2004/ 6281 - K.2004/ 6772
(12) İş kazası sonucu malul kalan işçinin, meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda dahi, pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir.
Dava iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacı işçinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.
Bu tür davalarda, tazminat miktarı, işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır.Kuşkusuz, açıklanan tazminatın hesaplanması yönteminde,işçinin yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da pasif dönemin zarar hesabına dahil edilmesi gerekir.
İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif döneminde zarar hesabına dahil edilmesi ve yeraltı maden işçilerinin zararlarının tesbitinde 50 yaşın ikmaline kadar yeraltındaki koşullar nazara alınarak yapılan ücretlerle, 50 ile 60 yaşları arasında yer üstünde tüm yıl asgari ücretle çalışıp gelir elde edeceği, 60 yaştan sonra bakiye ömrüne kadar (pasif dönemde), asgari ücret esas alınarak yapılması gerekir.
Mahkemenin davacının zarar hesabında pasif döneminde hesaba dahil edileceğine ilişkin kabulü yerindedir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda pasif dönem zararının Sosyal Sigortalar Kurumunca sigortalılara bağlanacak azami yaşlılık aylığı esas alınmak suretiyle hesaplama yapıldığı görülmektedir. Hal böyle olunca hesap raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte olduğundan söz edilemez.
Yapılacak iş; sürekli iş göremezlik zararı ve aktüerya hesabı konusunda uzman bir bilirkişi seçmek, bilirkişinin seçimine ilişkin ara kararında seçilen bilirkişinin kimliğini, eğitim ve uzmanlık durumu ile diğer gerekli niteliklerini açıkça belirtmek, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak yukarda açıklanan esaslara göre bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak sonucuna göre karar vermektir.
Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.
21.HD. 03.05.2007 E.2007/2485 K.2007/7459
(13) İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez.
Bu nedenlerle pasif döneminde zarar hesabına dahil edilmesi ve 60 yaştan sonra bakiye ömrüne kadar (pasif dönemde), asgari ücret esas alınarak hesap yapılması gerekir.
Dava, iş kazası sonucu beden ve işgücü kaybına uğrayan davacının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bu tür davalarda, tazminat miktarı işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, işçinin günlük brüt geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise, 60 yaşa kadar yıllık olarak %10 artırılıp % 10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşından sonrada bakiye ömrü kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yönteme başvurulmadan, her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Kuşkusuz, açıklanan tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı almaya veya işçinin yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir.
Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır.
Somut olayda Mahkemenin davacının zarar hesabında pasif dönemi de hesaba dahil edeceğine ilişkin kabulü yerindedir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda pasif 0dönem zararının Sosyal Sigortalar Kurumunca sigortalılara bağlanacak yaşlılık aylığı esas alınmak suretiyle hesaplanma yapıldığı görülmektedir. Hal böyle olunca pasif döneme ilişkin yapılan hesapta asgari ücret esas alınarak hesap yapılmadığı için hesap raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte olduğundan söz edilemez. Diğer yandan olayın oluş şekline, müterafik kusur oranlarına, davacının duyduğu elem ve ızdırabın derecesine, tarafların sosyal ve ekonomik durumuna, 26.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın içeriğine ve öngördüğü koşulların somut olayda gerçekleşme biçimine ve hak ve nesafet kurallarına göre, davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı azdır.
Yapılacak iş, hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğu kabul edilerek yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda davacının bu konudaki talebini yeniden değerlendirmek, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak, pasif dönemde ücretin asgari ücret olduğu kabul edilerek ve açıklanan esaslara göre bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak sonucuna göre karar vermektir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davalının ve davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
21.HD. 23.06.2008, E.2008/3536 K.2008/9673
(14) İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. Ayrıca 60 yaşından bakiye ömrünün sonuna kadar olan pasif dönemin de asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.Tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı almaya veya yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif döneminde zarar hesabına dahil edilmesi ve yeraltı maden işçilerinin zararlarının tesbitinde 50 yaşın ikmaline kadar yeraltındaki koşullar nazara alınarak yapılan ücretlerle, 50 ile 60 yaşları arasında yer üstünde tüm yıl asgari ücretle çalışıp gelir elde edeceği, 60 yaştan sonra bakiye ömrüne kadar ( pasif dönemde ), asgari ücret esas alınarak yapılması gerekir.
Mahkemenin davacının zarar hesabında pasif dönemin de hesaba dahil edileceğine ilişkin kabulü yerindedir. Ancak, hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda, davacının 55 yaşına kadar çalışıp gelir elde edebileceği belirtilerek 55 yaşına kadar aktif dönem zararı hesaplandığı gibi, pasif dönem zararının da Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından sigortalılara bağlanacak yaşlılık aylığı esas alınmak suretiyle hesaplandığı görülmektedir. Hal böyle olunca, hesap raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte olduğundan söz edilemez.
Yapılacak iş, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak yukarda açıklanan esaslara göre bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak sonucuna göre karar vermektir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 10.04.2008 E. 2007/20152 K. 2008/5565
BAKICI GİDERLERİNİN HESAPLANMASI
Sigortalının başkasının yardımına muhtaç olması nedeniyle, ölüm tarihine kadar brüt asgari ücretle bakıcı giderinin hesaplanması gerekir.
Dava, sigortalının iş kazası sonucu %100 iş göremez ve bakıma muhtaç duruma gelmesi nedeniyle maddi ve manevi zararının, sigortalının eşi olan davacı kadının eşinin bu duruma gelmesi nedeniyle manevi zararının, bilahare sigortalının bu kazaya bağlı olarak ölümü nedeniyle hak sahibi olan davacıların maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Sigortalının başkasının yardımına muhtaç olması nedeniyle, ölüm tarihine kadar brüt asgari ücretle bakıcı giderinin hesaplanması gerektiği, sigortalının bakıcı gideri dahil tüm maddi zararı belirlendikten sonra koşulları varsa Borçlar Kanununu 43-44.maddelerine göre indirim yapılabileceği dairemizin yerleşmiş görüşlerindendir. Bu nedenle sigortalının bakıcı giderinin aylık brüt asgari ücretin tamamı yerine yansının esas alınarak hesaplanması hatalı olmuştur. Sigortalının bakımının karısı tarafından yapılmasının diğer bir deyişle üçüncü bir kişi tarafından yapılmamasının tek başına takdiri indirim nedeni olamayacağı da açıktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 27.3.2007 E. 2007/3976 K. 2007/5212
Davacının başkasının yardımına muhtaç olması nedeniyle asgari ücretle bakıcı gideri hesaplanması doğru ise de, bakıcı giderinin ödenmesi sırasında bakıcıyı çalıştıran davacının brüt asgari ücret kadar bir ödeme yapmasının gerektiği düşünülmelidir. (5510/m.19/3)
Dava iş kazası sonucu yardıma muhtaç %100 oranında meslekte kazanma gücünü kaybeden sigortalının maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa'nın 19. maddesidir. Anılan maddeye göre iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum sağlık kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalının sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanacağı, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik hallerinde meslekte kazanma gücündeki kayıp oranının belirlenmesine ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esasların Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği bildirilmiştir. Bu yasal düzenleme gereğince düzenlenen Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin 45. maddesinde sürekli iş göremezlik gelirinin iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya bağlanacağı bildirilmiştir.
İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle sigortalının maddi tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Davacının başkasının yardımına muhtaç olması nedeniyle asgari ücretle bakıcı gideri hesaplanması doğru ise de, bakıcı giderinin ödenmesi sırasında bakıcıyı çalıştıran davacının brüt asgari ücret kadar bir ödeme yapmasının gerektiği düşünülmeden bakıcı gideri olarak asgari ücretin brütü yerine neti kadar harcama yapılacağının kabulü ile net asgari ücretle bakıcı giderinin hesaplanması da hatalıdır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
21.HD. 05.10.2010, E. 2010/2446 K. 2010/9450
Başkasının bakımına muhtaç davacı için bakım giderinin olay tarihinden itibaren hesaplanması gerekir.
Bakım giderinin işgücü kaybından doğan maddi zararın %50’si ile sınırlandırılacağının kabulü yanlış olup, bakıcı giderinin tamamının hesaba katılması gerekir. Anılan yasa maddesindeki kural, ancak SSK’nın 506 Sayılı Yasa’nın 26. maddesine göre Kurum’un açacağı rücu davalarında istenebilecek olan tazminatın hesaplanmasında söz konusu olabilir.
Zararlandırıcı sigorta olayı sonucu davacının % 100 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği ve başkasının bakımına muhtaç olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, bilinen devrede bakıcı giderinden kaynaklanan zararın tazminat hesabında dikkate alınıp alınmayacağı ve bakıcı giderinden kaynaklanan zararın, meslekte kazanma gücü kaybından doğan zararın %50’sinden fazla olup olamayacağı noktasında toplanmaktadır. 506 Sayılı yasanın 20/son maddesindeki düzenlemeye göre "sürekli kısmi veya sürekli tam iş göremez durumdaki sigortalı başka birisinin sürekli bakımına muhtaç ise sürekli iş göremezlik geliri %50 artırılır". Ancak bu maddedeki düzenleme 506 sayılı yasanın 26. maddesine göre Kurumun açacağı rücu davalarında istenebilecek tazminatın belirlenmesinde dikkate alınabilir. Çünkü kurum halefiyet prensibi gereği işverenden ancak iş kazası sonucu bağladığı gelirin 506 sayılı yasanın 22. maddesine göre hesaplanacak peşin sermaye değerini isteyebilir. Sigortalı tarafından iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle işverene yönelik olarak açılan tazminat davaları ise Sosyal Sigortalar Kurumunca karşılanmayan zararın giderilmesini amaçlar. Davanın bu niteliğine göre bakıcı giderinin meslekte kazanma gücünün kaybından doğan zararın "%50’si ile sınırlandırılamayacağı, bakıcı giderme ilişkin zararın tamamının hesaba katılması gerektiği açıktır. Öte yandan bakıma muhtaçlık zararlandırıcı sigorta olayı sonunda ortaya çıktığına göre bakım giderinin de olay tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği dolayısıyla bilinen devrede de bakıcı giderinden kaynaklanan zararın hesaplamada dikkate alınması gerektiği ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD. 4.4.2006 E. 2006/1892 K. 2006/3436
Davacı işçi, iş kazası nedeniyle % 100 malül kaldığından, asgari ücretten hesaplattırılacak bakıcı ücretinin de davalıdan tahsili gerekir.
Davacı geçirdiği iş kazası sonucu % 100 malül kalmış ve yardıma muhtaç durumda bulunduğu belirlenmiştir. Mahkemece bu yön dikkate alınarak asgari ücret esas alınmak suretiyle hesaplattırılarak bakıcı ücretinin de davalıdan tahsiline karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.
9.HD.22.03.1994 E. 1993/10977 K. 1994/4102
TAZMİNAT HESAPLARININ PARASAL ÖLÇÜSÜ HAKKINDA
YARGITAY KARARLARI
EN SON VERİLERE (KAZANÇ UNSURLARINA) GÖRE
TAZMİNAT HESAPLANACAĞINA İLİŞKİN
YARGITAY KARARLARI
Olay gününden hüküm gününe en yakın güne kadar belirlenebilen tüm kazançların hesaplamada gözetileceğine ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler:
(1) Zararın, hüküm tarihine en yakın verilere göre hesaplanması gerekir.
Beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın gerçek miktar ve şümulü zamanla daha iyi anlaşılabileceğinden, mümkün olduğu kadar geç bir tarihin esas alınması gerekir. Borçlar Kanunu’nun 45/2. maddesinde cismani zararın hangi tarih esas alınarak hesaplanacağı hakkında yeterli açıklık bulun¬makta, cismani zararın hüküm tarihindeki duruma göre hesaplanması kabul edilmektedir. Bu itibarla, hüküm tarihine en yakın verilerin nazara alınarak, rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın somut olarak hesaplanması gerekir. Bu husus “gerçek belli iken varsayıma gidilemez” ilkesinin de gereği¬dir.
Gerek ölümler nedeniyle destek kaybı zararı, gerekse beden gücü kaybı zararının hesaplanmasında, rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler nazara alınarak ve iskontoya tabi tutulmadan somut olarak, rapor tanzim tarihinden sonraki zarar da bilinen son gelir nazara alınıp her yıl %10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmalıdır.
(HGK.28.06.1995, E.1994/9-628 K.1995/694)
Borçlar Kanunu 46/2. maddesinde cismani zararın hangi tarih esas alına¬rak hesaplanacağı hakkında yeterli açıklık bulunmakta, cismani zararın hüküm tarihindeki duruma göre hesaplanması kabul edilmektedir. Bu nedenle, bilir¬kişinin hüküm tarihine en yakın verileri nazara alarak rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararı somut olarak hesaplamış olması anılan maddeye ve “gerçek belli iken varsayıma gidilemez” ilkesine uygundur.
(HGK.15.05.1991, E.1991/9-102 K. 267)
(2) Gerek ölümler nedeniyle destek kaybı zararı ve gerek beden gücü kaybı zararının hesaplanmasında, rapor düzenleme tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler gözetilerek ve iskonto edilmeden somut olarak; rapor düzenleme tarihinden sonraki zararın da bilinen son gelir (kazanç) esas alınıp %10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmalıdır.
Beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın gerçek miktar ve şumulü zamanla daha iyi anlaşılabileceğinden mümkün olduğu kadar geç tarihin esas alınması gerekir. Cismani zararın hüküm tarihindeki duruma göre hesap edilmesi gerekir. Bu nedenle, hüküm tarihine en yakın verileri nazara alarak rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın somut olarak hesaplanması gerekir. Rapor tanzim tarihine kadar hesaplanan beden gücü kaybı zararı, davalılar tarafından ödenmediğine göre vadesinden önce ödenmiş bir borçtan söz edilemez. Bu nedenle rapor tanzim tarihine kadar somut olarak tespit edilen beden gücü kaybı zararı iskontoya tabi tutulamaz. Rapor tanzim tarihinden sonraki zarar ise, bilinen son gelir nazara alınıp her yıl %10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmalıdır.
HGK.17.05.2000, E.2000/9-889 K.2000/904
(3) Rapor düzenleme gününe kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler nazara alınarak ve iskontoya tabi tutulmadan, rapor düzenleme tarihinden sonraki zararın bilinen en son gelirler dikkate alınarak her yıl için %10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanması gerekir.
Hayata ve beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın gerçek miktar ve şumülü zamanla daha iyi anlaşılabileceğinden mümkün olduğu kadar geç bir tarihin esas alınması gereği meydandadır. Bu itibarla bilirkişinin hüküm tarihine en yakın verileri nazara alarak rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararı somut olarak hesaplamış olması anılan maddeye ve "gerçek belli iken varsayıma gidilemez" ilkesine uygundur.Rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler nazara alınarak ve iskontoya tabi tutulmadan somut olarak, rapor tanzim tarihinden sonraki zararın bilinen son gelir nazara alınıp her yıl % 10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmasında zaruret bulunmaktadır.
Ölümler nedeniyle destek kaybı zararının hesabında da bu ilkenin uygulanması Hukuk Genel Kurulu'nun 16.3.1988 tarih, 611/249, aynı tarih 795/269, 13.6.1990 tarih 215/356 ve 1.5.1991 tarih 9-114-238 sayılı kararlarında benimsenmiştir. Bu nedenle mahkemece rapor tanzim tarihine kadar somut olarak hesaplanan ve iskonto edilmemiş zararla, rapor tanzim tarihinden sonraki bilinmeyen dönemle ilgili varsayıma dayalı olarak bulunmuş zarara hükmedilmiş olması, bu konuda yerleşmiş ve kökleşmiş bulunan içtihatlara uygundur.
HGK.15.05.1991, E.1991/9-102 K.1991/267
(4) Hesaplamada en son veriler dikkate alınmalıdır.
Gerek ölümler nedeniyle destek kaybı zararı, gerekse beden gücü kaybı zararının hesaplanmasında rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler nazara alınarak ve iskontoya tabi tutulmadan somut olarak, rapor tanzim tarihinden sonraki zarar da bilinen son gelir nazara alınıp her yıl % 10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmalıdır. Bu yöntemle belirlenecek tazminat miktarına da, olayın haksız fiilden kaynaklandığı gözetilerek olay tarihinden itibaren faiz uygulanması icabeder.
HGK.28.06.1995, E.1994/9-777 K.1995/688
(5) Maddi zarar hesaplarının rapor tarihine kadar bilinen ücretlere göre, rapor tarihinden itibaren bilinmeyen dönemler için ise, en son bilinen ücretin yıllık % 10 artırımı suretiyle yapılması gerekir. Olay tarihi ile rapor tarihi ara¬sında işyeri uygulamasında murisin ücretinde normal olarak ne miktar artış olabileceği araştırılıp tespit olunarak, zarar hesapları ona göre yapılmalıdır.
(9.HD.12.06.1990, 5321-7204)
(6) Trafik kazası sonucu % 56 oranında meslekte kazanma gücünü yitiren davacının bu yüzden uğrayacağı kazanç kaybı, rapor düzenleme tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler nazara alınarak ve iskontoya tabi tutulmadan belirlenmesi, rapor düzenleme tarihinden sonraki zarar da bilinen son gelir nazara alınıp her yıl %10 oranında artırılmak ve %10 oranında iskonto edilmek suretiyle hesaplanmalıdır. (4. HD. 19.09.1999, 4701-8714).
(7) Destek tazminatında gerçek gelir, yani zarar, hüküm gününe en yakın gündeki olması gereken değere göre saptanır.
(4.HD.18.04.1996, 2280-3274)
(8) Davacı Kurumun rücu alacağının tesbiti aşamasında, rapor tarihinden sonra, ancak hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren asgari ücret artışları¬nın gözetilmemesi hatalıdır.
(10.HD.10.09.1996, 7580-6635)
(9) Yargıtay bozma kararında açıkça vurgulandığı üzere, hak sahiplerinin iş¬verenden isteyebileceği tazminat miktarı en son veriler nazara alınmak suretiyle hesaplanmalıdır. Oysa bozmadan önceki hak sahiplerinin belirlenen tazminatın¬dan SSK’ca bildirilen peşin sermaye değerinin indirildiği ortadadır. Yapılacak iş, hak sahiplerinin gelirleri en son veriler nazara alınarak hesaplanmak ve he¬saplanan tazminattan yine SSK’ca bildirilen peşin sermaye değerinin belirlenen tazminattan indirilerek sonucuna göre karar vermektir.
(21.HD. 03.07.2000, 5242-5294)
(10) Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının tazminatına esas ücreti, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak hesaplanması gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
(21.HD.27.10.1998, 7035-7155)
(11) Destekten yoksun kalma (veya işgücü kaybı) tazminatlarının hesabında bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihe en yakın bilinen ücretlerin (veya emsal ücretlerin) esas alınması gerekir.
(4.HD.20.10.1997, 5737-9861)
(12) Sosyal Sigortalar Kurumu’nca karşılanmayan maddi ve manevi tazmina¬tın işverenden istenmesi durumunda, maddi tazminat, yeni veriler ve asgari ücretteki artışlar gözönünde tutularak yeniden saptanmalı; Kurumun hak sahip¬lerine bağladığı peşin sermaye değeri, belirlenen zarardan indirilmelidir.
(21.HD.22.01.1997, 7224-187)
(13) Hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan ücretteki artış miktarı nazara alınarak yeniden haksahiplerinin tazminatı belirlenmeli; belirlenen bu zarardan en son katsayı ile haksahiplerinin gelirlerinde yapılan artışlar indiril¬meli ve bozma kararı öncesi hesap raporunda belirlenen ve hükmedilen miktarı geçmemek üzere karar verilmelidir.
(21.HD.26.05.1998, 3699-3860)
(14) Tazminatın hesaplanmasında hüküm tarihine en yakın asgari ücretler esas alınmalıdır. Asgari ücret kamu düzeniyle ilgili olduğundan bu hususta usuli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği gibi, Hakim bu durumu duruşmanın her aşamasında kendiliğinden gözetmelidir.
(HGK.17.12.1997, E.97/10-820 – K.1074 )
(15) Asgari ücretlerin uygulanması kamu düzeniyle ilgili olduğundan, bir talep olmasa dahi doğrudan göz önünde bulundurulması zorunludur. Öte yandan, kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez. Bu nedenle, bozmadan sonra asgari ücretler artmış ise, bu yeni artışların da hesaplamada göz önünde tutulması gerekir.
(21.HD.25.5.2000, 4100-4206)
(16) Tazminat hesabında hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan asgari ücretin esas alınması zorunludur. (21.HD.12.5.1998 gün 3306-3473 sayılı ve 15.2.2000 gün 1077-1095) sayılı kararları)
(17) Asgari ücret artışları kamu düzeniyle ilgili olup, uygulanması zorunlu olduğundan, davanın devamı sırasında ve hüküm tarihine kadar geçen sürede asgari ücretteki artışların hesaplamada gözetilmesi gerekir. Davacının asgari ücret artışlarından önceki raporlara itiraz etmemiş olması, davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşturmaz. O halde davacıların yoksun kaldıkları destek tazminatı için hüküm tarihine en yakın asgari ücretteki artışlara göre hesaplanmış bilirkişi raporuna göre karar verilmelidir.
(4.HD.08.12.2003, 8596-14191)
VERGİ KAYITLARININ TAZMİNATIN ÖLÇÜSÜ OLAMAYACAĞINA
İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
Vergi kamu düzeni ile ilgili olup, davacının gelirini düşük göstermesi veya gerçeğe aykırı beyanname vermesi vergi mevzuatını ilgilendirir, kazanç kaybının hesabında dikkate alınmaz.(11.HD.27.06.1986, 3111-3213)
Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defterler ve vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz.
(HGK.21.03.1990, 4-67 E. 197 K.)
Vergi beyannameleri tazminat hesabına esas alınımaz.
Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defter ve verdikleri vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Kazanç vergisine ilişkin bu belgeler, Vergi Dairesine karşı hazırlanmış olup, vergi daireleri üçüncü kişi durumundadır. Hal böyle olunca, vergi mevzuatını ilgilendiren bu belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek delil olabilir, ancak bağlayıcı nitelikte kabul edilemez. Mahkemece yapılacak iş, davacıların gerçek kazanç kayıplarına ait delillerini toplayıp sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
(4.HD.29.05.1989, 662-4892)
Kazanç kaybının tespitinde, davacının vergi beyannamesinin esas alınması isabetsizdir. Mahkemece, gerçek zararın neden ibaret olduğunun tesbitinde zorunluluk vardır. Zira kusurlu davranışı ile zarara sebebiyet veren kimse haksız fiilin diğer öğelerinin de mevcut olması halinde karşı tarafın bu yüzden uğradığı zararın tamamını ödemekle yükümlüdür. Bu zarar, malvarlığının eksilmesi şeklinde gerçekleşebileceği gibi, malvarlığının çoğalmasına engel olunması şeklinde de gerçekleşebilir. Fakat her halde kusurlu olan kişinin gerçek zarardan sorumlu tutulması gerekir. İnceleme konusu olan bu davada, davacının kazanç kaybı olacağı bilirkişi aracılığıyla tespit edilmiş bulunmasına göre, gerçeği yansıtan bu rapordaki miktar esas alınmayarak vergi beyannamesindeki miktar üzerinden karar verilmesi doğru değildir.
(11.HD.09.02.1984, 306-653) (İKİD.1984/7-2723)
Mahkemece zararın hesaplanmasında gözönünde tutulacak kazanç, vergi kayıtlarıyla bağlı kalmaksızın, tanık ifadeleri de gözönünde tutularak tayın ve tespit edilmelidir. (19.HD.09.03.1995, 94/7459-95/2055)
TAZMİNAT HESAPLARINDA
GERÇEK ÜCRETLERİN ARAŞTIRILMASI
(Özet)Tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Öte yandan, gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.
(21.HD.27.06.2000, 3995-5128) (YKD.2001/3-413)
(Özet) Davacının ücretiyle ilgili gerçek durumun ortaya çıkarılabilmesi için ilgili meslek örgütünden davacının kıdemi, eğitimi, çalışma tarihleri ve görevinin muhasebe müdürlüğü olduğu bildirilerek ücret araştırması yapılmalıdır.
(9.HD.24.02.2004, 2003/11432-2004/3116) (Legal, 2004/3-1042)
(Özet) İmzalı bordrolar gerçeği yansıtmıyorsa, meslek kuruluşundan gerçek ücret araştırılmalıdır. Davacı tarafından imzalanan ve imzası inkar edilmeyen bordrolarda davacının ücreti asgari ücret olarak gösterilmiştir. İşyerinde inşaat ustası olarak çalışan davacının çalışma süresi, yaptığı iş tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde bordroların gerçeği yansıtmadığı kuşkusu doğmaktadır. Bu nedenle davacının çalışma süresi, yaptığı iş, çalışma tarihleri açıklanarak meslek kuruluşundan alabileceği ücret sorulmalı ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
(9.HD.27.10.2004, 8503-24277)
(Özet)Ücret bordrolarının önkoşulsuz imzalanmış olması, bordrolardaki ücretin gerçek ödenen ücret olduğunu kabul etmek için yeterli değildir. İşçinin yaptığı işin niteliğini, hizmet süresini, iş deneyimini ve işyerinin özelliklerini göz önünde tutan bir incelemeyle gerçek ücretinin saptanması gerekir.
(9.HD.14.03.1988, 873-2968) (YKD.1989/2-221)
(Özet) İşçi ücretlerinin bordrolarda gösterilen ücretler olmadığı ve daha yüksek miktarlar olarak ödendiği saptanmışsa, işçilik alacaklarının gerçek ücret üzerinden hesaplanıp ödettirilmesine karar verilmesi gerekir.
(HGK.25.12.1987, 9-523 E. 1106 K.)
(Özet) Davacı işçi uzun süreden beri aynı işyerinde ustabaşı olarak çalıştığına göre, ücret ve tazminat hesaplarının asgari ücret üzerinden yapılması isabetsizdir. Asgari ücret üzerinden düzenlenen bordrolarda davacının imzasının bulunmasının, nitelikli işçiler açısından bağlayıcılığı söz konusu olamaz.
(9.HD.03.10.2000, 8614-13106) (Yasa H.D.2001/1-163,no:71)
(Özet) Ustalık isteyen bir işde asgari ücretin üstünde bir ücretle çalışan işçinin tazminatı ve ücret alacağının asgari ücret üzerinden değil, gerçek ücreti üzerinden hesaplanması gerekir.
(9.HD.22.10.1987, 8912-9447) (İş ve Hukuk,1988/189-24,no:1983)
(Özet) Vasıflı işçinin yaşı, yaptığı işin niteliği ve kıdemi nazara alındığında, asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun olmayacağından, bordrodaki ücretin gerçek ücreti yansıttığı söylenemez. Emsalinin aldığı ücretin ilgili meslek kuruluşlarından saptanarak buna göre tazminatın hesaplanması gerekir.
(21.HD.29.09.1998, 5889-6025)
(Özet) İşçinin gerçek ücretinin bordrolara yansımadığı anlaşıldığı takdirde, gerçek ücretinin tespiti yoluna gidilerek, işçinin hakları buna göre hesap edilmelidir.
(9.HD.17.09.1987, 7164-8103)
(Özet) Ustabaşı gibi nitelikli bir işçinin asgari ücretle çalıştığının kabulü Yargıtay uygulamaları yönünden doğru değildir. İmzalı bordroların genelde davacıyı bağlayacağı tartışmasızdır. Ancak, somut olayda olduğu gibi, her zaman kabulü de gerçeklere aykırılık oluşturur.
(9.HD.28.01.1999, 17509-1065) (İBD.1999/3-777)
(Özet)İşyerinde vasıflı işçi olarak çalıştığı anlaşılan davacının ücreti saptanırken, yaş ve kıdem olguları da gözetilerek, aynı işyerinde çalışan vasıflı işçilerin ücretlerine göre değerlendirme yapılmalıdır.
(21.HD. 23.03.1999, 170-1983) (İBD.1999/2-503)
(Özet) Davacının otuzaltı yaşında ve usta enjeksiyon işçisi olmasına karşın, yaşamın olağan akışına ters düşecek şekilde asgari ücretten hesaplama yapılması usul ve yasaya aykırıdır.
(21.HD. 20.04.2000, 2793-3117)
(Özet)Vizite kağıdında usta olduğu yazılı olan işçinin gerçek ücreti saptanmalıdır. Usta olan vasıflı işçinin asgari ücretten çalışması hayatın olağan akışına uygun olmayacağından, gerçek ücretinin saptanması ve buna göre karar verilmesi gerekir.
(21.HD. 29.09.1998, 6320-6032)
(Özet)Yaş, kıdem ve yapılan işe göre gerçek ücret saptanmalıdır. Davacının olay tarihindeki yaşı, mesleki kıdemi ve özellikle yaptığı iş dikkate alındığında bordrolardaki ücretin günün koşullarına uygun olduğunun kabulüne olanak yoktur.
(21.HD.19.11,1996,5673-6384) (Yargı Dünyası,1997/4-92)
(Özet) Davacının olay tarihindeki yaşı, mesleki kıdemi, yaptığı işin niteliği dikkate alındığında bordrodaki ücretin günün koşullarına uygun olmadığı, asgari ücret karşılığında işyerinde çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmediğinin kabulü gerekir. (21.HD.29.02.2000, 577-1678)
(Özet) Gerçeği yansıtmayan ücret bordroları geçerli sayılamaz. Garson olarak çalıştığı işyerinin niteliği, hizmet süresi ve dinlenen tanıkların birbirini tamamlayan ifadeleri karşısında, davacının asgari ücretle çalıştığını gösteren ücret bordrolarının gerçeği yansıtmadığının kabulü ile ona göre hüküm kurulması gerekirken aksine karar verilmesi doğru değildir.
(9.HD.04.05.1993, 559-7462) (İş ve Hukuk, 1993/237-29,no:2539)
(Özet) Tazminatın hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.
(21.HD.26.09.2000, 5270-6115)
(Özet) Sigortalının tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Davacı işçinin inşaat ustası olduğu, inşaat ustasının da asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği ,giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık seçiktir. Yapılacak iş, inşaat ustası için meslek kuruluşundan bildirilen ücret esas alınarak tazminatı hesaplamak ve sonucuna göre bir karar vermektir.
(21.HD.06.10.2003, 7157-7456) (Yargı Dünyası, Kararlar,2004/1-255)
Usta işçinin gerçek ücretinin araştırılması gerekir.
Ustalık isteyen bir işde asgari ücretin üstünde bir ücretle çalışan işçinin tazminatı ve ücret alacağının asgari ücret üzerinden değil, gerçek ücreti üzerinden hesaplanması gerekir.
(9.HD.22.10.1987, 8912-9447) (İş ve Hukuk,1988/189-24,no:1983)
Ücret bordrolarının önkoşulsuz imzalanmış olması, bordrolardaki ücretin gerçek ödenen ücret olduğunu kabul etmek için yeterli değildir. Mahkemenin, işçinin bu yöndeki istemini dikkate alarak, işçinin yaptığı işin niteliğini, hizmet süresini, iş deneyimini ve işyerinin özelliklerini göz önünde tutan bir incelemeyle gerçek ücreti saptaması gerekir.
(9.HD.14.03.1988, 873-2968) (YKD.1989/2-221)
İşçi ücretlerinin bordrolarda gösterilen ücretler olmadığı ve daha yüksek miktarlar olarak ödendiği saptanmışsa, işçilik alacaklarına ilişkin hakların da, bu gerçek ücret üzerinden hesaplanıp ödettirilmesine karar verilmesi gerekir.
(HGK.25.12.1987, 9-523 E. 1106 K.)
Nitelikli işler açısından, imzalı dahi olsa, ücret bordroları bağlayıcı değildir.
Davacı işçi uzun süreden beri aynı işyerinde ustabaşı olarak çalıştığına göre, ücret ve tazminat hesaplarının asgari ücret üzerinden yapılması isabetsizdir. Asgari ücret üzerinden düzenlenen bordrolarda davacının imzasının bulunmasının, nitelikli işçiler açısından bağlayıcılığı söz konusu olamaz.
(9.HD. 03.10.2000, 8614-13106, no: 71) (Yasa H.D.2001/1-163,no:71)
İşçinin yaptığı işe ve kıdemine göre, bordrolara yansımayan gerçek ücreti araştırılmalıdır.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan işçinin vasıflı işçi olduğu dosya içerisinden anlaşılmaktadır. Öte yandan işçinin yaşı, yaptığı işin niteliği ve kıdemi nazara alındığında, asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun olmayacağından, bordrodaki ücretin gerçek ücreti yansıttığı söylenemez. Hal böyle olunca davacının yaptığı iş, kıdemi ve yaşı nazara alınarak emsalinin aldığı ücretin ilgili meslek kuruluşlarından saptanarak buna göre tazminatın hesaplanması gerekir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ücret bordrolarındaki ücretin esas alınması suretiyle tazminatın hesaplanması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (21.HD.29.09.1998, 5889-6025)
Nitelikli olmayan işçiler açısından imzalı bordroların davacıyı bağlayıcılığı kabul edilmekte ise de, nitelikli işçiler için bu bağlayıcılıktan söz edilemez.
(9.HD.01.02.1999, 18841-1158) (İBD.1999/2-463)
Ustabaşının asgari ücretle çalıştığının kabulü doğru değildir.
Ustabaşı gibi nitelikli bir işçinin asgari ücretle çalıştığının kabulü Yargıtay uygulamaları yönünden doğru değildir. İmzalı bordroların genelde davacıyı bağlayacağı tartışmasızdır. Ancak, somut olayda olduğu gibi, her zaman kabulü de gerçeklere aykırılık oluşturur.
(9.HD.28.01.1999, 17509-1065) (İBD.1999/3-777)
Yaş ve kıdem olguları gözetilerek vasıflı işçinin ücreti araştırılmalıdır.
İşyerinde vasıflı işçi olarak çalıştığı anlaşılan davacının ücreti saptanırken, yaş ve kıdem olguları da gözetilerek, aynı işyerinde çalışan vasıflı işçilerin ücretlerine göre değerlendirme yapılmalıdır.
(21.HD. 23.03.1999, 170-1983) (İBD.1999/2-503)
Usta işçinin tazminatının asgari ücretten hesaplanması doğru değildir.
Davacının otuzaltı yaşında ve usta enjeksiyon işçisi olmasına karşın, yaşamın olağan akışına ters düşecek şekilde asgari ücretten hesaplama yapılması usul ve yasaya aykırıdır.
(21.HD. 20.04.2000, 2793-3117)
İşçinin gerçek ücretinin bordrolara yansımadığı anlaşıldığı takdirde, gerçek ücretinin tespiti yoluna gidilerek, işçinin hakları buna göre hesap edilmelidir.
(9.HD.17.09.1987, 7164-8103)
Yaş, kıdem ve yapılan işe göre gerçek ücret saptanmalıdır.
Davacının olay tarihindeki yaşı, mesleki kıdemi ve özellikle yaptığı iş dikkate alındığında bordrolardaki ücretin günün koşullarına uygun olduğunun kabulüne olanak yoktur.
(21.HD. 19.11,1996, 5673-6384) (Yargı Dünyası,1997/4-92)
Bordrolarda asgari ücretli olarak çalışmış görünmesine rağmen, tanıklar aksini açıklamışlarsa, öncelikle nitelikli veya niteliksiz işçi grubundan hangisine girdiği, yaptığı iş ile ünvanı itibariyle asgari ücretle çalışıp çalışmayacağı değerlendirilmeli,gerekirse meslek kuruluşundan kıdemi, iş ve ünvanına göre ne kadar ücret alabileceği sorularak sonucuna göre karar verilmelidir.
(9.HD.14.05.1997, 4925-8984) (YKD.1998/7-999)
Kalıpçı ustasının asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, meslek kuruluşu tarafından bildirilen ücret esas alınarak tazminat hesaplanmalıdır.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Öte yandan, gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Somut olayda, davacı işçinin kalıpçı ustası olduğu, kalıpçı ustasının da asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık seçiktir.Yapılacak iş, davacı işçinin kalıpçı ustası olduğu ve kalıpçı ustasının da asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, meslek kuruluşu tarafından bildirilen ücret esas alınarak tazminatı yeniden hesaplamak ve Kurum tarafından hüküm tarihine en yakın tarihe göre hesaplanan peşin sermaye değerini zarardan indirmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
(21.HD.27.06.2000, 3995-5128) (YKD.2001/3-413)
İşçinin kıdemi, yaptığı iş ve işyerinin özelliklerine göre gerçek ücreti saptanmalıdır.
Ücretin uyuşmazlık konusu olması durumunda, işçinin gerçek ücretinin saptanabilmesi için fesih ve diğer işçilik haklarının gerçekleştiği tarihteki ücretin ne miktarda olabileceği, davacının kıdemi, yaptığı iş ve işyerinin özellikleri gözetilerek ilgili meslek kuruluşundan sorulmalıdır. Uzun yıllar kalfa olarak çalışan işçinin asgari ücretle çalıştığının kabulü olanaksızdır. (9.HD. 14.04.1997, 1666-7407) (Yasa H.D.1998/4-685, no:234)
Vizite kağıdında usta olduğu yazılı olan işçinin gerçek ücreti saptanmalıdır.
Davacının vizite kağıdında usta olduğu yazılı bulunmasına göre, usta olan vasıflı işçinin asgari ücretten çalışması hayatın olağan akışına uygun olmayacağından, gerçek ücretinin saptanmasında ve buna göre karar verilmesinde bir yanlışlık bulunmamaktadır.
(21.HD. 29.09.1998, 6320-6032)
Oniki yıllık kalifiye işçinin asgari ücretle çalıştığı düşünülemez.
Davacı, işyerinde birinci sınıf kalifiye eleman olarak çalışmış bulunmaktadır. Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıkları davacının haftalık ücreti hakkında bilgi vermişlerdir. Davalı işveren davacının asgari ücretle çalıştığını ileri sürmüş ise de herhangi bir bordro ibraz etmemiştir. Davacının oniki yıllık bir işçi olmasına ve pozisyonuna göre, asgari ücretle çalıştığı düşünülemez. Bu durumda, tanıklarca bildirilen haftalık ücretin miktarı gözönünde tutulmak suretiyle tüm alacaklarının hesap edilmesi gerekir. (9.HD. 25.12.1996, 17124-24187)
Mobilya ustasının asgari ücretle çalıştığı kabul edilemez.
Mahkemece, bordro ve Bölge Çalışma Müdürlüğü raporuna itibar edilerek asgari ücret üzerinden tespit edilen tazminat ve işçi alacakları hüküm altına alınmıştır. Dosyadaki belge ve bilgilere göre, davacı işçinin davalıya ait işyerinde beş yıl kadar mobilya ustası olarak çalıştığı anlaşılmakta olup, dairemizin kararlılık kazanmış uygulamasına göre bu tür nitelikli işçilerin asgari ücretle çalıştığının kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Mobilya ustalığı nitelik ve tecrübeyi gerektirdiği gibi davacı beş yıldan beri de davalı işyerinde çalıştığından, sağlıklı bir çözüme ulaşılması için çalışma süresi ve görev ünvanından söz edilerek davacı gibi bir işçinin ücretinin ne olabileceği ilgili meslek odasından sorulmalı ve sonucuna göre belirlenecek tazminat ve işçilik hakları hüküm altına alınmalıdır.
(9.HD. 07.02.2002, 2001/16915 – 2002/2457)
Gerçeği yansıtmayan ücret bordroları geçerli sayılamaz.
Garson olarak çalıştığı işyerinin niteliği, hizmet süresi ve dinlenen tanıkların birbirini tamamlayan ifadeleri karşısında, davacının asgari ücretle çalıştığını gösteren ücret bordrolarının gerçeği yansıtmadığının kabulü ile ona göre hüküm kurulması gerekirken aksine karar verilmesi doğru değildir.
(9.HD.04.05.1993, 559-7462) (İş ve Hukuk, 1993/237-29,no:2539)
Yaş, kıdem ve işin niteliği dikkate alınarak ücret saptanmalıdır.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalı işçinin olay tarihindeki yaşı, mesleki kıdemi, yaptığı işin niteliği dikkate alındığında bordrodaki ücretin günün koşullarına uygun olmadığı, başka bir anlatımla, davacının asgari ücret karşılığında işyerinde çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmediğinin kabulü gerekir.
(21.HD.29.02.2000, 577-1678)
Tazminatın hesaplanmasında gerçek ücret esas alınmalıdır.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının tazminatının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.
(21.HD.26.09.2000, 5270-6115)
Gerçek ücret, işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliğine göre ödenmesi gereken ücrettir.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davacı işçinin inşaat ustası olduğu, inşaat ustasının da asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği , giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık seçiktir. Yapılacak iş, inşaat ustası için meslek kuruluşundan bildirilen ücret esas alınarak tazminatı hesaplamak ve Kurum tarafından hüküm tarihine en yakın tarihe göre hesaplanan peşin sermaye değerini zarardan indirmek ve sonucuna göre bir karar vermektir.
(21.HD. 06.10.2003, 7157-7456)
Vasıflı işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği açık seçiktir. Sigortalının tazminatının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davacı işçinin vasıflı boyacı ustası olduğu ve boyacı ustasının da asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, meslek kuruluşlarından sorularak bildirilen ücretin esas alınması ve tazminatın buna göre hesaplanması gerekir.
(21.HD. 20.03.2001, 1005-2091)
İmzalı bordrolar gerçeği yansıtmıyorsa, ücret araştırılmalıdır.
Davacı tarafından imzalanan ve imzası inkar edilmeyen bordrolarda davacının ücreti asgari ücret olarak gösterilmiş, mahkemece buna değer verilerek hüküm kurulmuştur. İşyerinde inşaat ustası olarak çalışan davacının çalışma süresi, yaptığı iş tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde bordroların gerçeği yansıtmadığı kuşkusu doğmaktadır. Bu nedenle davacının çalışma süresi , yaptığı iş, çalışma tarihleri açıklanarak meslek kuruluşundan alabileceği ücret sorulmalı, alınan cevap tüm delillerle birlikte değerlendirilerek ücret belirlenmeli, gerekirse bilirkişiden yeniden rapor alınmalı ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
(9.HD.27.10.2004, 8503-24277)
Pres ustasının ücretinin saptanmasında, imzasız bordrolar esas alınamaz.
Davacı işçinin pres ustası olduğu ve pres ustasının da asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, davacının kıdemi, yaşı, yaptığı işin niteliği gözönünde tutularak gerçek ücretinin saptanması gerekir. İşyerinde bulunan imzasız bordrolardaki ücretin esas alınması suretiyle hesaplama yapılması doğru değildir.
(21.HD.28.09.2000, 6179-6209) (Yasa HD.2001/6-816,no:365)
İşyerinde veteriner hekim ve teknik müdür olarak çalışan davacının ücretinin saptanmasında, imzasız bordroların delil özelliği yoktur.
Davacının veteriner hekim ve teknik müdür olarak davalı şirkette çalıştığına ilişkin taraflar arasında anlaşmazlık yoktur. Uyuşmazlık ücret miktarı üzerinde toplanmaktadır. Dosya içerisindeki ücret bordroları imzasız olup, delil özelliği yoktur. İşverenin Sosyal Sigortalar Kurumu’na verdiği prim tahakkuk cetveli ise işverenin tek taraflı tuttuğu bir belgedir. Taraflar arasında imza altına alınmış bulunan Teknik Personel İmza Sözleşmesi fesihten çok önceki bir tarihte düzenlenmiştir. Belediye Başkanlığı’nın yazısında ise fesih tarihinde 657 sayılı yasaya tabi olarak çalışan veterinerlerin aylık net ücreti belirtilmiştir. Davacı tanıkları davacının net ücreti hakkında bilgi vermişlerdir. Bu değer aynı zamanda davacının dava dilekçesinde bildirdiği miktardır. Davalı tanıkları ise halen çalışan işçilerdir. Dört yılı aşkın süredir ve işyerinde veteriner hekim ve aynı zamanda teknik müdür olarak çalışan davacının asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına uygun değildir. Mahkemece, dosya içerisinde bulunan ek raporda belirtilen ücret üzerinden tazminata hükmetmek gerekirken, aksi düşünce ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. (9.HD.23.101997, 17232-18035) (Madenci Der.,1998/2-31)
Bordrodaki imza davacıya ait değilse, ücret alacağının reddedilmesi hatalıdır.
Mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi yaptığı inceleme sonunda ücret bordrolarındaki imzaların davacı işçiye ait olmadığı sonucuna varmıştır. Buna göre ücret alacağının reddedilmesi hatalıdır. Bordro ile ücretlerin ödendiği kanıtlanmadığından ücret hesabı yapılarak belirlenecek miktar hüküm altına alınmalıdır.
(9.HD.21.01.2002, E.2001/16327-K.2002/388)
Bordrodaki imzaların işçiye ait olup olmadığı belirlenmelidir.
Davacı işçinin kırkdört günlük ücretinin ödenip ödenmediği konusunda uyuşmazlık vardır. Davalı işveren ücretin ödendiğini savunarak bordro fotokopileri ibraz etmiştir. Davacı taraf bordrolardaki imzaların kendisine ait olmadığını ileri sürdüğüne göre bordro asılları celbedilip inceleme yapılarak imzanın davacıya ait olup olmadığı sorunu çözümlenmelidir. Çıplak gözle dahi imzanın davacıya ait olmadığının kabulü yolundaki mahkemenin gerekçesi isabetli değildir. Ücret bordroları asılları getirtilerek açıklandığı şekilde araştırma ve inceleme yapılmalıdır. O halde karar bu yönden bozulmalıdır.
(9.HD.24.01.2002, E.2001/16246-K.2002/723)
İki yabancı dil bilen davacının ücreti belirlenirken, imzasız bordrolara göre hüküm verilemez.
Hüküm altına alınan alacaklara baz teşkil eden ücret, taraflar arasında uyuşmazlık konusunu oluşturmaktadır. Dosya içeriğine göre davacı uzun süre işyerinde çalıştığı gibi, iki yabancı dil de bilmektedir. Mahkemece ücret bordroları esas alınarak sonuca gidilmiş ise de bunların bir çoğu davacı işçinin imzasını taşımamaktadır. Ayrıca ücretinde gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığı konusunda şüphe uyanmaktadır. Ücretin gerçeğe uygun olarak belirlenebilmesi için böyle durumlarda Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması uyarınca; Davacının yaptığı iş, kıdemi ve bildiği yabancı dil de belirtilerek ne kadar ücret alabileceği ilgili meslek kuruluşundan sorulmalı ve gelecek olan cevap bütün dosya içeriği ile bir değerlendirmeye tabi tutularak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. (9.HD.02.10.2001, 11421 – 15334)
Asgari ücret üzerinden düzenlenen bordrolarda işçinin imzası bulunmadığına göre, bir aşçının alabileceği ücret meslek kuruluşundan sorulmalıdır. Lokanta işyerinde çalışmış olan davacı işçinin ücreti taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Davacı haftalık 3.5 milyon TL aldığını ileri sürmüş, gösterdiği tanıklar da bunu doğrulamışlarsa da tanıklar işyerinde çalışmamaktadırlar. Belirtmek gerekir ki bir aşçının İstanbul'daki işyerinde asgari ücretle çalışması da kabul edilemez. Dosyaya ibraz edilen davacının asgari ücretle çalıştığını gösteren bordroda davacının imzası bulunmamaktadır. Bu durumda gerçek ücretin belirlenebilmesi için davalıya ait işyerinde bir aşçının ücretinin ne olabileceğinin davalı işverenin bağlı olduğu meslek kuruluşundan sorularak neticesine göre bir karar verilmelidir.
(9.HD.17.03.1997, 1996/21937 – 1997/5133)
SİGORTA KAYITLARININ GEÇERLİĞİ
Sosyal Sigortalar Kurumu’na verilmek üzere işveren tarafından düzenlenen ve prime esas kazançları gösteren belgeler, prim bordroları ve vizite kağıtlarıdır. Bu belgelerdeki kazançlar ile işçinin gerçek ücretleri, çoğu kez aynı değildir. Bu nedenle, sigorta kayıtlarındaki kazanç unsurlarına göre tazminat hesaplanması doğru sonuç vermez. Prime esas kazançlar tazminat hesabının ölçüsü olamaz.
Sigorta kayıtları genellikle gerçek kazançları yansıtmamakta; prim matrahları ile işçi ücretleri farklı olabilmektedir. Hele uzun bir süreden beri prim taban matrahlarının asgari ücretlerin bir hayli üzerinde saptanması, tavan matrahının da aşırı yüksekliği, işverenleri farklı bordrolar düzenlemeye itmektedir. Bu açıdan vizite kağıtlarına yazılan prime esas kazançlar da işçiye ödenen gerçek ücretler değildir. Sigorta müfettişlerinin kaza araştırması veya işyeri denetlemesi sonrasında düzenledikleri raporlarda yer alan prime esas kazançlar da işçinin aldığı gerçek ücretleri yansıtmamaktadır.
İşyerlerinde genel müdür, üst düzey yönetici, mühendis, muhasebeci, teknisyen, formen, uzman, usta konumunda olan ve yüksek ücret alan kişilerin sigorta primine esas ücretleri de tazminat hesabının ölçüsü olamaz. Çünkü sigorta prim bordrolarındaki prime esas kazançlar “tavan ücret” ile sınırlıdır. Bu gibi yüksek ücret alan kişilerin gerçek kazançlarının araştırılması ve tazminat hesaplarının buna göre yapılması gerekir.
Öte yandan çoğu işverenler, nitelikli işçilere ve hatta üst yönetici konumundaki personeline yüksek bir ücret ödemelerine karşın, ücret bordrolarını asgari ücretten düzenlemekte, sigorta primlerini taban matrahtan ödemektedirler. Bütün bu bilinen ve görülen uygulamalar karşısında, sigorta kayıtlarına geçen prime esas kazançları “gerçek ücret” saymak ve buna göre tazminat hesaplamak doğru değildir.
Ayrıca, eğer işyerinde günlük normal ücret dışında, (ikramiye, yemek, giyim, yakacak ve benzeri) parayla ölçülebilen başka ödemeler ve sosyal yardımlar da varsa, tazminat hesabı, bunların tümü üzerinden yapılacağından, sigorta primine esas kazançlar ile işçinin aylık ortalama kazançları arasında önemli farklar olacaktır. Bu yönden de, tazminat hesaplarının, sigorta primine esas kazançlar üzerinden yapılması doğru değildir.
Özellikle yasal asgari ücretler ile yıllar boyunca bunların çok üzerinde saptanan prim taban matrahları karşılaştırıldığında aradaki fark görülecek; bu yönden de sigorta primine esas kazançların tazminat hesabının ölçüsü olamayacağı gerçeği bir kez daha anlaşılacaktır.
Bu konuda Yargıtay kararlarından şu örnekleri verebiliriz:
SSK.primine esas kazanç, aylık ücret miktarı olarak kabul edilemez.
İşyerinde temizlik işçisi olarak çalışan davacı işçinin aylık brüt ücreti 210.000.000 TL. olarak kabul edilmiş ise de, işyeri kayıtlarına ve özellikle davacının imzasını taşıyan ücret bordrolarına göre aylık brüt ücretinin 167.940.000 TL. olduğu anlaşılmaktadır. Temizlik işinden başka ek bir iş yapmadığı anlaşılan davacı daha yüksek ücret aldığını kanıtlamış olmadığı gibi, SSK. primine esas kazancın aylık ücret miktarı olarak kabulü olanağı da bulunmamaktadır. Dava konusu işçilik alacaklarının gerçek ücret üzerinden hesaplanmamış olması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. (9.HD.10.06.2003, 519-10511)
Sigorta prim bordrolarında gösterilen ücretlere itibar edilemez.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık ücretin miktarı ile ilgilidir. Davacının sekiz buçuk yıl gibi uzun bir süre lüks otel işyerinde aşçı olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Ücret bordroları dosyada mevcut olmadığı gibi davacının imza karşılığında ücretlerini alıp almadığı da belli değildir. Sigorta prim bordrolarında gösterilen ücretlere itibar edilemez. Zira bu belgeler işveren tarafından düzenlenerek imzalanmaktadır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, işverenin mensup olduğu meslek kuruluşundan sorularak davacı gibi kıdemli bir aşçının ne kadar ücret alabileceğinin belirlenmesi gerekir. (9.HD.24.11.1998, 13630-16619)
İşçinin gerçek ücreti, işyeri ve sigorta kayıtlarına geçmiş ücret değildir.
Sigortalı işçinin tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretinin esas alınması koşuldur. Gerçek ücret ise, , işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davacı işçinin inşaat ustası olduğu, inşaat ustasının da asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği , giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık seçiktir. Yapılacak iş, inşaat ustası için meslek kuruluşundan bildirilen ücret esas alınarak tazminatı hesaplamak ve Kurum tarafından hüküm tarihine en yakın tarihe göre hesaplanan peşin sermaye değerini zarardan indirmek ve sonucuna göre bir karar vermektir.
(21.HD.06.10.2003, 7157-7456) (Yargı Dünyası, Kararlar,2004/1-255)
İşçinin ücretinin Sigortadan değil, işyerinden sorulması gerekir.
İş kazasında ölen işçinin desteğinden yoksun kalan davacılar için maddi ve manevi tazminat istenmiştir. Davalı vekili, bilirkişi raporuna karşı, gündeliğin Kurumun gelir bağlama kâğıdına göre tespit edilmesinin doğru olmadığını ve gündeliğin işyerinden sorulması gerektiğini ileri sürmüştür. Gerçekten bilirkişinin ölen işçinin kaza tarihindeki gündeliğini Kurumun gelir bağlama dosyasından tespit ettiği anlaşılmaktadır. Oysa, Sigorta Kurumunca bulunan günlük kazanç, her zaman kazalının kaza anındaki net gündeliği olmayabilir. O halde kazalının günlük kazancı, kaza anında almakta olduğu gündelik ile buna katılması gereken para ve sosyal yardımlar ve kazalıya yapılan ek ödemeler üzerinden hesaplanmalıdır. Bu yön üzerinde gereği gibi durulmayarak günlük kazancın hesabında Sigorta Kurumunun bulduğu para miktarının esas alınması ve buna göre yapılan hesap sonucu düzenlenen rapora dayanılarak karar verilmesi yasaya aykırıdır.
(9.HD.25.06.1965, 3129-5666) (İş ve Sigorta,1965/11-15)
İşverence Kuruma verilen prim bordrolarındaki ücrete göre hesaplama yapılamaz.
Davacının torna ustası gibi vasıflı bir eleman olduğu tartışmasızdır. Böyle bir elemanın asgari ücretle çalıştığının kabulü gerçekle bağdaşmaz. Davacının yaptığı iş, işyerinin özelliği ve hizmet süresi gözönüne alınarak ilgili meslek kuruluşlarından davacının gerçek ücreti belirlenip bu ücretin hesaplara yansıtılması gerekirken, işverence Sosyal Sigortalar Kurumuna verilen tek yanlı prim bordrolarındaki ücrete değer verilmesi hatalı olduğundan kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
(9.HD.15.09.1998, 10223-13047) (İBD.1998/4-1021)
MÜFETTİŞ RAPORLARININ GEÇERLİĞİ
İş ve Çalışma yaşamını denetlemekle görevli İş Müfettişleri ile işyerindeki uygulamaları ve iş kazalarını incelemekle görevli Sosyal Sigortalar Kurumu Müfettişlerinin raporlarında yer alan kazançlarla ilgili bilgiler de 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 130/2.maddesine ve 1475 sayılı (eski) İş Kanunu’nun 89. maddesi ile 4857 sayılı (yeni) İş Kanunu’nun 92.maddesine göre “aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgeler” niteliğindedir
İşyerlerini denetleyen müfettişlerin raporlarında işçinin ücretleri yer alabilmektedir. Bunların tazminat hesabına esas kazançlar yönünden kanıt olma değerleri, ancak gerçek ücret ile prime esas kazanç arasında fark bulunmaması durumunda olanaklıdır. Ancak ne var ki, çoğu kez müfettiş raporlarında prime esas kazançlara yer verilmekte, gerçek kazançlar saptanmamaktadır.
Yargıtay görüşleri genellikle, prim bordroları, vizite kağıtları ve müfettiş raporlarının gerçek kazançları yansıtmadığı yönündedir. Her ne kadar, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 130/2. maddesine ve 1475 sayılı (eski) İş Kanunu’nun 89. maddesi ile 4857 sayılı (yeni) İş Kanunu’nun 92.maddesine göre, sigorta müfettişlerinin raporları resmi nitelik taşımakta ise de, Yargıtay kararlarında sıkça yinelendiği üzere “müfettiş raporları aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdendir.” Bunun anlamı her zaman ve her türlü kanıtla müfettiş raporlarının geçersizliğinin kanıtlanabileceğidir.
Bu konuda Yargıtay karar örnekleri şöyledir:
Zararlandırıcı sigorta olayına uğrayan işçinin ücreti, vizite kağıdı ve onu esas alan müfettiş raporu ile belirlenemez. İbraz edilen bordroda işçinin imzası bulunmadığına göre, bu durumda mahkemece ücret araştırması yapılıp elde edilen miktarın tazminat hesabına esas alınarak hüküm kurulması gerekir.
(HGK.28.06.2000, 21-1060 E. 1080 K. (Yasa HD.2000/7-889,no:382)
Gerçek ücret, sigorta kayıtlarına geçmiş ücret değildir.
Zararlandırıcı sigorta olayına uğrayan sigortalının tazminatının hesabında, gerçek ücretinin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri ve sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davacı işçinin Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümü mezunu elektrik tesisat işçisi olup, bu nitelikte bir işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, giderek, Sigorta Müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık seçiktir.
(21.HD.26.09.2000, 5270-6115)
Müfettiş tarafından tutulan tutanaklar, 506 sayılı yasanın 130/2 ve 1475 sayılı yasanın 89.maddeleri gereğince, aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir.
Zararlandırıcı sigorta olayına uğrayan işçinin beton döküm işçisi olduğu, beton ustası olmadığı, asgari ücret aldığı, ücretin ise işyeri kayıtları incelenmek suretiyle belirlendiği, Müfettiş raporu ve eklerinin içeriğinden anlaşılmaktadır. Öte yandan, müfettiş tarafından tutulan tutanaklar, 506 sayılı yasanın 130/2 ve 1475 sayılı yasanın 89.maddeleri gereğince, aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. Somut olayda, müfettiş tutanağının aksinin sabit olmadığı açıktır. Hal böyle olunca, giderek işçinin gerçek ücreti yöntemince saptanmış ve belli iken varsayıma dayalı ücret tespitine gidilemeyeceği ortadadır. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ve özellikle gerçek belli iken varsayıma dayanılmak suretiyle , işçinin kalıpçı ustası olduğundan söz edilerek, Ticaret Odasının bildirdiği ücret üzerinden tazminatın hesaplanması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (21.HD. 21.09.1999, 5155-5960)
Aksi kanıtlanmamışsa, müfettiş raporu geçerlidir.
Müfettiş raporunda işçinin ücreti, sürekli işgöremezlik gelirine esas olmak üzere dayanağı gösterilerek saptandığı açıktır. Müfettiş raporu, 506 sayılı yasanın 130/2. maddesi gereğince aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdendir. Dosya içeriğine göre raporun aksinin kanıtlanmadığı ortadadır. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
(21.HD.24.09.1996, 3960-4908)
Müfettiş raporu esas alınmakla birlikte, gerçek ücret araştırılmalıdır.
Maddi tazminat davalarına ilişkin hesap raporlarının düzenlenmesinde, işçinin ücretinin olabildiğince gerçeği yansıtması, mevcut kayıt ve belgelere uygun olması gerekir. Başka bir anlatımla, gerçeğin belli olması durumlarında, varsayımlara dayanılarak sonuca gidilemez. Dava konusu olayda, işçinin ücreti, işverence 90.405 lira olarak bildirilmiş; buna karşılık Sosyal Sigorta Müfettiş raporunda, son onbir günlük ücretinin 1.605.075 lira olduğu saptanmıştır. Mahkemece, bu çelişki giderilmeden ve gerçek ücret belirlenmeden varsayıma dayalı doğrudan Ticaret odasından gelen yazının esas alınması ve buna dayalı hesap raporuna göre sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
(21.HD.18.02.1997, 163-876) (Yargı Dünyası,1997/3-129)
Müfettiş raporuna itiraz edilmemişse, rapordaki ücret esas alınmalıdır.
Davacının maddi zarar hesabına esas olarak düzenlenen hesap raporunda bilinen gerçek ücret veya kazancının gözönünde tutulması gerekir. Dava konusu olayda davacının aylık kazancı, ücret bordroları ve SSK. Müfettişince düzenlenen raporda belirtilmiştir. Bu olgulara herhangi bir itirazda bulunulmamasına karşın, davacı ücreti olarak, olayla ilgisi bulunmayan TKİ. Ege Linyitleri İşletmesinde uygulanan Toplu İş Sözleşmesi hükümlerinin esas alınması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (21.HD.17.11.1998, 6171-7854)
Müfettiş raporundaki ücret yerine, neden ve dayanakları gösterilmeden inşaat odasından bildirilen ücretin esas alınması doğru değildir.
Maddi zarar hesaplarında olabildiğince gerçek ve bilinen ücret dikkate alınarak sonuca gidilmelidir. Dava konusu olayda davacının SSK. Müfettişince ve işyeri kayıtlarına göre saptanan ücreti mevcuttur. Bu ücret yerine, neden ve dayanakları gösterilmeden inşaat odasından gelen ücretin esas alınması usul ve yasaya aykırıdır.
(21.HD.02.03.2000, 1562-1845)
Müfettişin belirlediği ücretler yerine, işyeri ile ilgisi olmayan Sendikanın bildirdiği ücretler esas alınamaz.
İşçinin yaşı ve mesleki kıdemine göre SSK. Müfettişince saptanan ücretler yerine, sendikadan bildirilen ücretlerin esas alınması doğru değildir. Dava iş kazası sonucu meslekte kazanma güç kaybına uğrayan işçinin maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İşçinin yaşı, mesleki kıdemi ve tecrübesi ile dosyadaki bilgi ve belgeler dikkate alındığında, davacının SSK. Müfettişince belirlenen ve asgari ücretin 1,5 katı tutarındaki ücretle çalıştığı belli olmasına rağmen, olay yeri ile ilgisi olmayan İstanbul’daki Türkiye Liman Döküm ve Gemi Sanayi İşçileri Sendikası’nca bildirilen emsal ücretlere göre tazminatın belirlendiği hesap raporunun hükme esas alınması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (21.HD. 14.05.2002, 2567-4372)
Müfettiş raporu, davacının imzasını içeren ücret bordrolarıyla doğrulanmış olmasına göre, meslek kuruluşundan ücretin sorulması doğru değildir.
Sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerine esas alınan ücretin işyeri kayıtları incelenmek suretiyle müfettiş tarafından saptandığı, müfettiş raporunun, davacının da imzasını içeren ücret bordrolarınca doğrulandığı ortadadır. Bu nedenle, davacının ücreti belli iken varsayıma dayanılarak ve özellikle işçinin yaptığı iş beton karma, hafriyat ve malzeme taşıma işi olduğu halde, elektrikçi olarak meslek kuruluşundan ücretinin sorulması ve buna göre tazminatın hesaplanması usul ve yasaya aykırıdır. Yapılacak iş, davacının sigorta müfettişine verdiği beyanı ve bordrolardaki ücret dikkate alınarak tazminatın hesaplanmasıdır. (21.HD. 12.11.1998, 7234-7660)
Aksi kanıtlanmayan müfettiş raporu geçerli sayılmalıdır.
İşçinin olay tarihindeki ücreti, müfettiş raporu ve eklerinden açıkça anlaşılmaktadır. Sigorta müfettişleri tarafından düzenlenen tutanaklar, İş Yasası’nın 89 ve 506 sayılı yasanın 130/2. maddeleri uyarınca aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdendir. Somut olayda, yukarda sözü geçen tutanağın aksinin kanıtlanmadığı açıktır. Hal böyle olunca, tazminatın hesaplanmasında, tutanaktaki ücretin dikkate alınması gerekir.
(21.HD.24.09.1998, 5758-5826)
MESLEK KURULUŞLARINDAN BİLGİ İSTENMESİ
Nitelikli işçinin yaptığı iş, kıdemi ve yaşı nazara alınarak ilgili meslek kuruluşlarından ne kadar ücret alabileceği sorulmalıdır.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan işçinin vasıflı işçi olduğu dosya içerisinden anlaşılmaktadır. Öte yandan işçinin yaşı, yaptığı işin niteliği ve kıdemi nazara alındığında asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun olmayacağından ücret bordrosundaki gerçeği yansıttığı söylenemez. Hal böyle olunca davacının yaptığı iş, kıdemi ve yaşı nazara alınarak emsalinin aldığı ücretin ilgili meslek kuruluşlarından saptanarak buna göre tazminatın saptanması gerekir.
(21.HD.29.09.1998, 5889-6025)
Hesaplamada ilgili meslek kuruluşlarının verileri dikkate alınmalıdır.
Davacının maddi zarar hesabı yapılırken gördüğü işe uygun gerçek ücret ve kazançları bildirebilecek ilgili meslek kuruluşlarının verileri esas alınmalıdır.
(21.HD. 27.04.1999, 2981-2837)
Meslek kuruluşundan veya ticaret odasından ücret sorulmalıdır.
Tazminat hesabında sigortalının günlük ücreti meslek kuruluşlarından veya ticaret sanayi odasından sorulup bildirilen ücretin dikkate alınması gerekir.
(21.HD.07.11.2000, 6198-7638)
İşin niteliğine göre ücretin meslek kuruluşundan sorulması gerekir.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan işçinin yaşı, kıdemi, yaptığı işin niteliği gözönünde tutularak ücretin meslek kuruluşundan sorulup saptanması yerine Belediyeden sorulması yerinde değildir.
(21.HD.21.05.1996, 1481-2893)
İşçinin yaptığı işin karşılığı olan ücret meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
İnşaat işinde çalışan davacının yaptığı işin karşılığı olarak alması gereken ücret, ilgili meslek kuruluşlarından sorulmak suretiyle tesbiti ve davacının dava dilekçesinde belirttiği ücret de aşılmamak suretiyle tesbit edilecek ücret üzerinden maddi tazminatın hesabı gerekirken, bordrolardaki asgari ücrete göre hesap yapılarak hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
(9.HD.09.06.1992, 669-6306)
İşçinin gerçek ücreti ticaret odası veya meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Davacının yaptığı iş ile yaşı ve tecrübesi dikkate alınarak gerçek ücretinin ne olabileceği (meslek kuruluşu ve ticaret odası gibi) ilgili kuruluşlardan sorulmalı ve ücret konusunda toplanan tüm deliller değerlendirilmek suretiyle gerçek ücreti belirlenmeli ve tazminat hesabı buna göre yapılmalıdır.
(9. HD.21.01.1993, 1992/5968-1993/787)
İşçinin alabileceği ücret meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Arada yazılı bir sözleşme bulunmadığına ve tanıklar da çelişkili bilgiler verdiklerine göre, işçinin alabileceği ücretin ilgili meslek kuruluşundan sorularak açıklığa kavuşturulması gerekir.
(9.HD.25.05.2001, 6224-8839) (İBD.2002/3-824)
Gerçeğe uygun ücret ilgili meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Uzun yıllar aynı işyerinde çalışan ve iki yabancı dil bilen davacının ücretinin gerçeğe uygun belirlenebilmesi için ilgili meslek kuruluşundan bilgi istenmelidir.
(9.HD.02.10.2001, 11421-15334) (İBD.2002/3-825)
Uzmanlık konusuna göre ücretin meslek kuruluşundan sorulması gerekir.
Uzman işçi olarak yurt dışına gönderildiği anlaşılan davacının asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına uygun değildir. Davacının uzmanlık konusu ve çalışma şekli açıklanarak, alabileceği ücretin ilgili meslek kuruluşundan sorularak saptanması gerekir.
(9. HD.01.11.2001, 12919-16880) (İBD.2002/3-826)
Kalıpçı ustasının ücreti meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Sigortalının tazminatının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri ve sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davacı işçinin kalıpçı ustası olduğu, kalıpçı ustasının da asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği; giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık-seçiktir. Yapılacak iş, davacı işçinin kalıpçı ustası olduğu ve kalıpçı ustasının asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, meslek kuruluşu tarafından bildirilen ücret esas alınarak tazminatı yeniden hesaplamaktır.
(21.HD.27.06.2000, 3995-5128) (YKD.2001/3-413)
İşçinin kıdemine, iş ve işyerine göre gerçek ücreti meslek kuruluşundan saptanmalıdır.
Ücretin uyuşmazlık konusu olması durumunda, işçinin gerçek ücretinin saptanabilmesi için fesih ve diğer işçilik haklarının gerçekleştiği tarihteki ücretin ne miktarda olabileceği, davacının kıdemi, yaptığı iş ve işyerinin özellikleri gözetilerek ilgili meslek kuruluşundan sorulmalıdır. Uzun yıllar kalfa olarak çalışan işçinin asgari ücretle çalıştığının kabulü olanaksızdır.
(9.HD.14.04.1997, 1666-7407) (Yasa H.D.1998/4-685, no:234)
İşçinin iş ve ünvanına göre meslek kuruluşundan ne kadar ücret alabileceği sorulmalıdır.
Bordrolarda asgari ücretli olarak çalışmış görünmesine rağmen, tanıklar aksini açıklamışlarsa, öncelikle nitelikli veya niteliksiz işçi grubundan hangisine girdiği, yaptığı iş ile ünvanı itibariyle asgari ücretle çalışıp çalışmayacağı değerlendirilmeli,gerekirse meslek kuruluşundan kıdemi, iş ve ünvanına göre ne kadar ücret alabileceği sorularak sonucuna göre karar verilmelidir.
(9.HD.14.05.1997, 4925-8984) (YKD.1998/7-999)
Mobilya ustasının alabileceği ücret meslek odasından sorulmalıdır.
Mahkemece, bordro ve Bölge Çalışma Müdürlüğü raporuna itibar edilerek asgari ücret üzerinden tespit edilen tazminat ve işçi alacakları hüküm altına alınmıştır. Dosyadaki belge ve bilgilere göre, davacı işçinin davalıya ait işyerinde beş yıl kadar mobilya ustası olarak çalıştığı anlaşılmakta olup, dairemizin kararlılık kazanmış uygulamasına göre bu tür nitelikli işçilerin asgari ücretle çalıştığının kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Mobilya ustalığı nitelik ve tecrübeyi gerektirdiği gibi davacı beş yıldan beri de davalı işyerinde çalıştığından, sağlıklı bir çözüme ulaşılması için çalışma süresi ve görev ünvanından söz edilerek davacı gibi bir işçinin ücretinin ne olabileceği ilgili meslek odasından sorulmalı ve sonucuna göre belirlenecek tazminat ve işçilik hakları hüküm altına alınmalıdır.
(9.HD. 07.02.2002, 2001/16915 – 2002/2457)
Davacının alması gereken ücret meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Hüküm tarihine en yakın tarihe kadar olan sürede davacının alması gereken ücret meslek kuruluşundan sorulmak suretiyle tesbit edilmesi ve buna göre tazminatın hesaplanması zorunludur. (21.HD.31.05.2001, 3989-4326)
Ticaret Odasından bildirilen ücrete göre tazminat hesaplanmalıdır.
Davacının maddi tazminat hesabı yapılırken, rapor tarihinde bilinen en son ücretlerin esas alınması gerekir. Dosya içerisinde davacının maddi tazminat hesabına esas ücreti Ticaret Odası Başkanlığından bildirilmesine karşın, bu ücretin gözönünde tutulmaması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
(21.HD.21.01.1997, 162-86) (Yargı D.1997/4-94)
Ücret konusunda meslek kuruluşundan bilgi alınmalıdır.
Davacının işyeri ve kurum kayıtlarında gözüken aylık kazancını belirlemek gerektiğinde, bu konuyu bilmesi gereken işyeri çalışanları beyanlarına başvurmak, meslek kuruluşundan bilgi almak ve sonucuna göre karar vermek gerekir.
(21.HD.04.05.2000, 3511-3605)
Ağır vasıta şoförünün ücreti ilgili meslek odasından saptanmalıdır.
İlgili meslek odasından davacının yaptığı iş ve hizmet süresi de belirtilmek suretiyle alabileceği ücret belirlenmelidir. Davacının ağır vasıta şoförü olarak davalı şirkette çalıştığı ve asgari ücretin üzerinde ücret aldığı iddia edildiğine göre, ilgili meslek odasından davacının yaptığı iş ve hizmet süresi de belirtilmek suretiyle alabileceği ücret saptanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken asgari ücret üzerinden hesap yapılarak tazminat ve alacaklara karar verilmesi hatalıdır. (9.HD.16.06.2003, 457-11309)
Gerçek ücret, işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliğine göre ödenmesi gereken ücrettir.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davacı işçinin inşaat ustası olduğu, inşaat ustasının da asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği , giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık seçiktir. Yapılacak iş, inşaat ustası için meslek kuruluşundan bildirilen ücret esas alınarak tazminatı hesaplamak ve Kurum tarafından hüküm tarihine en yakın tarihe göre hesaplanan peşin sermaye değerini zarardan indirmek ve sonucuna göre bir karar vermektir.
(21.HD. 06.10.2003, 7157-7456)
Boyacı ustası asgari ücretle çalışmayacağından, gerçek ücreti ilgili meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Vasıflı işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği açık seçiktir. Sigortalının tazminatının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davacı işçinin vasıflı boyacı ustası olduğu ve boyacı ustasının da asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, meslek kuruluşlarından sorularak bildirilen ücretin esas alınması ve tazminatın buna göre hesaplanması gerekir. (21.HD. 20.03.2001, 1005-2091)
Yurtdışında çalışan bir şantiye şefinin ne kadar ücret alabileceği Ticaret Odasından sorularak değerlendirme yapılmalıdır.
Davacı işçinin Arnavutluk’taki işyerinde şantiye şefi olarak çalıştığı dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Ne var ki, davacının aylık ücretinin miktarı tartışmalı olup, bu konuda dosyada bulunan delillerden yola çıkılarak sağlıklı bir çözüme ulaşma imkanı bulunmamaktadır. Ücretin miktarını gösteren işverence düzenlenmiş bir belge bulunmadığı gibi, bu konuda yazılı bir sözleşme de mevcut değildir. Her ne kadar, davalı işverenin muhasebecisi olarak çalıştığı ileri sürülen bir işçinin imzasını taşıyan belgede aylık ücretinin 3500 Amerikan Doları olduğu yazılı ise de, belirtilen kişi bu belgenin tamamen davacının isteği üzerine düzenlendiğini bir dilekçe ile bildirmiş, öte yandan duruşmadaki beyanında ise belgenin, şirketin Türkiye’deki yetkililerine gönderilmek üzere hazırlandığını açıklamıştır. Aynı zamanda bu şahsın davalı işveren ile davasının bulunduğu da dikkate alındığında, aylık ücretin 3500 Amerikan Doları olduğunun kabulü hatalıdır. Mahkemece, yurtdışında çalışan bir şantiye şefinin belirtilen tarihlerde ne kadar ücret alabileceği Ticaret Odasından sorularak, alınacak olan yazı, dosya içindeki bilgi ve belgelerle birlikte yeniden bir değerlendirmeye tabu tutulmak suretiyle sonuca gidilmelidir.
(9.HD.11.06.2002, 2934-9698)
Kalifiye ve kıdemli işçinin alabileceği ücret meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Tanık ifadesi ve bordronun çelişkili olması nedeniyle kalifiye ve kıdemli işçinin alabileceği ücret meslek kuruluşundan sorulmalıdır. Davacı tanığı davacının ücretinin haftada net 35.000.000 TL. olduğunu söylemiş, davalı tanığı da kendi ücreti ile bordro arasında fark bulunduğunu anlatır şekilde beyanda bulunmuştur. Bu hususlar gözardı edilerek bordroya itibar edilmesi hatalıdır. Davacının yaptığı iş dikkate alınarak hizmet süresi ve kıdemi de gözetilmek suretiyle ilgili meslek kuruluşundan alabileceği ücret sorularak sonucuna göre karar verilmelidir.
(9.HD.01.05.2002, E.2001/20831-K.2002/6967)
İmzalı bordrolar gerçeği yansıtmıyorsa, meslek kuruluşundan gerçek ücret araştırılmalıdır.
Davacı tarafından imzalanan ve imzası inkar edilmeyen bordrolarda davacının ücreti asgari ücret olarak gösterilmiş, mahkemece buna değer verilerek hüküm kurulmuştur. İşyerinde inşaat ustası olarak çalışan davacının çalışma süresi, yaptığı iş tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde bordroların gerçeği yansıtmadığı kuşkusu doğmaktadır. Bu nedenle davacının çalışma süresi, yaptığı iş, çalışma tarihleri açıklanarak ilgili meslek kuruluşundan alabileceği ücret sorulmalı, alınan cevap tüm delillerle birlikte değerlendirilerek ücret belirlenmeli, gerekirse bilirkişiden yeniden rapor alınmalı ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
(9.HD.27.10.2004, 8503-24277)
Aşçının ücreti meslek kuruluşundan sorularak belirlenmelidir. Asgari ücret üzerinden düzenlenen bordrolarda işçinin imzası bulunmadığına göre, bir aşçının alabileceği ücret meslek kuruluşundan sorulmalıdır. Lokanta işyerinde çalışmış olan davacı işçinin ücreti taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Davacı haftalık 3.5 milyon TL aldığını ileri sürmüş, gösterdiği tanıklar da bunu doğrulamışlarsa da tanıklar işyerinde çalışmamaktadırlar. Belirtmek gerekir ki bir aşçının İstanbul'daki işyerinde asgari ücretle çalışması da kabul edilemez. Dosyaya ibraz edilen davacının asgari ücretle çalıştığını gösteren bordroda davacının imzası bulunmamaktadır. Bu durumda gerçek ücretin belirlenebilmesi için davalıya ait işyerinde bir aşçının ücretinin ne olabileceğinin davalı işverenin bağlı olduğu meslek kuruluşundan sorularak neticesine göre bir karar verilmelidir.
(9.HD.17.03.1997, 1996/21937 – 1997/5133)
Gerçek ücret meslek örgütü aracılığı ile araştırılmalıdır.
Davacının ücretiyle ilgili gerçek durumun ortaya çıkarılabilmesi için ilgili meslek örgütünden davacının kıdemi, eğitimi, çalışma tarihleri ve görevinin muhasebe müdürlüğü olduğu bildirilerek ücret araştırması yapılmalıdır.
(9.HD.24.02.2004, 2003/11432-2004/3116) (Legal, 2004/3-1042)
Yurt dışında görevlendirilen uzman işçinin ücreti meslek kuruluşundan saptanmalıdır.
Davacı işçi aylık ücretinin 1000 ABD. Doları olduğunu iddia etmiş, davalı ise asgari ücretten ödeme yapıldığını savunmuştur. Uzman işçi olarak yurt dışına gönderildiği anlaşılan davacının asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına uygun değildir. Davacının uzmanlık konusu ve çalışma şekli açıklanarak, alabileceği ücretin meslek kuruluşlarından sorularak saptanması gerekir.
(9.HD. 01.11.2001, 12919-16880) (İBD.2002/3-826)
Meslek lisesi mezunu davacının kalfalık ve ustalık dönemlerindeki olası kazançları ilgili meslek kuruluşundan sorulup, olası kazançlarına göre tazminat hesaplatılmalıdır.
Davacının kazadan önce sınavını kazandığı meslek okuluna kayıt yaptırıp, olağan koşullarda mezun olarak su tesisatı ve kalorifer ustası olacağı varsayılarak anılan meslek sahibinin geliri baz alınıp davacının maddi zararının hesaplattırılması ilke olarak doğru ise de, Meslek Lisesi mezunu bir kişinin hemen usta sıfatı kazanamayacağı, belli deneyim sürecinden sonra bu aşamaya gelebileceği hakkındaki hayat gerçeği gözetilerek, gerektiğinde ilgili meslek kuruluşundan sorulup kalfalık döneminin olağan süresi saptandıktan sonra, davacının maddi zararının kalfalık ve ustalık dönemlerindeki olası gelirlerine göre tazminatın hesaplattırılması gerekir.
(11.HD.15.11.2001, 6484-9025)
İşçinin ücretinin yazılı olarak belirlenemediği hallerde, işverenin bağlı olduğu meslek odasından alabileceği ücret araştırılmalıdır.
Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığına göre, davacı tanığının soyut anlatımına dayanılarak yabancı para üzerinden isteklerin kabulü hatalıdır. Davacı işçinin, aylık ne kadar ücretle çalıştığının anlaşılabilmesi için, davalı işverenin bağlı olduğu meslek kuruluşundan sorulması gerekmektedir. Bu konu araştırılırken davacının yaptığı iş, kıdemi ve diğer ilgili unsurlar da belirtilmeli, cevap geldikten sonra tüm dosya içeriği ile birlikte değerlendirmeye tabi tutularak hüküm kurulmalıdır. (9.HD.05.06.2002, 2137-9532)
Kalıpçı ustasının ücreti konusunda ilgili meslek kuruluşundan bilgi alınmalıdır.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacı işçinin davalıya ait işyerinde üç yıl kadar kalıp ustası olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Mahkemece hüküm altına alınan tazminat ve alacaklar asgari ücret üzerinden hesaplanmıştır ki, bu hesaplama gerçeklere uygun düşmemektedir. Son beş aylık döneme ilişkin bordrolar davacının imzasını taşımamaktadır. Her ne kadar önceki bordrolarda imza varsa da Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamasına göre nitelikli olmayan işçiler açısından imzalı bordroların davacıyı bağlayacağı kabul edilmekte ise de, nitelikli işçiler için bu bağlayıcılıktan sözedilemez. İnşaat ustalığı nitelik ve tecrübeyi gerektirdiği gibi, üç yıldan beri de davacı davalı işyerinde çalışmıştır. Böyle olunca bu sorunun isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için çalışma süresi ve görev ünvanından söz edilerek davacı gibi bir işçinin ücretinin ne olabileceği ilgili meslek odasından sorularak hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
(9.HD. 01.02.1999, 1998/18841-1999/1158) (İBD.1999/2-463)
Torna ustasının gerçek ücreti meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Davacı, işyerinde torna ustası olarak çalıştığını ve ayda net on milyon lira ücret aldığını ileri sürmüş; Mahkeme, işverence Sosyal Sigortalar Kurumuna verilen bordrolarda gösterilen asgari ücreti hesaplamalara esas almıştır. Davacı tanıkları son ücretin on milyon lira olduğunu bildirmelerine karşılık, işyerinde çalışmaya devam eden davalı tanıkları ücretin dört milyon lira olduğunu söylemişlerdir. İşverence davacının imzalarını taşıyan ücret bordroları dosyaya sunulmamıştır. Davacının torna ustası gibi vasıflı bir eleman olduğu tartışmasızdır. Böyle bir elemanın asgari ücretle çalıştığının kabulü gerçekle bağdaşmaz. Davacının yaptığı iş, işyerinin özelliği ve hizmet süresi gözönüne alınarak ilgili meslek kuruluşlarından davacının gerçek ücreti belirlenip bu ücretin hesaplara yansıtılması gerekirken, işverence Sosyal Sigortalar Kurumuna verilen tek yanlı prim bordrolarındaki ücrete değer verilmesi hatalı olduğundan kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
(9.HD.15.09.1998, 10223-13047) (İBD.1998/4-)
Kazanç kaybının hesabında,Otomobilciler ve Şoförler Odasından bilgi alınmalıdır.
İstek konusu kazanç kaybı hakkında Adapazarı Otomobilciler ve Şoförler Odasından alınan cevabi yazıda bildirilen günlük ortalama kazanç miktarlarına göre tazminatın belirlenmemiş olması isabetsiz olup, bu konuda bilirkişiden ek rapor alınmasıyla irdelenip sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
(19.HD.16.12.1994, 6983-12714)
Davacının demir doğrama işinden elde edeceği gelir meslek kuruluşundan sorulmalıdır.
Davacı trafik olayı sonucu yaralandığını ileri sürerek tazminat istemiştir. Mahkeme kararına dayanak yapılan bilirkişi raporu gerekli ayrıntıyı içermediği gibi, Yargıtay denetimine de imkan verecek açıklıkta bulunmamaktadır. Diğer yandan, davacının gerçek gelirinin belirlenmesi için yapılan araştırma da yeterli değildir. Davacının yapmakta olduğu demir doğrama işinden elde edeceği gelirin belirlenmesi bakımından ilgili meslek kuruluşlarından, yoksa bu işi yapan kişilerden araştırma yapılarak, davacının zararının uzman bilirkişi aracılığıyla ayrıntılı olarak saptanması, alınacak rapor ve varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekir. (19.HD.07.02.1996, 6926-1025)
KAZANÇLAR KONUSUNDA TANIK DİNLENMESİ
Tanık anlatımlarıyla yetinilmeyip meslek kuruluşundan bilgi istenmelidir.
Davacı, incelenen bordrolarda asgari ücretli olarak çalışmış görünmesine rağmen, tanıklar aksini açıklamışlarsa, öncelikle nitelikli veya niteliksiz işçi grubundan hangisine girdiği, yaptığı iş ve ünvanı itibariyle asgari ücretle çalışıp çalışmayacağı değerlendirilmeli; gerekirse meslek kuruluşundan kıdemi, iş ve ünvanına göre ne kadar ücret alabileceği sorularak sonucuna göre karar verilmelidir.
(9.HD.14.05.1997, 4925-8984) (YKD.1998/7-999)
Tanık anlatımları çelişkili ise, bordrolara göre hesaplama yapılmalıdır.
Davacı, davalı işyerinde çaycılık, temizlikçilik yapmakta olup, asgari ücrete göre düzenlenen bordroları önkayıt koymaksızın imzalamıştır. Davacı tanıklarının aylık ücret miktarına ilişkin kesin ve açık bir anlatımları yoktur. Davalı tanıkları ise bu konuda bir takım rakamlar vermişlerdir. Ankara Ticaret Odası yazısında çaycılık, temizlikçilik, bekçilik yapan işçilerin asgari ücretle çalışabileceği görüş olarak bildirilmiştir. Bu durumda yapılacak iş, davacının vasıfsız işçi olduğu ve yaptığı iş dikkate alınarak, bordrolarda geçen ücret üzerinden hesaplama yapılmak üzere bilirkişiden ek rapor alınmak ve buna göre karar vermektir.
(9.HD.04.05.1998, 6526-8190) (Yasa HD.1999/2-263,no:126)
Tanık anlatımları çelişkili ise, meslek kuruluşundan ücret sorulmalıdır.
Arada yazılı bir sözleşme bulunmadığına ve tanıklar da çelişkili bilgiler verdiklerine göre, işçinin alabileceği ücretin ilgili meslek kuruluşundan sorularak açıklığa kavuşturulması gerekir.
(9.HD.24.05.2001, 6224-8839) (İBD.2002/3-824)
Taraf tanıklarının karşıt beyanları karşısında, meslek kuruluşundan ücret sorulmalıdır.
Davacı, işyerinde tornacı ustası olarak çalıştığını ve ayda net on milyon lira ücret aldığını ileri sürmüş; davacı tanıklarının on milyon ücreti doğrulamalarına karşılık, işyerinde çalışmaya devam eden davalı tanıkları ücretin dört milyon olduğunu söylemişlerdir. Davacının torna ustası gibi vasıflı bir eleman olduğu tartışmasızdır. Böyle bir elemanın asgari ücretle çalıştığının kabulü gerçekle bağdaşmaz. Böyle bir durumda yapılacak iş, işyerinin özelliği ve hizmet süresi gözönüne alınarak ilgili meslek kuruluşundan istenecek bilgiler doğrultusunda davacının gerçek ücretinin saptanması olmalıdır.
(9.HD.15.09.1998, 10223-13047) (Yasa HD.1999/4-548,no:273)
Ayrıntılı ve somut açıklamalarda bulunan tanık anlatımlarına değer verilmelidir.
Davacı,işyerinde yaklaşık on yıl kadar makineci, yani nitelikçi işçi olarak çalışmıştır. Davacı tanıkları asgari ücretin oldukça üzerinde bir ücretle çalıştığını, rakam vererek açıklamışlardır. Kural olarak imzalı bordrolara itibar edilmelidir. Ancak nitelikli ve deneyimli işçiler için ayrık biçimde sorunun çözüme kavuşturulması gereği gözden uzak tutulmamalıdır. Somut olayda da bu açıdan bordrolar değerlendirmeye tabi tutularak, ayrıntılı ve somut açıklamalarda bulunan tanık anlatımlarına değer vermek gerekir.
(9.HD. 09.12.1997, 14629-20585) (İBD.1998/4-1020)
Taraf tanıklarının birbirini tamamlayan ifadeleri dikkate alınmalıdır.
Davacının garson olarak çalıştığı işyerinin niteliği, hizmet süresi, dinlenen taraf tanıklarının birbirini tamamlayan ifadeleri dikkate alınarak ve bilirkişi raporunda yıllara göre belirlenen ücretler esas alınarak yapılan hesaba göre hüküm vermek gerekir.
(9.HD.04.05.1993, 559-7462) (İş ve Hukuk,1993/237-29,no:2539)
Çalışanların anlatımlarının yanı sıra, ayrıca meslek kuruluşundan bilgi istenmelidir.
Davacının işyeri ve kurum kayıtlarında gözüken aylık kazancını belirlemek gerektiğinde, bu konuyu bilmesi gereken işyeri çalışanlarının beyanlarına başvurmak, mesleki kuruluşlardan bilgi almak ve sonucuna göre karar vermek gerekir.
(21.HD. 04.05.2000, 3511-3605)
Tanık anlatımları yetersiz ise, meslek kuruluşundan bilgi istenmelidir.
Davacı tanığı, davacının ücretinin haftada net 35.000.000 TL. olduğunu ifade etmiş; davalı tanığı da kendi ücreti ile bordro arasında fark bulunduğunu anlatır şekilde beyanda bulunmuştur. Bu hususlar gözardı edilerek bordroya itibar edilmesi hatalıdır. Davacının yaptığı iş dikkate alınarak hizmet süresi ve kıdemi de gözetilmek suretiyle ilgili meslek kuruluşundan, alabileceği ücret sorularak sonucuna bir karar verilmesi gerekir.
(9.HD.01.05.2002, 2001/20831-2002/6967)
Tanıkların somut bilgileri yoksa, meslek kuruluşundan ücret sorulmalıdır.
Davacının aylık ücreti konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Davacı aylık net 900 ABD.Doları ücretle çalıştığını ileri sürmüş, davalı ise aylık brüt 360.000.000 TL. olduğunu savunmuştur. Mahkemece tanık anlatımlarına değer verilerek aylık ücret miktarı 900 ABD. Doları kabul edilmiştir. Davacının işe girdiği tarihte yazılı bir sözleşme yapılmadığı gibi ücret bordrosu da düzenlenmemiştir. Daha sonra yapılan Teknik eleman Sözleşmesi ile aylık brüt ücret 360.000.000 TL. olarak kararlaştırılmıştır. Davacının kredi kartı alması için düzenlenen yazıda aylık 1200 ABD.Doları ücretle teknik müdür olarak çalıştığı belirtilmiş ise de davacı işçi bu belgeye dayanmış değildir. Davacı tanıklarının ücret konusunda somut bilgileri bulunmayıp davacı işçiden duyduklarını aktarmışlardır. Mevcut delillere göre sağlıklı bir sonuca varma olanağı bulunmamaktadır. Böyle olunca, davacının kıdem, unvan ve diğer özellikleri belirtilmek suretiyle ilgili meslek kuruluşundan alabileceği ücret miktarı sorulmalı, alınacak cevap dosya içeriği ile birlikte değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre tazminata esas ücret miktarı belirlenmeli ve saptanacak ücrete göre tazminat hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır.
(9.HD.01.05.2003, 2002/23577 – 2003/7451)
Tanık anlatımları farklı ise, meslek kuruluşundan bilgi alınmalıdır.
Davacının iddia ettiği ücretle tanıkların belirttiği ücretler birbirini tutmamaktadır. Ücret belirlenen yazılı belge de bulunmamaktadır. Bu durumda davacının yaptığı iş ve hizmet süresi gibi hususular belirtilmek suretiyle ilgili meslek kuruluşundan emsal ücret tespit edilerek buna göre hüküm kurulması gerekir.
(9.HD.30.05.2003, 2002/26602-2003/9653)
Soyut tanık anlatımları karşısında, ticaret odası yazısına ve bordroya itibar etmek gerekir.
Davacı işçinin aylık ücreti taraflar arasında uyuşmazlık konusu oluşturmaktadır. Mahkemece davacı tanıklarının soyut anlatımlarına dayanılarak onların belirttiği ücret üzerinden tazminat hesaplanmış ise de, davacı işçinin imzasını da taşıyan ücret bordrosunda aylık ücreti gösterildiği gibi, Ticaret Odasından mahkemeye gönderilen yazıda da bu bordroyu doğrular biçimde ödeme yapılması gerektiği açıklanmıştır. Bu durumda bordroya göre hesaplama yapılmalıdır. (9.HD.10.04.2002, 2001/20126-2002/6125)
Tanık anlatımları uyumlu ise, tazminatın buna göre hesaplanması gerekir.
Davacının veteriner hekim ve teknik müdür olarak davalı şirkette çalıştığı konusunda taraflar arasında anlaşmazlık yoktur. Uyuşmazlık ücret miktarı üzerinde toplanmaktadır. Dosya içerisindeki ücret bordroları imzasız olup delil özelliği yoktur. Mahkemece dinlenen davacı tanıkları, davacının aldığı ücreti belirtmişlerdir. Bu değer aynı zamanda davacının dava dilekçesinde bildirdiği miktardır. Dinlenen davalı tanıkları ise halen çalışan işçilerdir. Dört yılı aşkın süredir veteriner hekim ve aynı zamanda teknik müdür olarak çalışan davacının asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına uygun değildir. Mahkemece dosya içerisinde bulunan ek raporda belirtilen ücret üzerinden tazminata hükmetmek gerekirken, aksi düşünce ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. (9.HD.23.10.1997, 13896-18035)
İşveren bordro ibraz etmediğine göre, tanık anlatımları geçerli sayılmalıdır.
Davacı, işyerinde birinci sınıf kalifiye eleman olarak çalışmış bulunmaktadır. Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıkları davacının haftada net 1.400.000 TL. aldığını bildirmişlerdir. Buna karşılık davalı işveren davacının asgari ücret ile çalıştığını ileri sürmüş ise de, herhangi bir bordro ibraz etmemiştir. Davacının oniki yıllık bir işçi olması ve pozisyonu itibariyle asgari ücretle çalıştığı düşünülemez. Bu durumda haftalık ücretin yukarda anılan miktar gözönünde tutulmak suretiyle hesaplama yapılması gerekir.
(9.HD.25.12.1996, 17124-24187)
Tanık anlatımları çelişkili ise, meslek kuruluşundan bilgi alınmalıdır.
Davacının ücreti taraflar arasında ihtilâflıdır. Davacı ve davalı tanıkları bu konuda çelişkili beyanlarda bulunmuşlardır. Bu nedenle davacının tanıklarına itibar edilerek sonuca gidilmesi hatalıdır. Davacının yaptığı iş, çalışma süresi, çalıştığı yıllar nazara alınarak alabileceği ücret ilgili meslek kuruluşundan sorulmalı; alınacak cevap, diğer delillerle birlikte değerlendirilerek davacının ücreti belirlenmelidir.
(9.HD.01.12.2003, 8554-19389) (İBD.2004/2-772)
TAZMİNAT ÖLÇÜSÜ OLARAK
DESTEĞİN BEDENİ VE FİKRİ ÇALIŞMASI
1) Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre desteğin “bedeni ve fikri faaliyetinden yoksunluk” maddi tazminatın ölçüsüdür ve destekten yoksun kalma tazminat hesaplarının buna göre yapılması gerekir. Bu konuda Yargıtay kararlarından örnekler aşağıdadır:
Desteğin ölümüyle aile şirketi niteliğindeki servis şirketinin işleyişinde onun bedeni ve fikri katkısı ile sağladığı gelir (kazanç) ortadan kalkmış, servis şirketi faaliyetine devam ettiğinden kazanç tamamen ortadan kalkmamış¬tır. Bu nedenle şirketin işleyişine desteğin fikri ve bedeni katkısı gözetilerek desteğin kazancının belirlenmesi gerekir.
(4.HD.14.02.2002, E.2001/10851- K.2002/1841)
Desteğin, bir şirkette pay sahibi bulunmasına göre, destek yerine başka bir kişinin çalıştırılması halinde elde edilebilecek gelire göre destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı ve bu miktara hükmedilmelidir.
(4.HD.06.12.2001, 11942-12312)
Destekten yoksun kalma tazminatı, nakliyecilik yapan desteğin bu işinden elde ettiği gelire göre değil, yapılan işe “kişisel katkısı” esas alınarak hesaplanmalıdır.
Nakliyecilik işiyle uğraşan destek, aynı zamanda kamyon şoförü olarak çalışmakta, emek ve mesaisini bu işte kullanmaktadır. Desteğin ölümünden sonra bir şoför tutmak suretiyle nakliyecilik işinin devam ettirilmesi mümkün olduğuna göre, desteğin nakliyecilik işinden elde ettiği tüm gelir yerine, bu gelirin elde edilmesinde desteğin “kişisel katkısı” ve salt şoförlük mesleği kazancının belirlenip bu miktar üzerinden aktif dönem destek zararının belirlenmesi gereklidir. Nakliyecilik gelirinin hesaplamaya esas alınarak zarar miktarının belirlenmesi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
(4.HD.28.09.2007, E. 2007/13086 K.2008/7984)
Davacıların desteği nakli¬yecilik yaptığı kamyonu ile seyrederken kaza geçirip ölmüştür. Destekten yoksun kalanın yokluğunda kamyon yine çalışabileceğine, ancak sürücü ve iş takipçisi ihtiyacı doğurabileceğine göre, desteğin kazancı, kamyon geliri de katılarak hesap edilemez. Desteğin bedeni ve fikri çalışması sonucu elde ettiği geliri kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenerek destekten yoksun kalma tazminatı hesabında esas alınmalıdır.
(4.HD.13.06.2002, 4903-7347)
Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında temel alınacak gelir, desteğin çiftçilik ve hayvancılık yaparak elde ettiği gelir olmayıp bu gelirin elde edilmesi için desteğin bedeni ve fikri olarak katkısı belirlenerek o miktarın hesaplamaya esas alınması gerekir.
(4.HD.29.04.2004, E.2003/16064 – K. 2004/5720)
Desteğin dükkan kirası, sera ve bahçe gelirleri, ölümünden sonra da devam edeceğinden hesaba katılmamalı; “desteğin bu gelirlerin elde edilmesindeki kişisel katkısı” belirlenerek, buna göre destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalıdır.
(4.HD.18.9.2008, E.2008/7836 K. 2008/10517)
Lokanta işyeri, mirasçılara kaldığından, lokantanın gelirine göre değil, desteğin bu işe “bedeni ve fikri” katkısı esas alınarak tazminat hesaplanmalıdır.
Destek sağlığında lokantacılık yapmaktadır. İşyeri, miras yoluyla davacılara kaldığına göre, desteğin “beden ve fikir” olarak lokanta gelirine “katkı derecesi” desteğin geliri sayılır ve hesaplamanın buna göre yapılması gerekir. Anılan yön üzerinde durulmaksızın lokanta gelirinin destek hesabına temel alınmış olması bozma nedenidir.
(4.HD.06.03.1997, E.1996/1333 K.1997/2076)
Çiftçilik ve besi¬cilik yapan desteğin bu işlerden elde ettiği gelirlere göre değil, onun salt bu işleri yapmasından dolayı kişisel katkısı belirlenip tazminat hesabının bunun üzerinden yapılması gerekir. (4.HD.15.01.2002, 12625-364)
2) Yargıtay’ın yukarda açıklanan kararlarına göre.
Aile şirketinin ortağı ve “müdürü” iken otobüs kazasında ölen İrfan Sade’nin şirket yöneteni olarak “bedeni ve fikri faaliyetinden” yoksun kalınmış olmakla, onun yerine şirket müdürlüğünü üstlenecek olan kişinin “bedeni ve fikri” katkısının karşılığı tazminat hesabının ölçüsü olacağından, tazminat hesabına esas kazanç unsurunun, gene Yargıtay kararlarındaki görüşler çerçevesinde belirlenmesi gerekmektedir.
3) Yargıtay kararlarına göre, vergi kayıtları gerçek kazancı gösteren belgelerden değildir.
Çünkü:
“Vergi kamu düzeniyle ilgili olup, davacının gelirini düşük göstermesi veya gerçeğe aykırı beyanname vermesi vergi mevzuatını ilgilendirir, kazanç kaybının hesabında dikkate alınmaz.”
(11.HD.27.06.1986, 3111-3213)
“Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defterler ve vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz.”
(HGK.21.03.1990, 4-67 E. 197 K.)
“Kazanç vergisine ilişkin bu belgeler, Vergi Dairesine karşı hazırlanmış olup, vergi daireleri üçüncü kişi durumundadır. Hal böyle olunca, vergi mevzuatını ilgilendiren bu belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek delil olabilir, ancak bağlayıcı nitelikte kabul edilemez. Mahkemece yapılacak iş, davacıların gerçek kazanç kayıplarına ait delillerini toplayıp sonucuna göre karar vermekten ibarettir.”
(4.HD.29.05.1989, 662-4892)
Kazanç kaybının tespitinde, davacının vergi beyannamesinin esas alınması isabetsizdir. Mahkemece, gerçek zararın neden ibaret olduğunun tesbitinde zorunluluk vardır. (11.HD.09.02.1984, 306-653) (İKİD.1984/7-2723)
4) Yargıtay kararlarına göre yapılması gereken, ilgili meslek kuruluşlarından veya ticaret odalarından emsal kazançların sorulmasıdır. Yukarda desteğin “bedeni ve fikri” katkısına ilişkin kararlarda bu husus yer almıştır. Bu bakımdan, desteğin “müdür” olarak kazançlarının ticaret odalarından sorulması doğrudur, yerindedir. Bu nedenle dosyadaki bu belgelerden yararlanılacaktır.
ÖĞRENCİLER YÖNÜNDEN TAZMİNAT HESAPLARIYLA İLGİLİ
YARGITAY KARARLARI
Davacıların trafik kazasında ölen oğullarının üniversite son sınıf öğrencisi olmasına göre, Mimarlık Fakültesini bitirdikten sonra alacağı ücret üzerinden destek tazminatı hesaplanmak gerekir.
Davacılar, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi son sınıf öğrencisi olan oğullarının trafik kazasında ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminata hükmedilmesini istemişlerdir. Yerel mahkemece, desteğin öğrenciliğinin yanı sıra, ayrıca hizmet sözleşmesi ile Sinan Yapı Endüstri Ticaret ve Sanayi A.Ş.de çalıştığı saptandığından bu ücret üzerinden destek tazminatı hesaplanmış ve hükmedilmiştir. Hesaba esas alınan ücret, desteğin öğrenci iken çalıştığı işyerinden aldığı ücret olup, okuduğu sınıf, süre ve mesleği itibariyle öğrenimini bitirdikten sonra emsallerine göre alacağı ücret belirlenerek, bu ücret üzerinden destek tazminatına hükmetmek gerekirken, desteğin öğrenciyken çalıştığı işyerinden kazandığı ücret üzerinden belirlenen miktara hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
(4.HD. 12.06.2002, 1966-6276)
Davacının yolcu olan kızının üniversite öğrencisi olmasına göre, bu öğretim durumu göz önüne alınarak zarar hesabı gerekirken, asgari ücret üzerinden hesap yapılması doğru değildir.
Davacı, davalılardan Ali’nin kullandığı araçta yolcu olan kızının trafik kazası sonucu öldüğünü ve kızının ODTÜ kimya bölümünde okuduğunu ileri sürerek tazminat isteminde bulunmuştur. Alınan bilirkişi raporunda ölen kızın gelirinin asgari ücret üzerinden hesap edildiği anlaşılmış ve davacı bu rapora itiraz etmiş ve alınan ek raporda da bu itiraz reddedilmiştir. Davacının kızının öğrenci bulunduğu ve okulu bitirmesinin mümkün olduğu ve aksine de delil getirilmediğine göre, mahkemece, ölen kızın okulu bitirmesi durumunda gelirinin yüksek olacağı göz önüne alınarak, yeniden oluşturulacak uzman bilirkişilerden rapor alınması ve sonucu çerçevesinde karar verilmesi gerektiğinden, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir.
( 11.HD.27.09.1993, 6543-5906)
Davacının desteğinin üniversite öğrencisi olmasına göre, ilerde okulunu bitirdiği gündeki ücreti, emsallerine göre belirlenip tazminatın buna göre hesaplanması gerekir.
Dava, trafik kazasından doğan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Olayda yaşamını yitiren davacının desteğinin üniversite öğrencisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu olgu, desteğin ilerde üniversite mezunu olabileceğine ilişkin güçlü bir belirtidir. Bu durumda desteğin üniversiteyi bitirdiği gündeki ücreti, emsallerine göre belirlenip, tazminat miktarının buna göre hesaplanması gerekir. Mahkemece, bu yolla araştırma yapılmadan, asgari ücrete göre düzenlenen hesap raporunun esas alınmış olması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
(4.HD. 19.06.2000, 3810-5975)
Ölen gencin açıköğretimde okuduğu, yüksek öğrenimini tamamladığında asgari ücretin üzerinde bir gelire sahip olacağı, gördüğü öğrenime uygun bir kurumda görev alacağı veya serbest çalışarak kazanç elde edeceği göz önüne alınarak tazminat hesaplanmalıdır.
Ölenin Açıköğretim Kurumuna devam ettiği , öğrenim durumunda okula devam zorunluluğu bulunmaması nedeniyle babasının parçacı dükkanında çalıştığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu durumda ailesinin sosyal ve ekonomik durumu da göz önünde bulundurulduğunda yüksek öğrenimini tamamlayacağını ve gördüğü öğrenime uygun bir kurumda görev alacağını veya serbest çalışarak hayatını kazanacağını kabul etmek gerekir. O takdirde ise, öğrenimini tamamladıktan sonraki hayat süreci içinde asgari ücretin üstünde bir gelire sahip olacaktır. Bu husus gözden kaçırılarak, davacılara destek olacağı sürede, asgari ücret düzeyinde bir kazancı olacağı yolundaki yanılgıya dayalı bilirkişi raporuna itibar edilmesinde isabet görülmemiştir.
(19.HD.01.02.1996, 7311-857)
Üniversite öğrencisi desteğin trafik kazasında ölümü nedeniyle açılan davada, tazminatın ilerde alabileceği ücrete göre hesaplanması gerekir.
Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Davacıların oğlu olan desteğin üniversite öğrencisi olduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili, 30.11.1999 tarihli oturumda “desteğin ölümünden önce asgari ücret üzerinden geliri bulunduğunu kabul ediyorum” şeklinde imzalı beyanda bulunmuştur. Hükme dayanak yapılan 27.09.2000 tarihli bilirkişi raporunda desteğin 01.01.2001 tarihinde aktif meslek yaşamına başlayacağı kabul edilerek bu tarihten itibaren asgari ücretin 4,36 katı gelir elde edeceği varsayımıyla dava anne ve babanın destekten yoksun kalma zararı hesaplanmıştır. Davacı vekilinin 30.11.1999 tarihli oturumdaki beyanı ele alınıp değerlendirildiğinde desteğin üniversiteyi bitireceği tarihe kadarki dönemde asgari ücretten gelir elde edeceğinin beyan edilmiş olduğu, mezuniyetten sonraki dönemin amaçlanmadığı sonucuna varılmaktadır. Davacı vekilinin bu beyanının hatalı değerlendirilmek suretiyle kararın bozulması yerinde bulunmadığından, adıgeçen davacıların “karar düzeltme” isteklerinin kabulü gerekmiştir.
Ne var ki hükme esas alınan 27.09.2000 tarihli bilirkişi raporunun ikinci sayfasının beşinci bendinde rapor tarihine kadar olan dönemde (desteğin üniversite öğrencisi olacağı dönemde) asgari ücret esas alınarak zarar hesaplandığı belirtilmesine rağmen, rapora ekli tablonun birinci bendinde aynı dönem için geliri bulunmadığının belirtilmesi çelişki oluşturduğundan, bu çelişki giderilmeden karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
(4.HD. 18.03.2002, 1794-3109)
Endüstri meslek lisesi elektrik bölümünü bitirmiş elektrik tesisat işçisinin asgari ücretle çalışmayacağı kabul olunarak, yöntemince gerçek ücreti belirlenmelidir.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Öte yandan gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri ve sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Somut olayda, davacı işçinin Endüstri Meslek Lisesi elektrik bölümü mezunu elektrik tesisat işçisi olup, bu nitelikte işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık seçiktir.
Yapılacak iş, davacı işçinin elektrik tesisat işçisi olduğu ve asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, yöntemince gerçek ücretini belirlemek, bu ücret esas alınarak tazminatı yeniden hesaplamak ve Kurum tarafından hüküm tarihine en yakın tarihe göre hesaplanan peşin sermaye değerini zarardan indirmek ve sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
(21.HD. 26.09.2000, 5270 – 6115)
Meslek lisesi mezununun kalfalık ve ustalık dönemlerinde alabileceği ücret belirlenerek tazminatın hesaplanması gerekir.
Tren kazasında sol bacağını kaybetmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açan davacının, kazadan önce sınavını kazandığı meslek okuluna kaydını yaptırıp, olağan koşullarda mezun olarak su tesisatı ve kalorifer ustası olacağı varsayılarak anılan meslek sahibinin geliri baz alınarak davacının maddi zararının hesaplattırılması ilke olarak doğru ise de, Meslek Lisesi mezunu bir kişinin hemen usta sıfatı kazanamayacağı, belli deneyim sürecinden sonra bu aşamaya gelebileceği hakkındaki hayat gerçeği gözetilerek, gerektiğinde ilgili meslek kuruluşundan da sorulup kalfalık döneminin olağan süresi saptandıktan sonra, davacının maddi zararının kalfalık ve ustalık dönemlerindeki muhtemel gelirlerine göre hesaplattırılması gerekirken, davacının mezun olur olmaz usta sıfatı ve buna bağlı gelir düzeyine sahip olacağı varsayımı ile hesaplanan bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurulması doğru bulunmamış, kararın bu bakımdan davalı yararına bozulması gerekmiştir.
(11.HD. 15.11.2001, 6484-9025)
------
Öğrencilerin destek görme süreleri
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacılardan Saliha’nın Sağlık Meslek Lisesi öğrencisi olduğu, diğer davacı Celalettin’in ise İlköğretim Okulunda öğrenim gördüğü anlaşılmasına göre, mevcut ortam itibariyle yüksek öğrenim görecekleri veya öğrenimlerini daha ileri yaşlara kadar sürdürebilecekleri varsayılarak 22 yaşına kadar destek alabilecekleri kabul edilmeli, destekten yoksun kalma zararı bu yaşa göre hesaplanmalıdır. Anılan olgular gözetilmeden adı geçen davacıların 18 yaşına geldiklerinde çalışmaya başlayacakları düşüncesiyle hesaplanan tazminatın hüküm altına alınması usul ve yasaya aykırıdır. (4.HD. 15.01.2001, 9307-102)
DESTEKTEN YOKSUNLUKTA PASİF DÖNEM
HESABI YAPILACAĞINI İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
(1) Destekten yoksun kalma tazminatının hesabında, aktif dönemi izle¬yen pasif dönem için de zarar hesabı yapılmalıdır.
Davacının desteğinin yaşlılık aylığı almaksızın ve özellikle işyerinde ça¬lışırken iş kazası sonucu öldüğü uyuşmazlık konusu olmadığına göre, 60 yaşın¬dan sonra bakiye ömrünün sonuna kadar pasif dönemde elde edeceği kazançla¬rın hesaplanması gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşleri gereğidir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, özellikle, davacılara bağlanan ölüm aylığının 506 sayılı Yasa’nın 66.maddesinin (a) ve (b) bentleri gereğince bağlanıp bağlanmadığı hususu araştırılmadan ve yaşlılık aylığı almakta iken ölen sigortalılar yönünden uygulanan Yargıtay görüşünün yanlış değerlendirilmesi suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD.18.03.2004, 1729-2612 (İBD.2004/4-1861)
(2) Hak sahiplerinin ölüm aylığı alması durumunda da pasif dönem zarar hesabına katılmalıdır. (506/m. 23, 92)
Davacılar, murislerinin iş kazası sonucu öldüğünü ileri sürerek tazminat talebinde bulunmuşlardır. Bu tür davalarda tazminatın saptanmasında, zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, karşılıklı kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı veya hak sahiplerinin ölüm aylığı alması durumunda da pasif dönemin zarar hesabına katılması gerekir. Sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan bu tür aylıklarda meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta, tamamen uzun vadeli sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda pasif dönemin hesaba dahil edilmemesi.
21.HD.08.05.2006, E. 2006/2450 - K. 2006/4755
(3) Bilirkişi raporunda murisin pasif döneminde hiçbir gelir elde edemeyeceğinden hareketle destek tazminatı hesabında dikkate alınmaması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
Davacılar vekili, murisin yolcu olduğu araçla davalıların sürücü ve zorunlu trafik sigortacısı olduğu aracın kaza yapması sonucu öldüğünü ileri sürerek, destekten yoksunluk tazminatının olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte ve davalı sigorta şirketinin poliçe limiti üzerinden sadece destekten yoksunluk tazminatından sorumlu olmak üzere müştereken müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar, kusur ve aktüerya bilirkişi raporuna göre hesaplanan destekten yoksunluk tazminatından dava dışı Güneş Sigorta A.Ş.nin ödediği tutar, davacıların destekten yoksun kalma tazminatından düşülerek, bakiye tazminat tutarı üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Bilirkişi raporunda murisin pasif döneminde hiçbir gelir elde edemeyeceğinden hareketle destek tazminatı hesabında dikkate alınmaması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
11.HD.27.03.2007, E.2005/13873 - K.2007/4833
(4) Davacı eşin destek tazminatı hesaplanırken emekli aylığı esas alınarak hesap yapılmıştır. Destek emekli olduğuna göre emekli olduktan sonra bu dönemde başka bir işte çalıştığı kanıtlanırsa o gelirin esas alınması, böyle bir iddia ileri sürülmez veya kanıtlanmaz ise mirasçısı olan eşe emekli maaşı dışında ancak asgari ücret düzeyinde bir destek sağlayabileceğinin kabulü gerekir.
Davacı eş desteğinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı isteminde bulunmuştur. Ölen eş emekli hakim olup başka bir işinin olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Davacı eşin destek tazminatı hesaplanırken emekli aylığı esas alınarak hesap yapılmıştır. Destek emekli olduğuna göre emekli olduktan sonra bu dönemde başka bir işte çalıştığı kanıtlanırsa o gelirin esas alınması, böyle bir iddia ileri sürülmez veya kanıtlanmaz ise mirasçısı olan eşe emekli maaşı dışında ancak asgari ücret düzeyinde bir destek sağlayabileceğinin kabulü gerekir. Bu durum karşısında davacının yoksun kaldığı destek tazminatının desteğin ek gelirine göre veya ek geliri ispatlanamaz ise asgari ücret esas alınarak hesaplanması gerekir. Açıklanan yön gözetilmeden desteğin emeklilik maaşına göre destek hesabının yapılması ayrı bir bozma nedenidir.
4.HD.16.10.2008, E.2008/11467 - K.2008/11898
(5) Davacı eşin emekli maaşı alacağı gerekçesiyle pasif dönem zararı hesaba katılmamıştır. Oysa, destek zararı ölenin pasif dönemini de kapsar. Desteğin, davacı eşine pasif dönemde destek vermeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı maddi ve manevi tazminat talebidir. Davacıların desteği sigorta emeklisi olup ölmeden önce çiftçilik yapmıştır. Bilirkişi raporu ile davacının aktif ve pasif dönem zararları belirlenmiştir. Mahkemece davacı eşin pasif devrede emekli maaşı alacağı ve bu nedenle zararı bulunmadığı gerekçesiyle aktif dönem zararı esas alınarak karar verilmiştir. Oysa davacı eş için destek zararı ölenin pasif dönemini de kapsar. Desteğin davacı eşine pasif dönemde destek vermeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Davacı eşin pasif dönemdeki artırımsız destekten yoksun kalma zararının da belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Davacıların desteğinin Sigorta emeklisi olup ölmeden önce çiftçilik yaptığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi raporu ile davacının aktif ve pasif dönem zararları belirlenmiştir. Mahkemece davacı eş Havva F.’ın pasif devrede emekli maaşı alacağı ve bu nedenle zararı bulunmadığı gerekçesiyle aktif dönem zararı esas alınarak karar verilmiştir. Oysa davacı eş için destek zararı ölenin pasif dönemini de kapsar. Desteğin davacı eşine pasif dönemde destek vermeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır.
Açıklanan nedenle davacı eşin pasif dönemdeki artırımsız destekten yoksun kalma zararının da belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı, gerekçe ile pasif dönem zararının reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun bulunmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.20.02.2009, E.2008/7818 - K.2009/2466
(6) “Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. 79 yaşında ölen destek olay tarihinde gelir getiren bir işte çalışmasa bile, eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davacılar ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar murislerinin trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemişlerdir. Mahkemece 79 yaşında ölen desteğin tanık beyanları dikkate alındığında fiilen çalıştığına dair bilgi ve belge olmadığı bu nedenle destek tazminatı hesaplaması yapılamayacağı gerekçesiyle maddi tazminat istemi reddedilmiş manevi tazminat istemi ise kısmen kabul edilmiştir.
“Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. BK'nun 45. maddesi gereğince bu tür hizmet ve yardımlar da destek kabul edilip bunların karşılığı olarak maddi tazminat ödenmesi gerekir.
Buna göre 79 yaşında olan desteğin olay tarihinde gelir getiren bir işte çalıştığı ispatlanamasa bile yukarıda belirtilen şekilde eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekirken, bu yönler üzerinde durulmadan yazılı gerekçe ile maddi tazminat isteğinin tümden reddedilmiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.17.04.2008, E.2007/8981 - K.2008/5368
(7) Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığına göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret esas alınmak suretiyle hesaplanacak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmelidir.
Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Kural olarak, eşin ölümü durumunda onun desteğinden yoksun kalan diğer eş yararına destekten yoksun kalınan süre ile sınırlı olarak Borçlar Yasasının 45/2 maddesi geregince destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilir.
Mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda desteğin bir sosyal güvenlik kurumundan aldığı emekli aylığı destek geliri olarak kabul edilmiş ve davacının uğradığı destekten yoksun kalma tazminatı bu gelire göre belirlenmiştir. Desteğin ölmeden önce net asgari ücret düzeyinden daha fazla bir geliri olduğu kanıtlanamadığına göre, hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde emekli aylığına göre destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanması doğru değildir. Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığına göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret üzerinden hesaplanacak destekten yoksun kalma zararına hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.24.06.2008 E. 2007/11168 K. 2008/8629
(8) Ölen desteğin emekli öğretmen ve emekli eşi olması ve hiçbir işte çalışmayıp emekli ve dul maaşı ile geçimini sağlamakta oluşu, destek tazminatı isteminin reddini gerektirmez. Desteğin ev kadını olarak destekliği asgari ücret düzeyinde değerlendirilmelidir.
Davacı, davalı sürücünün kusurlu eylemiyle annesine çarparak ölümüne yol açtığını belirtmek suretiyle destekten yoksun kalma isteminde bulunmuştur. Yerel mahkemece, davacının emekli öğretmen ve emekli eşi olması, desteğin ise hiçbir işte çalışmayıp dul maaşı ile geçimini sağlayan bir kimse olması nedeniyle, davacının desteğe ihtiyacı bulunmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemece hükme dayanak alınan ve olay tarihinde altmış yaşında bulunan annenin davacıya destek olamayacağına ilişkin bilirkişi raporu gerçeğe uygun bulunmamaktadır. Desteğin yaşı itibariyle, bir ev kadını olarak elde edebileceği geliri belirlenmeli, bunun mümkün olamaması halinde ise, desteğin asgari ücret düzeyinde geliri olabileceği benimsenerek, bu miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Yerel mahkemece, anılan yönler gözetilmeden, somut olaya uygun düşmeyen bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı şekilde, destekten yoksun kalma tazminatının reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD.06.04.2000, 1095-3151
(9) Desteğin yaşı, ölüm tarihindeki işi, kazancı, emekli olup olmadığı, çalışma gücü olup araştırıldıktan sonra alınacak bilirkişi raporuna göre karar verilmelidir.
Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir. Tazminatın belirlenmesine ilişkin bilirkişi raporunda desteğin 1934 doğumlu olup 62 yaşında öldüğü benimsenerek hesap yapılmıştır. Oysa dosyada mevcut veraset ilamından ve ceza dosyası kapsamından desteğin 1341 doğumlu olduğu anlaşılmaktadır. Desteğin doğum tarihinin ve yaşının yanlış ele alınarak fazla hesap yapılması doğru görülmemiştir. Mahkemece; desteğin ölüm tarihindeki işi, kazancı, emekli olup olmadığı, gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığı, çalışmaya muktedir olup olmadığı hususları araştırıldıktan sonra yeni bir bilirkişi incelemesi yapılarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken somut verilere uygun olmayan bilirkişi raporunun hükme esas alınmış olması bozmayı gerektirmiştir.
4.HD.04.10.1999, E.1999/5996 - K.1999/7895
(10) Emekli aylığı dışında kazanç elde etme durumu
Müteveffanın emekli olmasına karşın, bu devrede emekli aylığı dışında ayrıca gelir sağlayıp eş ve çocuklarına destek sağladığının ispatı halinde, bu hususun kabulü ile buna göre düzenlenen bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğrudur.
19.HD.13.09.1995, 9085-6941
(11) Ölenin emekli memur olması
Ölen desteğin emekli memur olması ve davacılara dul maaşı bağlanmış bulunması, destek davasının reddini gerektirmez.
4.HD.06.05.1995, 9085-6941
(12) Desteğin emekli olmasına karşın, lokanta işlerinde çalışarak ek gelir elde ettiği tanık beyanlarından anlaşılmasına göre, davacı eş için maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken, bunun reddi doğru olmamıştır.
Davacı eş için Bağ-Kur’dan maaş bağlanmış ise de, miras bırakanın emekli olmasına rağmen lokanta işlerinde çalıştığı ve bu yüzden ek gelir elde ettiği tanık beyanlarından anlaşıldığına göre bu hususta gerekli inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre davacı eş için maddi tazminat verilmesi gerekirken bunun reddi doğru değildir.
Her ne kadar davacı eş için Bağ-Kur'dan maaş bağlanmış ise de, miras bırakanın emekli olmasına rağmen lokanta işlerinde çalıştığı ve bu yüzden ek gelir elde ettiği tanık beyanlarından anlaşıldığına göre bu hususta gerekli inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre davacı eş için maddi tazminat verilmesi gerekirken bunun reddi doğru değildir.
HGK.18.10.2000, E.2000/4-1271 - K.2000/1290
(13) Desteğin çalışabilme gücü, fiziki ve beden yapısı, çalıştığı işin özel¬likleri gözönüne alınarak daha kaç yıl çalışıp kazanç sağlayabileceği araştı¬rılmalıdır.
Bilirkişi raporunda davacıların desteğinin öldüğü tarihte 61 yaşında bu¬lunduğu kabul edilerek PMF tabloları uyarınca 75 yaşına kadar yaşayacağı öngörülmüş ve bu yaşam süresince gerçekleşecek muhtemel zararı tespit edil¬miştir. Destekten yoksun kalma tazminatında ömür değil ölenin çalışabilme gücü yani “faal çalışma süresi” esas alınmalıdır. O halde, davacıların ölen desteğinin çalıştığı işin özelliklerine, ölenin fiziki ve beden yapısına göre, ma¬halli koşullar da gözönüne alınarak, olası yaşam süresi içinde “daha kaç yıl çalışıp kazanç sağlayabileceği” ve davacılara yardımda bulunacağı hususunun tespit edilmesi ve buna göre zararın belirlenmesi gerekir.
4.HD.25.09.1979, 4602-10323
(14) Desteğin ileri yaşta olması, yardım ve hizmet ederek, ev işlerini yaparak destek sağlamasına engel değildir.
Yerleşmiş içtihatlara göre, bedelsiz olarak başkasının bakımını sağlayan ya da ona yardım eden kimse destek sayılmıştır. Destek, yalnız başkasına yaşamak için gerekli ihtiyaçları sağlayan ya da bunların temini için para veren kimse değildir. Bu hizmetleri görmek suretiyle çalışmasını doğrudan doğruya başkalarına tahsis eden kimse de destek sayılacağından, yalnızca ev işlerini gören bir kadın da kocasının desteği sayılabilir. Trafik kazasında ölen desteğin 1932 doğumlu olması, onun destek olamayacağına gerekçe olamaz.
Trafik kazasında ölen 1932 doğumlu Yeter H. ev hanımıdır. Yerleşmiş içtihatlara göre, bedelsiz olarak başkasının bakımını sağlayan ya da ona yardım eden kimse destek sayılmıştır. Bu yardım değişik şekillerde olabilir. Destek yalnız başkasına yaşamak için gerekli ihtiyaçları sağlayan yada bunların temini için para veren kimse değildir. Bu hizmetleri görmek suretiyle çalışmasını doğrudan doğruya başkalarına tahsis eden kimse de destektir. O nedenle yalnızca ev işlerini gören bir kadın da kocasının desteği sayılabilir. Trafik kazasında ölen desteğin 1932 doğumlu olması,onun destek olamayacağına gerekçe olamaz. Mahkemece, davacı sağ eşin, ev hanımı olan Yeter H'in ölümü nedeni ile BK.nun 45/son maddesine göre ne kadar tazminat isteyebileceğinin tesbiti için gerekirse talimat yolu ile uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile sağ eşin destekten yoksun kalma tazminatı isteminin reddi doğru görülmemiş, hükmün davacı eş yararına bozulması gerekmiştir.
11.HD.13.9.1999, E.1999/4689 - K.1999/6755
(15) Davacının ölen eşinin polislik mesleğinden emekli olduktan sonra ek iş yapıp yapmadığı araştırılıp, sonucuna göre destek tazminatının hesaplattırılması gerekir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Davacının desteği olan ölen eşinin polislik mesleğinden emekli olduktan sonra ek iş yapıp yapmadığı konusunda davacının delilleri usulünce toplandıktan sonra sonucuna göre davacının yoksun kaldığı destek tazminatının uzman bilirkişiye hesaplattırılması gerekirken, eksik inceleme ile desteğin emeklilik maaşı haricinde asgari ücret düzeyinde ek gelirinin olduğu kabul edilerek hesaplanması doğru görülmemiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Borçlar Kanununun 45/2. maddesinde " ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararlarını da tazmin etmek lazım gelir" hükmüne yer verilmiştir. Davacının desteği olan ölen eşinin polislik mesleğinden emekli olduktan sonra ek iş yapıp yapmadığı konusunda davacının delilleri usulünce toplandıktan sonra sonucuna göre davacının yoksun kaldığı destek tazminatının uzman bilirkişiye hesaplattırılması gerekirken eksik inceleme ile desteğin emeklilik maaşı haricinde asgari ücret düzeyinde ek gelirinin olduğu kabul edilerek hesaplanan bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
17.HD.28.09.2009, E.2009/3915 - K.2009/5711
YAŞLILARIN DESTEKLİĞİNDE PARASAL ÖLÇÜ
Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. 79 yaşında ölen desteğin olay tarihinde gelir getiren bir işte çalıştığı ispatlanamasa bile yukarıda belirtilen şekilde eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
4.HD.17.04.2008, E.2007/8981-K.2008/5368
Desteğin, emekli de olsa, kalan ömrü süresinde, ev ve çarşı pazar işleri gibi günlük işleri yaparak, aile bütçesine asgari ücret düzeyinde katkı sağlayacağı göz önüne alınıp net asgari ücret üzerinden davacı eş yararına destekten yoksun kalma tazminatı hesaplattırılması gerekir
4.HD.17.06.2010 E. 2009/10653 K. 2010/7338
Destek emekli olduğuna göre, emekli olduktan sonra bu dönemde başka bir işte çalıştığı kanıtlanırsa o gelirin esas alınması, böyle bir iddia ileri sürülmez veya kanıtlanmaz ise mirasçısı olan eşe emekli maaşı dışında ancak asgari ücret düzeyinde bir destek sağlayabileceğinin kabulü gerekir. 4.HD.16.10.2008, E.2008/11467 K.2008/11898
“Davacı eş için destek zararı ölenin pasif dönemini de kapsar. Desteğin davacı eşine pasif dönemde destek vermeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır.”
4.HD.20.02.2009, E.2008/7818 - K.2009/2466
Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığına göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret esas alınmak suretiyle hesaplanacak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmelidir.
4.HD.24.06.2008 E. 2007/11168 K. 2008/8629
Desteğin ileri yaşta olması, yardım ve hizmet ederek, ev işlerini yaparak destek sağlamasına engel değildir.
Yerleşmiş içtihatlara göre, bedelsiz olarak başkasının bakımını sağlayan ya da ona yardım eden kimse destek sayılmıştır. Bu yardım değişik şekillerde olabilir. Destek yalnız başkasına yaşamak için gerekli ihtiyaçları sağlayan yada bunların temini için para veren kimse değildir. Bu hizmetleri görmek suretiyle çalışmasını doğrudan doğruya başkalarına tahsis eden kimse de destektir.
11.HD.13.9.1999, E.1999/4689 - K.1999/6755
TABLOLAR
PMF-1931 Yaşam Tablosu
Yaş Bakiye
Ortalama Ömür Yaş Bakiye
Ortalama Ömür Yaş Bakiye
Ortalama Ömür
0 56.64 30 37.50 61 14.23
1 60.60 31 36.70 62 13.59
2 60.58 32 35.90 63 12.97
3 59.97 33 35.10 64 12.35
4 59.22 34 34.29 65 11.75
5 58.41 35 33.49 66 11.17
6 57.57 36 32.69 67 10.51
7 56.71 37 31.90 68 10.05
8 55.83 38 31.10 69 9.50
9 54.93 39 30.31 70 8.98
10 54.03 40 29.73 71 8.47
11 53.11 41 28.73 72 7.98
12 52.19 42 27.95 73 7.54
13 51.28 44 26.40 74 7.08
14 50.37 45 25.64 75 6.88
15 49.49 46 24.78 76 6.25
16 48.62 47 24.12 77 5.86
17 47.78 48 23.36 78 5.50
18 46.96 49 22.62 79 5.15
19 46.15 50 21.88 80 4.85
20 45.90 51 21.15 81 4.52
21 44.59 52 20.42 82 5.22
22 43.83 53 19.70 83 3.95
23 43.03 54 18.98 84 3.71
24 42.27 55 18.28 90 2.71
25 41.49 56 17.82 95 2.40
26 40.70 57 16.90 100 2.00
27 39.90 58 16.10 105 1.00
28 39.10 59 15.55
29 38.32 60 14.89
ÇALIŞMA SÜRELERİ (AKTİVİTE) TABLOSU
ERKEK KADIN
Yaş Devam edecek fizik hayat süreleri Devam edecek faal hayat süreleri Fark Oran Yaş Devam edecek fizik hayat süreleri Devam edecek faal hayat süreleri Fark Oran
15 48.03 39.83 8.20 0.830 15 50.54 36.33 13.71 0.698
20 43.85 35.50 8.35 0.810 20 45.85 32.02 13.96 0.726
25 39.70 31.23 8.47 0.786 25 41.82 27.86 13.83 0.666
30 35.56 26.99 8.57 0.758 30 37.79 23.78 14.01 0.629
35 31.47 22.84 8.63 0.725 35 33.72 19.80 13.92 0.587
40 27.47 18.82 8.65 0.685 40 29.66 16.02 13.64 0.540
45 23.59 15.01 8.58 0.636 45 25.64 12.53 13.11 0.488
50 19.89 11.50 5.39 0.578 50 21.71 9.43 12.68 0.434
55 16.43 8.40 8.03 0.511 55 17.93 6.80 11.13 0.379
60 13.26 5.79 7.47 0.436 60 14.40 4.69 9.71 0.325
62 12.09 4.90 7.19 0.405 62 13.08 3.99 9.09 0.305
64 10.97 4.09 6.88 0.372 64 11.81 3.38 8.43 0.286
66 9.92 3.38 6.54 0.340 66 10.60 2.83 7.77 0.267
68 8.93 2.75 6.18 0.307 68 9.46 2.36 7.10 0.249
70 8.01 2.20 5.81 0.274 70 8.39 1.96 6.43 0.233
Yaş TRH - 2010 TRHA - 2010 TRSH - 2010 SGK - 2008
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
0 71,93 78,02 76,67 84,00 74,32 81,62 - -
1 72,35 77,66 77,19 83,69 74,79 81,29 - -
2 71,42 76,68 76,25 82,71 73,85 80,31 - -
3 70,47 75,70 75,30 81,72 72,90 79,33 - -
4 69,52 74,72 74,34 80,74 71,95 78,34 - -
5 68,57 73,73 73,37 79,74 70,99 77,35 - -
6 67,60 72,74 72,40 78,75 70,03 76,36 - -
7 66,63 71,75 71,42 77,76 69,05 75,37 - -
8 65,66 70,76 70,44 76,76 68,08 74,37 - -
9 64,68 69,76 69,45 75,77 67,09 73,38 - -
10 63,70 68,77 68,46 74,77 66,11 72,38 - -
11 62,72 67,78 67,47 73,77 65,13 71,38 - -
12 61,74 66,78 66,47 72,77 64,14 70,39 - -
13 60,76 65,79 65,48 71,77 63,16 69,39 - -
14 59,78 64,79 64,48 70,78 62,18 68,39 61,12 68,05
15 58,80 63,80 63,48 69,78 61,19 67,39 60,13 67,06
16 57,84 62,81 62,49 68,78 60,22 66,40 59,14 66,07
17 56,87 61,82 61,50 67,78 59,24 65,40 58,16 65,07
18 55,91 60,83 60,52 66,79 58,27 64,41 57,19 64,08
19 54,95 59,84 59,54 65,80 57,30 63,42 56,22 63,09
20 53,99 58,85 58,57 64,81 56,33 62,43 55,25 62,11
21 53,04 57,86 57,61 63,82 55,37 61,44 54,28 61,12
22 52,09 56,88 56,64 62,83 54,41 60,46 53,31 60,13
23 51,14 55,89 55,68 61,84 53,45 59,47 52,35 59,14
24 50,19 54,90 54,71 60,85 52,49 58,48 51,38 58,16
25 49,24 53,92 53,75 59,86 51,52 57,50 50,41 57,17
26 48,28 52,93 52,78 58,87 50,56 56,51 49,44 56,18
27 47,33 51,95 51,81 57,88 49,60 55,52 48,48 55,19
28 46,37 50,97 50,85 56,89 48,64 54,53 47,51 54,20
29 45,41 49,98 49,88 55,90 47,68 53,55 46,54 53,22
30 44,45 49,00 48,91 54,91 46,71 52,56 45,57 52,23
31 43,50 48,02 47,94 53,92 45,75 51,57 44,60 51,24
32 42,54 47,04 46,97 52,93 44,79 50,59 43,64 50,26
33 41,58 46,06 46,00 51,94 43,83 49,60 42,67 49,28
34 40,62 45,08 45,03 50,95 42,87 48,62 41,71 48,29
35 39,67 44,10 44,07 49,97 41,91 47,63 40,74 47,31
36 38,72 43,12 43,10 48,98 40,96 46,65 39,78 46,33
37 37,77 42,15 42,14 47,99 40,00 45,67 38,82 45,35
38 36,81 41,17 41,18 47,00 39,05 44,68 37,86 44,37
39 35,87 40,20 40,22 46,02 38,10 43,70 36,91 43,39
40 34,93 39,23 39,26 45,03 37,15 42,72 35,96 42,41
41 33,99 38,26 38,30 44,04 36,21 41,74 35,01 41,44
42 33,05 37,30 37,35 43,06 35,27 40,77 34,06 40,47
43 32,12 36,34 36,40 42,08 34,34 39,79 33,12 39,50
44 31,19 35,38 35,46 41,09 33,42 38,81 32,19 38,53
45 30,27 34,43 34,52 40,11 32,50 37,84 31,27 37,57
46 29,36 33,48 33,59 39,13 31,59 36,87 30,35 36,62
47 28,46 32,54 32,67 38,16 30,68 35,90 29,44 35,67
48 27,56 31,60 31,75 37,18 29,79 34,94 28,54 34,72
49 26,67 30,67 30,84 36,21 28,90 33,97 27,64 33,77
50 25,79 29,74 29,93 35,23 28,02 33,01 26,76 32,83
51 24,93 28,82 29,03 34,26 27,15 32,05 25,88 31,90
52 24,06 27,90 28,14 33,29 26,29 31,09 25,02 30,96
53 23,21 26,98 27,26 32,33 25,44 30,14 24,16 30,04
54 22,37 26,08 26,39 31,37 24,60 29,20 23,31 29,12
55 21,54 25,18 25,52 30,41 23,76 28,26 22,48 28,20
56 20,74 24,29 24,66 29,46 22,94 27,33 21,65 27,29
57 19,94 23,40 23,81 28,52 22,13 26,41 20,84 26,38
58 19,15 22,52 22,97 27,58 21,33 25,49 20,04 25,48
59 18,38 21,65 22,15 26,65 20,55 24,59 19,25 24,58
60 17,62 20,79 21,33 25,73 19,77 23,70 18,48 23,70
61 16,88 19,94 20,52 24,82 19,01 22,82 17,72 22,82
62 16,14 19,09 19,73 23,92 18,26 21,94 16,97 21,94
63 15,42 18,26 18,95 23,03 17,53 21,08 16,24 21,08
64 14,72 17,43 18,19 22,14 16,81 20,22 15,52 20,22
65 14,04 16,63 17,44 21,26 16,10 19,38 14,82 19,38
66 13,37 15,85 16,70 20,39 15,41 18,54 14,13 18,54
67 12,72 15,08 15,98 19,53 14,73 17,72 13,46 17,72
68 12,08 14,32 15,27 18,68 14,06 16,91 12,81 16,91
69 11,47 13,58 14,57 17,85 13,41 16,11 12,17 16,11
70 10,87 12,87 13,90 17,03 12,77 15,32 11,54 15,32
71 10,29 12,18 13,23 16,22 12,15 14,56 10,93 14,56
72 9,73 11,51 12,59 15,43 11,54 13,80 10,34 13,80
73 9,20 10,85 11,96 14,65 10,95 13,07 9,77 13,07
74 8,68 10,22 11,35 13,90 10,38 12,35 9,22 12,35
75 8,17 9,62 10,76 13,16 9,82 11,66 8,68 11,66
76 7,69 9,05 10,18 12,44 9,28 10,98 8,16 10,98
77 7,24 8,51 9,63 11,75 8,76 10,33 7,66 10,33
78 6,81 8,00 9,09 11,07 8,25 9,69 7,18 9,69
79 6,40 7,50 8,57 10,42 7,77 9,08 6,72 9,08
80 5,99 7,01 8,06 9,78 7,29 8,50 6,28 8,50
81 5,59 6,55 7,57 9,17 6,84 7,93 5,85 7,93
82 5,23 6,12 7,10 8,59 6,40 7,39 5,44 7,39
83 4,90 5,71 6,66 8,03 5,98 6,88 5,06 6,88
84 4,57 5,32 6,23 7,50 5,59 6,40 4,70 6,40
85 4,25 4,93 5,83 7,00 5,22 5,94 4,36 5,94
86 3,93 4,54 5,44 6,52 4,86 5,51 4,04 5,51
87 3,64 4,20 5,07 6,06 4,52 5,10 3,74 5,10
88 3,37 3,88 4,72 5,63 4,20 4,71 3,45 4,71
89 3,12 3,59 4,38 5,21 3,89 4,34 3,17 4,34
90 2,90 3,29 4,07 4,82 3,59 3,99 2,91 3,99
91 2,66 2,97 3,77 4,46 3,32 3,67 2,67 3,67
92 2,39 2,64 3,50 4,13 3,08 3,37 2,46 3,37
93 2,10 2,32 3,27 3,82 2,86 3,11 2,28 3,11
94 1,80 1,99 3,05 3,55 2,66 2,86 2,12 2,86
95 1,55 1,67 2,85 3,29 2,48 2,64 1,97 2,64
96 1,40 1,36 2,66 3,06 2,30 2,44 1,82 2,44
97 1,23 1,05 2,49 2,84 2,14 2,24 1,69 2,24
98 0,96 0,75 2,33 2,64 1,99 2,07 1,57 2,07
99 0,50 0,50 2,18 2,45 1,85 1,90 1,46 1,90
100 - - 2,04 2,29 1,72 1,76 1,36 1,76
101 - - 1,92 2,14 1,61 1,62 1,27 1,62
102 - - 1,81 2,00 1,50 1,50 1,19 1,50
103 - - 1,71 1,88 1,41 1,40 1,12 1,39
104 - - 1,61 1,76 1,32 1,30 1,05 1,30
105 - - 1,52 1,66 1,24 1,21 0,99 1,21
106 - - 1,44 1,55 1,16 1A3 0,94 1,12
107 - - 1,34 1,44 1,09 1,05 0,89 1,04
108 - - 1,23 1,30 1,01 0,97 0,83 0,95
109 - - 1,05 1,09 0,89 0,86 0,75 0,82
110 - - 0,72 0,73 0,66 0,65 0,50 0,50
Türkiye Kadın-Erkek Hayat (TRH - 2010) Türkiye Kadın-Erkek Hayat Annüite (TRHA - 2010) Türkiye Kadın-Erkek Sigortalı Hayat (TRSH - 2010) Sosyal Güvenlik Kurumu Kadın-Erkek Hayat (SGK - 2008)
TRH-2010 ERKEK
YAŞ qx Px •x dx ex YAŞ dx Px "x dx ex
O 0,019533 0,980467 100.000,00 1.953,31 71,93 50 0,005159 0,994841 92.248,01 475,94 25,79
1 0,000888 0,999112 98.046,69 87,08 72,35 51 0,005558 0,994442 91.772,07 510,08 24,93
2 0,000776 0,999224 97.959,61 76,03 71,42 52 0,006163 0,993837 91.261,98 562,44 24,06
3 0,000686 0,999314 97.883,58 67,17 70,47 53 0,006979 0,993021 90.699,55 633,00 23,21
4 0,000642 0,999358 97.816,41 62,84 69,52 54 0,008014 0,991986 90.066,55 721,77 22,37
5 0,000552 0,999448 97.753,58 54,00 68,57 55 0,008968 0,991032 89.344,78 801,27 21,54
6 0,000430 0,999570 97.699,57 42,00 67,60 56 0,009810 0,990190 88.543,51 868,63 20,74
7 0,000355 0,999645 97.657,57 34,64 66,63 57 0,010834 0,989166 87.674,87 949,90 19,94
8 0,000327 0,999673 97.622,92 31,92 65,66 58 0,012050 0,987950 86.724,97 1.045,07 19,15
9 0,000347 0,999653 97.591,00 33,84 64,68 59 0,013470 0,986530 85.679,90 1.154,15 18,38
10 0,000335 0,999665 97.557,16 32,66 63,70 60 0,014781 0,985219 84.525,75 1.249,42 17,62
11 0,000291 0,999709 97.524,50 28,40 62,72 61 0,016036 0,983964 83.276,33 1.335,41 16,88
12 0,000295 0,999705 97.496,10 28,77 61,74 62 0,017600 0,982400 81.940,92 1.442,13 16,14
13 0,000347 0,999653 97.467,33 33,78 60,76 63 0,019498 0,980502 80.498,79 1.569,56 15,42
14 0,000446 0,999554 97.433,56 43,43 59,78 64 0,021763 0,978237 78.929,24 1.717,70 14,72
15 0,000551 0,999449 97.390,13 53,71 58,80 65 0,024068 0,975932 77.211,54 1.858,30 14,04
16 0,000626 0,999374 97.336,42 60,90 57,84 66 0,026344 0,973656 75.353,23 1.985,10 13,37
17 0,000690 0,999310 97.275,52 67,14 56,87 67 0,028939 0,971061 73.368,13 2.123,20 12,72
18 0,000745 0,999255 97.208,38 72,42 55,91 68 0,031899 0,968101 71.244,93 2.272,62 12,08
19 0,000790 0,999210 97.135,96 76,76 54,95 69 0,035280 0,964720 68.972,31 2.433,34 11,47
20 0,000858 0,999142 97.059,20 83,24 53,99 70 0,039232 0,960768 66.538,97 2.610,44 10,87
21 0,000932 0,999068 96.975,96 90,37 53,04 71 0,043486 0,956514 63.928,53 2.779,99 10,29
22 0,000973 0,999027 96.885,60 94,26 52,09 72 0,047834 0,952166 61.148,54 2.925,00 9,73
23 0,000981 0,999019 96.791,34 94,91 51,14 73 0,052306 0,947694 58.223,54 3.045,44 9,20
24 0,000955 0,999045 96.696,43 92,33 50,19 74 0,056931 0,943069 55.178,10 3.141,34 8,68
25 0,000919 0,999081 96.604,09 88,75 49,24 75 0,063283 0,936717 52.036,76 3.293,05 8,17
26 0,000905 0,999095 96.515,35 87_31 48,28 76 0,071007 0,928993 48.743,71 3.461,13 7,69
27 0,000906 0,999094 96.428,03 87,40 47,33 77 0,078297 0,921703 45.282,58 3.545,49 7,24
28 0,000924 0,999076 96.340,63 89,00 46,37 78 0,084963 0,915037 41.737,09 3.546,13 6,81
29 0,000957 0,999043 96.251,64 92,11 45,41 79 0,090677 0,909323 38.190,96 3.463,05 6,40
30 0,000973 0,999027 96.159,52 93,56 44,45 80 0,099237 0,900763 34.727,91 3.446,30 5,99
31 0,000978 0,999022 96.065,96 94,00 43,50 81 0,111418 0,888582 31.281,61 3.485,35 5,59
32 0,001010 0,998990 95.97_li.97
96,93 42,54 82 0,123215 0,876785 27.796,27 3.424,93 5,23
33 0,001068 0,998932 95.875,03 102,38 41,58 83 0,133970 0,866030 24.371,34 3.265,03 4,90
34 0,001152 0,998848 95.772,66 110,32 40,62 84 0,142406 0,857594 21.106,31 3.005,67 4,57
35 0,001202 0,998798 95.662,34 115,02 39,67 85 0,153331 0,846669 18.100,64 2.775,38 4,25
36 0,001236 0,998764 95.547,31 118_05 38,72 86 0,170400 0,829600 15.325,25 2.611,42 3,93
37 0,001320 0,998680 95.429,26 125,95 37,77 87 0,189071 0,810929 12.713,84 2.403,82 3,64
38 0,001456 0,998544 95.303,31 138,72 36,81 88 0,208788 __ 0,791212 10.310,01 2.152,61 3,37
39 0,001643 0,998357 95.164,59 156,37 35,87 89 0,227740 0,772260 8.157,41 1.857,76 3,12
40 0,001769 0,998231 95.008,22 168,05 34,93 90 0,241418 0,758582 6.299,64 1.520,85 2,90
41 0,001861 0,998139 94.840,17 176,49 33,99 91 0,253833 0,746167 4.778,79 1.213,02 2,66
42 0,002048 0,997952 94.663,67 193,87 33,05 92 0,271552 0,728448 3.565,78 968,29 2,39
43 0,002331 0,997669 94.469,81 220,18 32,12 93 0,302863 0,697137 2.597,48 786,68 2,10
44 0,002710 0,997290 94.249,63 255,42 31,19 94 0,368996 0,631004 1.810,80 668,18 1,80
45 0,003020 0,996980 93.994,21 283,87 30,27 95 0,444244 0,555756 1.142,62 507,6 1,55
46 0,003269 0,996731 93.710,34 306,36 29,36 96 0,480228 0,519772 635,02 304,95 1,40
47 0,003630 0,996370 93.403,98 339,04 28,46 97 0,501158 0,498842 330,06 165,41 1,23
48 0,004104 0,995896 93.064,94 381,93 27,56 98 0,540448 0,459552 164,65 88,98 0,96
49 0,004693 0,995307 92.683,01 435,00 26,67 99 1,000000 0,000000 75,67 75,67 0,50
TÜRKİYE HAYAT TABLOSU ERKEKTablo Adı: TRH - 2010 Erkek
Tablo Türü: Köprü, Bütünleşik
Kullanımı: Genel nüfus ölümlülüğü
Ülke: Türkiye
Veri Kaynağı: Genel nüfus sayımı verisi
Gözlem Dönemi: 1927 - 2000 nüfus sayımları
Gözlem Birimi: Nüfus sayımlarında yaş gruplarına göre birey sayısı
Oluşturulma Yöntemi: Coğrafi sınır standardizasyonu için geriye dönük interpolasyon, yaş düzeltmeleri için Kernel çekirdek fonksiyonları, sayımlar arası 5,10,15,20 yıllık hayat tabloları için Preston-Bennet tekniği, 1930-2000 periyodu Ölüm modetlemesi için çarpımsal (Multiplicative) regresyon modeli, tek yaş ölüm oranlarının ve hayatta kalma oranlarının elde edilmesinde; 0-4 yaş için MORTPACK programında kullanılan katsayılar, diğer yaşlar için Karup-King tekniği kullanılmıştır.
Kaynak: Türkiye Hayat ve Hayat Annüite Tablolarının Oluşturulması Projesi Sonuç Raporu
En Küçük Yaş: 0
En Büyük Yaş: 99
Ondalık Basamak Sayısı: 6
TÜRKİYE
TRH-2010 KADIN
YAŞ qx Px lx d* ex YAŞ qx Px lx dx ex
O 0,008161 0,991839 100.000,00 816,11 78,02 50 0,002650 0,997350 96.638,68 256,06 29,74
1 0,000278 0,999722 99.183,89 27,57 77,66 51 0,002840 0,997160 96.382,62 273,75 28,82
2 0,000235 0,999765 99.156,31 23,32 76,68 52 0,003129 0,996871 96.108,87 300,72 27,90
3 0,000202 0,999798 99.132,99 20,07 75,70 53 0,003517 0,996483 95.808,16 336,94 26,98
4 0,000187 0,999813 99.112,92 18,50 74,72 54 0,004006 0,995994 95.471,21 382,44 26,08
5 0,000143 0,999857 99.094,41 14,17 73,73 55 0,004401 0,995599 95.088,77 418,45 25,18
6 0,000116 0,999884 99.080,25 11,53 72,74 56 0,004735 0,995265 94.670,32 448,28 24,29
7 0,000100 0,999900 99.068,72 9,89 71,75 57 0,005225 0,994775 94.222,04 492,34 23,40
8 0,000093 0,999907 99.058,82 9,26 70,76 58 0,005875 0,994125 93.729,70 550,63 22,52
9 0,000097 0,999903 99.049,57 9,62 69,76 59 0,006688 0,993312 93.179,07 623,14 21,65
10 0,000094 0,999906 99.039,95 9,31 68,77 60 0,007251 0,992749 92.555,94 671,16 20,79
11 0,000084 0,999916 99.030,64 8,34 67,78 61 0,007724 0,992276 91.884,78 709,70 19,94
12 0,000084 0,999916 99.022,30 8,37 66,78 62 0,008609 0,991391 91.175,08 784,97 19,09
13 0,000095 0,999905 99.013,94 9,39 65,79 63 0,009923 0,990077 90.390,11 896,96 18,26
14 0,000115 0,999885 99.004,55 11,41 64,79 64 0,011685 0,988315 89.493,14 1.045,69 17,43
15 0,000135 0,999865 98.993,13 13,37 63,80 65 0,013220 0,986780 88.447,45 1.169,28 16,63
16 0,000148 0,999852 98.979,76 14,66 62,81 66 0,014533 0,985467 87.278,18 1.268,37 15,85
17 0,000162 0,999838 98.965,11 16,05 61,82 67 0,016337 0,983663 86.009,80 1.405,18 15,08
18
0,000177 0,999823 98.949,06 17,54 60,83 68 0,018672 0,981328 84.604,62 1.579,70 14,32
19 0,000193 0,999807 98.931,51 19,14 59,84 69 0,021583 0,978417 83.024,92 1.791,93 13,58
20 0,000210 0,999790 98.912,37 20,76 58,85 70 0,024463 0,975537 81.232,99 1.987,24 12,87
21 0,000226 0,999774 98.891,62 22,31 57,86 71 0,027224 0,972776 79.245,75 2.157,41 12,18
22 0,000241 0,999759 98.869,30 23,83 56,88 72 0,030523 0,969477 77.088,34 2.352,96 11,51
23 0,000256 0,999744 98.845,48 25,30 55,89 73 0,034440 0,965560 74.735,38 2.573,88 10,85
24 0,000271 0,999729 98.820,18 26,73 54,90 74 0,039082 0,960918 72.161,50 2.820,20 10,22
25 0,000282 0,999718 98.793,45 27,90 53,92 75 0,044930 0,955070 69,341,30 3.115,50 9,62
26 0,000295 0,999705 98.765,55 29,09 52,93 76 0,051247 0,948753 66.225,81 3.393,88 9,05
27 0,000311 0,999689 98.736,46 30,68 51,95 77 0,057276 0,942724 62.831,93 3.598,77 8,51
28 0,000331 0,999669 98.705,77 32^69 50,97 78 0,062975 0,937025 59.233,16 3.730,18 8,00
29 0,00035^ 0,999644 98.673,09 35^)9 49,98 79 0,068250 0,931750 55.502,98 3.788,10 7,50
30 0,000372 0,999628 98.638,00 36,67 49,00 80 0,075940 0,924060 51.714,88 3.927,21 7,01
31 0,000385 0,999615 98.601,33 37,98 48,02 81 0,086117 0,913883 47.787,67 4.115,31 6,55
32 0,000411 0,999589 98.563,35 40,53 47,04 82 0,095750 0,904250 43.672,36 4.181,63 6,12
33 0,000450 0,999550 98.522,82 44,32 46,06 83 0,104485 0,895515 39.490,73 4.126,17 5,71
34 0,000501 0,999499 98.478,50 49,35 45,08 84 0,111664 0,888336 35.364,56 3.948,94 5,32
35 0,000536 0,999464 98.429,15 52,71 44,10 85 0,122720 0,877280 31.415,62 3.855,31 4,93
36 0,000562 0,999438 98.376,44 55,25 43,12 86 0,139435 0^860565 27.560,31 3.842,87 4,54
37 0,000613 0,999387 98.321,19 60,29 42,15 87 0,156215 0,843785 23.717,43 3.705,02 4,20
38 0,000690 0,999310 98.260,91 67,83 41,17 88 0,171981 0,828019 20.012,42 3.441,75 3,88
39 0,000793 0,999207 98.193,08 77,88 40,20 89 0,184245 0,815755 16.570,67 3.053,07 3,59
40 0,000860 0,999140 98.115,19 84,41 39,23 90 0,196392 0,803608 13.517,60 2.654,75 3,29
41 0,000911 0,999089 98.030,78 89,27 38,26 91 0,215417 0,784583 10.862,85 2.340,04 2,97
42 0,001015 0,998985 97.941,51 99,41 37,30 92 0,239333 0,760667 8.522,81 2.039,79 2,64
43 0,001174 0,998826 97.842,10 114,83 36,34 93 0,270550 0,729450 6.483,02 1.753,98 2,32
44 0,001387 0,998613 97.727,27 135,54 35,38 94 0,313514 0,686486 4.729,04 1.482,62 1,99
45 0,001574 0,998426 97.591,73 153,57 34,43 95 0,370141 0,629859 3.246,42 1.201,63 1,67
46 0,001725 0,998275 97.438,16 168,07 33,48 96 0,445527 0,554473 2.044,79 911,01 1,36
47 0,001918 0,998082 97.270,09 186,60 32,54 97 0,559928 0,440072 1.133,78 634,83 1,05
48 0,002154 0,997846 97.083,49 209,13 31,60 98 0,747798 0,252202 498,95 373,11 0,75
49 0,002433 0,997567 96.874,36 235,68 30,67 99 1,000000 0,000000 125,84 125,84 0,50
TÜRKİYE HAYAT TABLOSU KADIN
Tablo Adı: TRH - 2010 Kadın
Tablo Türü: Köprü, Bütünleşik
Kullanımı: Genel nüfus ölümlülüğü
Ülke: Türkiye
Veri Kaynağı: Genel nüfus sayımı verisi
Gözlem Dönemi: 1927
sayımları
Gözlem Birimi: Nüfus sayımlarında yaş gruplarına göre birey sayısı
Oluşturulma Yöntemi: Coğrafi sınır standardizasyonu için geriye dönük interpolasyon, yaş düzeltmeleri için Kernel çekirdek fonksiyonları, sayımlar arası 5,10,15,20 yıllık hayat tabloları için Preston-Bennet tekniği, 1930-2000 periyodu ölüm modellemesi için çarpımsal (Multiplicative) regresyon modeli, tek yaş ölüm oranlarının ve hayatta kalma oranlarının elde edilmesinde; 0-4 yaş için MORTPACK programında kullanılan katsayılar, diğer yaşlar için Karup-King tekniği kullanılmıştır.
Kaynak: Türkiye Hayat ve Hayat Annüite Tablolarının Oluşturulması Projesi Sonuç Raporu
En Küçük Yaş: 0
En Büyük Yaş: 99
Ondalık Basamak Sayısı: 6
CSO 1980 BEKLENEN ÖMÜR SÜRELERİ
Yaş ERKEK KADIN Yaş ERKEK KADIN
0 70,83 75,83 50 25,36 29,53
1 70,13 75,04 51 24,52 28,67
2 69,20 74,11 52 23,70 27,82
3 68,27 73,17 53 22,89 26,98
4 67,34 72,23 54 22,08 26,14
5 66,40 71,28 55 21,29 25,31
6 65,46 70,34 56 20,51 24,49
7 64,52 69,39 57 19,74 23,67
8 63,57 68,44 58 18,99 22,86
9 62,62 67,48 59 18,24 22,05
10 61,66 66,53 60 17,51 21,25
11 60,71 65,58 61 16,79 20,44
12 59,75 64,62 62 16,08 19,65
13 58,80 63,67 63 15,38 18,86
14 57,86 62,71 64 14,70 18,08
15 56,93 61,76 65 14,04 17,32
16 56,00 60,82 66 13,39 16,57
17 55,09 59,87 67 12,76 15,83
18 54,18 58,93 68 12,14 15,10
19 53,27 57,98 69 11,54 14,38
20 52,37 57,04 70 10,96 13,67
21 51,47 56,10 71 10,39 12,97
22 50,57 55,16 72 9,84 12,28
23 49,66 54,22 73 9,30 11,60
24 48,75 53,28 74 8,79 10,95
25 47,84 52,34 75 8,31 10,32
26 46,93 51,40 76 7,84 9,71
27 46,01 50,46 77 7,40 9,12
28 45,09 49,52 78 6,97 8,55
29 44,16 48,59 79 6,57 8,01
30 43,24 47,65 80 6,18 7,48
31 42,31 46,71 81 5,80 6,98
32 41,38 45,78 82 5,44 6,49
33 40,46 44,84 83 5,09 6,03
34 39,54 43,91 84 4,77 5,59
35 38,61 42,98 85 4,46 5,18
36 37,69 42,05 86 4,18 4,80
37 36,78 41,12 87 3,91 4,43
38 35,87 40,20 88 3,66 4,09
39 34,96 39,28 89 3,41 3,77
40 34,05 38,36 90 3,18 3,45
41 33,16 37,46 91 2,94 3,15
42 32,26 36,55 92 2,70 2,85
43 31,38 35,66 93 2,44 2,55
44 30,50 34,77 94 2,17 2,24
45 29,62 33,88 95 1,87 1,91
46 28,76 33,00 96 1,54 1,56
47 27,90 32,12 97 1,20 1,21
48 27,04 31,25 98 0,84 0,84
49 26,20 30,39 99 0,50 0,50
Kn (% 10)
1 liranın (n) devre sonundaki ulaşım değeri: Kn
n %10 n %10
1 1.1000.0000 26 11.9181.7654
2 1.2100.0000 27 13.1099.9419
3 1.3310.0000 28 14.4209.9361
4 1.4641.0000 29 15.8630.9297
5 1.6105.1000 30 17.4494.0227
6 1.7715.6100 31 19.1943.4250
7 1.9487.1710 32 21.1137.7675
8 2.1435.8881 33 23.2251.5442
9 2.3579.4769 34 25.5476.6986
10 2.5937.4246 35 28.1024.3685
11 2.8531.1671 36 30.9126.8053
12 3.1384.2838 37 34.0039.4859
13 3.4522.7121 38 37.4043.4344
14 3.7974.9834 39 41.1447.7779
15 4.1772.4817 40 45.2592.5557
16 4.5949.7299 41 49.7851.8112
17 5.0544.7028 42 54.7636.9924
18 5.5599.1731 43 60.2400.6916
19 6.1159.0904 44 66.2640.7608
20 6.7274.9995 45 72.8904.8368
21 7.4002.4994 46 80.1795.3205
22 8.1402.7494 47 88.1974.8526
23 8.9543.0243 48 97.0172.3378
24 9.8497.3268 49 106.7189.5716
25 10.8347.0594 50 117.3908.5288
(%10)
(n) vadeli 1 liranın peşin değeri
n %10 n %10
1 0.9090.9091 26 0.0839.0545
2 0.8264.4628 27 0.0762.7768
3 0.7513.1480 28 0.0693.4335
4 0.6830.1346 29 0.0630.3941
5 0.6209.2132 30 0.0573.0855
6 0.5644.7393 31 0.0520.9868
7 0.5131.5812 32 0.0473.6244
8 0.4665.0738 33 0.0430.5676
9 0.4240.9762 34 0.0391.4251
10 0.3855.4329 35 0.0355.8410
11 0.3504.9390 36 0.0323.4918
12 0.3186.3082 37 0.0294.0835
13 0.2896.6438 38 0.0267.3486
14 0.2633.3125 39 0.0243.0442
15 0.2393.9205 40 0.0220.9493
16 0.2176.2914 41 0.0200.8630
17 0.1978.4467 42 0.0182.6027
18 0.1798.5879 43 0.0166.0025
19 0.1635.0799 44 0.0150.9113
20 0.1486.4363 45 0.0137.1921
21 0.1351.3057 46 0.0124.7201
22 0.1228.4597 47 0.0113.3819
23 0.1116.7816 48 0.0103.0745
24 0.1015.2560 49 0.0093.7041
25 0.0922.9600 50 0.0085.1855
(% 10)
Devre sonu taksitleri müddet sonu değeri
n %10 n %10
1 1.00000000 26 109.1817.6538
2 2.1000.0000 27 121.0999.4191
3 3.3100.0000 28 134.2099.3611
4 4.6410.0000 29 148.6309.2972
5 6.1051.0000 30 164.4940.2269
6 7.7156.1000 31 181.9434.2496
7 9.4871.7100 32 201.1377.6745
8 11.4358.8810 33 222.2515.4420
9 13.5794.7691 34 245.4766.9862
10 15.9374.2460 35 271.0243.6848
11 18.5311.6706 36 299.1268.0533
12 21.3842.8377 37 330.0394.8586
13 24.5227.1214 38 364.0434.3445
14 27.9749.8336 39 401.4477.7789
15 31.7724.8169 40 442.5925.5568
16 35.9497.2986 41 487.8518.1125
17 40.5447.0285 42 537.6369.9237
18 45.5991.7313 43 592.4006.9161
19 51.1590.9045 44 652.6407.6077
20 57.2749.9949 45 718.9048.3685
21 64.0024.9944 46 791.7953.2054
22 71.4027.4939 47 871.9748.5259
23 79.5430.2433 48 960.1723.3785
24 88.4973.2676 49 1057.1895.7163
25 98.3470.5943 50 1163.9085.2880
(%10)
Devre sonlarında (n) devre müddetle yatırılan 1 liralık taksitlerin peşin değerleri toplamı
n %10 n %10
1 0.9090.9091 26 9.1609.4547
2 1.7355.3719 27 9.2372.2316
3 2.4868.5199 28 9.3065.6651
4 3.1698.6545 29 9.3696.0591
5 3.7907.8677 30 9.4269.1447
6 4.3552.6070 31 9.4790.1315
7 4.8684.1882 32 9.5263.7559
8 5.3349.2620 33 9.5694.3236
9 5.7590.2382 34 9.6085.7487
10 6.1445.6711 35 9.6441.5897
11 6.4950.6100 36 9.6765.0816
12 6.8136.9182 37 9.7059.1651
13 7.1033.5620 38 9.7326.5137
14 7.3666.8746 39 9.7569.5579
15 7.6060.7951 40 9.7790.5072
16 7.8237.0864 41 9.7991.3702
17 8.0215.5331 42 9.8173.9729
18 8.2014.1210 43 9.8339.9753
19 8.3649.2009 44 9.8490.8867
20 8.5135.6372 45 9.8628.0788
21 8.6486.9429 46 9.8752.7989
22 8.7715.4026 47 9.8866.1808
23 8.8832.1842 48 9.8969.2553
24 8.9847.4402 49 9.9062.9594
25 9.0770.4002 50 9.9148.1449
“Devre başı ödemeli belirli süreli rant” formüllerinde kullanılan
% 5 oranına göre düzenlenmiş
KOMÜTASYON TABLOSU
D% = x yaşta olanların iskonto edilmiş sayıları.
Nx = x ve daha ileri yaşta olanların iskonto edilmiş sayıları toplamı.
% 5
Yaş Dx Nx Yaş D* Nx
0 1.000.000,00 19.141.515,90
1 924.685,8 18.141.515,9 41 127.847,5 1.956.378,7
2 862.608,2 17216.830,1 42 121.386,1 1.828.531,2
3 810.187,6 16.354.221,9 43 115.196,1 1.707.145,1
4 764.922,1 15.544.034,3 44 109.264,8 1.591.949,0
5 725.031,4 14.779.112,2 45 103.579,7 1.482.684,2
6 689.233,2 14.054.080,8 46 98.129,25 1.379.104,48
7 656.593,1 13.364.847,6 47 92.902,53 1.280.975,23
8 626.425,1 12.708.254,5 48 87.888,91 1.188.072,70
9 598.222,3 12.081.829,4 49 83.078,56 1.100.183,79
10 571.610,4 11.483.601,7 50 78.461,92 1.017.105,23
11 546.311,4 10.911.996,7 51 74.030.47 938.643,31
12 522.123,2 10.365.685,3 52 69.775,78 864.612,84
13 498.900,3 9.843.562,1 53 65.689,86 794.837,06
14 476.541,8 9.344.661,8 54 61.765,63 729.147,20
15 454.981,6 8.868.120,0 55 57.996,16 667.381,57
16 343.185,4 8.413.137,4 56 54.375,38 609.385,41
17 414.133,4 7.978.952,0 57 50.897,37 555.010,03
18 394.827,4 7.564.818,6 58 47.556,85 504.112,66
19 376.277,6 7.169.991,2 59 44.349,21 456.555,81
20 358.500,5 6.793.713,6 60 41.270,08 412.206,60
2! 341.512,0 6.435.213,1 61 38.315,67 370.936,52
22 325.323,2 6.093.701,1 62 35.482,71 332.620,85
23 309.934,5 5.768.377,9 63 32.768,52 297.138,14
24 295.330,8 5.458.443,4 64 30.170,58 264.369,62
2:- 281.475,2 5.163.112,6 65 27.687,31 234.199,04
26 268.303,8 4.881.637,4 66 25.317,06 206.511,73
27 255.718,8 4.613.333,6 67 23.058,99 181.194,67
28 243.692,7 4.357.614,8 68 20.912,44 158.135,68
29 232.199,8 4.113.922,1 69 18.877,09 137.223,24
30 221.215,1 3.881.722,3 70 16.953,00 118.346,15
31 210.714,7 3.660.507,2 71 15.140,23 101.393,15
32 200.676,0 3.449.792,5 72 13.439,27 86.252,92
33 191.077,8 3.249.116,5 73 11.850,29 72.813,65
34 181.899,0 3.058.038,7 74 10.373,61 60.963,36
35 173.120,2 2.876.139,7 75 9.009,248 50.589,746
36 164.722,2 2.703.019,5 .76 7.756,925 41.580,498
37 156.687,4 2.538.297,3 77 6.615,859 33.823,573
38 148.998,3 2.381.609,9 78 5.584,824 27.207,714
39 141.639,2 2.232.611,6 79 4.661,643 21.622,890
40 134.593,7 2.090.972,4 80 3.843,552 16.961,247
KADINLAR İÇİN
YENİDEN EVLENME OLASILIK TABLOLARI
Moser tablosu :
20 yaşındaki dul kadın için %72
25 yaşındaki dul kadın için %48
30 yaşındaki dul kadın için %28
35 yaşındaki dul kadın için %17
40 yaşındaki dul kadın için % 9
Stauffer/Schaetzle tablosu :
18 yaşındaki dul kadın için %75
20 yaşındaki dul kadın için %70
25 yaşındaki dul kadın için %40
30 yaşındaki dul kadın için %26
35 yaşındaki dul kadın için %15
40 yaşındaki dul kadın için % 9
45 yaşındaki dul kadın için % 7
50 yaşındaki dul kadın için % 4
55 yaşındaki dul kadın için % 3
AYİM (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) tablosu :
17-20 yaş arası %52
21-25 yaş arası %40
26-30 yaş arası %27
31-35 yaş arası %17
36-40 yaş arası % 9
41-50 yaş arası % 2
51-55 yaş arası % 1
Yukardaki yüzdeler, çocuksuz eşler için olup, AYİM uygulamasında 18 yaşından küçük her çocuk için %5 indirim yapılmaktadır.
ERKEKLER İÇİN
YENİDEN EVLENME OLASILIK TABLOLARI
Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 1967-1973 yılları arasındaki yedi yıllık dönemi kapsayan bir araştırmaya göre, ülkemizde eşi ölen erkeklerin, eşi ölen kadınlara oranla, yeniden evlenme olasılıklarının %77,13 oranında daha yüksek olduğu gibi bir sonuca varıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bunun ne derece sağlıklı bir saptama olduğu hususunda kuşkularımızı belirttikten sonra, genç bir akademisyen tarafından bu %77,13 oranının Moser ile Stauffer/Schaetzle’nin kadınlar için düzenledikleri tablolara uygulanması sonucu ortaya çıkan (erkekler için evlenme olasılıkları) tablolarını aşağıda veriyoruz:
Moser tablosunun erkeklere uygulanması:
20 yaşındaki dul erkek için %90
25 yaşındaki dul erkek için %85
30 yaşındaki dul erkek için %50
35 yaşındaki dul erkek için %30
40 yaşındaki dul erkek için %16
50 yaşındaki dul erkek için % 4
Stauffer/Schaetzle (erkekler için) tablosu :
18 yaşındaki dul erkek için %75
20 yaşındaki dul erkek için %70
25 yaşındaki dul erkek için %40
30 yaşındaki dul erkek için %26
35 yaşındaki dul erkek için %15
40 yaşındaki dul erkek için % 9
45 yaşındaki dul erkek için % 7
50 yaşındaki dul erkek için % 4
55 yaşındaki dul erkek için % 3
AYİM tablosunun erkeklere uyarlanması:
17-20 yaş arası erkekler %90
21-25 yaş arası erkekler %70
26-30 yaş arası erkekler %48
31-35 yaş arası erkekler %30
36-40 yaş arası erkekler %15
41-50 yaş arası erkekler % 4
51-55 yaş arası erkekler % 2
Yukardaki oranlardan, 18 yaşından küçük her çocuk için %5 indirim yapılacaktır.
ASGARİ ÜCRETLER
(01.01.1998 -31.12.2013 arası)
İndirimsiz
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
01.01.1998-01.08.1998 35.44 25.05 7 ay 175,35
01.08.1998-01.10.1998 47.84 32.99 2 ay 65,98
01.10.1998-01.01.1999 47.84 34.57 3 ay 103,72
01.01.1999-01.07.1999 78.08 58.95 6 ay 353,69
01.07.1999-01.01.2000 93.60 70.22 6 ay 421,33
01.01.2000-01.07.2000 109.80 82.42 6 ay 494,51
01.07.2000-01.01.2001 118.80 88.94 6 ay 533,66
01.01.2001-01.07.2001 139.95 102.37 6 ay 614,22
01.07.2001-01.08.2001 146.95 107.32 1 ay 107,32
01.08.2001-01.01.2002 167.94 122.19 5 ay 610,95
01.01.2002-01.07.2002 222.00 163.56 6 ay 981,36
01.07.2002-01.01.2003 250.88 184.25 6 ay 1.105,50
01.01.2003-01.01.2004 306.00 225.99 12 ay 2.711,88
01.01.2004-01.07.2004 423,00 303,08 6 ay 1.818,48
01.07.2004-01.01.2005 444,15 318,23 6 ay 1.909,38
01.01.2005-01.01.2006 488,70 350,15 12 ay 4.201,80
01.01.2006-01.01.2007 531,00 380,46 12 ay 4.565,52
01.01.2007-01.07.2007 562,50 403,02 6 ay 2.418,12
01.07.2007-01.01.2008 585,00 419,15 6 ay 2.514,90
01.01.2008-01.07.2008 608,40 435,92 6 ay 2.615,52
01.07.2008-01.01.2009 638,70 457,63 6 ay 2.745,78
01.01.2009-01.07.2009 666,00 477,19 6 ay 2.863,14
01.07.2009-01.01.2010 693,00 496,53 6 ay 2.979,18
01.01.2010-01.07.2010 729,00 521,89 6 ay 3.131,34
01.07.2010-01.01.2011 760,50 544,44 6 ay 3.266,64
01.01.2011-01.07.2011 796,50 570,22 6 ay 3.421,32
01.07.2011-01.01.2012 837,00 599,21 6 ay 3.595,26
01.01.2012-01.07.2012 886,50 634,64 6 ay 3.807,84
01.07.2012-01.01.2013 940,50 673,30 6 ay 4.039,80
01.01.2013-01.07.2013 978,60 699,61 6 ay 4.197,66
01.07.2013-01.01.2014 1.021,50 730,28 6 ay 4.381,68
ASGARİ ÜCRETLER
(01.01.1998 -31.12.2013 arası)
Bekâr
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
01.01.1998-01.08.1998 35.44 25.05 7 ay 175,35
01.08.1998-01.10.1998 47.84 32.99 2 ay 65,98
01.10.1998-01.01.1999 47.84 34.57 3 ay 103,72
01.01.1999-01.07.1999 78.08 58.95 6 ay 353,69
01.07.1999-01.01.2000 93.60 70.22 6 ay 421,33
01.01.2000-01.07.2000 109.80 82.42 6 ay 494,51
01.07.2000-01.01.2001 118.80 88.94 6 ay 533,66
01.01.2001-01.07.2001 139.95 102.37 6 ay 614,22
01.07.2001-01.08.2001 146.95 107.32 1 ay 107,32
01.08.2001-01.01.2002 167.94 122.19 5 ay 610,95
01.01.2002-01.07.2002 222.00 163.56 6 ay 981,36
01.07.2002-01.01.2003 250.88 184.25 6 ay 1.105,50
01.01.2003-01.01.2004 306.00 225.99 12 ay 2.711,88
01.01.2004-01.07.2004 423,00 303,08 6 ay 1.818,48
01.07.2004-01.01.2005 444,15 318,23 6 ay 1.909,38
01.01.2005-01.01.2006 488,70 350,15 12 ay 4.201,80
01.01.2006-01.01.2007 531,00 380,46 12 ay 4.565,52
01.01.2007-01.07.2007 562,50 403,02 6 ay 2.418,12
01.07.2007-01.01.2008 585,00 419,15 6 ay 2.514,90
01.01.2008-01.07.2008 608,40 481,55 6 ay 2.889,30
01.07.2008-01.01.2009 638,70 503,26 6 ay 3.019,56
01.01.2009-01.07.2009 666,00 527,13 6 ay 3.162,78
01.07.2009-01.01.2010 693,00 546,48 6 ay 3.278,88
01.01.2010-01.07.2010 729,00 576,57 6 ay 3.459,42
01.07.2010-01.01.2011 760,50 599,12 6 ay 3.594,72
01.01.2011-01.07.2011 796,50 629,96 6 ay 3.779,76
01.07.2011-01.01.2012 837,00 658,95 6 ay 3.953,70
01.01.2012-01.07.2012 886,50 701,14 6 ay 4.206,84
01.07.2012-01.01.2013 940,50 739,80 6 ay 4.438,80
01.01.2013-01.07.2013 978,60 773,01 6 ay 4.638,06
01.07.2013-01.01.2014 1.021,50 803,68 6 ay 4.822,08
ASGARİ ÜCRETLER
(01.01.1998 -31.12.2013 arası)
Evli çocuksuz
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
01.01.1998-01.08.1998 35.44 25.05 7 ay 175,35
01.08.1998-01.10.1998 47.84 32.99 2 ay 65,98
01.10.1998-01.01.1999 47.84 34.57 3 ay 103,72
01.01.1999-01.07.1999 78.08 58.95 6 ay 353,69
01.07.1999-01.01.2000 93.60 70.22 6 ay 421,33
01.01.2000-01.07.2000 109.80 82.42 6 ay 494,51
01.07.2000-01.01.2001 118.80 88.94 6 ay 533,66
01.01.2001-01.07.2001 139.95 102.37 6 ay 614,22
01.07.2001-01.08.2001 146.95 107.32 1 ay 107,32
01.08.2001-01.01.2002 167.94 122.19 5 ay 610,95
01.01.2002-01.07.2002 222.00 163.56 6 ay 981,36
01.07.2002-01.01.2003 250.88 184.25 6 ay 1.105,50
01.01.2003-01.01.2004 306.00 225.99 12 ay 2.711,88
01.01.2004-01.07.2004 423,00 303,08 6 ay 1.818,48
01.07.2004-01.01.2005 444,15 318,23 6 ay 1.909,38
01.01.2005-01.01.2006 488,70 350,15 12 ay 4.201,80
01.01.2006-01.01.2007 531,00 380,46 12 ay 4.565,52
01.01.2007-01.07.2007 562,50 403,02 6 ay 2.418,12
01.07.2007-01.01.2008 585,00 419,15 6 ay 2.514,90
01.01.2008-01.07.2008 608,40 490,67 6 ay 2.944,02
01.07.2008-01.01.2009 638,70 512,39 6 ay 3.074,34
01.01.2009-01.07.2009 666,00 537,13 6 ay 3.222.78
01.07.2009-01.01.2010 693,00 556,47 6 ay 3.338,82
01.01.2010-01.07.2010 729,00 587,50 6 ay 3.525,00
01.07.2010-01.01.2011 760,50 610,05 6 ay 3.660,03
01.01.2011-01.07.2011 796,50 641,90 6 ay 3.851,40
01.07.2011-01.01.2012 837,00 670,90 6 ay 4.025,40
01.01.2012-01.07.2012 886,50 714,43 6 ay 4.286,58
01.07.2012-01.01.2013 940,50 753,09 6 ay 4.518,54
01.01.2013-01.07.2013 978,60 788,68 6 ay 4.732,08
01.07.2013-01.01.2014 1.021,50 819,35 6 ay 4.916,10
ASGARİ ÜCRETLER
(01.01.1998 -31.12.2013 arası)
Evli 1 çocuklu
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
01.01.1998-01.08.1998 35.44 25.05 7 ay 175,35
01.08.1998-01.10.1998 47.84 32.99 2 ay 65,98
01.10.1998-01.01.1999 47.84 34.57 3 ay 103,72
01.01.1999-01.07.1999 78.08 58.95 6 ay 353,69
01.07.1999-01.01.2000 93.60 70.22 6 ay 421,33
01.01.2000-01.07.2000 109.80 82.42 6 ay 494,51
01.07.2000-01.01.2001 118.80 88.94 6 ay 533,66
01.01.2001-01.07.2001 139.95 102.37 6 ay 614,22
01.07.2001-01.08.2001 146.95 107.32 1 ay 107,32
01.08.2001-01.01.2002 167.94 122.19 5 ay 610,95
01.01.2002-01.07.2002 222.00 163.56 6 ay 981,36
01.07.2002-01.01.2003 250.88 184.25 6 ay 1.105,50
01.01.2003-01.01.2004 306.00 225.99 12 ay 2.711,88
01.01.2004-01.07.2004 423,00 303,08 6 ay 1.818,48
01.07.2004-01.01.2005 444,15 318,23 6 ay 1.909,38
01.01.2005-01.01.2006 488,70 350,15 12 ay 4.201,80
01.01.2006-01.01.2007 531,00 380,46 12 ay 4.565,52
01.01.2007-01.07.2007 562,50 403,02 6 ay 2.418,12
01.07.2007-01.01.2008 585,00 419,15 6 ay 2.514,90
01.01.2008-01.07.2008 608,40 497,52 6 ay 2.985,12
01.07.2008-01.01.2009 638,70 519,23 6 ay 3.115,38
01.01.2009-01.07.2009 666,00 544,62 6 ay 3.267,72
01.07.2009-01.01.2010 693,00 563,97 6 ay 3.383,82
01.01.2010-01.07.2010 729,00 595,70 6 ay 3.574,20
01.07.2010-01.01.2011 760,50 618,25 6 ay 3.709,50
01.01.2011-01.07.2011 796,50 650,86 6 ay 3.905,16
01.07.2011-01.01.2012 837,00 679,86 6 ay 4.079,16
01.01.2012-01.07.2012 886,50 724,40 6 ay 4.346,40
01.07.2012-01.01.2013 940,50 763,06 6 ay 4.578,36
01.01.2013-01.07.2013 978,60 798,69 6 ay 4.792,14
01.07.2013-01.01.2014 1.021,50 829,36 6 ay 4.976,16
ASGARİ ÜCRETLER
(01.01.1998 -31.12.2013 arası)
Evli 2 çocuklu
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
01.01.1998-01.08.1998 35.44 25.05 7 ay 175,35
01.08.1998-01.10.1998 47.84 32.99 2 ay 65,98
01.10.1998-01.01.1999 47.84 34.57 3 ay 103,72
01.01.1999-01.07.1999 78.08 58.95 6 ay 353,69
01.07.1999-01.01.2000 93.60 70.22 6 ay 421,33
01.01.2000-01.07.2000 109.80 82.42 6 ay 494,51
01.07.2000-01.01.2001 118.80 88.94 6 ay 533,66
01.01.2001-01.07.2001 139.95 102.37 6 ay 614,22
01.07.2001-01.08.2001 146.95 107.32 1 ay 107,32
01.08.2001-01.01.2002 167.94 122.19 5 ay 610,95
01.01.2002-01.07.2002 222.00 163.56 6 ay 981,36
01.07.2002-01.01.2003 250.88 184.25 6 ay 1.105,50
01.01.2003-01.01.2004 306.00 225.99 12 ay 2.711,88
01.01.2004-01.07.2004 423,00 303,08 6 ay 1.818,48
01.07.2004-01.01.2005 444,15 318,23 6 ay 1.909,38
01.01.2005-01.01.2006 488,70 350,15 12 ay 4.201,80
01.01.2006-01.01.2007 531,00 380,46 12 ay 4.565,52
01.01.2007-01.07.2007 562,50 403,02 6 ay 2.418,12
01.07.2007-01.01.2008 585,00 419,15 6 ay 2.514,90
01.01.2008-01.07.2008 608,40 504,36 6 ay 3.026,16
01.07.2008-01.01.2009 638,70 526,08 6 ay 3.156,48
01.01.2009-01.07.2009 666,00 552,11 6 ay 3.312,66
01.07.2009-01.01.2010 693,00 571,46 6 ay 3.428,76
01.01.2010-01.07.2010 729,00 603,91 6 ay 3.623,46
01.07.2010-01.01.2011 760,50 626,45 6 ay 3.758,70
01.01.2011-01.07.2011 796,50 659,82 6 ay 3.958,92
01.07.2011-01.01.2012 837,00 688,82 6 ay 4.132,92
01.01.2012-01.07.2012 886,50 734,37 6 ay 4.406,22
01.07.2012-01.01.2013 940,50 773,03 6 ay 4.638,18
01.01.2013-01.07.2013 978,60 809,70 6 ay 4.858,20
01.07.2013-01.01.2014 1.021,50 840,37 6 ay 5.042,22
ASGARİ ÜCRETLER
(01.01.1998 -31.12.2013 arası)
Evli 3 çocuklu
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
01.01.1998-01.08.1998 35.44 25.05 7 ay 175,35
01.08.1998-01.10.1998 47.84 32.99 2 ay 65,98
01.10.1998-01.01.1999 47.84 34.57 3 ay 103,72
01.01.1999-01.07.1999 78.08 58.95 6 ay 353,69
01.07.1999-01.01.2000 93.60 70.22 6 ay 421,33
01.01.2000-01.07.2000 109.80 82.42 6 ay 494,51
01.07.2000-01.01.2001 118.80 88.94 6 ay 533,66
01.01.2001-01.07.2001 139.95 102.37 6 ay 614,22
01.07.2001-01.08.2001 146.95 107.32 1 ay 107,32
01.08.2001-01.01.2002 167.94 122.19 5 ay 610,95
01.01.2002-01.07.2002 222.00 163.56 6 ay 981,36
01.07.2002-01.01.2003 250.88 184.25 6 ay 1.105,50
01.01.2003-01.01.2004 306.00 225.99 12 ay 2.711,88
01.01.2004-01.07.2004 423,00 303,08 6 ay 1.818,48
01.07.2004-01.01.2005 444,15 318,23 6 ay 1.909,38
01.01.2005-01.01.2006 488,70 350,15 12 ay 4.201,80
01.01.2006-01.01.2007 531,00 380,46 12 ay 4.565,52
01.01.2007-01.07.2007 562,50 403,02 6 ay 2.418,12
01.07.2007-01.01.2008 585,00 419,15 6 ay 2.514,90
01.01.2008-01.07.2008 608,40 508,93 6 ay 3.053,58
01.07.2008-01.01.2009 638,70 530,64 6 ay 3.183,84
01.01.2009-01.07.2009 666,00 557,11 6 ay 3.342,66
01.07.2009-01.01.2010 693,00 576,45 6 ay 3.458,70
01.01.2010-01.07.2010 729,00 609,37 6 ay 3.656,22
01.07.2010-01.01.2011 760,50 631,92 6 ay 3.791,52
01.01.2011-01.07.2011 796,50 665,79 6 ay 3.994,74
01.07.2011-01.01.2012 837,00 694,79 6 ay 4.168,74
01.01.2012-01.07.2012 886,50 741,02 6 ay 4.446,12
01.07.2012-01.01.2013 940,50 779,68 6 ay 4.678,08
01.01.2013-01.07.2013 978,60 817,04 6 ay 4.902,24
01.07.2013-01.01.2014 1.021,50 847,71 6 ay 5.086,26
ASGARİ ÜCRETLER
(01.01.1998 -31.12.2013 arası)
Evli 4 çocuklu
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
01.01.1998-01.08.1998 35.44 25.05 7 ay 175,35
01.08.1998-01.10.1998 47.84 32.99 2 ay 65,98
01.10.1998-01.01.1999 47.84 34.57 3 ay 103,72
01.01.1999-01.07.1999 78.08 58.95 6 ay 353,69
01.07.1999-01.01.2000 93.60 70.22 6 ay 421,33
01.01.2000-01.07.2000 109.80 82.42 6 ay 494,51
01.07.2000-01.01.2001 118.80 88.94 6 ay 533,66
01.01.2001-01.07.2001 139.95 102.37 6 ay 614,22
01.07.2001-01.08.2001 146.95 107.32 1 ay 107,32
01.08.2001-01.01.2002 167.94 122.19 5 ay 610,95
01.01.2002-01.07.2002 222.00 163.56 6 ay 981,36
01.07.2002-01.01.2003 250.88 184.25 6 ay 1.105,50
01.01.2003-01.01.2004 306.00 225.99 12 ay 2.711,88
01.01.2004-01.07.2004 423,00 303,08 6 ay 1.818,48
01.07.2004-01.01.2005 444,15 318,23 6 ay 1.909,38
01.01.2005-01.01.2006 488,70 350,15 12 ay 4.201,80
01.01.2006-01.01.2007 531,00 380,46 12 ay 4.565,52
01.01.2007-01.07.2007 562,50 403,02 6 ay 2.418,12
01.07.2007-01.01.2008 585,00 419,15 6 ay 2.514,90
01.01.2008-01.07.2008 608,40 513,49 6 ay 3.080,94
01.07.2008-01.01.2009 638,70 535,20 6 ay 3.211,20
01.01.2009-01.07.2009 666,00 562,10 6 ay 3.372,60
01.07.2009-01.01.2010 693,00 581,45 6 ay 3.488,70
01.01.2010-01.07.2010 729,00 614,84 6 ay 3.689,04
01.07.2010-01.01.2011 760,50 637,38 6 ay 3.824,28
01.01.2011-01.07.2011 796,50 671,76 6 ay 4.030,56
01.07.2011-01.01.2012 837,00 700,77 6 ay 4.204,62
01.01.2012-01.07.2012 886,50 747,67 6 ay 4.486,02
01.07.2012-01.01.2013 940,50 786,33 6 ay 4.717,98
01.01.2013-01.07.2013 978,60 824,38 6 ay 4.946,28
01.07.2013-01.01.2014 1.021,50 855,05 6 ay 5.130,30
YILLARA GÖRE
ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ TABLOSU
2008 2009 2010 2011 2012 2013
Bekâr 45,43 49,95 54,68 59,74 66,49 73.40
Evli çocuksuz 54,76 59,94 65,61 71,68 79,79 89,07
Evli (1) çocuklu 61,60 67,43 73,81 80,64 89,76 99,08
Evli (2) çocuklu 68,44 74,93 82,01 89,60 99,73 110,09
Evli (3) çocuklu 73,01 79,92 87,48 95,57 106,38 117,43
Evli (4) çocuklu 77,57 84,92 92,95 101,54 113,03 124,77
Not :
01.01.2013 tarihinden itibaren Damga Vergisi oranı binde 7,59 olarak değişmiştir.
Buna bağlı olarak daha önce gönderdiğimiz asgari ücret tablosundaki net ücretler
değişen Damga Vergisi oranına göre yeniden düzenlenmiştir.
RAPOR ÖRNEKLERİ
Tarih: 18.06.2012
İSTANBUL 34.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dosya No : 2011/54
Davacılar: 1) Fatma Kaleli, 2) Duygu Kaleli, 3) Ziya Kaleli (Vekilleri : Av. Serap Badur)
Davalılar : 1) Has Gıda Tic. San. A.Ş. (Vekili: Av. Can Atalay)
2) Kudret Bahar
3) K. Sigorta A.Ş. (Vekili: Av. İpek Çaycı)
Konu : 06.10.2008 günü trafik kazasında ölen İshak Kaleli’nin eşi ve çocuklarının destekten yoksun kalma tazminat isteklerinin, (önceki raqorumuzda belirtilen eksik belgeler tamamlanmış ve ilgili meslek kuruluşundan emsal kazançlar bildirilmiş olmakla) “yeniden” incelenmesi ve değerlendirilmesidir.
I- TAZMİNAT HESABINA ESAS BİLGİLER:
1- Kaza : 06.10.2008 günü 34 ZA 8137 plakalı kamyonet sürücüsü (davalı) Kudret Bahar’ın direksiyon hakimiyetini kaybederek, 34 AV 147 plakalı minibüse çarpışması sonucu, sürücüsü İshak Kaleli ölmüştür
2- Kusur : Kadıköy 1.Ağır Ceza Mahkemesi 07.07.2009 gün E.2008/559 K.2009/232 sayılı kararına ve Adli Tıp Kurumu Trafik Dairesi’nin 20.03.2009 gün 3440-1093 sayılı raporunda, şerit tecavüzünde bulunarak kazaya sebep olan 34 ZA 8137 plakalı kamyonet sürücüsü Kudret Bahar’ın 8/8 tam kusurlu olduğu ve kendi şeridinde seyreden 34 AV 147 plakalı minibüs sürücüsü İshak Kaleli’nin kusursuz olduğu sonucuna varılmıştır.
3- Ölenin destekliği :
28.06.1974 doğumlu İshak Kaleli, 06.10.2008 kaza ve ölüm tarihinde (34) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (34) yıl, eğer ölmeseydi (68) yaşına kadar yaşama olasılığı bulunuyordu. Bu nedenle 34-60 yaş arası aktif dönemi (26) yıl ve 60-68 yaş arası pasif dönemi (8) yıl olmak üzere, toplam desteliği (34) yıldır.
4- Haksahipleri ve destekten yoksunluk süreleri :
a) Eş Fatma Kaleli 15.03.1978 d.lu, 06.10.2008 kaza ve ölüm tarihinde (30) yıl (6) ay (21) günlük olduğundan (31) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (37) yıl ve (68) yaşına kadar yaşayacaktır. Bu nedenle, destekten yoksunluk süresi, eşinin yaşam süresiyle sınırlı olarak (26) yıl aktif dönem ve (8) yıl pasif dönem olmak üzere toplam (34) yıldır.
b) Kız Duygu Kaleli 29.01.200 d.lu, babasını kaybettiği 06.10.2008 tarihinde (8) yıl (8) ay (7) günlük olduğundan (9) yaşında, kız çocukları genel olarak (22) yaşına kadar destek göreceklerinden, destekten yoksunluk süresi (13) yıldır.
c) Oğul Ziya Kaleli 29.09.2001 d.lu, babasını kaybettiği 06.10.2008 tarihinde (7) yaşında, erkek çocuklar genel olarak (18) yaşına kadar destek göreceklerinden, destekten yoksunluk süresi (11) yıldır.
5- Destek payları :
Desteğin kazançlarından (2) pay kendine, (2) pay eşine ve 1’er pay çocuklarına ayırıcağı varsayımıyla destek payları :
11 yıl 2 yıl 13 yıl 8 yıl
Desteğin payı 2/6 2/5 1/2 1/2
Eş Fatma 2/6 2/5 1/2 1/2
Kız Duygu 1/6 1/5 - -
Oğ. Ziya 1/6 - - -
6- Tazminat hesabına esas kazanç unsuru :
a) Davacıların desteği İshak Kaleli’nin, Hüseyin Çınar adlı işletenin yanında şoför olduğuna ilişkin belge ile sürücü belgesi dosyaya konulmuştur.
b) Belge sunulmuş ve davacıların murisinin ticari taşıtlarda şoför olarak çalıştığı kanıtlanmış bulunmakla, İstanbul Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası’nın bildirdiği emsal kazançlara göre tazminat hesaplanacaktır. Yıllara göre bildirilen kazançlar şöyledir:
2008 yılı aylık net : 880 TL.
2009 yılı aylık net : 920 TL.
2010 yılı aylık net : 920 TL.
2011 yılı aylık net : 1.016 TL.
2012 yılı aylık net : 1.016 TL.
II- TAZMİNAT HESABINA ESAS KAZANÇLAR:
1- İşlemiş aktif dönem kazançları :
06.10.2008-06.10.2012 arası (4) yıllık kazançlar :
Dönemler Net ücret Süre Dönem tutarı
06.10.2008-31.12.2008 880,00 3 ay 2.640,00
01.01.2009-31.12.2009 920,00 12 ay 11.040,00
01.01.2010-31.12.2010 920,00 12 ay 11.040,00
01.01.2011-31.12.2011 1.016,00 12 ay 12.192,00
01.01.2012-06.10.2012 1.016,00 9 ay 9.144,00
Toplam (4) yıllık bilinen dönem kazançları 46.056,00
2- İşleyecek aktif dönem kazançları :
Haksahiplerinin (4) yıllık işlemiş aktif dönemden sonra gelen işleyecek aktif dönem kazançları, en son aylık net 1.016 TL. üzerinden, Yargıtayca öngörülen %10 artırım-indirim yöntemine göre, aynı sonucu veren gereksiz tablolar düzenlemek yerine, “Kazanç x Zarar süresi = İşleyecek dönem kazançları” kısa formülüyle aşağıda hesaplanmıştır. Buna göre:
a) Eş Fatma Kaleli yönünden:
(26) yıllık aktif dönem zarar süresinin ilk (4) yıllık işlemiş dönemden sonraki (22) yıllık işleyecek aktif dönem zarar hesabına esas kazançlar:
1.016,00 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 22 yıl = 268.197,60 TL.
b) Kız Duygu Kaleli yönünden :
(13) yıllık zarar süresinin ilk (4) yıllık işlemiş dönemden sonraki (9) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar:
1.016,00 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 9 yıl = 109.717,20 TL.
c) Oğul Ziya Kaleli yönünden :
(11) yıllık zarar süresinin ilk (4) yıllık işlemiş dönemden sonraki (7) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar:
1.016,00 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 7 yıl = 85.335,60 TL.
3- Aktif dönem zarar hesabına esas kazançlar toplamı :
Davacılar İşlemiş dönem İşleyecek dönem Toplam
Eş Fatma 46.056,00 268.197,60 314.253,60
Kız Duygu 46.056,00 109.717,20 155.773,20
Oğ.Ziya 46.056,00 85.335,60 131.391,60
4- Eş Fatma Kaleli’nin (8) yıllık pasif dönem zarar hesabına esas kazançlar :
Pasif dönem tazminatı, en son asgari ücretin vergi indirimsiz net tutarı üzerinden hesaplanacak; kaza tarihinden (26) yıl ve en son asgari ücretin yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden (22) yıl sonraki ulaşım değeri (8.1402) artış katsayısıyla bulunacak ve pasif dönem zararı (26) önceden peşin olarak alınacağından (0.0839) katsayısıyla iskonto edilecektir. Buna göre, haksahibi eşin (8) yıllık pasif dönem zarar hesabına esas kazançlar
673,30 x 8.1402 (K22) x 0.0839 (1/K26) x 12 x 8 yıl = 44.144,64 TL.
III-TAZMİNAT TUTARLARI :
1- Eş Fatma Kaleli’nin (34) yıllık destek zararı :
(26) yıllık aktif dönem :
314.253,60 x 2/6 x 11/26 x 8/8 kusur = 44.317,79 TL.
314.253,60 x 2/5 x 2/26 x 8/8 kusur = 9.669,34 TL.
314.253,60 x 1/2 x 13/26 x 8/8 kusur = 78.563,42 TL.
(8) yıllık pasif dönem.
44.144,64 x 1/2 x 8/8 kusur = 22.072,32 TL.
Toplam (34) yıllık destek zararı : 154.622,87 TL.
Eşin yeniden evlenme şansı :
Kocasının öldüğü tarihte (31) yaşında, işbu rapor tarihinde (34) yaşında, 18 yaşından küçük (2) çocuk sahibi eş Fatma Kaleli’nin yeniden evlenme şansı, Yargıtay görüşleri doğrultusunda, olay tarihine göre değil, rapor (hüküm) tarihine göre belirlenecektir. (Karar örnekleri: 21.HD.28.04.2009, 1753-5913 sayılı, 26.05.2009, 3166-7102 sayılı, 05.11.2002, 7987-9192 sayılı, HGK.17.03.1971, 1153-170 sayılı, 9. HD.17.01.1972, 24111-135 sayılı kararları)
Bu açıklamalara göre (34) yaşındaki kadının yeniden evlenme şansı, Moser tablosunda %17, Stauffer/Schaetzle tablosunda %15, AYİM tablosunda %17 ve üç tablonun ortalaması %16 olup, 18 yaşından küçük (2) çocuk için %5’erden %10 indirimle % 6 olarak belirmektedir. Buna göre dul eş Fatma Kaleli’nin net zararı:
154.622,87 x % 94 = 145.345,50 TL.
2- Kız Duygu Kaleli’nin (13) yıllık destek zararı:
155.773,20 x 1/6 x 11/13 x 8/8 kusur = 21.967,99 TL.
155.773,20 x 1/5 x 2/13 x 8/8 kusur = 4.793,02 TL.
26.761,01 TL.
3- Oğul Ziya Kaleli’nin (11) yıllık destek zararı:
131.391,60 x 1/6 x 8/8 kusur = 21.898,60 TL.
S O N U Ç :
Delillerin takdiri ve değerlendirmesi Mahkemenin Sayın Hakimine ait olmak üzere:
06.10.2008 günü trafik kazasında ölen İshak Kaleli’nin eşi ve çocuklarının destekten yoksun kalma tazminat tutarları, davalı sürücünün 8/8 kusuruna göre:
Eş Fatma Kaleli yönünden 145.345,50 TL.
Kız Duygu Kaleli yönünden 26.761,01 TL.
Oğul Ziya Kaleli yönünden 21.898,60 TL
T o p l a m 194.005,11 TL.
olarak hesaplandığına;
2) 06.10.2008 kaza tarihinde Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası limiti 125.000 TL.olup, yukarda hesaplanan tazminat toplamı limiti aştığından, davalı Sigorta Şirketi’nin, 125.000,00 TL. sigorta limitiyle sorumlu olacağına ilişkin, tarafımdan düzenlenen işbu rapor Mahkemenin yüksek takdirlerine saygı ile sunulur. 18.06.2012
BİLİRKİŞİ
Tarih : 02.07.2012
KADIKÖY 5.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dosya : 2010/231
Davacılar: 1) Ali Yorgancı (Eş)
2) Mahmut Yorgancı (Oğul)) (Vekilleri : Av. Elif İnci)
Davalılar : 1) Şefik Aksu (Araç sahibi)
2) Akif Şentürk (Sürücü)
3) H. Sigorta A.Ş.
Konu : 02.08.2009 günü trafik kazasında ölen Melek Yorgancı’nın desteğinden yoksun kalan eşi ve oğlunun maddi tazminat isteklerinin incelenmesi ve değerlendirilmesidir.
I- İNCELEME VE BELİRLEMELER :
1- Kaza :
02.08.2009 günü davalı sürücü Akif Şentürk, 34 AN 920 plakalı araçla Bostancı yönünden Kadıköy yönüne gitmekte iken, karşı yönden gelen davacı Ali Yorgancı yönetimindeki 34 EF 153 plakalı otomobille çarpışmış; olay sırasında eşine ait araçta yolcu olarak bulunan Melek Yorgancı ölmüştür.
2- Kusur :
Mahkemece görevlendirilen bilirkişi Mak. Müh. Ali Caner tarafından düzenlenen 09.05.2011 günlü raporda, 34 AN 920 plakalı araç sürücüsü (davalı) Akif Şentürk’ün % 75 ve 34 EF 153 plakalı araç sürücüsü (davacı) Ali Yorgancı ‘nın % 25 kusurlu oldukları sonucuna varılmıştır.
3- Ölenin destekliği :
a) 04.07.1981 d.lu Melek Yorgancı 02.08.2009 kaza ve ölüm tarihinde (28) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan yaşam süresi (39) yıl, eğer ölmeseydi (67) yaşına kadar yaşama olasılığı bulunuyordu.
b) Destek Melek Yorgancı’nın kendi ev hizmetlerinin yapan bir ev kadını olmasına göre, Yargıtay’ın “ev hizmetlerinin yaşam boyu yapılacağına, ev kadınlarının ev hizmetlerini yaparak yakınlarına destekliğinin yaşam süresi sonuna kadar süreceğine ilişkin yerleşik kararları uyarınca, somut olayda ölen kadının destek süresi (aktif dönem-pasif dönem ayrımı yapılmaksızın) (39) yıldır.
c) Ev kadınlarının kendi ev hizmetlerini yaşam boyu yaparak ailelerine maddi destek olacaklarına ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler:
Hiçbir işte çalışmasa bile ev kadını aileye destek sağlar. (4.HD.22.09.1987, 5458-6726) - Yalnız ev işlerini gören kadın kocasının desteği sayılır. (4.HD.13.04.1976,3029-3914) - Kadın ev işlerinde kocaya yardımcı olmaktadır, bu sebeple ona bakmaktadır. Kadının ev hizmetlerini yapması sebebiyle,ölümü halinde koca bu hizmetlerden yoksun kaldığından; tazminat isteme hakkı vardır. (4.HD.03.10.1966, 4939-8581) Desteğin ev kadını olması destekten yoksun kalanların aleyhine bir durum yaratmaz. Destek ev hizmetleriyle de diğer aile bireylerinin yaşamını kolaylaştıracağından ve onlara katkı yapacağından bundan yoksun kalan hak sahiplerinin tazminat isteme hakları vardır. (4.HD.14.05.1998, 323-3373)
d) Yargıtay’ın “ev hizmetlerinin yaşam boyu yapılacağına” ilişkin kararları da şöyledir: Ev kadını yönünden zararın saptanmasında yaşam süresi gözönüne alınmalıdır. Evinin hizmeti yönünden çalışma gücündeki kaybın yaşam süresince devam edeceğinin kabulü gerekir. (19. HD.14.10.1993, 605-6582) - Tazminat, ev kadınının ölüm tarihine kadar çalışacağı kabul edilerek hesaplanmalıdır. (11. HD. 27.06.1996 , 3356-4735)
4- Haksahipleri ve destekten yoksunluk süreleri:
a) Eş Ali Yorgancı 07.09.1975 d.lu, karısının öldüğü 02.08.2009 tarihinde (34) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (34) yıl ve (68) yaşına kadar yaşayacaktır. Buna göre, destekten yoksunluk süresi, kendi yaşam süresiyle sınırlı olarak (34) yıldır.
b) Oğul Mahmut Yorgancı 16.11.2007 d.lu, annesini kaybettiği 02.08.2009 tarihinde (2) yaşında, Yargıtay kararlarına göre erkek çocuklar (kural olarak) (18) yaşına kadar destek göreceklerinden, destekten yoksunluk süresi (16) yıldır.
5- Destek payları :
Ölenin ev hizmetlerini yaparak aile bütçesine sağladığı katkının (2) payı kendine, (2) payı eşine, (1) payı çocuğuna ait olmak üzere destek payları aşağıdaki gibi olacaktır.
16 yıl için 18 yıl için
Desteğin payı 2/6 1/2
Eş Ali 2/5 1/2
Oğ.Mahmut 1/5 -
6- Kazanç unsuru :
Ev kadınlarının ev hizmetlerinden dolayı destekliği, bir değer ölçüsü olarak “yasal asgari ücretlerin indirimsiz net tutarları üzerinden” değerlendirilmektedir.
II- TAZMİNAT HESABINA ESAS KAZANÇLAR:
1- İşlemiş dönem:
02.08.2009- 02.08.2012 arası (3) yıllık kazançlar :
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
02.08.2009-01.01.2010 693,00 496,53 5 ay 2.482,65
01.01.2010-01.07.2010 729,00 521,89 6 ay 3.131,34
01.07.2010-01.01.2011 760,50 544,44 6 ay 3.266,64
01.01.2011-01.07.2011 796,50 570,22 6 ay 3.421,32
01.07.2011-01.01.2012 837,00 599,21 6 ay 3.595,26
01.01.2012-01.07.2012 886,50 634,64 6 ay 3.807,84
01.07.2012-02.08.2012 940,50 673,30 1 ay 673,30
Toplam (3) yıllık kazançlar 20.378,35
2- İşleyecek dönem :
Haksahiplerinin ilk (3) yıldan sonraki zarar hesabına esas kazançlar, Yargıtay’ca öngörülen her yıl için ayrı ayrı %10 artırım ve %10 indirim yöntemine göre, ayrı sonucu veren gereksiz tablolar düzenlenmeksizin “Kazanç x Zarar süresi = Tazminat hesabına kazançlar” kısa formülüyle aşağıda hesaplamıştır . Buna göre
a) Eş Ali Yorgancı yönünden:
(34) yıllık zarar süresinin ilk (3) yıldan sonraki (31) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar: 673,30 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 31 yıl = 250.441,56 TL.
b) Oğul Mahmut Yorgancı yönünden:
(16) yıllık zarar süresinin ilk (3) yıldan sonraki (13) yıllık zarar hesabına esas kazançlar:
673,30 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 13 yıl = 105.023,88 TL.
c) Tazminat hesabına esas toplam kazançlar :
Davacılar İşlemiş dönem İşleyecek dönem Toplam
Eş Ali 20.378,35 250.441,56 270.819,91
Oğ.Mahmut 20.378,35 105.023,88 125.402,23
III- TAZMİNAT HESABI :
1- Eş Ali Yorgancı’nın (34) yıllık destek zararı:
270.819,91 x 2/5 x 16/34 x % 75 kusur = 38.233,44 TL.
270.819,91 x 1/2 x 18/34 x % 75 kusur = 53.765,78 TL.
Toplam : 91.999,22 TL.
Dul eşin yeniden evlenme şansı ve buna göre net zararı :
Eşi Melek Yorgancıyı’yı kaybettiği tarihte (34) yaşında, işbu rapor tarihinde (37) yaşında ve (2) yaşında bir çocuk sahibi olan Ali Yorgancı’nın yeniden evlenme şansı, DİE’nin (TÜİK’in) erkeklerin kadınlara oranla %77,13 daha fazla evlenme şansları olduğuna ilişkin saptaması kadınlar için düzenlenen tablolara uygulanarak, Moser tablosunda %30, Stauffer/Schaetzle tablosunda %15, AYİM tablosunda %30 olup, her üç tablonun ortalaması %25’dir. AYİM uygulamasına göre (18) yaşından küçük bir çocuk için %5 indirimle davacının yeniden evlenme olasılığı % 20 ve buna göre net zararı: 91.999,22 x % 80 = 73.599,38 TL.
2- Oğul Mahmut Yorgancı’nın (16) yıllık destek zararı :
125.402,23 x 1/5 x % 75 kusur = 18.810,34 TL
IV- ÖNCEKİ BİLİRKİŞİ RAPORLARI HAKKINDA GÖRÜŞLERİMİZ:
1- Genel olarak:
a) Her iki raporda da gereksiz ayrıntılara yer verilmiştir. Tarafların iddia ve savunmalarını uzun uzun açıklamaya gerek olmadığı; bunları nasıl olsa yargıcın değerlendireceği; bilirkişiden istenenin yalnızca yargıda geçerli tazminat ilkelerine göre hesaplama yapmak olduğu kanısındayız.
b) Tazminat hesabına esas kazançlar için aynı sonucu veren tablolar düzenlenmesine gerek yoktur. 1993 yılında Ankara’da yapılan bir sempozyumda “progressif rant yöntemi” adı altında önerilen, aslında kazançların yıllar içinde hiç artmayıp sabit kaldığı bu yöntem Yargıtay’ca hemen benimsenmiş ve başlangıçta yöntem iyi kavranamadığı için gereksiz tablolar düzenlenmeye başlanmış; matematiksel bir gerçeklikle her yılın kazancının aynı olduğunu gören uzmanlar bu tabloların düzenlenmesini gereksiz bulmuşlar; bunu bilmeyenler ve örnek raporlara bakarak bilirkişiliğe özenenler bu (gereksiz) tabloları düzenlemeyi sürdürmüşlerdir. Gözlemleneceği gibi, bu rakamları denetlemek ve kavramak çoğu kişiye zor gelmektedir. Biz yıllardan beri, bu gereksiz tabloları yapmaksızın “Kazanç x Zarar süresi = Tazminat hesabına esas kazançlar” formülünü kullanıyoruz ve her yıl düzenlediğimiz yüzlerce rapor Yargıtay denetiminden geçip onanmış oluyor.
c) Her iki raporda da işlemiş-işleyecek dönem ayrımı yapılırken, hesaplamaya esas kazançlar açıkça gösterilmemiş; tazminat hesabı yapılırken de denetime elverişli tablolar düzenlenmemiştir.
ç) Her iki raporda da, ölen kişinin kendi ev hizmetlerini yapan bir ev kadını olduğu, bu konuda Yargıtay’ın yerleşik kararları bulunduğu hususları yer almamış; ev hizmetlerinin yaşam boyu süreceği bilinmediği için olsa gerek, bu olayda yeri bulunmayan “aktif dönem-pasif dönem” ayrımı yapılmıştır.
2- Bilirkişi Orhan Özsan’ın raporu hakkında:
Yukardaki hususlara ek olarak:
a) Dul eşin evlenme şansı üzerinde durulmamış ve bu konuda bir indirim yapılmamıştır.
b) Desteğin bir ev kadını olduğu ve ev hizmetleri yoluyla destek sağladığı bilinmediği için aktif dönem-pasif dönem ayrımı yapılmıştır.
c) İşleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlarda maddi hatalar yapılmıştır.
3- Bilirkişi Ali İhsan Doğan’ın raporu hakkında:
Yukardaki hususlara ek olarak:
a) Dul eşin evlenme şansı %40 olarak değerlendirilmiş, bunun dayanakları gösterilmemiştir.
b) İşleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar denetime elverişli değildir.
c) Tazminat hesapları açıkça gösterilmemiştir.
4- Raporların karşılaştırılması:
Haksahipleri
(Davacılar) O.Özsan’ın
raporu A.İ.Doğan’ın
raporu Bizim
raporumuz
Eş Ali Yorgancı 77.709,68 55.592,22 73.599,38
Oğ.Mahmut Yorgancı 17.161,02 20.417,42 18.810,34
T o p l a m 94.870,70 76.009,64 92.409,72
S O N U Ç :
Delillerin takdiri ve değerlendirilmesi Mahkemenin Sayın Hakimine ait olmak üzere :
1) 02.08.2009 günü trafik kazasında ölen Melek Yorgancı’nın desteğinden yoksun kalan eşi ve oğlunun maddi tazminat isteklerinin, yargıda geçerli yöntemler ve Yargıtay’ın ilke kararları uyarınca incelenmesi ve değerlendirilmesi sonucu, davalı tarafın % 75 kusuruna göre:
Eş Ali Yorgancı yönünden : 73.599,38 TL.
Oğ. Mahmut Yorgancı yönünden : 18.810,34 TL.
T o p l a m : 92.409,72 TL. hesaplandığına;
2) Önceki bilirkişi raporları hakkında görüşlerimizin ve raporlar arasındaki farklar hakkında yukarda gerekli açıklamaların yapıldığına ilişkin, tarafımdan düzenlenen işbu rapor saygı ile sunulur. 02.07.2012
BİLİRKİŞİ
Tarih : 20.07.2012
KADIKÖY 3.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dosya No : 2009/373
Davacı : Cemile Kayalı (Vekili: Av.Vedat Gülsoy)
Davalılar : 1) Turhan Seçen
2) Macit Özüdoğru (Vekilleri : Av. Mustafa Temel)
Konu : 23.09.2009 günü trafik kazasında ölen Necdet Kayalı’nın eşi Cemile Kayalı’nın destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasıdır.
I- İNCELEME VE BELİRLEMELER :
1- Kaza:
23.09.2009 günü 34 M 2139 plakalı minibüs sürücüsü davalı Turhan Seçen, karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaya Necdet Kayalı’ya çarparak ölümüne neden olmuştur.
2- Kusur :
a) Kadıköy 2.Asliye Ceza Mah 2009/1507 esas no.lu dosyasına verilen Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 12.07.2011 gün 47/8 sayılı raporunda ve gene ceza mahkemesince görevlendirilen Bilirkişi Prof.Dr. Turgut Özaktaş’ın 24.09.2010 günlü raporunda sürücünün tali kusurlu ve yayanın asli kusurlu olduğu sonucuna varılmıştır.
b) Mahkemece görevlendirilen Bilirkişi Makine Müh. Sultan Güler’in 11.06.2012 günlü raporunda da, ceza mahkemesindeki raporlarla uyumlu olarak, davalı sürücü Turhan Seçen % 30 oranında ve ölen yaya Necdet Kayalı % 70 oranında kusurlu bulunmuşlardır. .
3- Ölen kişinin eşine destekliği:
a) 24.08.1938 d.lu Necdet Kayalı 23.09.2009 kaza ve ölüm tarihinde (71) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan yaşam süresi (8) yıl, eğer ölmeseydi (79) yaşına kadar yaşama olasılığı bulunuyordu. Bu nedenle eşine destekliği yaşam süresiyle sınırlı olarak (8) yıldır.
b) Ölen kişi her ne kadar (71) yaşında ise de, Yargıtay’ın son yıllarda düzenli ve tutarlı bir biçimde oluşturduğu kararlarına göre, bir kimse ileri yaşta da olsa, eşine “yardım ve hizmet ederek” maddi destek olabilir. Bu konuda Yargıtay karar örnekleri aşağıdadır:
“Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. “Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. 79 yaşında ölen desteğin olay tarihinde gelir getiren bir işte çalıştığı ispatlanamasa bile yukarıda belirtilen şekilde eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.”
4.HD.17.04.2008, E.2007/8981-K.2008/5368
“Destek emekli olduğuna göre, emekli olduktan sonra bu dönemde başka bir işte çalıştığı kanıtlanırsa o gelirin esas alınması, böyle bir iddia ileri sürülmez veya kanıtlanmaz ise mirasçısı olan eşe emekli maaşı dışında ancak asgari ücret düzeyinde bir destek sağlayabileceğinin kabulü gerekir.” 4.HD.16.10.2008, E.2008/11467 K.2008/11898
“Davacı eş için destek zararı ölenin pasif dönemini de kapsar. Desteğin davacı eşine pasif dönemde destek vermeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır.” 4.HD.20.02.2009, E.2008/7818 - K.2009/2466
d) Yargıtay’ın bu kararlarına göre destek Necdet Kayalı’nın (8) yıllık bakiye yaşam süresinde eşi Cemile Kayalı’ya destekliği aşağıda değerlendirilecektir.
4- Haksahibi eşin destekten yoksunluk süresi :
Eş Cemile Kayalı 21.02.1945 d.lu, kocasını kaybettiği 23.09.2009 tarihinde (65) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre bakiye yaşam süresi (12) yıl ise de, eşinin bakiye yaşam süresiyle sınırlı olarak (8) yıl üzerinden destek tazminatı hesaplanacaktır.
5- Eşin destek payı:
Ölen desteğin, eşi Cemile’ye destekliği 1/2 pay üzerinden hesaplanacaktır.
7- Tazminatın kazanç unsuru:
Kaza geçirip öldüğü sırada (71) yaşında olan ve emekli aylığı dışında bir kazancı bulunmayan Necdet Kayalı’nın, eğer yaşasaydı, eşine destekliği, Yukarda açıklanan Yargıtay kararlarında kabul edildiği gibi “yardım ve hizmet” ederek gerçekleşeceğinden, yasal asgari ücretlerin indirimsiz net tutarları üzerinden tazminat hesaplanacaktır.
II- TAZMİNAT HESABINA ESAS KAZANÇLAR:
1- İşlemiş dönem :
23.09.2009 - 23.09.2012 arası (3) yıllık kazançlar:
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
23.09.2009-01.01.2010 693,00 496,53 3 ay 7 gün 1.605,44
01.01.2010-01.07.2010 729,00 521,89 6 ay 3.131,34
01.07.2010-01.01.2011 760,50 544,44 6 ay 3.266,64
01.01.2011-01.07.2011 796,50 570,22 6 ay 3.421,32
01.07.2011-01.01.2012 837,00 599,21 6 ay 3.595,26
01.01.2012-01.07.2012 886,50 634,64 6 ay 3.807,84
01.07.2012-23.09.2012 940,50 673,30 2 ay 23 gün 1.862,72
Toplam (3) yıllık işlemiş dönem kazançları 20.690,56
2- İşleyecek dönem:
Davacının (8) yıllık destekten yoksunluk süresinin ilk (3) yıllık işlemiş dönemden sonraki (5) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar, Yargıtay’ca öngörülen her yıl için %10 artırım ve %10 iskonto yöntemine göre, aynı sonucu veren gereksiz tablolar düzenlenmeksizin, “Kazanç x Zarar süresi” kısa formülüyle:
673,30 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 5 yıl = 40.393,80 TL.
3 Tazminat hesabına esas toplam kazançlar:
İşlemiş dönem : 20.690,56 TL.
İşleyecek dönem : 40.393,80 TL.
Toplam : 61.084,36 TL.
III-DESTEK TAZMİNATI HESABI :
Davacı ve haksahibi eş Cemile Kayalı’nın (8) yıllık destekten yoksunluk süresine, (1/2) destek payına ve davalı sürücünün % 30 kusuruna göre maddi tazminat tutarı :
61.084,36 x 1/2 x % 30 kusur = 9.162.65 TL.
S O N U Ç :
Delillerin takdiri ve değerlendirmesi Mahkemenin Sayın Hakimine ait olmak üzere:
1) 23.09.2009 günü trafik kazasında ölen Necdet Kayalı’nın desteğinden yoksun kalan eşi Cemile Kayalı’nın maddi tazminatının, davalı sürücünün %30 kusuruna göre 9.162.65 TL hesaplandığına ilişkin raporum saygı ile sunulur. 20.07.2012
BİLİRKİŞİ
Tarih : 12.02.2013
İSTANBUL ANADOLU
16. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dosya No: 2012/185
Davacılar: 1) Mehmet Gezgin (Baba)
2) Seval Gezgin (Anne) (Vekilleri : Av.Ayşe Elvin Okyay)
Davalı : Güvence Hesabı (Vekili : Av. Murathan Özaydın)
Konu : 14.11.2011 günü trafik kazasında ölen Aykut Gezgin’in anne ve babası olan davacıların destekten yoksun kalma tazminat isteklerinin değerlendirilmesidir.
I- TAZMİNATIN NASIL HESAPLANACAĞI HAKKINDA AÇIKLAMALAR:
1) Tazminat hesabı, ilgili yasa hükümlerine, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına ve yargıda geçerli hesaplama yöntem ve formüllerine göre yapılacaktır.
2) Hazine Müsteşarlığı’nın 2010/4 sayılı Genelgesine dayanılarak, sigorta şirketleri ve aktüerler, yargıda geçerli olmayan ve Yargıtay’ca belirlenen ilkelere uymayan formüllere göre tazminat hesaplamakta ısrarlı iseler de, ölüm nedeniyle tazminat hesaplarında matematiksel formüller önemli olmayıp, aslolan “hukuksal nitelemeler”dir. Çünkü 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 45/2 ve yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53/3.maddelerinin anlam ve amacı, her olayın özelliğine göre, hesap öncesi, bazı (hukuksal) değerlendirmeleri zorunlu kılmaktadır.
3) Sigorta Şirketlerinin kullandıkları “devre başı ödemeli belirli süreli rant” formülü ve %3 teknik faiz yargıda geçerli değildir. Söz konusu formül 1993 Ankara Sempozyumunda sigorta temsilcileri tarafından önerilip kabul edilmediği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu gelir bağlama işlemlerinde de bu formül kullanılmamakta ve peşin değer hesabı, 12.05.2010 gün 27579 sayılı RG’de yayınlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği 46.maddesine göre yapılmakta, maddede belirtildiği üzere “yüzde beş iskonto oranı”na göre peşin sermaye değeri tabloları hazırlanıp bu tabloların demografik ve ekonomik değişiklikler nedeniyle Kurumca gerekli görülen hallerde güncellenmesi öngörülmekte; peşin sermaye değeri hesaplamalarıyla ilgili usul ve esaslar Kurumca 28 Eylül 2008 gün 27011 RG’de yayınlanan Peşin Sermaye Değerlerinin Hesaplanmasıyla ilgili Tebliğ hükümlerinde açıklanmış bulunmakta ve eki tablolar kullanılmaktadır.
4) Yargıdaki uygulamalara ve Yargıtay’ca öngörülen yöntemlere gelince: Hesap formülü konusunda, Yargıtay’ca, açık ve anlaşılır “denetime elverişli” basit bir formül yeğlenmektedir. 1993 Ankara Sempozyumunda kabul edilen “progressif rant” formülünün basitliği, açık ve anlaşılır olması, bu formülün öngörülme nedenidir. Her ne kadar bu formüle göre, kazançlar hiç artmayıp hep aynı kalmakta, her yıl için ayrı ayrı eşit oranda artırım ve iskonto aynı sonucu vermekte, bunun için gereksiz tablolar düzenlenmekte ise de, Yargıtay görüş değiştirinceye kadar, bilirkişilerin tazminat hesaplarını buna göre yapmaları bir zorunluluktur. Ancak, “matematiksel” gerçeklik dikkate alınarak her yıl için aynı sonucu veren gereksiz tablolardan vazgeçilmeli; işleyecek dönem hesabı için “Kazanç x Zarar süresi = İşleyecek dönem kazançları” kısa formülünden yararlanılmalıdır.
5) Yaşam (bakiye ömür-mortalite) tablolarına gelince: Her ne kadar Bakanlar Kurulu 2006/ 11345 sayılı kararının 2/d maddesinde ve Hazine Müsteşarlığı Genelgesinde (ülkemizdeki ortalama ömür sürelerine uygun olmayan) CSO-1980 Amerikan tablolarından sözedilmiş ise de, SGK’nun 25.09.2012 gün 2012/32 sayılı Genelgesi ekinde Türkiye koşullarına göre düzenlendiği açıklanan TRH-2010 (Kadın Erkek Hayat) tabloları yer almış ve peşin değerlerin buna göre hesaplandığı açıklanmıştır. Yargıtay uygulamasında ise PMF-1931 yaşam tablosundan vazgeçildiğine ilişkin bir işaret henüz alınmamıştır.
Bu durumlar karşısında, kurumlar arasında ortak görüş ve uyum sağlanıncaya, “ulusal mortalite tablosu” oluşturuluncaya ve Yargıtay’ca görüş değişikliği yapılıncaya kadar PMF-1931 yaşam tablosunu kullanmamız gerektiği düşüncesindeyiz.
6) Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, tazminat hesabına esas kazançlar belirlenirken, olay tarihinden hüküm tarihine kadar bilinen tüm kazançların ve en son yürürlüğe giren veya girecek olan yasal asgari ücretlerin hesaplamada gözetilmesi; en son kazanç unsuru birim alınarak, her yıl için %10 artırılıp %10 iskonto edilmesi gerekmektedir.
7) Borçlar Kanunu hükümlerine göre ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle açılan tazminat davalarında, tazminat ve hesap raporları düzenlenirken, önemli olan “formüller” değil, “hukuksal değerlendirmeler”dir. Öğretiden ve Yargıtay kararlarından yararlanılarak, Sorumluluk Hukukundaki ve yargıdaki gelişmeler sürekli izlenerek tazminat hesaplanması gerekmektedir.
Aşağıda bu açıklamalarımız çerçevesinde tazminat hesaplanacaktır.
II- TAZMİNAT HESAP UNSURLARININ BELİRLENMESİ :
1- Kazanın oluşu :
14.10.2011 günü saat:17.30 sıralarında meydana gelen trafik kazasında, davacıların oğulları Aykut Gezgin, 331 NT 311 plakalı motosikleti ile Kumlu yönünden Kırıkhan yönüne seyir halinde iken, arkasından aynı yönde 80-90 km. hızla gelen kimliği belirsiz (plakası tespit edilemeyen) otomobilin motosiklete arkadan çarpması sonucu, sürücüsü Aykut Gezgin olay yerinde ölmüştür.
2- Kusur:
Mahkemece görevlendirilen bilirkişinin 28.05.2012 günlü raporuna göre, kazanın oluşunda motosiklete arkadan çarpan kimliği belirsiz (plakası tespit edilemeyen) otomobilin sürücüsü 7/8 oranında ve motosiklet sürücüsü (davacıların oğulları) Aykut Gezgin 1/8 oranında kusurlu bulunmuşlardır.
3- Ölen gencin ana ve babaya destekliği:
a) 20.05.1994 d.lu Aykut Gezgin 14.10.2011 kaza ve ölüm tarihinde (17) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan yaşam süresi (48) yıl, eğer ölmeseydi (65) yaşına kadar yaşama olasılığı bulunuyordu. Bu nedenle 18-60 yaş arası aktif dönemi, 18 ay askerlik dışında (40,5) yıl olacaktır.
b) Öldüğü tarihte Mustafa Kemâl Üniversitesi İskenderun Meslek Yüksek Okulu elektrik bölümü 1.sınıf öğrencisi olduğu adıgeçen yüksek okulun 05.06.2012 gün 681 sayılı yazısıyla belgelenen Aykut Gezgin, eğer yaşasaydı, iki yıllık meslek yüksek okulunun birinci sınıfını 2011/2012 öğretim yılında tamamlayacak ve 2012/2013 öğretim yılı sonunda ve en erken 2013/Haziran sonunda okulunu bitirmiş ve gene en erken 01.07.2013 tarihinde ve (19) yaşında çalışmaya ve kazanç elde etmeye başlamış olacaktı. 19-20 yaş arası (1) yıl çalıştıktan sonra, 20 yaşında askere gidecek, (18) ay askerlik yapacaktı. Askerden dönüş tarihini 31.12.2015 kabul edersek 01.01.2016 tarihinde yeniden çalışmaya başlayacaktı.
c) Yukardaki belirlemeler dışında, 17 yaşındaki bir gencin, öğrencilik yıllarında ve henüz bir kazancı yokken anne ve babasına destek olamayacağına ilişkin düşünce ve uygulama, yaşam gerçeklerine aykırı düşmektedir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, bir kimsenin ana ve babasına destekliği, parasal olmanın ötesinde ve daha çok “yardım ve hizmet” biçiminde gerçekleşmektedir. Bu konuda Yargıtay kararlarında şu görüşlere yer verilmiştir:
Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Çünkü, ölenin hizmet edebilme güç ve kabiliyeti de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder. Çocukların ana ve babalarına yardım hususundaki Türk örf ve ananeleri dikkate alınmak gerekir.
4.HD.20.03.1986, E. 1986/1585 - K. 1986/2553 (YKD.1986/7-959)
Destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olmayacağı kabul edilemez. Çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir.
4.HD.01.04.2003, E.2002/13497 - K.2003/3904
Destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evlâdın anne ve babaya evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşması, hattâ bayram günlerinde ziyareti maddi destek kapsamında değerlendirilmelidir.
11.HD.11.10.2005, E.2004/10735 – K.2005/9566)
Destekten yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın evde ailesine yar¬dımcı olması, her türlü hastalık ve sıkıntılarında yardıma koşması maddi deste¬ğin kapsamında kabul edilmelidir. 19.HD.06.10.1992, 2629-4737 (YKD.1993/2-249)
Destek yoksun kalma tazminatında, destek sayılabilmek için yardımın yalnızca parasal nitelikte olması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılabilmesi için yeterlidir. Davacıların, oğullarının ölümü nedeniyle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir. 4.HD. 27.03.2008 E. 2007/5604 K. 2008/4057
Desteklik mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmaz. Yardım ve hizmet ederek de destek olunabilir. Davacı baba, desteği oğlunun ölümünden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Mahkemece, davacı babanın çalışıp gelir elde ettiğinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiştir. Ölen, olay tarihinde 17 yaşındadır. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı, yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı, tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak miktar bakımından değişebilirse de çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Zira, destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlar ile de destek olunabilir.
4.HD.29.11.2007, E.2007/13191 - K.2007/15103
d) Yargıtay’ın yukardaki kararları gözardı edilerek tazminat hesaplanması, yaşam gerçeklerine aykırı düşer ve adaletli bir uygulama olmaz. Yukardaki kararlardan en sonuncusu, davanın konusu olan somut olaya tıpa tıp uymaktadır. Dava konusu olayda da, yukardaki karar örneğinde olduğu gibi , ölen genç (17) yaşındadır. Her ne kadar öğrenci ise de, anne ve babasına “yardım ve hizmet” ederek destek olacağı, yukardaki Yargıtay kararlarına göre kabul edildiğinde, bir yandan okuluna giderken ve derslerine çalışırken, bir yandan da anne ve babasına günlük yaşamlarında “yardım ve hizmet” ettiği kabul olunduğunda, öğrenci olduğu 17-19 yaş arasındaki 14.10.2011-01.07.2013 arası (1) yıl (8) ay (16) günlük (yuvarlama 1,5 yıllık) sürenin asgari ücretler üzerinden değerlendirilmesi gerekmektedir.
e) Bu tespit ve değerlendirmelere göre, ölen genç eğer yaşasaydı anne ve babasına destek olacağı dönemleri şöyle bölümlendirebiliriz:
14.10.2011- 01.07.2013 arası (1) yıl (8) ay (16) günlük öğrencilik dönemindeki “yardım ve hizmet” ederek destekliği; (Hesaplamada kolaylık için bu dönem 1,5 yıl olarak değerlendirilecek; hesap başlangıcı 01.01.2012 tarihi olacaktır.)
01.07.2013 -01.07.2013 arası (19-20 yaş) (1) yıllık mezuniyet sonrası çalışma dönemi;
01.07.2014 -31.12.2015 arası 18 ay (1,5 yıl) askerlik dönemi;
01.01.2016’dan başlayarak yeniden çalışma dönemi (Bu dönemdeki destekliğinde, önceki ilk (1,5 yıllık ve mezuniyet sonrası (1) yıllık, toplam (2,5) yıllık desteklik döneminin indiriminden sonra, anne ve babanın bakiye yaşam sürelerine göre destek tazminatı hesaplanacaktır.
4- Haksahipleri ve destekten yoksunluk süreleri :
a) Baba Mehmet Gezgin 15.02.1962 d.lu, oğlunun öldüğü 14.10.2011 tarihinde (49) yıl (8) aylık olduğundan (50) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (22) yıl ve (72) yaşına kadar yaşayacaktır. Buna göre, ölen çocuğun (1,5) yıllık askerlik süresinin indirimi ile babanın destekten yoksunluk süresi (20,5) yıl olacaktır.
b) Anne Seval Gezgin 20.03.1970 d.lu, oğlunun öldüğü 14.10.2011 tarihinde (41) yıl (6) ay (24) günlük olduğundan (42) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (28) yıl ve (70) yaşına kadar yaşayacaktır. Buna göre, ölen çocuğun (1,5) yıllık askerlik süresinin indirimi ile annenin destekten yoksunluk süresi (26,5) yıl olacaktır.
5- Destek payları :
Yukarda 3/e’deki destek dönemlerine göre:
a) 14.10.2011- 01.07.2013 arası öğrencilik yıllarındaki “yardım ve hizmet” yoluyla destek olacağı (1,5) yıllık dönemde ana ve babanın destek payları %25’er olacaktır.
b) 01.07.2013 -01.07.2014 arası (1) yıllık mezuniyet sonrası çalışma döneminde de ana ve babanın destek payları %25’er olacaktır.
c) 01.07.2014 -31.12.2015 arası 18 ay (1,5 yıl) askerlik döneminde desteklik söz konusu olamayacaktır.
d) Askerlik dönüşü 01.01.2016 - 01.07.2018 tarihleri arasındaki 21,5-24 yaş arası (2,5)yıllık bekâr olarak ailesiyle aynı evde oturacağı dönemde, masraflara %50 oranında katılacağından, bu dönemde de ana ve babanın destek payları %25’er olacaktır.
e) Eğer yaşasaydı 01.7.2018 tarihinden sonra (24) yaşında evleneceği ve kazançlarının %75’ini kendine, eşine, çocuklarına ayıracağı varsayımıyla, bu dönemde anne ve babanın birlikte payları %12.5’ar olacak; daha yaşlı olan baba destekten çıktıktan sonra, annenin payı ona eklenerek %25 olacaktır.
f) Bu değerlendirmelere göre, destek payları tablosu aşağıdaki gibi olacaktır:
Haksahipleri İlk 1,5 yıl 1 yıl 2,5 yıl 15,5yıl 6 yıl
Baba Mehmet % 25 % 25 % 25 %12.5 -
Anne Seval % 25 % 25 % 25 %12.5 % 25
6- Tazminatın kazanç unsuru hakkında Yargıtay görüşleri:
Davacıların oğulları Aykut Gezgin’in kaza geçirip öldüğü sırada, Mustafa Kemâl Üniversitesi İskenderun Meslek Yüksek Okulu Elektrik bölümü 1.sınıf öğrencisi olduğu belgelenmiş bulunmakla, eğer ölmeseydi, iki yıllık yüksek okulu bitirerek “Elektrik Teknikeri” olarak meslek yaşamına atılacaktı. Yargıtay kararlarına göre, bu nitelikte bir kimsenin kazancının asgari ücret düzeyinde olmayacağı, mesleğine göre alabileceği ücretin ilgili meslek kuruluşundan sorularak tazminat hesabının bildirilen kazançlar üzerinden yapılması öngörülmektedir.
Bu konuda, hem de somut olaydaki meslekle ilgili Yargıtay’ın bir kararında şöyle denilmiştir:
Endüstri meslek lisesi elektrik bölümünü bitirmiş elektrik tesisat işçisinin asgari ücretle çalışmayacağı kabul olunarak, yöntemince gerçek ücreti belirlenmelidir.
Somut olayda, davacı işçinin Endüstri Meslek Lisesi elektrik bölümü mezunu elektrik tesisat işçisi olup, bu nitelikte işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği açık seçiktir.
Yapılacak iş, elektrik tesisat işçisinin asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, yöntemince gerçek ücreti belirlenerek bu ücret esas alınmak suretiyle tazminatı yeniden hesaplanmak ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
21.HD.26.09.2000, E.2000/5270 K.2000/6115
Bir başka karar:
Meslek lisesi mezununun kalfalık ve ustalık dönemlerinde alabileceği ücret belirlenerek tazminatın hesaplanması gerekir. Meslek Lisesi mezunu bir kişinin hemen usta sıfatı kazanamayacağı, belli deneyim sürecinden sonra bu aşamaya gelebileceği hakkındaki hayat gerçeği gözetilerek, gerektiğinde ilgili meslek kuruluşundan da sorulup kalfalık döneminin olağan süresi saptandıktan sonra, davacının maddi zararının kalfalık ve ustalık dönemlerindeki muhtemel gelirlerine göre hesaplattırılması gerekirken, davacının mezun olur olmaz usta sıfatı ve buna bağlı gelir düzeyine sahip olacağı varsayımı ile hesaplanan bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurulması doğru bulunmamış, kararın bu bakımdan davalı yararına bozulması gerekmiştir.
11.HD.15.11.2001, E.2001/6484 K.2001/9025
Aşağıda, davacıların oğullarının tazminat hesabına esas kazançları belirlenirken, yukardaki iki Yargıtay kararı uyarınca işlem yapılacaktır.
7- Tazminatın kazanç unsuru:
Yukarda 3/e’deki destek dönemlerine göre ve Yargıtay kararları uyarınca:
a) 14.10.2011- 01.07.2013 arası öğrencilik yıllarındaki “yardım ve hizmet” yoluyla destek olacağı (1,5) yıllık dönem “asgari ücretler” üzerinden değerlendirilecektir.
b) 01.07.2013 -01.07.2014 arası (19-20 yaş) (1) yıllık mezuniyet sonrası çalışma dönemi, ilk işe başlama dönemi olduğundan, Kırıkhan Elektrikçiler ve Babinacılar Esnaf Odası’nın 08.06.2012 tarihli yazısındaki alt ücret olan 1.400 TL.’nın bir yıl sonraki ulaşım değeri olan 1.400 x 1.1000 x 0.9090 = 1.399,86 TL. ve (1) yıllık tutarı 16.798,32 TL.üzerinden değerlendirilecektir.
c) Askerlik dönüşü, 01.01.2016’da işe başladığında da henüz yeni olduğu için 01.01.2016-01.07.2018 arası ilk (2,5) yılın ücreti, 1.400 TL’nın (4) yıl sonraki ulaşım değeri olan 1.400,00 x 1.4641 (K4) = 2.049,74 TL., (3) yıl önceye iskonto edilerek 2.049,74 x 0.7513 (1/K3) = 1.539,97 TL. ve (2,5) yıllık tutarı olan 46.199,10 TL. üzerinden değerlendirilecektir.
d) 01.01.2017 tarihinden sonrası için Kırıkhan Elektrikçiler ve Babinacılar Esnaf Odası’nın 08.06.2012 tarihli yazısındaki üst ücret unsuru olan 2.500 TL., Yargıtay kararlarında öngörüldüğü üzere her yıl için % 10 artırılmak ve %10 iskonto edilmek suretiyle işleyecek (bilinmeyen) dönem zarar hesabının kazanç unsuru olacaktır.
III- TAZMİNAT HESABINA ESAS KAZANÇLARIN BELİRLENMESİ:
1- Bilinen dönem kazançları:
a) 01.01.2012-01.07.2013 arası (1,5) yıllık asgari ücretler:
Dönemler As.Üc.Brüt As,Üc.Net Süre Dönem tutarı
01.01.2012-01.07.2012 886,50 701,14 6 ay 4.206,84
01.07.2012-01.01.2013 940,50 739,80 6 ay 4.438,80
01.01.2013-01.07.2013 978,60 773,01 6 ay 4.638,06
Toplam (1,5) yıllık asgari ücretler 13.283,70
b) 01.07.2013 -01.07.2014 arası (1) yıllık mesleki kazançlar:
1.400,00 x 1.1000 x 0.9090 x 12 = 16.798,32 TL.
c) 01.01.2016-01.07.2018 arası ilk (2,5) yıllık mesleki kazançlar:
1.400,00 x 1.4641 (K4) x 0.7513 (1/K3) x 12 x 2,5 yıl = 46.199,10 TL.
2- İşleyecek dönem kazançları:
01.07.2008 tarihinden başlayarak, Kırıkhan Elektrikçiler ve Babinacılar Esnaf Odası’nın 08.06.2012 tarihli yazısıyla bildirilen tavan ücret 2.500,00 TL.’nın, Yargıtay’ca öngörüldüğü üzere her yıl için %10 artırımı ve % 10 iskonto edilmesi suretiyle, her bir haksahibinin, yukarda hesaplanan toplam (5) yıldan sonraki baba Mehmet Gezgin’in bakiye (15,5) yıllık, anne Seval Gezgin’in (21,5) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançları, her yıl için aynı sonucu veren gereksiz tablolar düzenlenmeksizin “Kazanç x Zarar Süresi = İşleyecek dönem kazançları” kısa formülüyle aşağıda hesaplanmıştır:
Baba Mehmet: 2.500,00 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 15,5 yıl = 464.953,50 TL.
Anne Seval : 2.500,00 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 21,5 yıl = 644.935,50 TL.
IV-TAZMİNATIN HESAPLANMASI:
1- Baba Mehmet Gezgin’in (20,5) yıllık destek zararı:
İlk (1,5) yıl : 13.283,70 x %25 x 7/8 kusur = 2.905,81 TL.
Sonraki (1) yıl : 16.798,32 x %25 x 7/8 kusur = 3.674,33 TL.
Sonraki (2,5) yıl: 46.199,10 x %25 x 7/8 kusur = 10.106,05 TL.
Son (15,5) yıl : 464.953,50 x %12,5 x 7/8 kusur = 50.854,29 TL.
Toplam : 67.540,48 TL.
2- Anne Seval Gezgin’in (26,5) yıllık destek zararı:
İlk (1,5) yıl : 13.283,70 x %25 x 7/8 kusur = 2.905,81 TL.
Sonraki (1) yıl : 16.798,32 x %25 x 7/8 kusur = 3.674,33 TL.
Sonraki (2,5) yıl : 46.199,10 x %25 x 7/8 kusur = 10.106,05 TL.
Sonraki (15,5) yıl : 644.935,50 x %12,5 x 15,5/20,5 x 7/8 kusur = 53.334,99 TL.
Son (6) yıl : 644.935,50 x %12,5 x 6/20,5 x 7/8 kusur = 20.645,80 TL.
Toplam : 90.666,98 TL.
V- YETİŞTİRME GİDERLERİ İNDİRİMİ GEREKLİ MİDİR?
Bugüne kadar sürdürülen bir uygulamayla, çocuklarının desteğinden yoksun kalan ana babaların destek tazminatı 18 yaşından başlatıldığı gibi, ayrıca bir de “yetiştirme giderleri” adı altında bir indirim yapılmakta, hatta bazı bilirkişiler “yetiştirme giderlerini” abartılı bir biçimde hesaplayarak, çocuklarını kaybeden ana ve baba tazminat almak şöyle dursun, borçlu bile çıkarılabilmektedir. Bu konu sık sık yazılı ve görsel yayın organlarına (Medya’ya) yansımakta, toplumda yoğun tepkilere neden olunmaktadır. Oysa, böyle bir indirim gerekli değildir. Doğru da değildir. Bunun çeşitli nedenleri vardır:
a) Bir kere, “yetiştirme giderleri” adı altında bir indirimi gerekli gören görüşler, Yargıtay kararlarına da aynen yansımakta, ürkütücü bir gerekçe ileri sürülmektedir. Buna göre, çocuklarının ölümüyle anne ve baba, onun yetiştirme giderlerinden “kurtulmuş” olacaklar, başka bir ifadeyle bu giderleri “tasarruf etmiş” olacaklardır; öyleyse onların bu kazanımları tazminattan indirilmelidir, denilmektedir.
Bu mantık, tam bir muhasebeci mantığıdır. Ya da bir tüccarın yatırım hesabıdır. Madem ki, ölümle kaybedilen bir insanın yakınlarına sağladığı desteklik “maliyet hesabına” vurulmaktadır, o halde ölen çocuğa o yaşa kadar anne ve babanın yaptığı (ancak ölümle boşa giden) masraflar da zarar hesabına dahil edilmelidir. Böylece kazançla kayıp arasında denge sağlanmış olur.
b) Ülkemizde çocuklarla ilgili son araştırma sonuçlarına göre, 6-17 yaş arası çocukların türlü işlerde çalıştırıldıkları, böyle bir çalışmaları olmasa bile dörtte üçünün gerek kırsal, gerekse kentsel yerleşimlerde ev işleri yaparak ailelerine yardımcı oldukları tespit olunmuştur.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile İLO Türkiye Ofisinin birlikte yaptıkları 2006 yılı çocuk işgücü araştırma sonuçlarına göre, çocukların "ev işlerinde" çalışmaları altı yaşından başlamaktadır. Raporda, 6-17 yaş grubundaki bütün kız çocukların %53'ünün ve erkek çocukların %33'ünün yemek yapma, çamaşır yıkama, temizlik, alışveriş ve küçük kardeşlere bakma gibi ev işleri yaptıkları; 15 -17 yaş grubundaki kız çocukların hemen hemen dörtte üçünün gerek kırsal, gerekse kentsel yerleşimlerde ev işleri yaparak ailelerine yardımcı oldukları açıklanmıştır. Daha önce 1994 ve 1999 yıllarında yapılan araştırmalarda da aynı sonuçlar alınmıştır. Ayrıca, DİSK-AR'ın araştırmasına göre de, "ev işlerinde" çalışan çocukların sayısı 1999 yılında 4 milyon civarında iken, 2006 yılında bu sayının 7 milyona ulaştığı saptanmıştır.
c) Gözardı edilen başka bir husus da, 4721 sayılı Medeni Yasa’mızın “karşılıklı yükümlülükler” başlıklı 322’nci maddesindeki: “Ana, baba ve çocuk, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etmekle yükümlüdürler” hükmüdür. Önceki Medeni Yasa’mızın 260.maddesi de aynı biçimde olduğu içindir ki, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 1977 yılında verdiği bir kararında, çocukların küçük yaşlardan başlayarak beden güçleriyle “yardım ve hizmet ederek” ailelerine maddi destek sağladıkları, köy okuluna giden sekiz yaşındaki çocuğun tatilde ve okul saatleri dışında babasına yardım ederek kendisine yapılan masrafların karşılığını ödediği, bu nedenle “bakım ve yetiştirme giderleri” adı altında tazminattan bir indirim gerekmeyeceği sonucuna varılmıştır.(4.HD.27.01.1977,906) (Kaynak:Ahmet Necdet Sezer, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesabında Gözönünde Tutulacak Esaslar, Yasa Hukuk Dergisi,1980/Eylül,sf.1259)
d) Yetiştirme giderlerinin tazminattan indirilmesinin doğru olmayacağı konusunda, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 12.06.2007 gün E.2006/8546-K.2007/7962 sayılı kararına karşı bir Yargıtay Üyesi “karşıoy” yazısında şu haklı görüşleri savunmuştur:
“Dava, trafik kazasında desteğin ölümünden dolayı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkeme davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Davacıların temyizi üzerine Dairece kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir. Çoğunluğun onama kararının 1. bendindeki gerekçesine katılmıyorum. Şöyle ki:
Davacı baba S.E. ve anne A.E.’in çocukları olan destek A.E. olay tarihinde 10 yaşındadır. Yerel mahkeme tazminat miktarlarının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırmış: bilirkişi, destekten yoksun kalma zararlarının yetiştirme giderleri ile karşılandığı ve sonuçta davacı anne ve babanın ölen çocuklarından destek almalarının imkansız olduğu biçiminde rapor vermiştir. Bu hesaplama ve uygulama biçiminin doğru kabul edilmesi mümkün değildir. Haksız ve insafsız bir uygulamadır. Yaşam gerçeklerine de aykırıdır. Ülkemizde 20 milyon kişi açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaktadır. Asgari ücret de açlık sınırının çok altındadır. Çocuklar toplumun büyük kesiminde okula giderken anne babalarına "yardım ve hizmet" ederek destek olmaktadırlar. Çocukların eğitim giderlerine ayrılan pay yoksulluk ve açlık sınırında yaşayan ailelerde, onların aile bütçesine kattıkları bedensel yardım ve hizmet katkılarının çok altındadır.
Çocuğun ölümü ile ailede bir boğaz eksilir. Bu da büyük bir tasarruf miktarı değildir. Topluma karışan, ülke gerçeklerini bilen her kesimdeki insanın, çocukların küçük yaştan itibaren ailesine ekonomik katkı yapmak için çalıştıklarını görürler. Ülkemizin tarımla geçinen kesiminde de bu böyledir. Son yıllarda göçlerle kalabalıklaşan kentlerde de çocuklar ailelerine ekonomik katkı için küçük yaşta çalışma hayatına atılmaktadırlar. Yaşamak için başkaca şansları yoktur. Bu durum yaşamın inkar edilemez gerçeğidir. Ancak bu gerçek tazminat davalarına yansımamaktadır. Bu durum acı vermektedir. Hukukçuların bu yaşam gerçeğini görmeleri gerekir.
Çocukların ailede güçleri oranında çalışmaları ve aileye yardım etmeleri hususunda Alman Medeni Yasasında hükümler bulunduğu gerçeğini görmek gerekir. Bizim İş Yasalarımızda ve diğer yasalarımızda da çocukların çalışmaları ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Tüm bu hususlar çocukların aile bütçesine katkıda bulunduklarının açık kanıtıdır. Dairemizin 27/01/1977 günlü kararında da bu husus kabul edilmiştir. Ancak sonradan bu görüşten vazgeçildiği anlaşılmaktadır. Vazgeçme için hiçbir neden yoktur.
İndirim gerekeceğine ilişkin kararlarda yer alan görüşler, can zararını göz ardı eden, acıyı bilmeyen, maddeci bir bakış açısını kabul eden görüşlerdir. Bu tür görüşler; çocuğun ölümü ile anne ve babanın bu ölümü "kurtuluş" kabul etmeleri gibi adaletsiz, acı verici, adalete olan güveni yok edici gibi bir sonucun doğmasına neden olur. Hukukçular bu adaletsiz sonuca bir an önce son vermelidirler. Yargıya olan güven ve saygının azaltılmasını hiçbir hukukçunun kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Bunun için bu tür adaletsiz uygulamaların bir an önce önlenmesi gerekir. Toplumun bu uygulamalar için birçok olayda büyük tepkiler verdiğini de görmek zorundayız.
Destek tazminatı isteyen anne ve babanın, borçlu duruma düşürülmesi gibi bir uygulamanın ölüme neden olan ve zarar veren davalının, davacı anne ve babadan teşekkür beklemesi gibi bir durumun ortaya çıkmasına hukuk dur demelidir. Hukuk devletinin gereği de budur.
Türk toplumunda her ailenin bir aile bütçesi vardır. Bu bütçe geliri sınırlı olup, her çocuk için yapılacak harcama da aile bütçesinin sınırını aşamaz. Ailede çocuk sayısına göre gelir ve giderler denkleştirilir. Anne ve baba kendi istek ve gereksinimlerinden vazgeçerler ve çocukları için harcama yaparlar. Çocuk destekten çıktığında ise; bu kısıntı sona erer, ailenin bütçesi rahatlar. Bu ise tasarruf değildir. Aile bütçesinde artış olmaz.
Tüm bu nedenler; uygulamanın yanlışlığını ortaya koymaktadır. Hiçbir hukuk devletinde çocuğu ölen anne ve babaya ölüme neden olan kişiye teşekkür etmelerinin gerektiği gibi bir sonucun doğmasına neden olacak şekilde karar verilmez.
Somut olayda da, çocukları ölen anne ve baba destekten yoksun kalma talebinde bulunmuşlardır. Ancak davacı anne ve baba destek tazminatı yerine borçlu bulunmuşlar ve yerel mahkeme destek tazminatı talebini reddetmiştir. Bilirkişilerin hesaplama biçimleri varsayımlara dayanmaktadır. Gerçeklere uymamaktadır. Yukarıdan beri tüm anlatılanlar Türk toplumunun gerçekleridir. Yüksek Daire başlangıçta indirim gerekmeyeceği şeklinde karar vermiş iken, sonradan indirim gerekeceği yönünde kararlar vermeye başlamıştır. Daire ve Yargıtay, indirim gerekmeyeceği yönündeki kararlarına döndüğünde toplumun adalete olan güveni sarsılmayacak, saygısı artacaktır. Anne ve babalar da çocukları öldüğünde yaşadıkları acıyı ikinci bir defa yargı kararlarıyla yaşamamış olacaklardır. Yerel mahkeme kararı hatalı olup karar bozulmalıdır. Davacı anne ve babanın destek tazminatı talepleri kabul edilmelidir.
Anlatılan nedenlerle, yerel mahkeme kararının bozulması görüşünde olduğumdan çoğunluğun onama kararına katılmıyorum.”
(Üye : Mehmet Uyumaz)
e) Yukardan beri açıklanan TÜİK ve İLO ile DİSKAR’ın araştırma sonuçlarını ve Medeni Yasa hükmünü gözardı edemeyiz. Ayrıca çocukların destekliği konusunda toplumun tepkisini de dikkate almak zorundayız.
Bütün bunları gözardı edemeyeceğimize göre, kim nasıl bir hesaplama isterse istesin, kim nasıl bir hesaplama yaparsa yapsın, artık bugüne kadar sürdürülen yanlış uygulamayı terketmek; yaşam ve ülke gerçeklerine, yasalardaki hükümlere ve Türk toplumunun aile yapısına uygun bir değerlendirme yapmak zorundayız. Bir uzman olarak görüşümüzü böyle belirtiyoruz ve görevimizi böyle yapıyoruz. Bilirkişi raporuyla bağlı kalınmayacağına göre, takdir Mahkemenin Sayın Hakiminindir.
f) Hem, somut olayda (17) yaşındaki gencin, bir yandan okuluna giderken, bir yandan da “yardım ve hizmet” ederek ailesine maddi katkı sağlayacağı, böylece kendisine yapılan masrafların karşılığını ödemiş olacağı da düşünülmeli, dikkate alınmalıdır. “Yardım ve hizmet” ederek destek olunabileceğine ilişkin Yargıtay kararlarından örnekleri, yukarda II-3/c’de verdik.
g) Sonuç olarak, yukardaki açıklamalarımız uyarınca, hesaplanan tazminat tutarlarından “yetiştirme giderleri” adı altında bir indirim yapmıyoruz. Takdir Mahkemenindir.
S O N U Ç :
Delillerin takdiri ve değerlendirmesi Mahkemenin Sayın Hakimine ait olmak üzere:
1) 14.11.2011 günü trafik kazasında ölen Aykut Gezgin’in anne ve babası olan davacıların destekten yoksun kalma tazminat tutarlarının, kimliği belirsiz araç sürücüsünün 7/8 kusuruna göre:
Baba Mehmet Gezgin yönünden : 67.540,48 TL.
Anne Seval Gezgin yönünden : 90.666,98 TL.
Toplam : 158.207,46 TL. hesaplandığına;
2) Tazminat hesabının yargıda geçerli yöntemlere göre yapıldığına ve ayrıntılarla ilgili bölümlerde Yargıtay kararlarına yer verildiğine ilişkin, tarafımdan düzenlenen işbu rapor saygı ile sunulur. 12.02.2013
BİLİRKİŞİ
Tarih : 04.02.2013
İSTANBUL ANADOLU
14. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dosya : 2009/84
Davacılar: 1) Bülent Koşal (Baba)
2) Muazzez Koşal (Anne)
Vekilleri : Av.Tuba Oymak
Davalılar : 1) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekili : Av.Şerife Sertkaya
2) Ayedaş ( İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş.)
Vekili : Av. Zübeyde Başboğa
Konu : 17.09.2008 günü elektrik akımına kapılarak ölen Rabia Koşal’ın desteğinden yoksun kalan anne ve babasının maddi tazminat isteklerinin değerlendirilmesidir.
I- İNCELEME VE BELİRLEMELER
1- Olay :
17.09.2008 günü Şamandıra Caddesi üzerinde karşıdan karşıya geçmek isteyen yaya Rabia Koşal, yağmurun etkisiyle ayağının kayması ve düşmemek için “18-3103” numaralı aydınlatma direğine tutunması sonucu; direkteki elektrik kaçağı nedeniyle elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirmiştir.
2- Kusur:
Dosyaya verilen 22.02.2010 tarihli Bilirkişi Kurulu raporunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı %50,Ayedaş %20, Mispa Gıda Turizm Ltd.Şti. %30 oranında; 05.05.2011 tarihli bilirkişi kurulu raporunda Mispa Gıda Turizm Ltd.Şti. %60, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı %20,Ayedaş %20 oranında ve en son 02.05.2012 tarihli bilirkişi kurulu raporunda Ayedaş %40, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı %30 ve Mispa Gıda Turizm Ltd.Şti. %30 oranında kusurlu bulunmuşlardır. Buna göre, dosyaya verilen bilirkişi kurulu raporlarında ölen Rabia Koşal’ın kusursuz olmasına göre, tüm sorumluların ortaklaşa - zincirleme %100 kusuruna göre tazminat hesaplanacaktır.
3- Ölen kızın anne ve babasına destekliği :
a) 03.09.1992 d.lu Rabia Koşal, 17.09.2008 olay ve ölüm tarihinde (16) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan yaşam süresi (49) yıl, eğer ölmeseydi (65) yaşına kadar yaşama olasılığı bulunuyordu.
b) Bugüne kadar yapılagelen tazminat hesaplarında, çocukların ana-babalarına destekliği genellikle (18) yaşından başlatılmakta, o yaşa gelinceye kadar tazminat tutarlarından yetiştirme ve eğitim giderleri adı altında bir indirim yapılmakta, ayrıca çıkan sonuç olay tarihine iskonto edilerek peşin değer belirlenmekte; böylece evlâtlarını kaybeden anne ve babalara çok düşük miktarda tazminat hesaplanmakta; böyle bir hesaplama biçimi toplumun yoğun tepkisini çekmekte, bilirkişiler (hakaret derecesine varan) ağır suçlamalarla eleştirilmektedirler.
c) Oysa, konunun uzmanları, bu hesaplama biçiminin yanlış olduğunu, yaşam gerçekleriyle bağdaşmadığını, çocukların küçük yaşlardan başlayarak “yardım ve hizmet” etmek suretiyle anne ve babalarına destek olduklarını, özellikle kız çocuklarının küçük yaşlardan başlayarak ev işlerinde annelerine yardımcı olduklarını; bütün bu yaşam gerçekleri karşısında, çocukların anne ve babalarına destekliği söz konusu olduğunda tazminatın, 18 yaşından değil, bulundukları yaştan hesaplanması gerektiğini; ayrıca çocuklar bedensel varlıklarıyla “yardım ve hizmet” ederek aile bütçesine katkı sağladıklarından ve kendilerine yapılan masrafların (yetiştirme giderlerinin) karşılığını fazlasıyla ödediklerinden yetiştirme ve eğitim giderleri adı altında indirim yapılmasının asla doğru olmadığını; zaten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “karşılıklı yükümlülükler” başlıklı 322.maddesinde “Ana baba ve çocuk, ailenin huzuru ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etmek, saygı ve anlayış göstermek ve aile onurunu gözetmekle yükümlüdürler” denildiğini, önceki 743 sayılı Medeni Yasamızın “karşılıklı vazifeler” başlıklı 260.maddesinde de benzer hüküm bulunduğunu, ancak bilirkişilerin bu hükümlerin farkına varamayıp, birbirlerinden kopyalama raporlar yazmayı sürdürdüklerini; yaşam gerçekleri ve yasalar bunca açık iken, kişilerin birbirlerine destekliğini “parasal” olanaklarla sınırlamanın yanlış olduğunu, özellikle, çocukların anne ve babalarına destekliğinde “yardım ve hizmet” öğesinin ağır bastığını;
Çocukların ana babalarına, ev işlerinde ve ailenin ihtiyacı olan tüm işlerde yardım ettiklerinin toplum araştırmalarıyla da sabit olduğunu; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) çocuk işçiliği uluslararası programı (IPEC) desteğiyle TÜİK’in 1994 ve 1999 yıllarında gerçekleştirdiği iki anketin devamı niteliğindeki 2006 yılı “Çocuk İşgücü Anketi” sonuçlarına göre, 6-17 yaş arasındaki çocukların büyük bir bölümünün ev işlerinde ailelerine yardım etmekte olduklarını; özellikle kız çocuklarının küçük yaşlardan başlayarak ev işlerinde annelerinin yardımcısı olduklarını;
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2006 yılı çocuk işgücü araştırma sonuçlarına göre, çocukların "ev işlerinde" çalışmalarının altı yaşından başladığının; TÜİK’in raporunda, 6-17 yaş grubundaki bütün kız çocukların %53'ünün ve erkek çocukların %33'ünün yemek yapma, çamaşır yıkama, temizlik, alışveriş ve küçük kardeşlere bakma gibi ev işleri yaptıklarının; 15 -17 yaş grubundaki kız çocukların hemen hemen dörtte üçünün gerek kırsal, gerekse kentsel yerleşimlerde ev işleri yaparak ailelerine yardımcı olduklarının; DİSK-AR'ın araştırmasına göre de "ev işlerinde" çalışan çocukların sayısının 1999 yılında 4 milyon civarında iken, 2006 yılında bu sayının 7 milyona ulaştığının saptanmış olduğunu;
Bütün bu araştırma sonuçlarını, Medeni Yasa hükümlerini, ülkemizin toplum yapısını ve yaşam gerçeklerini yargının ve bilirkişilerin gözardı edemeyeceklerini; bu nedenlerle, yukarda en başta belirtildiği gibi, çocukların ana ve babalarına destekliğinin 18 yaşından değil, bulundukları yaştan başlatılması, ayrıca çocuklar bedensel varlıklarıyla “yardım ve hizmet” ederek aile bütçesine katkı sağladıklarından ve kendilerine yapılan masrafların (yetiştirme giderlerinin) karşılığını fazlasıyla ödediklerinden yetiştirme ve eğitim giderleri adı altında indirim yapılmasının asla doğru olmadığını söylemekte, savunmaktadırlar.
d) Açıklanan nedenlerle, uzman görüşlerine değer verilerek, dava konusu somut olayda (16) yaşındaki kız çocuğunun, bulunduğu yaştan başlayarak, eğer ölmeseydi ev işlerinde annesine yardım edeceği kabul olunarak, tazminat hesabı bulunduğu yaştan başlayarak hesaplanacak; bedensel varlığıyla yardım ve hizmet ederek aile bütçesine katkı sağladığı için yetiştirme giderleri adı altında bir indirim yapılmayacaktır.
4- Anne ve babanın destekten yoksunluk süreleri:
Yukarda açıklanan uzman görüşleri ile TÜİK ve İLO’nun Türkiye toplumuyla ilgili araştırma sonuçları ve Medeni Yasa hükümleri uyarınca, anne ve babanın destekten yoksunluk süreleri şöyle olacaktır:
a) Anne Muazzez Koşal 11.03.1979 d.lu, kızının kaza öldüğü 17.09.2008 tarihinde (29) yıl (6) ay (6) günlük olduğundan (30) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (38) yıl ve (68) yaşına kadar yaşayacaktır. Buna göre, 30-68 yaş arası destekten yoksunluk süresi (38) yıldır.
b) Baba Bülent Koşal 15.02.1969 d.lu, kızının kaza öldüğü 17.09.2008 tarihinde (39) yıl (7) ay (2) günlük olduğundan (40) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (30) yıl ve (70) yaşına kadar yaşayacaktır. Buna göre, 40-70 yaş arası destekten yoksunluk süresi (30) yıldır.
5- Destek payları :
Aşağıda çocukların destekliği, biri "ev işlerine yardımcı olma" ve öteki "çalışarak aile bütçesine katkı sağlama" olmak üzere iki bölümde ele alınacaktır. Buna göre:
Ölen kız eğer yaşasaydı en erken 22 yaşında evleneceği, en az iki çocuğu olacağı varsayımına göre, anne ve babanın destek payları şöyle bölümlendirilecektir:
a) 16-22 yaş arası (6) yıllık dönemde kazancından pay ayırarak anne ve babasına destekliği %25’er oranında olacaktır.
b) 22 yaşında evleneceği ve en az iki çocuğu olacağı, yardım ve hizmetinin ya da bir işte çalışıyorsa kazançlarının %75’ini kendisine, eşine ve çocuklarına ayıracağı varsayımıyla, bu dönemde, yardım etmekle, bakıp gözetmekle yükümlü olduğu anne ve babanın payları %12,5’ar olacaktır.
c) Daha yaşlı olan babanın destekten çıkmasıyla son
(8) yılda annenin payı %25 olacaktır.
Bu açıklamalara göre, anne ve babanın destek payları tablosu şöyle olacaktır:
Haksahipleri 6 yıl 24 yıl 8 yıl
Anne Muazzez % 25 %12,5 % 25
Baba Bülent % 25 %12,5
6- Kazanç unsuru :
Yasal asgari ücretler üzerinden tazminat hesaplanacaktır.
II-TAZMİNAT HESABINA ESAS KAZANÇLAR:
1- İşlemiş dönem kazançları :
17.09.2008-17.09.2013 arası (5) yıllık işlemiş dönem kazançları aşağıdadır :
Tarihler Asg. brüt üc. Asg.net üc. Süre Dönem tutarı
17.09.2008-01.01.2009 638,70 503,26 3 ay 13 gün 1.727,86
01.01.2009-01.07.2009 666,00 527,13 6 ay 3.162,78
01.07.2009-01.01.2010 693,00 546,48 6 ay 3.278,88
01.01.2010-01.07.2010 729,00 576,57 6 ay 3.459,42
01.07.2010-01.01.2011 760,50 599,12 6 ay 3.594,72
01.01.2011-01.07.2011 796,50 629,96 6 ay 3.779,76
01.07.2011-01.01.2012 837,00 658,95 6 ay 3.953,70
01.01.2012-01.07.2012 886,50 701,14 6 ay 4.206,84
01.07.2012-01.01.2013 940,50 739,80 6 ay 4.438,80
01.01.2013-01.07.2013 978,60 773,01 6 ay 4.638,06
01.07.2013-17.09.2013 1.021,50 803,68 2 ay 17 gün 2.062,78
Toplam (5) yıllık işlemiş dönem kazançları : 38.303,60
2- İşleyecek dönem kazançları :
Anne Muazzez Koşal’ın (38) yıllık zarar süresinin ilk (5) yıllık işlemiş dönemden sonraki (33) yıllık; baba Bülent Koşal’ın (30) yıllık zarar süresinin, ilk (5) yıllık işlemiş dönemden sonraki (25) yıllık işleyecek zarar hesabına esas kazançları her yıl için ayrı ayrı %10 artırım - %10 indirim yöntemiyle, kısa formülle aşağıda hesaplanmıştır :
Anne Muazzez : 803,68 x 12 x 1.1000 x 0.9090 x 33 yıl = 318.225,46 TL.
Baba Bülent : 803,68 x 12 x 1.1000 x 0.9090 x 25 yıl = 241.079,89 TL.
3- Tazminat hesabına esas toplam kazançlar :
Anne Muazzez : 38.303,60 + 318.225,46 = 356.529,06 TL.
Baba Bülent : 38.303,60 + 241.079,89 = 279.383,49 TL.
III- TAZMİNAT HESABI :
1- Anne Muazzez Koşal’ın (38) yıllık destek zararı:
356.529,06 x %25 x 6/38 x %100 kusur = 14.073,52 TL.
356.529,06 x %12,5 x 24/38 x %100 kusur = 28.147,03 TL.
356.529,06 x %25 x 8/38 x %100 kusur = 18.764,69 TL.
Toplam : 60.985,24 TL.
2- Baba Bülent Koşal’ın (30) yıllık destek zararı:
279.383,49 x %25 x 6/30 x %100 kusur = 13.969,17 TL.
279.383,49 x %12,5 x 24/30 x %100 kusur = 27.938,35 TL.
Toplam : 41.907,52 TL.
IV-CENAZE VE DEFİN GİDERLERİ :
Yargıtay kararlarında “Defin masraf¬ları, ölümle doğrudan doğruya ilgili olan ve ölenin dini ile sosyal ve ekonomik durumuna uygun bulunan giderlerdir. Bunlar, ölenin taşınması, yıkatılması, gömülmesi, mezarlık ücreti, mezartaşı, ilân giderleri, sadakalar ve din adamla¬rına verilen paralar ile otopsi için yapılan giderleri kapsar. Şu var ki, bu giderler yerel göreneklere (mahalli âdetlere) uygun düşmelidir. Cenaze gideri konusunda belge ibraz edilmediği gerekçesiyle bu konu-daki istemin reddi doğru olmayıp, bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle sarfedilen giderleri tespit ettirmek zo¬rundadır” denilmektedir. (Karar örnekleri: Yargıtay 4.HD.14.04.2003, 2002/14353-2003/4658 sayılı, 4.HD.14.04.2003, 2002/14353-2003/4658 sayılı, 4. HD. 27.05.1999, 3367-4975 sayılı, 4.HD. 06.05.1980, 1110-5858 sayılı, 15.HD. 02.07.1975, 2313-3366 sayılı ve benzer kararları)
Yargıtay’ın bu kararları doğrultusunda ve İstanbul Belediyesi Mezarlıklar Bölge Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre, 2008 yılı koşullarında, cenaze ve defin giderleri 818 sayılı BK m.42/2 ve 6098 sayılı TBK. m. 50/2 uyarınca aşağıda takdiren hesaplanacaktır :
Mezar yeri için = 300,00 TL.
Mezar kazıcılar için : 40 x2 = 80,00 TL.
Ölü yıkayıcı = 50,00 TL.
Tabut yaptırma = 80,00 TL.
Cenaze arabası şoförü = 40,00 TL.
Cenaze kaldıran imam = 60,00 TL.
Ölü yakınları yol giderleri = 100,00 TL
Gömme sonrası dua = 90,00 TL.
Hatim duası 50 x 2 = 100,00 TL.
Toplam : 900,00 TL.
S O N U Ç :
Delillerin takdiri ve değerlendirilmesi Mahkemenin Sayın Hakimine ait olmak üzere :
1) 17.09.2008 günü elektrik akımına kapılarak ölen Rabia Koşal’ın desteğinden yoksun kalan anne ve babasının destekten yoksun kalma tazminatlarının, (yukarda ilgili bölümünde açıklanan uzman görüşleri, Medeni Yasa hükümleri, TÜİK ve İLO’nun 6-17 yaş grubu çocuklarla ilgili araştırma sonuçları doğrultusunda) davalı tarafın ortaklaşa ve zincirleme %100 kusuruna göre :
Anne Muazzez Koşal yönünden : 60.985,24 TL.
Baba Bülent Koşal yönünden : 41.907,52 TL.
Toplam : 102.892,76 TL. olarak hesaplandığını;
2) Cenaze ve defin giderlerinin, yukarda açıklanan Yargıtay kararları ve Mezarlıklar Bölge Müdürlüğü bilgileri uyarınca 900,00 TL. hesaplandığına ilişkin,
Tarafımdan düzenlenen işbu rapor saygı ile sunulur. 04.02.2013
BİLİRKİŞİ
Tarih: 30.01.2013
İSTANBUL ANADOLU
17. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dosya No : 2011/351
Davacılar: 1) Ayşe Kılıç, 2) Davut Kılıç, 3) İsa Kılıç
4) Uysal Kılıç, 3) Alime Kılıç, 3) Musttafa Kılız
Davalılar : 1) İ.Elektrik Ltd.Şti.
2) Ramiz Ataç
3) A. Sigorta A.Ş.
Konu : 15.12.2009 günü trafik kazasında ölen Yaşar Kılıç’ın desteğinden yoksun kalan eşi ve çocuklarının tazminat isteklerinin incelenmesi ve değerlendirilmesidir.
I- TAZMİNAT HESABINA ESAS BİLGİLER:
1- Kaza :
15.12.2009 günü 07 K 4104 plakalı kamyonetin sürücüsü Ramiz Ataç, Boyabat yönünden Durağan yönüne gitmekte iken, karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaya Yaşar Kılıç’a çarparak ölümüne neden olmuştur.
2- Kusur:
Mahkemece görevlendirilen Bilirkişi İTÜ.Öğr.Gör.Yük.Müh.Dr.Nurbanu Çalışkan tarafından düzenlenen 19.09.2012 günlü raporda, 07 K 4104 plakalı kamyonet sürücüsü Ramiz Ataç’ın % 45 oranında ve ölen yaya Yaşar Kılıç’ın % 55 oranında kusurlu oldukları sonucuna varılmıştır.
3- Ölenin destekliği :
a) 01.05.1950 d.lu Yaşar Kılıç 15.12.2009 kaza ve ölüm tarihinde (59) yıl (7) ay (15) günlük olduğundan (60) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (15) yıl, eğer ölmeseydi (75) yaşına kadar yaşama olasılığı bulunuyordu. Bu nedenle, eşine ve çocuklarına destek olabileceği süre, kendi yaşam süresi kadar, yani (15) yıl olacaktır.
b) Genel kurala göre aktif dönem sonu (60) yaş ise de, Yargıtay’ca da kabul edildiği üzere, kişiler pasif dönemde de, bir işleri ve kazançları olmasa bile yakınlarına en azından “yardım ve hizmet ederek, koruyup kollayarak destek olurlar. Kaldı ki, davacıların eş ve babaları Yaşar Kılıç’ın çiftçilik ve hayvancılık yaparak yoğun biçimde çalışmakta olduğu ve iyi bir kazanç elde ettiği, resmi belgelerle (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi belgesi, Boyabat Kaymakamlığı İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü yazısı ile) kanıtlanmıştır. Desteğin bu faaliyetleri belli bir yaştan sonra, örneğin 65 yaşından sonra sona ermiş ve bu işler yetişkin oğullarına bırakılmış olsa bile, destek, yaşlılık günlerinde eşine “yardım ve hizmet ederek” destek olacaktır. Bu konuda Yargıtay’ın çeşitli dairelerinin kararlarında kesin ve net açıklamalar yapılmıştır ve bu tür kararlar sürdürülmektedir. Birkaç karar örneği:
“Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. 79 yaşında ölen destek olay tarihinde gelir getiren bir işte çalışmasa bile, eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
4.HD.17.04.2008, E.2007/8981 - K.2008/5368
Desteğin, emekli de olsa, kalan ömrü süresinde, ev ve çarşı pazar işleri gibi günlük işleri yaparak, aile bütçesine asgari ücret düzeyinde katkı sağlayacağı göz önüne alınıp net asgari ücret üzerinden davacı eş yararına destekten yoksun kalma tazminatı hesaplattırılması gerekir
4.HD.17.06.2010 E. 2009/10653 K. 2010/7338
Destek, emekli olduktan sonra, eşine emekli maaşı dışında asgari ücret düzeyinde bir destek sağlayabileceğinin kabulü gerekir.
4.HD.16.10.2008, E.2008/11467 K.2008/11898
Desteğin emeklilik dönemindeyken yaşamını yitirdiği anlaşıldığına göre, ev işlerine yapacağı katkı (hizmet) gözetilerek net asgari ücret esas alınmak suretiyle hesaplanacak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmelidir.
4.HD.24.06.2008 E. 2007/11168 K. 2008/8629
Desteğin ileri yaşta olması, yardım ve hizmet ederek, ev işlerini yaparak destek sağlamasına engel değildir.
11.HD.13.9.1999, E.1999/4689 - K.1999/6755
4- Haksahipleri ve destekten yoksunluk süreleri :
a) Eş Ayşe Kılıç 11.10.1957 d.lu, eşini kaybettiği 15.12.2009 kaza ve ölüm tarihinde (52) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan ömrü (20) yıl ve (72) yaşına kadar yaşayacaktır. Buna göre, destekten yoksun kaldığı süre, eşinin yaşam süresi ile sınırlı olarak (15) yıldır.
b) Oğul Davut Kılıç 01.01.1991 d.lu, babasını kaybettiği 15.12.2009 tarihinde (18) yıl (11) ay (’15) günlük olduğundan (19) yaşında, erkek çocuklar genel olarak (18) yaşına kadar destek görürler ise de, Davut’un Anadolu Üniversitesi Açık Öğr. Adalet Bölümü 1.sınıf öğrencisi olduğu belgelenmiş bulunmakla, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre yüksek öğrenim gören çocuklar (25) yaşına kadar destek göreceklerinden, destekten yoksunluk süresi (6) yıldır.
c) Oğul İsa Kılıç 01.01.1992 d.lu, babasını kaybettiği 15.12.2009 tarihinde (17) yıl (11) ay (’15) günlük olduğundan (18) yaşında, erkek çocuklar genel kurala göre (18) yaşına kadar destek göreceklerinden, İsa için destek tazminatı hesaplanmayacaktır.
d) Oğul Uysal Kılıç 28.10.1984 d.lu, babasını kaybettiği 15.12.2009 tarihinde (23) yaşında, erkek çocuklar genel olarak (18) yaşına kadar destek göreceklerinden Uysal için destek tazminatı hesaplanmayacaktır.
e) Kız Alime Kılıç 25.11.1987 d.lu, babasını kaybettiği 15.12.2009 tarihinde (22) yaşında, kız çocuklar genel olarak (22) yaşına kadar destek göreceklerinden Alime için destek tazminatı hesaplanmayacaktır.
f) Oğul Mustafa Kılıç 01.08.1989 d.lu, babasını kaybettiği 15.12.2009 tarihinde (20) yaşında, erkek çocuklar genel olarak (18) yaşına kadar destek göreceklerinden Mustafa için destek tazminatı hesaplanmayacaktır.
5- Destek payları :
Ölenin kazançlarından (2) pay kendine, (2) pay eşine (1) pay oğluna ayıracağı varsayımıyla destek payları aşağıdaki gibi olacaktır.
(6) yıl için (9) yıl için
Desteğin payı 2/5 1/2
Eş Ayşe 2/5 ½
Oğul Davut 1/5 -
6- Tazminat hesabına esas kazanç unsuru:
a) Davacıların eş ve babaları Yaşar Kılıç’ın yaşadıkları köyde çiftçilik ve hayvancılık yaparak yoğun biçimde çalışmakta olduğu ve iyi bir kazanç elde ettiği, resmi belgelerle (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi belgesi, Boyabat Kaymakamlığı İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü yazısı ile) kanıtlanmış; ayrıca Çukurhan Köyü Muhtarlığından da 2009 yılı kazançlarına ilişkin bir belge de alınmıştır.
b) Ancak, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, araziler ve hayvanlar mirasçılara kaldığından, üstelik murisin yetişkin oğulları babalarının işlerini sürdüreceklerinden, çiftçilik ve hayvancılık gelirlerinden mirasçıların yoksun kalmaları söz konusu değildir. Yoksun kalınan, ölen desteğin “bedeni ve fikri faaliyeti”dir. Bu nedenle, tazminat hesabına esas kazanç unsuru, desteğin yerine aynı işi yapacak bir başkasının (bu, çocuklarından biri olsa dahi) emeğinin karşılığı olan ücret olacaktır.
Bu konuda Yargıtay kararlarından örnekler aşağıdadır:
Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında temel alınacak gelir, desteğin çiftçilik ve hayvancılık yaparak elde ettiği gelir olmayıp bu gelirin elde edilmesi için desteğin bedeni ve fikri olarak katkısı belirlenerek o miktarın hesaplamaya esas alınması gerekir.
(4.HD.29.04.2004, E.2003/16064 – K. 2004/5720)
Çiftçilik ve besi¬cilik yapan desteğin bu işlerden elde ettiği gelirlere göre değil, onun bu işleri yapmasından dolayı kişisel katkısı üzerinden tazminat hesabı yapılması gerekir.
(4.HD.15.01.2002, 12625-364)
Destek tazminatının hesaplanmasında, elde edilen gelirin esas alınması doğru değildir. Hesaplamada, ölenin yaptığı işin yapılabilmesi için temin edilecek bir işçi için ödenecek ücretin belirlenmesi ve bu meblağa göre destek tazminatının hesaplanması gerekir.
(11.HD.25.01.2007, E.2005/13878 – K.2007/785)
Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin ölümü nedeniyle bu arazi ve hay¬vanlardan gelir elde etmenin davacılara getireceği yük, diğer bir anlatımla, bu geliri elde etmek için desteğin yaptığı işlerin bir başkası tarafından yapılmasının davacılara neye mal olacağı uzman bilirkişiye hesaplattırılmalı, bulunacak miktar destek geliri olarak kabul edilerek buna göre destekten yoksun kalma tazminatı belir¬lenmelidir.
(4.HD 01.06.2000,3098-5316)
c) Yukardaki Yargıtay kararlarına göre, ölen desteğin çiftçilik ve hayvancılık işlerine “bedensel katkısı”ndan yoksunluk yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanacaktır.
d) Öte yandan, 60 yaşında ölen desteğin 65 yaşına kadar fiilen çalıştıktan sonra, bakiye ömür süresi olan (10) yılda da eşine “yardım ve hizmet ederek” destek olacağına ilişkin Yargıtay karar örnekleri, yukarda 3/b’de verilmiş bulunmakla, (10) yıllık pasif dönem destekliği dahi yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanacaktır.
e) Sonuç olarak desteğin aktif dönemi ile pasif dönemi arasında tazminat hesabına esas “kazanç unsuru” yönünden bir fark bulunmamakla, aktif dönem-pasif dönem ayrımı yapılmaksızın, tazminat hesabına esas kazançlar belirlenecektir.
II- TAZMİNAT HESABININ NASIL YAPILACAĞI HAKKINDA AÇIKLAMA :
1) Tazminat hesabı, hukukun temel ilkelerine, ilgili yasa hükümlerine ve Yargıtay’ın yerleşik kararları ile yargıda kabul edilen hesaplama yöntem ve formüllerine göre yapılacaktır.
2) Hazine Müsteşarlığı’nın 2010/4 sayılı Genelgesine dayanılarak, sigorta şirketleri ve aktüerler, yargıda geçerli olmayan ve Yargıtay’ca belirlenen ilkelere uymayan formüllere göre tazminat hesaplamakta ısrarlı iseler de, ölüm nedeniyle tazminat hesaplarında matematiksel formüller önemli olmayıp, aslolan “hukuksal nitelemeler”dir. Çünkü 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 45/2 ve yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53/3.maddelerinin anlam ve amacı, her olayın özelliğine göre, hesap öncesi, bazı (hukuksal) değerlendirmeleri zorunlu kılmaktadır.
3) Sigorta Şirketlerinin kullandıkları “devre başı ödemeli belirli süreli rant” formülü ve %3 teknik faiz yargıda geçerli değildir. Söz konusu formül 1993 Ankara Sempozyumunda sigorta temsilcileri tarafından önerilip kabul edilmediği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu gelir bağlama işlemlerinde de bu formül kullanılmamakta ve peşin değer hesabı, 12.05.2010 gün 27579 sayılı RG’de yayınlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği 46.maddesine göre yapılmakta, maddede belirtildiği üzere “yüzde beş iskonto oranı”na göre peşin sermaye değeri tabloları hazırlanıp bu tabloların demografik ve ekonomik değişiklikler nedeniyle Kurumca gerekli görülen hallerde güncellenmesi öngörülmekte; peşin sermaye değeri hesaplamalarıyla ilgili usul ve esaslar Kurumca 28 Eylül 2008 gün 27011 RG’de yayınlanan Peşin Sermaye Değerlerinin Hesaplanmasıyla ilgili Tebliğ hükümlerinde açıklanmış bulunmakta ve eki tablolar kullanılmaktadır.
4) Yargıdaki uygulamalara ve Yargıtay’ca öngörülen yöntemlere gelince: Hesap formülü konusunda, Yargıtay’ca, açık ve anlaşılır “denetime elverişli” basit bir formül yeğlenmektedir. 1993 Ankara Sempozyumunda kabul edilen “progressif rant” formülünün basitliği, açık ve anlaşılır olması, bu formülün öngörülme nedenidir. Her ne kadar bu formüle göre, kazançlar hiç artmayıp hep aynı kalmakta, her yıl için ayrı ayrı eşit oranda artırım ve iskonto aynı sonucu vermekte, bunun için gereksiz tablolar düzenlenmekte ise de, Yargıtay görüş değiştirinceye kadar, bilirkişilerin tazminat hesaplarını buna göre yapmaları bir zorunluluktur.
5) Yaşam (bakiye ömür-mortalite) tablolarına gelince: Her ne kadar Bakanlar Kurulu 2006/ 11345 sayılı kararının 2/d maddesinde ve Hazine Müsteşarlığı Genelgesinde (ülkemizdeki ortalama ömür sürelerine uygun olmayan) CSO-1980 Amerikan tablolarından sözedilmiş ise de, SGK’nun 25.09.2012 gün 2012/32 sayılı Genelgesi ekinde Türkiye koşullarına göre düzenlendiği açıklanan TRH-2010 (Kadın Erkek Hayat) tabloları yer almış ve peşin değerlerin buna göre hesaplandığı açıklanmıştır. Yargıtay uygulamasında ise PMF-1931 yaşam tablosundan vazgeçildiğine ilişkin bir işaret henüz alınmamıştır.
Bu durumlar karşısında, kurumlar arasında ortak görüş ve uyum sağlanıncaya, “ulusal mortalite tablosu” oluşturuluncaya ve Yargıtay’ca görüş değişikliği yapılıncaya kadar PMF-1931 yaşam tablosunu ve “progressif rant” formülünü kullanmamız gerektiği düşüncesindeyiz.
Aşağıda bu açıklamalarımız çerçevesinde tazminat hesaplanacaktır.
III- TAZMİNAT HESABINA ESAS KAZANÇLAR :
1- Bilinen dönem kazançları:
15.12.2009 – 15.12.2013 arası (4) yıllık kazançlar:
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
15.12.2009-01.01.2010 693,00 496,53 15 gün 248,27
01.01.2010-01.07.2010 729,00 521,89 6 ay 3.131,34
01.07.2010-01.01.2011 760,50 544,44 6 ay 3.266,64
01.01.2011-01.07.2011 796,50 570,22 6 ay 3.421,32
01.07.2011-01.01.2012 837,00 599,21 6 ay 3.595,26
01.01.2012-01.07.2012 886,50 634,64 6 ay 3.807,84
01.07.2012-01.01.2013 940,50 673,30 6 ay 4.039,80
01.01.2013-01.07.2013 978,60 699,61 6 ay 4.197,66
01.07.2013-15.12.2013 1.021,50 730,28 5 ay 15 gün 4.016,54
Toplam (4) yıllık kazançlar 29.724,67
2- Bilinmeyen dönem kazançları :
Haksahiplerinin (4) yıllık bilinen dönemden sonraki bilinmeyen dönem kazançları, en son 730,28 TL net asgari ücret üzerinden, Yargıtayca öngörülen %10 artırım-indirim yöntemine göre, aynı sonucu veren gereksiz tablolar yerine, “Kazanç x Zarar süresi = İşleyecek dönem kazançları” kısa formülüyle aşağıda hesaplanmıştır. Buna göre:
a) Eş Ayşe Kılıç yönünden :
(15) yıllık destekten yoksunluk süresinin (4) yıllık bilinen dönemden sonraki (11) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar:
730,28 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 11 yıl = 96.387,32 TL.
b) Oğul Davut Kılıç yönünden :
(6) yıllık destekten yoksunluk süresinin (4) yıllık bilinen dönemden sonraki (2) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar:
730,28 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 2 yıl = 17.524,97 TL.
3- Tazminat hesabına esas toplam kazançlar:
Davacılar İşlemiş dönem İşleyecek dönem Toplam
Eş Ayşe 29.724,67 96.387,32 126.111,99
Oğ. Davut 29.724,67 17.524,97 47.249,64
IV-TAZMİNAT TUTARLARI :
1- Eş Ayşe Kılıç’ın (15) yıllık destek zararı:
126.111,99 x 2/5 x 6/15 x % 45 kusur = 9.080,06 TL.
126.111,99 x 1/2 x 9/15 x % 45 kusur = 17.025,12 TL.
Toplam : 26.105,18 TL.
Eşin yeniden evlenme şansı :
Kocasının öldüğü tarihte (52) yaşında, işbu rapor tarihinde (56) yaşında ve (6) yetişkin çocuk annesi Ayşe Kılıç’ın, Moser, Stauffer/Schaetzle ve AYİM tablolarına göre, yeniden evlenme şansı bulunmadığından, tazminattan bu yönde bir indirim gerekmemektedir.
2- Oğul Davut Kılıç’ın (6) yıllık destek zararı:
47.249,64 x 1/5 x % 45 kusur = 4.252,47 TL.
V- SİGORTA ŞİRKETİ’NİN TEMERRÜDE DÜŞÜP DÜŞMEDİĞİ KONUSU:
Davacılar vekili, noter kanalıyla gönderdiği 30.06.2010 gün 17372 no.lu başvurusuna veraset ilamı,olay yeri inceleme tutanağı ve sigorta poliçesi örneği eklemiş olup, bu belgeler tazminat hesabı için yeterli olmadığından, davadan önce Sigorta Şirketi’nin temerrüde düşmediği, bu nedenle sigortacı yönünden faiz başlangıcının “dava tarihi” olması gerektiği kanısındayız.
S O N U Ç :
Delillerin takdiri ve değerlendirmesi Mahkemenin Sayın Hakimine ait olmak üzere:
15.12.2009 günü trafik kazasında ölen Yaşar Kılıç’ın eşi ile birlikte bütün çocukları maddi istemişler ise de, yukarda ilgili bölümde açıklandığı üzere, yetişkin çocuklar destekten yoksun kalma tazminatı isteyemeyeceklerinden, tazminat hesabı sadece eşi Ayşe Kılıç ile oğlu Davut Kılıç yönünden hesaplanmış olup, tazminat tutarlarının, davalı sürücünün % 45 kusur oranına göre:
Eş Ayşe Kılıç yönünden 26.105,18 TL.
Oğul Davut Kılıç yönünden 4.252,47 TL.
T o p l a m 30.357,65 TL.
olarak hesaplandığına ilişkin, tarafımdan düzenlenen işbu rapor saygı ile sunulur. 30.01.2013
BİLİRKİŞİ
Tarih : 30.05.2012
KADIKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dosya No : 2011/940
Davacı : Nefise İşgüden (Vekili: Av.Ali Otay)
Davalı : A. Sigorta A.Ş. (Vekili :Av. Ahu Ergin)
Konu : 28.09.2009 günü tek yanlı trafik kazasında yaralanarak beden gücü kaybına uğrayan davacının maddi tazminat isteğinin değerlendirilmesidir.
I- İNCELEME VE BELİRLEMELER:
1- Kazanın oluşu :
28.09.2009 günü Giresun’un Tirebolu ilçesinde meydana gelen tek yanlı trafik kazasında, davacının eşi Zeki İşgüden, davalı sigorta şirketine Trafik sigortalı 28 T 0001 plakalı otomobili ile dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yol üzerindeki toprak yığınına çarparak takla atmış; olay sırasında araçta bulunan eşi Nefise İşgüden’in yaralanmasına neden olmuştur.
2- Kusur :
Trafik kazası tespit tutanağına göre, kazanın oluşunda, 28 T 0001 plakalı otomobil sürücüsü (dava dışı) Zieki İşgüden %100 kusurludur.
3- Sigorta Şirketinin sorumluluğu:
a) Davacı Nefise İşgüden, eşi Zeki İşgüden’in sürücüsü olduğu tek yanlı kazada yaralanmış ve beden gücü kaybına uğramış ise de, 2918 sayılı KTK’nun 92.maddesi (b) bendine ve sigorta Genel Şartları A.3-c maddesine göre eşinin kullandığı ve %100 kusurlu olduğu aracın Trafik Sigortasından (bedensel zararı nedeniyle) yararlanma hakkına sahiptir.
b) Tek yanlı kazayı yapan “sigorta sözleşmesinin tarafı” 28 T 0001 plakalı aracın sahip ve sürücüsü Zeki İşgüden’in davranışında, Sigorta Genel Şartlarına göre rücu sebebi yoksa, sigortacı davacı eşe ödediği tazminattan dolayı sigortalısı olan Zeki İşgüden’e rücu edemeyecektir.
4- Hatır taşımasının söz konusu olmaması:
Bir kimsenin eşi, çocukları, annesi, babası, kardeşleri gibi yakınlarını “sahibi veya sürücüsü” olduğu araçta taşıması, 2918 sayılı KTK’nun 87.maddesinde tanımlanan hatır taşıması olmadığı gibi, Yasa’nın 92/b maddesi gereği yakınlara yapılacak sigorta ödemelerinde indirim söz konusu değildir. Bu konuda, yani aile bireylerinin taşınması konusunda, Yargıtay görüşü, bu tür taşımaların “hatır taşıması” sayılamayacağı yönünde olup, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin en son kararlarından birinde şu açıklamalar yapılmıştır:
“Trafik kazasında araç sürücüsünün annesi hayatını kaybetmiş, kardeşi yaralanmıştır. Kazada hayatını kaybeden anne ve kardeşin taşınması aile bireyleri olmaları nedeniyle ücretli taşınması durumuna göre taşınanın değil taşıyanın menfaatinedir. Bu gibi durumlarda hatır taşımasından sözedilemez. Taşımanın hatır taşıması olduğunun kabulü ile indirim yapılmak suretiyle tazminata hükmedilmesi hukuka aykırıdır.
(17.HD.17.05.2012, E.2011/7422 K.2012/6339)
5- Davacının bedensel zararı :
Trabzon Nümune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu’nun 04.01.2011 gün ve 110000540 sayılı raporuna göre, davacının beden gücü kayıp oranı % 32’dir.
6- Zarar süresi:
a) 06.04.1967 d.lu davacı Nefise İşgüden 28.09.2009 kaza tarihinde (42) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan yaşam süresi (28) yıl ve (70) yaşına kadar yaşayacaktır. Bu nedenle, kendi ev hizmetlerini yapan bir ev kadını olarak zarar süresi, bakiye yaşam süresi kadar (28) yıldır.
b) Yargıtay’ın, ev kadınları bedensel zarara uğramışlarsa, kendi ev hizmetlerini yaparlarken sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle tazminat isteme hakları bulunduğuna ve ev hizmetlerinin yaşam boyu yapılacağına ilişkin kararlarından örnekler aşağıdadır:
Ev kadını olan davacının, normal yaşama süresince, ev işlerini ve hiz¬metlerini yürütürken, beden gücündeki eksilme nedeniyle fazla efor sarfetmesi karşılığı olarak maddi tazminat ödetilmesine hak kazandığı kabul edilmelidir.
(15. HD. 20.10.1975, 3787-4103) (YKD. 1976/6-879)
Ev kadını yönünden zararın saptanmasında yaşam süresi gözönüne alınmalıdır. Evinin hizmeti yönünden çalışma gücündeki kaybın yaşam süre¬since devam edeceğinin kabulü gerekir. (19.HD.14.10.1993, 7605-6582) (İBD. 2001/3-939)
Ev kadını trafik olayı nedeniyle yaralanmıştır. Bu yaralanma sonucu is¬tenen tazminat, ev kadınının ölüm tarihine kadar çalışacağı kabul edilerek hesaplanmalıdır.
(11.HD. 27.06.1996, 3356-4735)
Davacının yaşam süresi sonuna kadar “ev kadını” olarak yaşamını sürdüreceği ve sakatlığı oranında fazla güç harcayacağı kabul edilerek asgari ücret baz alınmak suretiyle zararının uzman bilirkişiye hesaplatılması gerekir. (19.HD. 03.10.1995, 1076-7783)
d) Yargıtay’ın yukardaki kararları doğrultusunda, davacının bakiye yaşam süresi olan (28) yıl üzerinden “güç kaybı tazminatı “ hesaplanacaktır.
7- Tazminat hesabının kazanç unsuru:
Ev hizmetleri bir değer ölçüsü olduğundan yasal asgari ücretlerin “indirimsiz “ tutarları üzerinden tazminat hesaplanacaktır.
II- HESAPLAMAYA ESAS KAZANÇLAR :
1- Bilinen dönem kazançları :
28.09.2009 – 28.09.2012 arası (3) yıllık kazançlar:
Tarihler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
28.09.2009-01.01.2010 693,00 496,53 3 ay 1.489,59
01.01.2010-01.07.2010 729,00 521,89 6 ay 3.131,34
01.07.2010-01.01.2011 760,50 544,44 6 ay 3.266,64
01.01.2011-01.07.2011 796,50 570,22 6 ay 3.421,32
01.07.2011-01.01.2012 837,00 599,21 6 ay 3.595,26
01.01.2012-01.07.2012 886,50 634,64 6 ay 3.807,84
01.07.2012-28.09.2012 940,50 673,30 3 ay 2.019,90
Toplam (3) yıllık işlemiş dönem kazançları 20.731,89
2- İşleyecek dönem kazançları :
Davacının (28) yıllık zarar süresinin ilk (3) yıllık işlemiş dönemden sonraki (25) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar, Yargıtay’ca öngörülen her yıl için %10 artırım-indirim yöntemine göre, aynı sonucu veren gereksiz tablolar yerine, “Kazanç x Zarar Süresi” kısa formülüyle aşağıda hesaplanmıştır:
673,30 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 25 yıl = 201.969,00 TL.
3- Hesaplamaya esas kazançlar toplamı:
İşlemiş dönem kazançları 20.731,89 TL.
İşleyecek dönem kazançları 201.969,00 TL.
Toplam kazançlar 222.700,89 TL.
III- TAZMİNATIN HESAPLANMASI :
Davacının yaşam ve zarar süresi ile % 32 beden gücü kayıp oranına göre, tazminatın net tutarı :
222.700,89 x % 32 İşgöremezlik = 71.264,28 TL.
S O N U Ç :
Delillerin takdiri ve değerlendirilmesi mahkemenin Sayın Hâkimine ait olmak üzere:
1) 28.09.2009 günü tek yanlı trafik kazasında yaralanarak beden gücü kaybına uğrayan davacının maddi tazminatıının, %32 beden gücü kayıp oranına göre 71.264,28 TL. hesaplandığına;
2) Kaza yapan aracın ZMSS (Trafik) Sigortasını düzenleyen davalı Sigorta Şirketi’nin, 2918 sayılı KTK’nun 92/b maddesi gereği, limiti aşmayan ve yukarda hesaplanan tazminatın (olayda hatır taşıması da söz konusu olmamakla) tamamını davacıya ödemesi gerektiğine ilişkin,
Tarafımdan düzenlenen işbu rapor saygı ile sunulur. 30.05.2012
BİLİRKİŞİ
Tarih : 15.11.2012
KADIKÖY 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dosya No : 2006/333
Davacı : Murtaza Bakır
Vekili : Av. Pınar Alkan
Davalılar : 1) Musa Olgun
2) Davut Gürel
3) E. Sigorta A.Ş.
Konu : 21.10.2005 günü trafik kazasında yaralanarak beden gücü kaybına uğrayan Murtaza Bakır’ın maddi tazminatının hesaplanmasıdır.
I- İNCELEME VE BELİRLEMELER:
1- Kaza : 21.10.2005 günü davalı sürücü Musa Olgun, yönetimindeki 34 RH 82 plakalı kamyonetle yaya Murtaza Bakır’a çarparak yaralanmasına neden olmuştur.
2- Kusur : Mahkemece görevlendirilen Bilirkişi Prof.Dr.Hüseyin Sönmez 23.12.2007 günlü raporunda, 34 RH 82 plakalı kamyonet sürücüsü davalı Musa Olgun’un % 25 oranında ve yaya Murtaza Bakır’ın % 75 oranında kusurlu oldukları sonucuna varmıştır. Kadıköy 1.Sulh Ceza Mahkemesi 2006/200 esas no.lu dosyasına verilen Prof.Dr.Kaan Edis imzalı raporda da aynı sonuca varılmıştır.
3- Davacının beden gücü kayıp oranı :
Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’nun 30.03.2009 gün 3129 sayılı raporunda davacı Murtaza Bakır’ın beden gücü kayıp oranı % 21.2 olarak belirlenmiştir.
4- Zarar süresi:
a) Davacı Murtaza Bakır’ın dosyada ay ve gün olarak doğum tarihine ilişkin bir belge bulunmayıp yalnızca 1947 d.lu olduğuna ilişkin kayıtlar bulunmakla, bu tarih 01.01.1947 kabul edilecek; buna göre 21.10.2005 kaza tarihinde (58) yıl (9) ay (21) günlük olduğundan (59) yaşında, PMF-1931 tablosuna göre kalan yaşam süresi (16) yıl ve buna göre zarar süresi de (16) yıldır.
b) Davacının emeklilik yaşamını sürdürmekte oluşuna göre, aktif dönem-pasif dönem ayrımı söz konusu olmayacak; kişi bakiye yaşam süresi sonuna kadar günlük yaşamını sürdürürken sakatlığı oranında zorluk çekeceğinden, yasal asgari ücretlerin indirimsiz net tutarları üzerinden tazminat hesaplanacaktır. Bu tarz değerlendirmeye “güç kaybı tazminatı” denilmekte olup, davalı tarafın olası itirazlarına karşı, bu konuda Yargıtay kararlarından örnekler verilmiştir. Buna göre:
Davacı yaşadığı sürece maluliyeti nedeniyle daha fazla güç (efor) sarf edecektir.
Dava, trafik kazasından doğan işgücü kaybı, yol gideri ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının işgücü kaybına yönelik isteği, 68 yaşında olduğu ve bir işde çalıştığına ilişkin delil olmadığı gerekçe gösterilerek reddedilmiştir. Davacının olay nedeniyle %34 oranında maluliyete uğradığı sabittir. Yaşadığı sürece hayatını sürdürmek için davacının maluliyeti nedeniyle daha fazla güç (efor) sarf edeceği açıktır. Bu nedenle, davacının ça¬lışma gücü kaybı zararı hesaplanmalıdır. (4.HD.28.12.1998, 7858 E. 10906 K.)
Beden gücü kaybına uğrayan davacı, emeklilik döneminde de daha fazla güç sarfederek yaşamını sürdüreceğinden, pasif dönem için de zarar hesabı yapılmalıdır.
Davacı beden gücü kaybı nedeniyle tazminat isteminde bulun¬muştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı memur olduğundan 65 yaşına dek hesaplama yapılmış, pasif dönem hesaplanmamıştır. Oysa davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarfederek yaşa¬mını devam ettirecektir. Bu nedenle pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir. (4.HD.14.02.2002, 2001/10857 E. 2002/1844 K.)
Davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını sürdürecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesap¬lamada gözetilmesi gerekir.
İşçinin yaşı ve meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre, zarar hesabına pasif dönem hesabının yapılmaması usul ve yasaya aykırıdır. Davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha fazla efor sarf ederek yaşamını sürdürecektir. Bu nedenle, pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir. (21. HD. 07.07.2004, 6281 E. 6772 K.)
5- Tazminatın parasal değerlendirmesi:
Davacı vekilleri başlangıçta, davacının emekli olmasına rağmen, bir dersanede çalışıp kazanç elde ettiğini iddia etmişler ise de, bunun sübut bulmaması üzerine, davacı vekili 15.10.2012 günlü son dilekçesinde asgari ücretler üzerinden tazminat hesaplanmasını kabul etmiştir.
II- TAZMİNAT HESABI :
1- Hesaplamaya esas kazançlar :
a) İşlemiş dönem :
21.10.2005 - 21.10.2012 arası (7) yıllık kazançlar :
Dönemler As.Üc.Brüt As.Üc.Net Süre Dönem tutarı
21.10.2005-01.01.2006 488,70 350,15 2 ay 10 gün 817,02
01.01.2006-01.01.2007 531,00 380,46 12 ay 4.565,52
01.01.2007-01.07.2007 562,50 403,02 6 ay 2.418,12
01.07.2007-01.01.2008 585,00 419,15 6 ay 2.514,90
01.01.2008-01.07.2008 608,40 435,92 6 ay 2.615,52
01.07.2008-01.01.2009 638,70 457,63 6 ay 2.745,78
01.01.2009-01.07.2009 666,00 477,19 6 ay 2.863,14
01.07.2009-01.01.2010 693,00 496,53 6 ay 2.979,18
01.01.2010-01.07.2010 729,00 521,89 6 ay 3.131,34
01.07.2010-01.01.2011 760,50 544,44 6 ay 3.266,64
01.01.2011-01.07.2011 796,50 570,22 6 ay 3.421,32
01.07.2011-01.01.2012 837,00 599,21 6 ay 3.595,26
01.01.2012-01.07.2012 886,50 634,64 6 ay 3.807,84
01.07.2012-21.10.2012 940,50 673,30 3 ay 21 gün 2.491,21
Toplam (7) yıllık işlemiş dönem kazançları 41.232,79
b) İşleyecek dönemı:
Davacının (16) yıllık zarar süresinin ilk (7) yıllık işlemiş dönemden sonraki (9) yıllık işleyecek dönem zarar hesabına esas kazançlar, Yargıtay’ca öngörülen her yıl için ayrı ayrı %10 artırım ve indirim yöntemine göre, aynı sonucu veren gereksiz tablolar düzenlemeksizin “Kazanç x Zarar süresi” kısa formülüyle:
673,30 x 1.1000 x 0.9090 x 12 x 9 yıl = 72.709,13 TL.
c) Tazminat hesabına esas toplam kazançlar :
İşlemiş dönem kazançları : 41.232,79 TL.
İşleyecek dönem kazançları : 72.709,13 TL.
Toplam : 113.941,92 TL.
2- Sürekli kısmi işgöremezlik zararının hesaplanması:
Davacının % 21.2 beden gücü kayıp oranına ve davalı sürücünün %25 kusuruna göre:
113.941,92 x % 21.2 İşgöremezlik x % 25 Kusur = 6.038,92 TL.
S O N U Ç :
Delillerin takdiri ve değerlendirilmesi Mahkemenin Sayın Hakimine ait olmak üzere:
21.10.2005 günü trafik kazasında yaralanarak % 21.2 oranında beden gücü kaybına uğrayan Murtaza Bakır’ın maddi tazminatının, davalı sürücünün % 25 kusuruna göre 6.038,92 TL.
hesaplandığına ilişkin işbu rapor Mahkemenin yüksek takdirlerine saygı ile sunulur.
15.11.2012
BİLİRKİŞİ