ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI (TRAFİK SİGORTASI)
ÇELİK AHMET ÇELİK
I- TANIM
Motorlu bir aracın karayollarında işletilmesi sırasında, bir kimsenin zarara uğramasına neden olunması durumunda, o aracı işletenin üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belli sınırlar içinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan sorumluluk sigortası türüne Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, ya da kısa adıyla Trafik Sigortası denilmektedir.
Daha kısa bir anlatımla, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, KTK. m. 91’de belirtildiği üzere işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları karşılamak amacıyla oluşturulmuş bir zarar sigortası türüdür.
II- YASA HÜKÜMLERİ
2918 sayılı KTK.nun 91.maddesine göre: “İşletenlerin, bu Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.”
Yasanın 85/1. maddesine göre de, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüs unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüs sahibi doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”
Yasanın 91/1. ve 85/1. maddeleri bir arada ele alındığında, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’nı yapan sigortacının poliçede belirlenen limite kadar, işletenin sorumluluğunu üstlendiği sonucuna varılabilmektedir.
Yasanın 85/Son maddesine göre, işleten, araç sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olduğundan, sigortacının sorumluluğunun da gerek zamanaşımı ve gerekse zararın niteliği yönünden işleten gibi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 24/1. ve 91/5. maddelerine göre, sigortası bulunmayan araçların trafiğe çıkması yasaktır.
III-TRAFİK SİGORTASI YAPTIRMAK ZORUNDA OLANLAR
1- Araç sahibi - İşleten - Girişimci
KTK. m. 3’deki ve m. 85 ile sonraki maddelerdeki tanımlara göre, araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş olan araç sahibi,
Motorlu aracın sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracı uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan, aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işleten ve araç üzerindeki fiili tasarrufu bulunan, aracın kullanılmasından ekonomik çıkar ve yarar sağlayan işleten,
Motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi olan gerçek veya tüzel kişiler (girişimci),
KTK ‘nun 91’inci maddesine göre Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası) yaptırmak zorundadırlar.
2- Motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunanlar
KTK. m.104’e göre motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunan teşebbüs sahibi, gözetim, onarım, bakım, alım-satım, araçta değişiklik yapılması amacı ile veya benzeri bir amaçla kendisine bırakılan bir motorlu aracın sebep olduğu zararlardan dolayı işleten gibi sorumlu tutulur.
Yukarda yazılı teşebbüs sahipleri kendilerine bırakılan motorlu araçların tümünü kapsamak üzere esasları Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakanlıkça tespit edilecek bir Mali Sorumluluk Sigortası yaptırmak ve denetimlerde bu sigortanın yapıldığını belgelemek zorundadırlar.
3- Motorlu araç yarış düzenleyicileri
KTK. m. 105/3’e göre yarış düzenleyicileri, yarışa katılanların ve yardımcı kişilerin yarış sırasında üçüncü kişilere vermeleri olası zararları karşılamak üzere bir Sorumluluk Sigortası yaptırmak zorundadırlar. Bu tür sigortalarda sigorta tutarları, zorunlu mali sorumluluk sigortasındaki tutarlardan az olamaz.
4- Motorlu araç römorkları ve çekilen araçlar yönünden sorumluluk sigortası
KTK. m. 102’ye göre, bir römorkun veya yarı römorkun veya çekilen aracın sebep olduğu zararlardan dolayı, çekicinin işleteni, motorlu aracı işletenin sorumluluğuna ilişkin hükümlere göre sorumlu tutulur. Çekilen araçla ilgili olarak sorumluluk genel hükümlere tabidir.
Çekicinin sorumluluk sigortası, çekiciyi işletenin, römorkun sebep olduğu zararlardan dolayı sorumluluğunu kapsar.
İnsan taşımada kullanılan römorklar için ek bir sorumluluk sigortası yaptırılarak tüm katarın en az zorunlu mali sorumluluk sigortası tutarlarının kapsamına girmesi sağlanmadıkça, trafiğe çıkarılamaz.
5- Devlet ve kamu tüzel kişileri
KTK. m. 106’ya göre, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır. Bu kuruluşlar 85’inci maddenin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere 101’inci maddedeki şartları taşıyan sigorta şirketlerine Mali Sorumluluk Sigortası yaptırmakla yükümlüdürler.
6- Yabancı plakalı taşıtlar
KTK. 91/6. maddesinde “turistlere ait taşıtlarla, uluslararası çok taraflı veya karşılıklı anlaşmalar kapsamına giren yabancı plakalı taşıtların Türkiye’de uluslararası anlaşmalarla kabul edilmiş sigortaları yoksa, bunlar için zorunlu mali sorumluluk sigortası Türkiye sınırlarına girişleri sırasında yapılır.” denilmiştir. Yasanın bu hükmünü yanlış ve sakıncalı buluyoruz. Üstelik (eski 1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin 3.2.1973 tarihli ve yeni 4458 sayılı Gümrük Kanunu’na göre yayınlanan 20.1.2000 tarihli) Gümrük Yönetmelikleri’nin (eski 1299/d) yeni 587/d maddesi ile KTK. 91/6. maddesi çelişmektedir. Çünkü, Yönetmeliğe göre ““Yeşil Kart Sigorta Poliçesinin süresi bitmiş veya Green Card’larda Türkiye rumuzu (TR) nin üzeri çizilmiş ise, böyle bir taşıtın Türkiye’ye girişine izin verilmez.” Eğer Yeşil Sigortası bulunmayan (Green Card’sız) bir aracın Türkiye’ye girmesine izin verilmişse ya da girişi gözden kaçmışsa, bu bir “hizmet kusuru” olur; böyle bir aracın kazaya karışması durumunda (sigorta limitleri söz konusu olmaksızın) zararın tamamından devletin ilgili birimi sorumlu olur.
Ülkemizde ve hukukçular arasında yeterince tanınmayan Yeşil Sigorta Poliçesi (Green Card) hakkında ilerdeki bölümlerde ayrıntılı bilgiler verileceğinden, burada kısaca değinmekle yetiniyoruz.
IV-TRAFİK SİGORTASI KAPSAMINA GİREN ARAÇLAR
1- Motorlu taşıt araçları
KTK. 91. maddesi ile bu maddenin yollama yaptığı 85/1. madde hükmüne göre sigorta kapsamına giren araçlar motorlu taşıt araçları’dır. Bu niteliği taşımayan araçlar (kural olarak) Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasından yararlanamazlar.
KTK. 3. maddesine göre taşıt, karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan araçlardır. Bunlardan makine gücü ile yürütülenlere motorlu taşıt, insan ve hayvan gücü ile yürütülenlere “motorsuz taşıt” denir.
Motorlu taşıtlar: Otomobil, minibüs, otobüs, troleybüs, kamyon, kamyonet, çekici, arazi taşıtı, itfaiye, cankurtaran ve cenaze araçları, motosiklet, triportör, radyo - televizyon - sinema - kütüphane ve araştırma araçları, bozuk veya hasara uğramış taşıt veya araçları çekmek, taşımak, kaldırmak gibi özel işlerde kullanılan motorlu araçlar, personel servis ve okul servis araçları, toplu taşıma araçları, kamu hizmeti taşıtları vb.dir. Bunlar yasanın 24. ve 25. maddelerine göre Mali Sorumluluk Sigortası yaptırmamışlarsa trafiğe çıkamazlar.
2- Römorklar
Motorlu araçla çekilen, insan ve yük taşımada kullanılan motorsuz taşıtlara römork; bir kısmı motorlu taşıt veya araç üzerine oturan, taşıdığı yükün ve kendi ağırlığının bir kısmı motorlu araç tarafından taşınan yarı römork; azami yüklü ağırlığı 750 kilogramı geçmeyen hafif römork türünden taşıtlar zorunlu sorumluluk sigortası kapsamına girmez ise de, KTK. m.102’ye göre bu tür araçların verdiği zararlardan dolayı, çekicinin işleteni sorumlu olduğundan, aynı maddenin 2. fıkrasına göre “çekicinin sorumluluk sigortası, çekiciyi işletenin, römorkun neden olduğu zararlardan dolayı sorumluluğunu da kapsar.”
İnsan taşımada kullanılan römorklar için 102. maddenin 3. fıkrasında “Ek sorumluluk sigortası” yaptırılacağı hükmü yer almış ve “insan taşımada kullanılan römorklar, römork için ek bir sorumluluk sigortası yaptırılarak tüm katarın en az zorunlu mali sorumluluk sigortası tutarlarının “kapsamına girmesi sağlanmadıkça trafiğe çıkarılamaz.” denilmiştir.
3- İş makineleri
KTK. 3. maddesinde 17.10.1996 gün 4199 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle iş makineleri motorlu araçlar kapsamına alınmış ve “yol inşaat makineleri ile benzeri tarım, sanayi, bayındırlık, milli savunma ile çeşitli kuruluşların iş ve hizmetlerinde kullanılan; iş amacına göre üzerine çeşitli ekipmanlar monte edilmiş, karayolunda insan, hayvan, yük taşınmasında kullanılmayan motorlu araçlar” biçiminde tanımlanmıştır.
Gene yasanın 3. maddesinde lastik tekerlekli traktörler için ayrı bir tanımlama yapılmış ve “belli şartlarda römork ve yarı römork çekebilen, ancak ticari amaçla taşımada kullanılmayan tarım araçlarıdır.” denilmiştir.
Bu tanımlamalar çerçevesinde iş makineleri ve traktörler için Mali Sorumluluk Sigortası yaptırılması zorunludur.
V- KAPSAM DIŞI ARAÇLAR
1- Her türlü motorsuz taşıtlar ile bisiklet ve motorlu bisiklet sürücülerinin hukuki sorumlulukları KTK. m. 103’e göre genel hükümlere tabi olduğundan, bunlar için sorumluluk sigortası söz konusu değildir.
2- KTK. 85. maddesi 3. fıkrasına göre, işletilme halinde olmayan bir motorlu aracın neden olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya neden olduğunu kanıtlaması gerekir.
Yasadaki bu hükme göre “işletilme halinde olmayan” motorlu taşıtların verebileceği zararlardan dolayı işletenin sorumluluğu,”tehlike sorumluluğu” değil “kusur sorumluluğu”dur. KTK. 91. maddesine göre işletenlerin bu tür sorumlulukları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamına girmez.
Bu tür sorumluluktan kaynaklanan zararlar ancak “isteğe bağlı” sorumluluk sigortası ile güvence altına alınabilir.
VI-TRAFİK SİGORTASININ GEÇERLİ OLDUĞU YERLER
KTK. m.2’ye göre uygulama yeri “karayolları”dır. Ancak 2. fıkraya göre kamuya açık park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonları, taşıt trafiği için yararlanılan yerler ile erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında da bu kanun hükümleri uygulanır.
KTK. m. 3’de de karayolu, trafik için kamunun yararlanmasına açık olan arazi şeridi, köprüler ve alanlar biçiminde tanımlanmıştır.
Gene KTK. m. 3’de “karayolu ile demiryolunun aynı seviyede kesiştiği bariyerli veya bariyersiz geçitler” olarak tanımlanan demiryolu geçidi (hemzemin geçitler) KTK. na tabidir.
VII-SİGORTA ETTİRENİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ
1- Sözleşme yapma ve prim ödeme yükümlülüğü
Araç sahibi ve işletenler KTK. m.91/2’ye göre sorumluluk sigortası sözleşmesi yapmak ve primleri peşin ödemek zorundadırlar. Poliçedeki güvence süresi sona ermişse ya da yeni limitler Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe konulmuşsa, KTK. m. 24 gereği hemen yeni veya ek sözleşmelerini yaptırmakla yükümlüdürler. İlerdeki bölümlerde açıklanacağı üzere, güvence süresinin geçirilmesi veya ek primlerin ödenmemesi durumunda, zarar gören üçüncü kişilere tazminat ödeyen sigortacı, yükümlülüklerini yerine getirmeyen işletene karşı dönme hakkını kullanabilir.
Sigorta Genel Şartları C.1 maddesine göre : “Sigorta ücreti, prim, Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı'na katılma payı ile sigorta sözleşmesine, bedeline veya primine ilişkin olarak mevcut ve ileride konulacak vergi, resim ve harçlardan oluşur. Sigorta ücretinin tamamı, sözleşme yapılır yapılmaz poliçenin teslimi karşılığında peşinen ödenir.”
Genel Şartlar C.2 maddesine göre de: “Sigorta ettirenin beyanının gerçeğe aykırı veya eksik olması halinde, sigortacının sözleşmeyi daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek durumlarda, sigortacı durumu öğrendiği andan itibaren sekiz gün içerisinde prim farkının ödenmesi hususunu sigorta ettirene ihtar eder. Sigorta ettiren ihtarın tebliğ tarihini izleyen sekiz gün içinde talep olunan prim farkını ödemez veya ödemeyeceğini bildirirse, sözleşme feshedilmiş olur. Sözleşmenin feshi halinde, feshin hüküm ifade edeceği tarihe kadar geçen sürenin primi kısa süre esası üzerinden hesap edilir ve fazlası geri verilir. Prim farkının süresinde istenilmemesi halinde fesih hakkı düşer.
2- Kazaları ve açılan davaları sigortacıya bildirme, belge ve bilgileri iletme yükümlülüğü
Sigorta ettiren (araç sahibi-işleten) taşıtının bir kazaya karıştığını ya da üçüncü kişilere zarar verdiğini (rizikonun gerçekleştiğini) sigortacısına hemen duyurmakla (ihbar etmekle) yükümlüdür. Olayla ilgili dava açılmışsa bunun da duyurulması ve dava dilekçesi ile belge örneklerinin sigortacıya iletilmesi gerekmektedir.
Sigorta Genel Şartları B.1 maddesine göre, sigorta ettiren rizikonun gerçekleşmesi halinde aşağıdaki hususları yerine getirmekle yükümlüdür:
a) Sorumluluğunu gerektiren bir olayı öğrendiği andan başlayarak beş gün içinde sigortacıya duyurmakla,
b) Sigortalı değilmişçesine gerekli kurtarma ve koruma önlemlerini almak ve bu amaçla sigortacı tarafından verilecek talimata uymakla,
c) Sigortacının isteği üzerine, olayın ve zararın nedeni ile hangi hal ve şartlar altında gerçekleştiğini ve sonuçlarını tesbite, tazminat yükümlülüğü ve miktarı ile rücu hakkının kullanılmasına yararlı, elde edilmesi mümkün bilgi ve belgeleri gecikmeksizin vermekle,
d) Zarardan dolayı dava yolu ile veya başka yollarla bir tazminat talebi karşısında kaldığı veya aleyhine cezai kovuşturmaya geçildiği hallerde, durumdan sigortacıyı derhal haberdar etmek ve zarar ziyan talebine ve cezai kovuşturmaya ilişkin olarak almış olduğu ihbarname, davetiye ve benzeri tüm belgeleri derhal sigortacıya vermekle,
e) Sigorta konusu ile ilgili başka sigorta sözleşmeleri varsa bunları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür.
3- İşletenin değişmesi durumunda bildirim yükümlülüğü
KTK 94. ve Genel Şartlar B.4 maddelerine göre, sigortalı araç işletenlerin değişmesi halinde, devreden kişi on beş gün içinde sigortacıya durumu bildirmek zorundadır. Sigortacı durumun kendisine bildirilmesinden on beş gün içinde sigorta sözleşmesini feshedebilir. Sigorta, fesih tarihinden on beş gün sonrasına kadar geçerlidir. Yargıtay kararlarında ve öğretide bu madde eleştirilmektedir. Bize göre de, sigorta poliçesi motorlu aracın ayrılmaz bir parçası sayılmalı ve araçtaki değişiklikler fesih nedeni olmamalıdır.
T.T.K. m.1303’de sigorta sözleşmesi süresi içerisinde sigortalı malın sahibinin herhangi bir nedenle değişmesi durumunda (sözleşmede aksine hüküm olmadıkça) o sigortadan doğan hak ve borçların yeni sahibine geçeceği hüküm altına alınmasına karşın, KTK’nun 94. maddesinde değişik bir düzenlemeye gidilmiştir.
2918 sayılı KTK. nun 31.10.1990 gün 3672 sayılı yasa ile değişik 94. maddesine göre “sigortalı araç işletenlerinin değişmesi halinde, devreden kişi on beş gün içinde sigortacıya durumu bildirmek zorundadır. Sigortacı sigorta sözleşmesini, durumun kendisine tebliği tarihinden itibaren on beş gün içinde feshedebilir. Sigorta, fesih tarihinden on beş gün sonrasına kadar geçerlidir.”
Öğretim ve araştırma çevrelerinde bu madde anlamsız ve gereksiz bulunmakta, işletenlerin değişmesinin sigortacının sorumluluğu yönünden zarar gören üçüncü kişilerin haklarını etkilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.
Bu konuda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27.12.1990 gün ve 89/5136 E. 90/8436 sayılı kararı şöyledir:
“2918 sayılı KTK. nun 24. maddesi hükmüne göre ZMSS (Trafik Sigortası) bulunmayan bir taşıtın trafik belgesi alması ve dolayısıyla trafiğe çıkması mümkün bulunmadığından , kazaya karışan otobüsün davalı şirkete daha önce sigortalı olup olmadığı trafik sicil bürosundan sorularak, böyle bir sigorta akdi mevcut ise , sigorta süresinin bittiği veya akdin yenilenmediği hususlarının üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği göz önünde bulundurularak davalı sigortacının sorumluluğu cihetine gidilmek gerekir.”
4- Rizikoyu ağırlaştırıcı değişiklikleri bildirme yükümlülüğü
Genel Şartlar C.3 maddesine göre:
“Sigorta ettiren sözleşmeden sonra rizikoyu ağırlaştırıcı mahiyette meydana gelecek değişiklikleri durumu öğrenir öğrenmez en geç sekiz gün içinde sigortacıya ihbarla yükümlüdür. Sigortacı durumu öğrendiği andan itibaren sekiz gün içinde prim farkının ödenmesi hususunu sigorta ettirene ihtar eder. Sigorta ettiren, ihtarın tebliğ tarihini takip eden sekiz gün içinde talep olunan prim farkını ödemez veya ödemeyeceğini bildirirse sözleşme fesh edilmiş olur.
Sözleşmenin feshi halinde, feshin hüküm ifade edeceği tarihe kadar geçen sürenin primi kısa süre esası üzerinden hesap edilir ve fazlası geri verilir.
Prim farkının süresinde istenilmemesi halinde fesih hakkı düşer. Sözkonusu değişikliklere ilişkin ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmesinden önce meydana gelen olaylardan dolayı ödenmiş veya ödenecek tazminatlar için değişikliğin bildirilmemesinin kasıtlı olup olmamasına göre, C.2 maddesinin sigortacının rücu hakkına ilişkin (a) ve (b) fıkraları hükümleri uygulanır.
Sigorta süresi içinde meydana gelen değişiklikler rizikoyu hafifletici nitelikte olduğu ve bunun daha az prim alınması gerektirdiği anlaşılır ise, bu değişikliğin yapıldığı tarihten sözleşmenin sona ermesine kadar geçecek süre için gün esasına göre hesaplanacak prim farkı sigorta ettirene geri verilir.”
VIII-SİGORTACININ YÜKÜMLÜLÜKLERİ
1- Kaza sigortası dalında çalışmaya yetkili olan sigorta şirketleri Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yapmakla yükümlüdürler.(KTK. m. 101)
2- Motorlu araçların neden olduğu kazalarda, zarar görenlerin tedavi giderlerini (md. 98), ölüm ve bedensel zararlarla, araç hasarlarına ilişkin tazminat tutarlarını (md. 99) yasada öngörülen limitlere kadar ödemekle yükümlüdürler. (m. 93)
3- KTK. m.95’e göre tazminat ödeme yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarın azaltılması sonucunu doğuran sözleşmeler zarar görenlere karşı ileri sürülemeyeceğinden ve md. 111/1’e göre hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersiz olduğundan, sigortacı yasalara uygun poliçe düzenlemekle yükümlüdür.
IX-SİGORTACININ SORUMLU TUTULMADIĞI DURUMLAR
1- İşletenin (kendisinin) uğradığı bedensel ve eşya zararları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamı dışındadır. KTK. m. 92/a’da “işletenin, bu kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği istemler” mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında tutulmuştur.
2- İşletenin yakınlarının mallarına gelen zararlar md. 92/b’ye göre sigorta kapsamı dışında ise de, (eşinin, alt soy ve üst soyunun, evlâtlığının ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin) can zararları sigorta güvencesi altındadır.
3- İşletenin sorumlu tutulmadığı kişisel ve eşya zararları da zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadır. (m. 92/c)
4- Motorlu araç yarışı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yapılan durumlarda da, KTK. m. 105/3’te ayrıca Sorumluluk Sigortası yaptırma koşulu getirildiğinden, yarış sırasında oluşan zararlardan genel nitelikteki sorumluluk sigortasını yapan sigortacıya başvurulamaz. (m. 92/d)
5- Motorlu araçla taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar da kapsam dışıdır. (m. 92/e)
6- Manevi zararlar da henüz sorumluluk sigortası içinde yer almamıştır. (m. 92/f)
X- SİGORTACIYI SORUMLULUKTAN KURTARAN NEDENLER
İşletenin sorumlu tutulmadığı KTK. m.86’daki durumlarda da sigortacı sorumlu olmaz. Bunlar:
a) Mücbir sebep
Önceden görülmesi olanaksız, karşı konulamayacak türden olağanüstü olaylar mücbir sebeptir. Ancak teknik arıza, rot çıkması, lastik patlaması, aracın işletilmesine bağlı yol koşulları, trafikten kaynaklanan beklenmeyen olaylar vb. mücbir sebep sayılmamaktadır.
b) Zarar görenin ağır (tam) kusuru
İşletenin kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusursuz, buna karşılık zarar görenin ağır (tam) kusurlu olduğu durumlarda, işletenin sorumluluğu ile zarar arasında nedensellik bağı kesileceğinden, sigortacı da sorumlu olmaz.
c) Üçüncü kişinin ağır (tam) kusuru
İşletenin kendisi ile eylemlerinden sorumlu olduğu sürücü ve yardımcıları ve zarar görenler dışında, üçüncü bir kişinin ağır (tam) kusurundan kaynaklanan zararlarda da nedensellik bağı kesileceğinden işleten ve dolayısıyla sigortacı sorumlu olmaz.
d) İşletenin kusuru olmaksızın aracın çalınması veya gasp edilmesi
İşletenin kusuru olmaksızın, aracın çalınması veya gasp edilmesi durumunda, işleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusuru bulunmadığını kanıtlayabilirse sorumluluktan kurtulur ve sigortacı da bundan yararlanır. (KTK. m. 107)
Çalınmış ve gasp edilmiş motorlu araç bir olaya sebep olmuş ise, işleten de sorumlu değilse, kişiye gelen zararlar, 108’inci madde uyarınca Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı tarafından karşılanır. (md. 107/son)
XI-SORUMLULUKTAN KURTULMA SONUCUNU DOĞURAN
SÖZLEŞMELERİN GEÇERSİZLİĞİ
1- KTK. m. 95/1’e göre, sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez. (Genel Şartlar m.B.4)
2- Gene KTK. m.111/1’e göre de, bu kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir.
3- Sigortacının ödeme yaparken imzalattığı “ibranameler” ödenen miktarla sınırlı olarak ”makbuz” hükmünde olup, ibranamelerde yer alan ve gerek sigortacıdan ve gerekse işleten ile diğer sorumlulardan bir istekte bulunulamayacağına ve tazminatın geri kalan kısmının dava edilemeyeceğine ilişkin açıklamalar geçersizdir.
Sigortacının imzalattığı ibranamelerin “ödeme tutarı ile sınırlı” olacağına ilişkin bir Yargıtay kararlarından örnekler ilerde “Sigortacıya verilen ibranamelerin kapsamı ve geçerliği” başlıklı XVIII. bölümde verilecektir.
XII-TRAFİK SİGORTASINDAN YARARLANACAK OLANLAR
1- Üçüncü kişiler
Kural olarak, motorlu araçların zarar verdiği üçüncü kişiler ölüm, yaralanma, tedavi ve maddi hasar nedeniyle sigortacıdan poliçedeki tutarla sınırlı olarak maddi tazminat isteyebilirler.
Üçüncü kişi kavramına, Yargıtay kararlarında yer alan yorumlarla, aşağıdaki kişiler de alınmışlardır:
2- Sürücü ve yardımcıları
İşletenin eylemlerinden sorumlu olduğu araç sürücüsü ve yardımcılarının trafik-iş kazası sonucu bedensel zarara uğramaları durumunda, (kazanın oluşunda kusurlu bulunmamaları koşuluyla) kullandıkları ve hizmet verdikleri aracın Trafik Sigortasından yararlanabilecekleri, aşağıda örnekleri verilecek, Yargıtay kararlarıyla kabul olunmuş; ayrıca bu konuda Başbakanlık Sigorta Murakabe Kurulu da uygun görüş bildirmiştir.
2918 sayılı KTK’ da ve Poliçe Genel Şartlarında açık hüküm bulunmamakta ise de, işletenin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olması nedeniyle, KTK. 85-86 maddeleri ile 818 sayılı BK. 45/3. maddesine (6098 sayılıTBK.53/3.maddesine) göre sürücüler ve yardımcıları, uğradıkları zararların kusura göre belirlenen tutarını sigortacıdan isteyebilirler.
Zorunlu Trafik Sigortasında sigortacı, KTK. nun 91. maddesiyle, işletenin aynı yasanın 85/1. maddesinde öngörülen hukuki sorumluluğunu üzerine almış bulunmaktadır. Anılan maddeye göre ise, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına sebep olursa, işletenin bu zarardan sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır.Örneğin, teknik arızadan sürücü sorumlu tutulamıyorsa, kaza bu yüzden meydana gelmiş olup da sürücü yaralanmış ve beden gücü kaybına uğramışsa, kullandığı aracın Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortasından tazminat alabilecektir.
3- İşletenin eşi, çocukları ve yakınlarının (mal zararları dışında) ölüm ve bedensel (can) zararları
a) 2918 sayılı KTK’nun 92/b maddesinde, işletenin yakınlarının (eşi, çocukları, annesi, babası, kardeşlerinin) “her türlü zararları” değil, yalnızca “mallarına” gelen zararlar sigorta kapsamı dışında bırakılmıştır. Çünkü mallarda miras söz konusudur. Buna karşılık “canlarına” gelen zararlar sigorta kapsamındadır. Anılan yakınlar, destekten yoksunluk ve bedensel zararlar söz konusu olduğunda “üçüncü kişi” konumundadırlar. Çünkü, bu tür zararlar onların “kendi zararları”dır ve tazminat isteme hakları, miras veya herhangi bir yolla başkalarından geçen bir hak değil, kişiliklerine sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Yasa’nın bu hükmü, tartışılamayacak kadar açık, anlaşılır ve nettir. Yasalar, öncelikle “sözüyle ve özüyle” uygulanacağından (MK.m.1) burada yoruma yer yoktur.
b) ZMSS.Genel Şartları A.3-c maddesinde de, 2918 sayılı KTK.92/b.maddesi aynen yinelenmiş; işleten ve sürücü yakınlarının destekten yoksunlukları sigorta kapsamında kabul edilmiştir.
c) 13.10.1982 gün 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun TBMM’deki tutanak ve komisyon raporlarına göre, 19.12.1958 tarihli karayolları trafiğine ilişkin İsviçre Federal Kanunu ile bu kanunun değiştirilmesine ilişkin 20.03.1975 tarihli Kanun gözönünde bulundurularak İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanan tasarı, her hangi bir itiraza uğramadan olumlu tartışmalar sonucunda kabul edilmiştir. (Danışma Meclisi Tutanak Dergisi ayrı baskı, S.sayısı 397,sf.12 vd.)
ç) İşleten ve sürücü yakınlarının, desteğin ölümünden doğan zararlarına ilişkin istemleri, üçüncü kişi olmaları nedeniyle, Sigorta Hukuku ilkeleri çerçevesinde ele alınması gereken, sosyal risk ilkesinin bir sonucudur. (Bkz. Dr.S.Arkan, Sigorta Hukuku Dergisi, C.1, sayı:3-4, sf.260; Ç.Aşçıoğlu, Trafik Kazalarında Hukuki Sorumluluk ve Tazminat Davaları, Ank.1989, sf.86 vd.; Işıl Ulaş, Uygulamalı Sigorta Hukuku Mal ve Sorumluluk Sigortaları, 3.Bası, Ankara, Ekim/2002, sf.669) 2918 sayılı KTK 92 (b) de açıkça belirtildiği üzere, sigorta kapsamı dışında kalma, sadece sözü edilen kişilerin “eşyalarının” uğradığı zararlar içindir; “bedeni zararlar” ise sigorta güvencesi altındadır. (Arkan,agm.sf.269)
d) Konu ile ilgili Yargıtay Özel Dairesi, 1986 yılından başlayarak 2008 yılına kadar (22) yıl boyunca düzenli ve tutarlı bir biçimde 2918/KTK’nun 92/b hükmü uyarınca, işleten veya sürücünün ölümlerinde, yüzde yüz kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan yakınların Trafik Sigortasından tazminat alabilecekleri yönünde çok sayıda kararlar vermiş iken, birdenbire Yasa hükmüne aykırı bir biçimde (destek tazminatı yansıma zarar olarak nitelenip “kimse kendi kusurundan yararlanamaz” denilerek, suçların ve cezaların kişiselliği temel ilkesine ve 2918 sayılı KTK 92/b.maddesinin açık hükmüne aykırı) ters yönde kararlar vermeye başlamış; önceki Özel Daire’nin konuyla ilgili işlerini devralan Özel Daire de bu yanlışı sürdürmüş; dört yıla yakın süregelen bu dönemde binlerce kişi mağdur edilmiştir.
Bu yanlış ve yasa hükmüne aykırı kararlara yerel mahkemelerin art arda direnmeleri üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun olumlu kararlarıyla yanlıştan dönülmüş ve 2918 sayılı KTK’nun 92/b maddesinin açık hükmü uyarınca, işleten ve sürücü yakınlarının bedensel zarara uğramaları veya destekten yoksun kalmaları durumunda, Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortasından yararlanmaları uygulamasına dönülmüştür.
İşletenin ve sürücünün ölümlerinde (yüzde yüz kusurlu olsalar bile) desteklerinden yoksun kalan yakınlarının Trafik Sigortasından yararlanabileceklerine ilişkin Hukuk Genel Kurulu’nun ve 17.Hukuk Dairesi’nin son kararlarından örnekler aşağıdadır:
HGK.22.02.2012 gün E.2011/17-787 K.2012/92 sayılı,
HGK.15.06.2011 gün E. 2011/17-142 K. 2011/411 sayılı,
HGK.27.06.2012 gün E.2012/17-215 K.2012/413 sayılı kararlar.
17.HD.29.05.2012, E.2011/1653 K.2012/6943
17.HD.29.05.2012, E.2011/3149 K.2012/6944
17.HD.11.06.2012, E.2011/12038 K.2012/7624
17.HD.11.06.2012, E.2011/4489 K.2012/7609
17.HD.12.06.2012, E.2011/11938 K.2012/7681
17.HD.14.06.2012, E.2012/6992 K.2012/7819
17.HD.07.11.2012 E.2011/10718 K.2012/12169
Yargıtay’ın yukardaki son kararlarına göre:
“İşleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, onların kusuru destekten yoksun kalanlara yansıtılamaz. Destekten yoksun kalanlar, “üçüncü kişi” konumunda olduklarından, 2918 sayılı KTK. 92/b maddesine ve Sigortası Genel Şartları’na göre, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasından yararlanma hakları vardır; dolayısıyla sigorta şirketi tazminat ödemekle yükümlüdür.”
4- Hatır için taşınanlar da Trafik Sigortasından yararlanırlar
Hatır taşımaları daha önce sigorta güvencesi dışında iken, Yargıtay’ın son kararları ile hatır için taşınanların bedensel zarara uğramaları durumunda kendilerinin, kaza sonucu ölmüş iseler yakınlarının Trafik Sigortası’ndan istekte bulunabilecekleri görüşü ağırlık kazanmış; buna gerekçe olarak, 2918 sayılı KTK. m. 92’de mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında kalanlar arasında hatır için taşınanların bulunmaması ve 1.3.1992 tarihinde yürürlüğe giren Genel Şartlar’ın A.3 maddesinde “Teminat dışı haller” arasında hatır taşımasının yer almamış olması gösterilmiştir.
Hatır taşımalarının Zorunlu Trafik Sigortası kapsamı içerisine alınması gerektiğine ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler aşağıdadır:
Trafik kazası sonunda işleten ancak kusurlu olduğu, kusuru kanıtlandığı taktirde hatır için taşıdığı kişinin uğradığı zarardan sorumlu olacaktır. Aynı zamanda, Karayolları Trafik Kanunu’nun hatır taşıması sonucu doğan zararla ilgili mali sorumluluk sigortasından, sigortacının sorumlu tutulamayacağı yolunda bir sonucu amaçladığı da düşünülemez.
4.H.D.18.11.1998, 6706-9041 (YKD. 1999/2-176)
Taraflar arasında düzenlenen sigorta poliçesine ekli genel şartlarda hatır taşıması kaynaklı zararlar, sigorta teminatı dışındaki haller arasında gösterilmemiştir. Zorunlu trafik sigortasının, hatır taşımasının da dahil bulunduğu aracın işletilmesine bağlı tehlike sorumluluk hallerini sigorta teminatı kapsamına aldığı, tehlike sorumluluğunun bu aracın işletilmesine bağlı olarak taşımanın türüne bakılmaksızın üçüncü kişilere verilen zararları, somut olayda ise işletenin, sigortalı araçta bulunan kişiye olan sorumluluğunu sigorta kuvertürü altına aldığının kabulü gerekir.
(11.H.D. 24.12.1996, 8642-9101)
Mahkemece, mübrez belgeleri ile kusur ve aktüerya bilirkişi raporuna nazaran hatır taşımasının teminat dışı olmadığı, KTK. 85/1. ve 87. maddeleri uyarınca davalının sorumlu olduğu, trafik sigortası genel şartlarının 1.3.1992 tarihinde değiştirilmesinden sonra 2.9.1993 tarihinde meydana gelen kazada hatır taşımasının teminat dışı olmasını gerektirmeyeceği gerekçesiyle (80.000.000) liranın yasal faiziyle tahsiline hükmedilmiş, kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve yeni Sigorta Genel Şartlarına göre hatır taşımasının teminat içine alınmasına ve bu şartın yasalara aykırı olmamasına göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
(11.H.D.30.5.1996, 1511-3935)
Sigorta Genel Şartları arasında “hatır taşıması”nın sigorta teminatı dışında kaldığı açıkça belirtilmemişse, bu tür taşımalardan doğan zararların da sigorta kapsamı içinde kaldığının kabulü gerekir. Trafik Sigortası “eski” Genel Şartları’nın 3/g maddesinde yer alan hatır taşımasının sigorta teminatı dışında kaldığına ilişkin hüküm, “yeni” Genel Şartlar’da yer almaması nedeniyle, bu tür taşımalardan doğan zararların dahi Trafik Sigortası güvencesi içinde kaldığının kabulü gerekmesine göre , davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
(11.HD. 07.11.2002, 6717-10115)
1992 tarihinden sonra yürürlüğe konulan Zorunlu Trafik Sigortası Genel Şartları’nda, “hatır taşıması” kaynaklı zararlar, sigorta teminatı dışındaki haller arasında gösterilmemekle, Zorunlu Trafik Sigortasının, hatır taşımasının da dahil bulunduğu aracın işletilmesine bağlı tehlike sorumluluk hallerini sigorta teminatı kapsamına aldığının kabulü gerekir. Yine, hatır taşımacılığından kaynaklanan zararlar, İsteğe bağlı (İhtiyari) Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nda teminat kapsamı içine alınmıştır.
(11.HD.21.11.2002, 5987-10712)
Yargıtay’ın bu kararları ile “hatır taşımaları”nın Zorunlu Trafik Sigortası kapsamı içerisinde sayılması gerektiği kesinlik kazanmış bulunmaktadır. Biz de öteden beri, hatır taşımalarının karşılıksız sayılamayacağını, kişiler arasındaki her ilişkide şöyle veya böyle mutlaka bir çıkar payı bulunduğu düşüncesinde olduğumuzu savunuyoruz.
XIII-GÜVENCE TUTARLARI (POLİÇE LİMİTİ)
1- Zarar gören kişilere sigortacının ödeyeceği tazminatın tutarı (poliçe limitleri), KTK. m. 93/1’e göre Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı bulunduğu Bakanlıkça saptanır ve Resmi Gazete’de yayınlanır. Bakanlık yeni bir karar alıncaya kadar, sigortacı, poliçelerde yazılı limitle sınırlı olarak ödeme yapar.
2- Sigorta limitleri Bakanlıkça artırılıp Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra, sigorta ettiren ek poliçe yaptırmamış ve ek ücret ödememiş olsa dahi, sigortacı yeni limitlere göre tazminat ödemek zorundadır. Çünkü KTK. m.95/1’e ve m. 111/1’e göre, sigortacı ile sigortalı arasındaki anlaşmazlıklar ve prim borçları, zarar gören üçüncü kişilere karşı olan sorumlulukları ortadan kaldırmaz.
3- Sigorta şirketleri, önceleri, sigorta limitleri artırıldıktan sonra, sigorta ettiren “ek prim” ödememiş ve “ek poliçe-zeylname” düzenlenmemiş ise, (Yasa’nın emredici hükümlerine ve Yargıtay’ın bu konudaki kararlarına karşın), yeni limitler üzerinden tazminat ödemeyi reddetmekte idiler. Yargıtay da, zaman zaman yanılgıya düşerek, yerleşik kararlarına aykırı kararlar vermekte idi. Bu husus, 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe konulan yeni Tarife ve Talimatla kesinlik kazanmış ve şu açıklama yapılmıştır:
Yeni teminat tutarları yürürlükteki bütün sigorta sözleşmelerine herhangi bir ek prim alınmaksızın uygulanır.
Sigorta şirketleri, düzenledikleri poliçelerin ön yüzüne “Sözleşme süresi içinde Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı bulunduğu Bakanlık tarafından teminat tutarları artırıldığı takdirde, bu poliçede yazılı teminat tutarları, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın ve ek prim alınmaksızın yeni teminat tutarları üzerinden geçerli olur! İbaresini yazmak zorundadır”
4- Zarar gören üçüncü kişilere yeni limitler üzerinden ödeme yapmakla yükümlü olan sigortacı, ek sözleşmesini (zeyilnamesini) vaktinde yaptırmayan araç sahibinden veya işletenden fazla ödediği miktarı (rücuen) geri isteme hakkına sahiptir. (KTK. m. 95/2)
5- Zarar görenin kusuru yoksa ve sorumlular birden fazla ise, 818 sayılı BK’nun 50-51 ve 141-142 maddeleri (6098 sayılı TBK’nun 61-62 ve 162-163 maddeleri) ile 2918 sayılı KTK m.88’e göre ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk yönünden işleten ile sigortacı arasında bir ayrım yapılmamış olduğundan, sigortacı, sigorta ettirenin ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerinin kusur oranlarına göre değil, hesaplanan tazminatın tamamını ödemek zorundadır. Bu konuda, ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk kuralının sigortacıya uygulanmayacağı gibi yanlış bir kanı vardır. Oysa, sigortacının kusura göre sorumlu tutulması, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85-86 ve 95.maddelerine de aykırıdır.Yasa’nın 95.maddesine göre “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez.”
Zarar görenin kusuru olmadığı durumlarda, ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk gereği kusur oranlarına bakılmaksızın zararın tamamını ödeyen sigortacıya, öteki sorumlulara dönme hakkı tanınmıştır. KTK. 98/2. ve 99/2.maddelerine göre, birden çok aracın karıştığı trafik kazalarında zarar gören kişiler, araçların sigortacılarından her hangi birine başvurarak zararın giderilmesini isteyebilirler. Ödemeyi yapan sigortacı, ödenen miktarın sorumluluk oranlarında paylaşılmasını diğer sigortacılardan yazılı olarak ister. Ayrıca 818 sayılı BK.146-147 ve 6098 TBK.167-168) maddeleri de zararın tamamını ödeyen sigortacıya diğer sigortacılara dönme hakkı vermektedir.
XIV- GÜVENCE TÜRLERİ
Zorunlu Trafik Sigortası poliçelerinde üç ayrı bölüm ve tazminat türü olup, her biri ayrı bir meblağı içerir. Bunlar :
1- Ölüm veya yaralanma nedeniyle maddi tazminat,
2- Tedavi giderleri,
3- Hasar tazminatıdır.
XV- SİGORTACININ SORUMLU OLDUĞU ZARAR TÜRLERİ
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasını yapan sigortacının, belli bir limite kadar işleten gibi sorumlu olmasına göre, gidermekle yükümlü olduğu zarar türleri şöyle sıralanabilir:
1- Ölümlerde
a) Destekten yoksun kalanların maddi zararları
b) Cenaze giderleri
2- Yaralanmalarda
a) Sürekli işgöremezlik zararları (sakatlık tazminatı)
b) Geçici işgöremezlik zararları (Belli bir süre çalışamamaktan kaynaklanan zararlar)
3- Tedavi (iyileşme) giderleri
a) Doğrudan tedavi ile ilgili hastane, hekim, ameliyat ve bunlarla ilgili her türlü giderler
b) Özel bakım, beslenme, tedavi için yol ve barınma giderleri
c) Tedavi sonrası her türlü iyileştirme giderleri ile protez ve benzeri giderler
4- Maddi hasarlar
a) Araç hasarı
b) Zarar görenlerin yanlarında taşıdıkları bagaj, el çantası ve benzeri eşyalar
Yasanın 91/1. maddesi ile ölüm, yaralanma ve maddi hasarlar için 85/1. maddeye yollamada bulunulmuş; tedavi giderlerine ise özel bir önem verilerek 98. maddede ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. Aşağıda, sigortacının ödemekle yükümlü olduğu zarar türleri ayrı ayrı ve ayrıntılarıyla ele alınmıştır.
A) ÖLÜMLERDE
1- Destekten yoksun kalma tazminatı
Trafik Sigortası Genel Şartlar A.1 maddesine göre, “Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olunmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder.” Buna göre:
a) Trafik kazası sonucu ölen kişinin yakınlarının sigortacıdan tazminat isteyebilmeleri için öncelikle “destekten yoksun kaldıklarını” kanıtlamaları gerekmektedir. (Bk.m.45/2, TBK.m.53/3)
b) İkinci olarak, destekten yoksun kalanların, kaza tutanaklarıyla birlikte, tazminat hesabına esas tüm belgeleri bir başvuru yazısı ekinde sigortacıya vermeleri gerekmektedir.
c) Sigortacının önereceği tazminat tutarını yeterli bulmayan haksahipleri, dilerlerse anlaşarak ödemeyi kabul ederler, dilerlerse sigortacıya karşı dava açarlar. Eğer ödemeyi kabul etmişlerse ve sonradan miktarın yetersiz olduğunu fark etmişlerse, 2918 sayılı KTK 111/2 maddesine dayanarak iki yıl içinde anlaşmanın iptalini ve eksik ödemenin tamamlanmasını isteyebilirler.
2- Cenaze (defin) giderlerinin Trafik Sigortasından ödenmesi
Uygulamada, çoğu kez, sigorta şirketlerinden cenaze ve defin giderleri istenmemekte, sanki sigortacının böyle bir ödeme yapma yükümlülüğü olmadığı gibi yaygın ve yanlış bir kanı bulunmaktadır. Oysa, cenaze giderlerinin ödenmesi, Borçlar Kanunu’nun 45.maddesi 1.fıkrası hükmüdür. Her ne kadar Genel Şartlarda açık bir hüküm bulunmamakta ise de, sigortacı, Yasa gereği cenaze giderlerini de ödemekle yükümlüdür.
Bu konuda yanılgılar ve duraksamalar olmalı ki Yargıtay’ın bir kararında: “Defin giderleri ve cenazenin taşınma masraflarından oluşan zarardan, Zorunlu Sorumluluk sigortacısı da ölüm teminatı nedeniyle sorumludur.Defin giderlerinin sigorta poliçesi kapsamında olmadığı gerekçesiyle bu istemin sigorta şirketi yönünden reddi hatalıdır” denilmiştir.
B) BEDENSEL ZARARLARDA
Genel Şartlar A.1 maddesinde kısaca “yaralanmalardan” söz edilmiş ise de, bunu Borçlar Kanunu 46.maddesine (TBK.54.maddesine) göre yorumlamak gerekmektedir. Söz konusu maddede “Bedensel zarara uğrayan kimse büsbütün veya kısmen çalışamamasından ve ilerde ekonomik yönden uğrayacağı yoksunluktan kaynaklanan zarar ve ziyanı ile bütün masraflarını isteyebilir” denilmesine göre, trafik kazasında yaralanan kişinin maddi zararlarını şöyle bölümlendirmek gerekmektedir:
a) Sürekli işgöremezlik (kalıcı sakatlık) nedeniyle çalışma gücü ve kazanç kaybı,
b) Geçici işgöremezlik nedeniyle iş ve kazanç kaybı.
Şimdi bunları ayrı ayrı gözden geçirelim:
1- Sürekli işgöremezlik (kalıcı sakatlık) durumu
Bunu da ikiye ayırmak gerekmektedir:
a) Kazadan hemen sonra “kalıcı sakatlık” durumu ortaya çıkmışsa, örneğin kaza geçiren kişi bir organını yitirmişse, sigortaya tazminat için başvurduğunda yapılması gereken, onu yetkili Sağlık Kurullarından birine göndermek ve sakatlık oranını belirleyen bir rapor almaktır. Bu konuda kamu hastanelerinin ve Tıp Fakülteleri sağlık kurullarının başvuruları geri çevirmemeleri için yasal veya yönetimsel düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, mahkemeler de “Değişik-İş” kapsamında, araç hasarı tespitleri gibi, beden hasarı tespiti de yapmalıdırlar. Bu konuda yasal bir engel olmadığı gibi, hukuksal yarar da vardır. Hem böylece,sigorta şirketinden zararın karşılanması durumunda, artık dava açılmayacak, mahkemelerin iş yükü azalmış olacaktır.
b) Kalıcı sakatlık durumu, uzun bir tedavi sonrasında ortaya çıkacaksa, o zaman tedavinin sonuçlanması beklenecektir.
2- Geçici işgöremezlik durumu
Kaza geçiren kişinin, kalıcı sakatlık durumu söz konusu olmayıp, bir süre tedavi görmesi, iyileşinceye kadar çalışamaması ve bu yüzden iş ve kazanç kaybına uğramış bulunması “geçici işgöremezlik”tir. Yargıtay kararlarında buna “mesleki işten kalma süresi” denilmektedir.
Geçici işgöremezlik durumunun, sigorta kapsamında olmadığı gibi yaygın bir kanı olup, bu tür zararlar, araç hasarlarında söz konusu “kazanç kaybı” ile karıştırılmakta; mesleki işten kalma süresindeki kazanç kayıplarına ilişkin istekler sigorta şirketlerince geri çevrilmektedir. Oysa bu yanlıştır.
Yargıtay’ın bu konudaki görüşleri kesindir. Taşımacı veya işleten “geçici işgöremezlik” zararlarından sorumlu olduklarına ve sigortacı da bu sorumluluğu belli bir oranda üzerine almış bulunduğuna göre, kaza geçiren kişinin iyileşme süresi içerisindeki “kazanç kayıplarından” veya her türlü maddi zararlarından sigortacı da sorumludur ve bu tür tazminat isteklerinin yerine getirilmesi zorunludur.
Yargıtay’ın doğrudan sorumluluk sigortalarıyla ilgili bir kararında “Trafik kazası sonucu uğranılan maddi zarar sebebiyle, kişinin işinden ve gücünden kaldığı süre içinde oluşan gelir kaybından zorunlu mali sorumluluk sigortacısı sorumludur” denilerek bu konuya, sigortacı yönünden, açıklık getirilmiştir.
C) TEDAVİ GİDERLERİ
1- Yasa’daki özel hüküm (KTK.m.98)
2918 sayılı KTK’nun “sigorta”ya ilişkin maddelerinde ölüm ve bedensel zararlar ile araç hasarı için ayrıntılı açıklamalar bulunmamasına karşın, “tedavi giderleri” için ayrı ve özel bir hüküm konulmuş (m.98) ve sigorta poliçelerinde tedavi yardımları (ölüm ve bedensel zararlar dışında ve onlara eşit miktarda) ayrı bir güvence türü olarak yer almıştır. Bu durum, yasa koyucunun tedavi ödemelerine özel bir önem verdiğini göstermekte; kaza geçiren kişilerin özenle tedavi edilip sağlıklarına kavuşmaları, olası ölüm ve kalıcı sakatlıkların önlenmesi amaç ve isteğini açığa vurmaktadır.
2- KTK.98.maddesinde 6111 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik
6111 sayılı Yasa’nın 59.maddesiyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi değiştirilmiş olup, bu değişiklikle:
a) Sigorta Şirketleri’nin, zorunlu bir sözleşme türü olan “Trafik Sigortası” gereği (motorlu araç işletenler adına), trafik kazalarından zarar gören üçüncü kişilere “tedavi giderleri” ödeme yükümlülükleri, Sosyal Güvenlik Kurumu’na devredilmiştir.
Kurum’un bu yükümlülüğü, üç yıl süreyle prim aktarımının tamamlanmasından sonra başlayacağından, o güne kadar sigorta şirketleri, tedavi giderlerini ödemeye devam edeceklerdir. (6111 sayılı Yasa Geçici madde :1, cümle:2)
b) Yasa’daki bu değişiklikle, sigorta şirketlerinin sorumluluğu yönünden tedavi giderlerinin “kapsamı” son derece daraltılmış; sigorta şirketleri adına ve onların yerine Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yükümlülüğü yalnızca “hastane masrafları” ile sınırlandırılmış; böylece tedavi giderlerinden sorumlu işletenler ve sürücüler ile sigorta şirketleri arasında (sigorta şirketleri yararına) eşit olmayan bir durum yaratılmıştır.
Bu durum Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Çünkü, (işleten, sürücü, girişimci gibi) trafik kazası sorumluları her türlü tedavi ve iyileştirme giderlerinden sorumlu tutulabilirken, sigorta şirketlerinin sorumluluğunun yalnızca “resmi ve özel hastaneler ile sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri” ile sınırlandırılmıştır.
c) 2918 sayılı KTK’nun 98.maddesinin, değişiklikten önceki ve sonraki hükümlerini karşılaştırırsak:
Önceki“Tedavi giderlerinin ödenmesi” başlıklı 98.maddeye göre, trafik kazalarında yaralanan kimselerin “ilk yardım, muayene ve kontrol veya bu yaralanmadan ötürü ayakta, klinikte, hastane ve diğer yerlerdeki tedavi giderleri ile tedavinin gerektirdiği diğer giderleri”ni, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortasını yapan sigortacı, sekiz işgünü içinde ödemekle yükümlü tutulmuş iken,
6111 sayılı Yasa ile değiştirilen ve “Sağlık hizmet bedellerinin ödenmesi” başlığı konulan yeni 98.maddeye göre, trafik kazalarında yaralanan kişilerin tedavi giderleri, “resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri” ile sınırlandırılmış; böylece kendi özgür iradeleri ile araç sahibi olan ve araçları için sigorta yaptıran kişilerin sözleşme özgürlüklerine el atılmıştır.
Bu genel açıklamalardan sonra, aşağıda ayrıntılara girilecek; 2918 sayılı KTK’nun 98.maddesinin 6111 sayılı Yasa ile değiştirilmesinden doğan sakıncalar ve sorunlar üzerinde durulacak; bazı uyarılarda bulunulacaktır.
3- Gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar Sigorta Şirketlerinin ve Güvence Hesabı’nın sorumlulukları devam edecektir.
Konunun ayrıntılarına girmeden önce hemen belirtelim ki, 6111 sayılı Yasa’nın Geçici 1.maddesinin 1’inci cümlesinde her ne kadar “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedelleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanır” denilmiş ise de,
2’nci cümlesinde: Söz konusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59 uncu maddesine göre belirlenen tutarın % 20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülükleri sona erer” denilmiş bulunmasına göre,
Üç yıl süreyle bu aktarım tamamlanıncaya kadar Sigorta Şirketlerinin ve Güvence Hesabının sorumlulukları ve tedavi giderlerini ödeme yükümlülükleri devam edecektir.
Geçici 1.maddenin 3’üncü cümlesinde: “Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumunun görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığınca belirlenir” denilmiş olup, bu madde gereğince Hazine Müsteşarlığı tarafından
“Trafik Kazaları Nedeniyle İlgililere Sunulan Sağlık Hizmet Bedellerinin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” 27 Ağustos 2011 gün 28038 sayılı RG’de yayınlanmış olup, 12.maddesinde “Bu Yönetmelik yayını tarihinde yürürlüğe girer” denilmiş ise de, uygulamanın böyle olmadığı aşağıda açıklanacaktır.
a) Bu konuda, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Hukuk Müşavirliği’nin 20.06.2011 gün 18802 sayılı yazısında:“Yasal düzenlemeler yapılıncaya ve Yasa’nın Geçici 1.maddesindeki koşullar oluşuncaya kadar Sigorta Şirketlerinin ve Güvence Hesabı’nın yükümlülüklerinin devam edeceği” açıklanmıştır.
b) SGK.Hukuk Müşavirliği’nin bu uyarısına karşın, sigorta şirketlerinin ısrarla ve inatla “tedavi giderlerinden sorumluluklarının sona erdiği” yolundaki direnimleri karşısında, Yargıtay ilgili dairelerince bu yönde kararlar oluşturulmakla, “6111 sayılı Yasa’nın Geçici 1.maddesine göre sağlık hizmet bedellerinin üç yıl süreyle aktarılmasından sonra, sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği; Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yükümlülüğünün aktarımın tamamlanmasından üç yıl sonra başlayacağı” kesin olarak belli olmuştur. Karar özetleri aşağıdadır:
Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin kararı:
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğunun ne zaman başlayacağı ve sigorta şirketleri ile Güvence Hesabı’nın yükümlülüklerinin ne zaman ve hangi ölçüde sona ereceği ve hangi konularda sorumluluklarının devam edeceği hakkında:
“2918 sayılı KTK’nun, 6111 sayılı Yasa’nın 59. maddesiyle değişik 98. maddesine göre, tedavi giderleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacak ise de, Kurum’un bu sorumluluğu, anılan Yasa’nın Geçici 1.maddesine göre: “59. madde gereğince %20'sinden fazla olmamak üzere belirlenecek sağlık hizmet bedelleri tutarının “üç yıl süreyle” aktarılmasından sonra başlayacak ve bu “aktarım” tamamlandıktan sonra sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının yükümlülükleri sona erecektir.
Kazazedelerin, bunun dışında kalan bakıcı veya tedaviye bağlı sair harcamaları, sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının tedavi teminatları kapsamında, yine sigorta şirketleri ve Güvence Hesabı tarafından karşılanmaya devam edecektir.”
17.HD.11.05.2012, E.2011/7758 K.2012/6081
Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin kararları:
Sağlık hizmet bedellerinin “üç yıl süreyle” aktarımından sonra, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğunun başlayacağı ve ancak bundan sonra Sigorta Şirketlerinin ve Güvence Hesabı’nın yükümlülüklerinin sona ereceği hakkında:
6111 sayılı Kanunun geçici 1. maddesine göre “Söz konusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59. maddesine göre belirlenen tutarın % 20'sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın “üç yıl süreyle” ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülükleri sona erecektir.
10.HD.30.06.2011, E.2011/6413 K.2011/9823
6111 sayılı Yasanın Geçici 1.maddesine göre “sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59 uncu maddesine göre belirlenen tutarın % 20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği belirtilmiş olup, yasanın açık hükmü karşısında, sorumluluğun ancak yapılacak aktarım sonrasında ortadan kalktığının kabulü gerekir. Nitekim bu husus 27.8.2011 tarihli 28038 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Trafik Kazaları Nedeniyle İlgililere Sunulan Sağlık Hizmet Bedellerinin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte de vurgulanmıştır.
10.HD19.12.2011, E.2011/12135 K.2011/18915
25.02.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanunun 59. maddesiyle değişik 2918 sayılı Kanunun 98. maddesine göre: "Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmi ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanır.”
Ancak, Yasanın Geçici 1.maddesine göre “sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59 uncu maddesine göre belirlenen tutarın % 20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği belirtilmiş olup, yasanın açık hükmü karşısında, sorumluluğun ancak yapılacak aktarım sonrasında ortadan kalktığının kabulü gerekir.
10.HD.23.05.2011, E.2010/66 K.2011/7237
4- Değiştirilen yeni 98.madde, aynı yasanın 91.maddesine aykırıdır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91.maddesine göre “İşletenler, bu Kanunun 85.maddesinin 1.fıkrasındaki sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadırlar.”
İşletenler, 91.madde hükmü gereği, primlerini ödeyerek Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası yaptırdıktan sonra, sigortacı, işletenlerin üçüncü kişilere karşı sorumluluklarını güvence tutarı kadar (limite kadar) üstlenmiş olur.
Sigortacı, Yasa’nın 91.maddesine göre, işletenin sorumluluğunu üstlenmekle, onun ödemek zorunda olduğu tazminatın türü, niteliği ve kapsamı ne ise, onu limite kadar ödemek zorundadır. Daha açık bir deyişle, sigortacının üçüncü kişilere ödeyeceği tedavi giderlerinin türü, nitelikleri ve kapsamı, işletenin ödemesi gerekenden farklı olmamalı; öte yandan işletenin ödediği primlerin karşılığı olarak limite kadar onun sorumluluğunu üstlenen sigortacının yerine başka biri (Sosyal Güvenlik Kurumu) konulmamalıdır.
Şunu da ekleyelim ki, yukarda açıkladığımız ve Yargıtay’ın yerleşik kararlarıyla kapsamı belirlenmiş tedavi giderleri için işletenin sorumluluğu daha fazla iken, araya Sosyal Güvenlik Kurumu sokularak tedavi ödemelerinin son derece daraltılması ve kısıtlanmasıyla da, Yasa’nın 91.maddesine göre ödenen primler karşılığı işletenin sorumluluğunu üstlenen sigorta şirketlerinin daha az tazminat ödemeleri sonucunu doğuran haksız bir durum yaratılmış bulunmaktadır. Bunun, Yargıtay’ın yeni 98.maddeye ilişkin yorumlarıyla önlenip önlenemeyeceği zamanla görülecektir.
Sonuç olarak, 2918 sayılı Yasa’nın 91.maddesinin yukarda açıklanan anlam ve amacına göre, 6111 sayılı Yasa’nın 59.maddesiyle değiştirilen 98.maddede sigortacının yerini Sosyal Güvenlik Kurumu’nun alması, aynı yasanın 91 ve 98 maddeleri arasında uyumsuzluk yaratmış; iki madde birbirine aykırı düşmüştür.
5- Sigorta Şirketlerinin yükümlülüğünü üstlenen Sosyal Güvenlik Kurumu neyi, nereye kadar ödeyecektir.
6111 sayılı Yasa’nın 59. maddesiyle değişen ve öncekinden çok farklı bir biçime dönüşen 2918 sayılı Yasa’nın (yeni) 98.maddesinin 1.fıkrasına göre, trafik kazasında yaralanan kişilere “resmi ve özel hastanelerde ve sağlık kurumlarında” yapılan tedavilerin masrafları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenecektir.
Yasadaki yeni hükme göre, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) neyi, neleri ödeyecek ve zaman bakımından nereye kadar ödeyecektir. Yukarda açıkladığımız tedavinin ve iyileşmenin gerektirdiği “çok kapsamlı” tedavi giderlerinin tamamını ödeyecek midir ?
Şu sorulara yanıt verilmelidir:
a) SGK., hastane masrafları dışında, tedavinin gerektirdiği ve kişinin eski sağlığına kavuşması için (hastane sonrası) yaptığı ve yapacağı her türlü giderleri de ödeyecek midir?
b) Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre henüz yapılmamış olup, ilerde yapılacak olan ameliyat ve tedavi giderleri, yaşam boyu bakım ve ilaç giderleri, belirli dönemlerde değiştirilecek olan kol ve bacak protezleri “gerçekleşmiş zarar” niteliğinde olup, bunların uzmanlarca hesaplanması ve mahkemece hüküm altına alınması gerekmektedir. SGK, sigorta şirketlerinin nam ve hesabına bunları da ödeyecek midir ?
c) Gene Yargıtay kararlarına göre kaza geçiren kişinin ve yakınlarının yol, beslenme ve barınma giderleri tedavi giderleri kapsamındadır. Örneğin, yaralanan kişi başka bir şehirde veya başka bir ülkede tedavi görecek ise, seyahat, otel, yeme içme vb. masrafları da tedavi ve iyileşme giderleri olarak istenebilmektedir. SGK. bunları da üstlenecek midir ?
d) Bedensel zarara uğrayan kişinin sakatlık derecesi çok yüksek ve yaşam boyu başkasının bakımına muhtaç ise, “bakıcı giderleri” de tedavi giderleri kapsamında olmak gerekir. Her ne kadar bu konu tartışmalı ise de, “bakıcı” giderleri”nin “beden gücü kaybına” ilişkin tazminatla bir ve aynı tutulması gerçekçi değildir. Bakıcılık, ister kısa süreli olsun, ister yaşam boyu yapılsın, sonuçta “tedavi”nin bir parçasıdır. SGK.,sigorta limitini aşmamak üzere bunu da ödeyecek midir ?
e) Diyelim ki kişi ayakta tedavi görüp evine yollandı; ama tedavisi evde sürecek. Yaptığı masraflar ödenecek midir ?
6- Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin umut verici kararı
Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 11.05.2012 gün E.2011/7758 K.2012/6081 sayılı kararında:
Her ne kadar, 2918 sayılı KTK’nun 98.maddesinde, 6111 sayılı Yasa’nın 59. maddesiyle yapılan değişiklikle tedavi giderlerinin “hastane masrafları” bölümü Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacak ise de,
“Kazazedelerin, bunun dışında kalan bakıcı veya tedaviye bağlı sair harcamaları, sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının tedavi teminatları kapsamında, yine sigorta şirketleri ve Güvence Hesabı tarafından karşılanmaya devam edecektir” denilmiş olması umut verici bir açıklama olup, sigorta şirketlerinin tedavi giderlerinden hangi durumlarda sorumluluklarının devam edeceğinin ipuçlarını vermektedir. Dileriz, uygulama bu yönde gelişir.
XVI-SİGORTACIYA BAŞVURMA
KTK. m. 97’de “Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava da açabilir.” denilmiş, m. 99’da da kaza ve zarara ilişkin tespit tutanağının veya bilirkişi raporunun sigortacıya verildiği günden, m. 98/1’de tedavi giderleri için sigortacıya başvuru tarihinden başlayarak sekiz gün içinde ödeme zorunluluğundan söz edilmiştir.
Sigorta Genel Şartları B.2 maddesi 3’üncü fıkrasında da, zarar görenin veya haksahiplerinin “kaza ve zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu ve gerekli belgeleri sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettikleri tarihten başlayarak sekiz iş günü içinde sigorta teminatı ödenir” denilmiş; belgeler hakkında ayrıntıya yer verilmemiştir.
Bizce, zararın türüne göre, sigortacıya aşağıdaki belgelerle başvurulması gerekmektedir.
A- Ölümlü kazalarda sigortacıya başvuru belgeleri:
1) Trafik kazası tespit tutanağı,
2) Ölü muayene (otopsi) raporu,
3) C. Savcılığı iddianamesi veya fezleke veya takipsizlik kararı,
4) Ölenin ve yakınlarının (haksahiplerinin) nüfus kayıtları, (Destek tazminatının mirasçılıkla ilgisi bulunmaması nedeniyle Mirasçılık belgesi gereksizdir.)
5) Ölenin meslek ve kazanç durumunu gösteren belgeler,
6) Cenaze gideri isteniyorsa buna ilişkin belgeler,
7) Bilirkişi kusur raporu (Soruşturma veya dava ileri aşamaya gelmiş olup da kusur raporu alınmışsa)
8) Bilirkişi hesap raporu (veya sigortacının görevlendireceği hesap uzmanı)
B- Bedensel zararlarda başvuru belgeleri :
1) Trafik kazası tespit tutanağı,
2) Adli Tabip raporu,
3) İddianame veya Takipsizlik kararı,
4) Nüfus kaydı,
5) Meslek ve kazanç belgeleri,
6) Kalıcı sakatlık durumunda Sağlık Kurulu Raporu
7) Kusur ve hesap raporları. (Yukarda ölüm olayına ilişkin açıklamalar çerçevesinde)
C- Tedavi giderleri için sigortacıya başvurma :
Yukarda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, tedavi harcamalarının belgelenmesindeki zorluklar nedeniyle, Yargıtay’ın ilke kararları doğrultusunda bir “uzman hekim” aracılığıyla tedavi giderlerinin hesaplatılması sigorta şirketinden istenmelidir. Ancak bunun için bulunabildiği kadar aşağıdaki belgeler derlenip sigortaya başvuru yazısına eklenmelidir:
1) Tedaviyi yapan hastaneden alınacak tedavi belgeleri
2) Ameliyat olunmuşsa bununla ilgili kayıtlar
3) Tahlil raporları, röntgen ve öteki görüntüleme kayıtları
4) İlaç reçeteleri, iğne, pansuman masrafları
5) Hastane masraf döküm cetvelleri
6) Özel hekime muayene olunmuşsa, buna ilişkin belge
7) Kamu hastanesi sayman alındı belgesi
8) Fatura ve makbuzlar
9) Ortopedik aygıtlarla ilgili faturalar
10) Fizik tedavi ve rehabilitasyon giderleri
11)Ambulans ve tedavi için yol giderleri, başka şehirde ve yurt dışında tedavi görülmüşse otobüs, uçak, tren, vapur giderleri
12) Tedavi için gidilen yerde otel, lokanta vb. barınma ve beslenme giderlerine ilişkin belge veya bildirimler
D- Araç hasarı için sigortacıya başvurma :
Bunun için “Trafik Kazası Tespit Tutanağı’nın sigorta şirketine verilmesi yeterlidir. Uygulamada, çoğu sigorta şirketleri, duyuru yapıldığında hemen bir eksper gönderip zararı tespit ettirmekte ve kısa sürede ödeme yapmaktadırlar. (Nedense mal zararlarına ilişkin bu uygulama, bedensel zararlar ve tedavi giderleri için düşünülmemektedir.)
Aracı hasara uğrayan kişi (kazanın oluşunda büsbütün kusurlu değilse) sigorta şirketi onarım bedelini eksper raporuna göre ödemektedir. Eğer eksper gönderilmezse mahkeme kanalıyla hasar tespiti yapılacaktır.
Sigorta şirketinden hasar bedelini alabilmek için gerekli belgeler:
1. Trafik kazası tespit tutanağı,
2. Hasarlı aracın ruhsatname sureti,
3. Ehliyetname sureti (Kaza sırasında aracı kullananın)
4. Tespiti kendi yaptırmış ise bilirkişi raporu,
5. Varsa hasarlı aracın fotoğrafları.
Sigorta şirketlerinin görevlendirdiği eksperler, kaza tespit tutanağına bakarak kusur oranlarını belirleyebilmektedirler. Kişi, sonuçtan hoşnut değilse, mahkemeye başvuracaktır.
XVII-SİGORTA TAZMİNATININ ÖDENMESİ
1- Zararın tazminata dönüştürülmesi
Gerek destekten yoksunlukta, gerek beden gücü kayıplarında hesaplanacak olan öncelikle “zarar tutarı”dır. Zarar ile tazminat farklı kavramlar, farklı değerlerdir. Zarar, ölümlerde destekten yoksunluğun, kalıcı sakatlıklarda güç kaybının “tam karşılığı”dır. Tazminat, zararın tamamı değil, sorumlular tarafından “ödenecek tutarı”dır. Sorumlular tarafından ödenmesi gereken “tazminat” tutarının hesaplanması, “zararın tazminata dönüştürülmesi” işlemidir. Zararın tazminata dönüştürülmesi işlemi, yasalardaki hükümlere bağlı kalınarak, Yargıtay ilke kararları doğrultusunda ve yargıda kabul edilmiş hesaplama yöntemleriyle yapılır. Tazminat tutarı hesaplandıktan sonra, sorumluların ödemekle yükümlü olacakları (hüküm altına alınacak) miktar belirlenir.Sigortacının ödemekle yükümlü olacağı “tazminat tutarı” aşağıda açıklanacaktır.
2- Sigortacının ödemekle yükümlü olacağı tazminat tutarı
a) Öncelikle belirtelim ki, hesaplanan tazminat tutarı poliçe limitini aşıyorsa, sigortacı poliçedeki tutarın tamamını ödeyecektir.
b) BK. m. 44/1’e (TBK.m.52/1’e) göre, ölen veya bedensel zarara uğrayan kişinin kusuru varsa, kusur oranına göre indirim, sigortacının sorumlu olduğu tazminat limiti üzerinden değil, zararın tamamı üzerinden yapılacaktır. Zararın tamamı üzerinden kusur indirimi yapılmasına karşın, tazminat tutarı gene de poliçe limitini aşıyorsa, sigortacı tam ödeme yapmak zorundadır.
c) Zarar görenin kusuru yoksa ve sorumlular birden fazla ise, ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk gereği, zarar gören, tazminatın tamamını dilediği sorumludan isteyebilecektir. Başka bir deyişle, sorumluların her biri “tazminatın tamamını” ödemekle yükümlüdürler. Bu konuda, yani ortaklaşa ve zincirleme “tam sorumluluk” konusunda sigortacının ayrıcalıklı bir durumu olamayacağı kanısındayız. Bunu, önemi nedeniyle, aşağıda ele alıyoruz.
3- Ortaklaşa zincirleme sorumluluk ilkesi, sigortacıya da uygulanır.
BK’nun 50-51 ve 141-142 (TBK’nun 61-62 ve 162-163) maddeleri ile 2918 sayılı KTK m.88’e göre ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk yönünden işleten ile sigortacı arasında bir ayrım yapılmamıştır. 88.maddenin 1.fıkrasında “Bir motorlu aracın karıştığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” denilmiştir. Bu hüküm Yasa’nın sigortalarla ilgili bölümünde yer aldığına göre, bu konuda duraksama ve yanılgı olmamalıdır.
Sorumluluk sigortalarında sigortacı, taşımacının ve işletenin sorumluluğunu (poliçedeki limite kadar) üstlenmiş bulunmakla, zarar sorumlularının birden fazla olduğu durumlarda, sigortacı, sigortalısının kusur oranına göre değil, poliçedeki sınırı aşmamak üzere “tam” tazminat ödemekle yükümlüdür.
Öte yandan,sigortacının kusura göre sorumlu tutulması, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85-86 ve 95.maddelerine de aykırıdır. Yasa’nın 95.maddesine göre “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez.”
4- Zararın tamamını ödeyen sigortacının, öteki sigortacılara dönme (rücu) hakkı:
Zarar görenin kusuru olmadığı durumlarda, ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk gereği kusur oranlarına bakılmaksızın zararın tamamını ödeyen sigortacıya, öteki sorumlulara dönme hakkı tanınmıştır.KTK. 98/2. ve 99/2.maddelerine göre, birden çok aracın karıştığı trafik kazalarında zarar gören kişiler, araçların sigortacılarından her hangi birine başvurarak zararın giderilmesini isteyebilirler. Ödemeyi yapan sigortacı, ödenen miktarın sorumluluk oranlarında paylaşılmasını diğer sigortacılardan yazılı olarak ister. Ayrıca Borçlar Kanunu 146-147 maddeleri de zararın tamamını ödeyen sigortacıya diğer sigortacılara dönme hakkı vermektedir.
Bu konuda KTK 98.maddesi 2.fıkrasında:“Birden çok aracın karıştığı bir trafik kazasında zarar gören kişiler, araçların sigortacılarından herhangi birine veya 108 inci maddede belirtilen durumlarda Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabına, başvurarak zararın giderilmesini isteyebilirler. Giderleri ödeyen sigortacı veya Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı, ödediği miktarın sorumluluk oranlarına göre paylaşılmasını talep edebilir.”
KTK 99.maddesi 2.fıkrasında da: “Ödemeyi yapan sigortacı, ödenen miktarın sorumluluk oranlarında paylaşılmasını diğer sigortacılardan yazılı olarak talep eder. Diğer sigortacılar talep tarihinden itibaren sekiz iş günü içinde kendilerine düşen miktarı, talepte bulunana öder.” denilmiştir.
Yasal düzenlemeler böyle olmakla birlikte, yıllardan beri yanlış bir uygulama sürdürülmekte; sigortacı, sigortalısının kusuru oranında tazminat ödemektedir. Dahası yargı kararlarında da bu yanlışlık yapılmakta; bunun farkında olunmadığı içindir ki kararlar temyiz edilmemekte, Yargıtay denetiminden geçmemektedir. Bu yüzden, Borçlar Yasası’nın ortaklaşa zincirleme sorumluluk hükümlerinin sigorta şirketlerine uygulanmayacağı yanılgısı sürüp gitmektedir.
Aşağıda, ortaklaşa zincirleme sorumluluk kuralının sigortacıya da uygulanacağına ilişkin Yargıtay kararlarından iki örnek verilmiştir:
Yasada öngörülen müteselsil sorumluluk ilkesi, birden fazla aracın karıştığı olaylarda onların trafik sigortacıları bakımından da geçerlidir. Bu geçerlilik, sigortacıların kendi limitleri ile sınırlıdır. Başka bir anlatımla, sigortacıların müşterek ve müteselsil sorumluluk miktarı, toplam olarak kişi başına azami sorumluluk miktarı ile sınırlanmalıdır.
KTK’nun 85/1.maddesinde işletenin sorumluluğu saptandıktan sonra, aynı Yasa’nın 88/1.maddesinde zarar görene karşı birden fazla işleten sorumlu olduğu hallerde bunlar arasında teselsül hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Zorunlu trafik sigortasını düzenleyen aynı Yasa’nın 91.maddesinde işletenlerin yine aynı Yasa’nın 85/1.maddesinde öngörülen sorumluluklarının karşılanması amacıyla bu tür sigortanın yaptırılması zorunlu hale getirildiğine göre, ilke olarak işletenlerin tabi olduğu sorumluluk ilkeleri onların bu sorumluluklarını üzerine alan sigortalar bakımından da geçerlidir. Dolayısıyla, KTK’nun 88/1.maddesinde öngörülen müteselsil sorumluluk ilkesi, birden fazla aracın karıştığı olaylarda onların trafik sigortacıları bakımından da geçerlidir. Nitekim bu ilke KTK’nun 99/2.maddesinde de hükme bağlanmış bulunmaktadır.
Ne var ki bu sorumluluk ilkesi, sigortacılar yönünden, kendi limitleri içerisinde geçerlidir. Diğer bir deyişle, sigortacıların müşterek ve müteselsil sorumluluk miktarı, toplam olarak kişi başına azami sorumluluk miktarı ile sınırlı olmalıdır. Aksi halde, yine aynı yasanın 88/2.maddesi hükmü uyarınca kendi kusur oranına göre fazla ödeme yapan sigortacının olaya karışan diğer araç sigortacısına rücu etmesi halinde, rücu edilen sigortacının sorumluluğu kişi başına azami sorumluluk limitini aşması sorununu ortaya çıkaracaktır ki bu da zorunlu trafik sigortasında öngörülen limitle sorumluluk ilkesinin bertaraf edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Bu nedenlerle mahkemece tazminata hükmedilirken, sigortacılar arasındaki zarardan müşterek ve müteselsil sorumluluk miktarı, poliçede kişi başına azami sigorta bedeli olarak gösterilen miktarla sınırlı tutularak, ayrıca tahsilde tekerrüre meydan vermeyecek kayıt konularak ve bakiye zarar miktarı bakımından sigorta şirketleri, kendi sigorta ettirenlerinin kusurları oranında limitle sınırlı olarak sorumlu tutulacak şekilde hüküm kurulması gerekir.”
(11.HD. 01.03.1996, 244-1258)
“Müteselsil sorumlulukta zarar gören, dilediği sorumluya başvurabilir. Bu nevi sorumlulukta borçlulardan her biri zararın tamamından sorumludur.
BK. m.142 uyarınca zarar görenin dilediği borçluya başvurma hakkı vardır; dilerse sorumlulardan birine, dilerse hepsine veya bir kısmına karşı dava açabilir. Somut olayda davacı, araç malikine, sürücüsüne, her iki araca ait sigorta şirketine karşı ortaklaşa ve zincirleme dava açmıştır. Davanın zincirleme sorumluluk esasına göre açılmış olmasına, bütün davalıların (mükerrer tahsile sebebiyet vermemek kaydı ile) kabul edilen zararın tamamından sorumlu olduklarının kabulü gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamıştır.”
(17.HD.08.06.2004, 5095-7139)
4- Zarar görenlerin çokluğu karşısında ödeme şekli
KTK’nun 96.maddesi 1.fıkrasına göre: “Zarar görenlerin tazminat alacakları, sigorta sözleşmesinde öngörülen sigorta tutarından fazla ise, zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat talebi, sigorta tutarının tazminat alacakları toplamına olan oranına göre indirime tabi tutulur.” Buna uygulamada “garameten” bölüştürme denilmektedir.
Sigorta şirketleri bu gibi durumlarda iki yıl ödeme yapmamakta ve tüm zarar görenlerin başvurularının beklenmesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Para değerindeki düşüşler nedeniyle kişileri mağdur eden, buna karşılık sigorta şirketlerine haksız kazanç sağlayan bu uygulama 2918 sayılı KTK. nun 98. ve 99. maddelerine aykırıdır. Çünkü yasa hükümlerine göre, sigortacı, kaza ve zararla ilgili belgelerin iletilmesinden başlayarak sekiz gün içinde ödeme yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün 96. maddeye göre şöyle yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz:
1- Zarar görenlerden birinin veya birkaçının sigortacıya başvurmalarından ve tüm belgeleri iletmelerinden sonra, sigortacı, tutanaklarda adları yazılı tüm zarar görenlere, sekiz günlük başvuru süresi tanımalıdır. Bu sürenin dolmasından sonra da, artık başvurmuş olanları ve gerekli belgeleri verenleri bekletmeyip ödeme yapmalıdır.
2- Öte yandan iki yıllık bekleme veya bekletme süresinden söz etmenin de bir anlamı olmamak gerekir. Çünkü KTK.109/2, 85/son, 88. maddeleri ile B.K. 60/2.maddesine ve bunlara bağlı olarak eski TCK. 455-459 ve 102/4 maddelerine, yeni TCK. 66.maddesine, bütün bunlara ek olarak Sigorta Genel Şartları C.8/2 (eski17/2) maddesine göre, zamanaşımı süreleri ölü ve yaralı sayısına göre, eski TCK’da (5) ve (10) yıl, yeni TCK’da (8) ve (15) yıldır.
Yargıtay’ın kimi kararlarında zamanaşımı süresinin geçmesinin beklenmesinden söz edilmiş ise de, 19. Hukuk Dairesi’nin 5.2.1996 gün 6601-937 sayılı kararında başka başvuran olmadığının anlaşılmasından sonra tazminat ödenmesi yönünde karar verilmiştir.
KTK.96.maddesinin 2.fıkrasında:”Başka tazminat istemlerinin bulunduğunu bilmeksizin zarar görenlerin birine veya birkaçına kendilerine düşecek olandan fazla ödemede bulunan iyi niyetli sigortacı, yaptığı ödeme çerçevesinde, diğer zarar görenlere karşı da borcundan kurtulmuş sayılır” denilerek sigortacıyı koruyucu bir hükme yer verildiğine göre, trafik kazasından zarar görenleri uzun süre bekletmenin ve zamanaşımı süresinin dolmasını beklemenin gereği bulunmamaktadır.
Bizim zarar görenlere iki önerimiz olacaktır:
a) Poliçeden yararlanmak için sigorta şirketine başvurduklarında, öteki zarar görenlere de duyuru yapılması için sigortacıyı zorlamalıdırlar.
b) Eğer sigortacının kararını beklemeden veya doğrudan sigorta şirketine karşı dava açmışlarsa, davanın tüm zarar görenlere duyurulmasını (ihbar edilmesini) mahkemeden istemelidirler.
Bu yolla da fazla beklenmeyip sigortacıdan en kısa sürede tazminat alınabileceği kanısındayız.
Zarar görenlerin çokluğu karşısında “garameten bölüştürme” konusunda Yargıtay kararlarından birkaç örnek şöyledir:
“2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 96.maddesi uyarınca, zarar görenlerin tazminat alacakları toplamı, sigorta sözleşmesinde belirlenen sigorta tutarından fazla ise, sigorta tutarının tazminat alacakları toplamına olan oranına göre indirim yapılarak tazminat alacakları saptanmalıdır.
Bu kurala uymaksızın zarar görenlerden birine ödeme yapmış olan sigortacının, Yasa’nın 96/2. maddesi uyarınca iyiniyetli olup olmadığı, yaptığı ödeme oranında sorumluluktan kurtulup kurtulamayacağı hususları tartışılmaksızın eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
(11.HD. 13.07.2006, E.2005/7979 K.2006/8383)
Aynı kazada birden fazla kişinin yaralanması veya ölmesi durumunda, 2918 sayılı KTK’nun 96.maddesi uyarınca, zarar görenlerin tazminat alacakları, sigorta sözleşmesinde belirlenen sigorta tutarından fazla ise, zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat talebi sigorta tutarının teminat alacakları toplamına olan oranına göre indirime tabi tutulması gerekir. Başka bir anlatımla, poliçede öngörülen en yüksek güvence limitinin, kazadan zarar görenler arasında sayıları ve zarar tutarları da gözetilerek garameten bölüştürülmesi gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 7.5.1981 gün ve 1861-2242 ve 1.5.1997 gün 2379-3095 sayılı kararları ile 19.Hukuk Dairesi’nin 5.2.1996 gün 6601-937 sayılı kararları da bu doğrultudadır.”
(11.HD.22.10.2001, 6243-7094)
XVIII-SİGORTACIYA VERİLEN İBRANAMELERİN
KAPSAMI VE GEÇERLİĞİ
Uygulamada sık sık rastlanılan ve duraksamalara yol açan “sigorta ibranameleri” konusuna, Yargıtay kararlarıyla açıklık getirilmiş ve şu ilkeler ortaya konulmuştur:
1) Sigorta şirketlerinin düzenleyip imzalattıkları “geniş kapsamlı” ibranameler, yalnızca sigorta güvencesi ile sınırlı olarak geçerli olup, zarar görenin, işleten ve sürücüden zararın kalan bölümünü isteme hakkını ortadan kaldırmaz.
2) Sigorta şirketine verilen ibranamedeki irade açıklaması, hem sigortacı hem de tazminat borçlusu yönünden, ancak “sigorta kapsamı ile sınırlı olmak üzere” sonuç doğurur.
3) Sigortadan para alırken ibraname veren davacının, zararın kalan bölümünü işletenden ve sürücüden isteme hakkı vardır. Tüm sorumluları ibra ettiği düşüncesi yanlıştır.
4) Sigortadan alınan paranın yetersiz olup olmadığının, maddi zararın miktarı, niteliği, kusur oranlarına göre bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi gerekirken, ibranameye dayanılarak reddedilmesi doğru değildir.
5) Sigorta şirketinin ödediği miktar ile ödenmesi gereken gerçek miktar arasında aşırı bir fark bulunup bulunmadığının, ödeme tarihindeki verilere göre belirlenmesi gerekir.
6) Tazminat miktarına ilişkin olup da yetersiz ve fâhiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebilirler. Bunun için ayrıca iptal davası açılmasına gerek bulunmayıp, dava sırasında bu hususta irade açıklaması yeterlidir.
7) Sigorta şirketince ödenen miktarın yetersiz olduğu saptanmışsa, ibranamenin iptali için ayrıca dava açılmasına gerek bulunmayıp, ödenen miktar düşüldükten sonra bakiyesine hükmedilmelidir.
Sigorta şirketlerinin düzenleyip imzalattıkları “geniş kapsamlı” ibranameler, yalnızca sigorta güvencesi ile sınırlı olarak geçerli olup, zarar görenin, işleten ve sürücüden zararın kalan bölümünü isteme hakkını ortadan kaldırmaz.
Uygulamada sigorta şirketlerinin aldıkları geniş kapsamlı ibranamelerin amacı sigorta şirketini ibradır. Bu nedenle sigortacının ödediği miktar ile sigorta güvencesi altına alınan zarar kalemleri sınırlıdır. Sigorta ibranamesinde motorlu araç sürücüsünün veya işletenin tüm borçlarının ibra edilmiş olduğu şeklindeki sözlerin üçüncü kişiler için etkili olmadığı gibi, değer kaybı, işten kalma ve manevi tazminatlar da sigorta teminatı içinde olmadığından, bunlara ilişkin verilen ibranın sigorta şirketinin sorumluluğu kapsamına etkisi bulunmamaktadır. (4.HD. 06.05.1985, 202-1846)
Sigorta şirketine verilen ibranamedeki irade açıklaması, hem sigortacı hem de tazminat borçlusu yönünden ancak sigorta kapsamı ile sınırlı olmak üzere sonuç doğurur.
Sigorta haddini aşan tutar için ise, herhangi hukuksal bir sonuç doğurması söz konusu olamaz. Zira, ibra iradesi yöneltilmiş olan sigorta şirketi, tazminat alacaklısı davacıya karşı poliçede yazılı miktardan daha fazla ödeme borcu altında olmadığından, fazlaya ilişkin ibra gereksiz bir işlemdir. Davacının gerçek amacı, sigorta şirketini ibra etmek olduğundan, sigorta haddine kadar para alırken verdiği ibraname ile zararın geri kalan bölümünden vazgeçtiği sonucu çıkarılamaz. Bu nedenle, sigorta haddi dışında kalan zararını, zarar verenlerden isteyebilir. Yani, trafik sigortacısının ödediği kısmı aşan zararını, zarar verenlerden istemesi mümkündür.
(11.HD. 18.03.2002, E.2001/10132 K. 2002/2467)
Sigortadan para alırken ibraname veren davacının, zararın kalan bölümünü işletenden ve sürücüden isteme hakkı vardır. Tüm sorumluları ibra ettiği düşüncesi yanlıştır.
Davacı, sigortadan aldığı bedel karşılığı verdiği ibranamede, gerek sigorta şirketini gerekse araç sahibini ve sürücüyü ibra ettiğini açıklamıştır. Mahkeme bu ibra karşılığı davanın reddine karar vermiştir. Davacının ibra ile gerçek amacı, sigorta şirketini ibra etmek olduğundan, sigorta haddine kadar para alırken verdiği ibra ile zararın geri kalan bölümünden vazgeçtiğini sigorta şirketine karşı açıklaması düşünülemeyeceği gibi, bu yolda irade açıkladığı da kabul edilemez. Bu nedenle davacı, sigorta haddi dışında kalan zararlarını davalı işletenden istemekte haklıdır. O halde tüm deliller toplanarak karar verilmesi gerekirken ibranameye dayanılarak davanın reddi yanlıştır. (4.HD. 06.11.1989, 9496-8440)
Sigortadan alınan paranın yetersiz olup olmadığının, maddi zararın miktarı, niteliği, kusur oranlarına göre bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi gerekirken, ibranameye dayanılarak reddedilmesi doğru değildir.
Davacı, sigorta şirketinden bir miktar para alarak davalının poliçeden doğan sorumluluğunu ibra etmişse de, daha sonra açtığı davada, kazadan doğan maddi zararının fazla olduğunu ileri sürerek bunun tazminini istemiştir. Mahkeme, davacının delilleri toplanarak kazadan dolayı uğradığı maddi zararın miktarı, niteliği ve kusur oranlarına göre ibraname karşılığı alınan bedelin KTK.’nun 111/2.maddesi uyarınca yetersiz veya fahiş olup olmadığının bilirkişi incelemesi de yaptırılarak belirlenmesi gerekirken, geçerliği araştırılmadan ibranameye dayalı olarak davacının maddi tazminat isteminin reddi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
(11.HD. 02.10.2003, 2275-8707)
Sigorta şirketinin ödediği miktar ile ödenmesi gereken gerçek miktar arasında aşırı bir fark bulunup bulunmadığının, ödeme tarihindeki verilere göre belirlenmesi gerekir.
BK.nun 113 üncü maddesine göre, ödeme ile borç düşer. Bu durumda, davalı sigorta şirketinin “ödeme yaptığı tarihe göre” davacıların yoksun kaldığı destek miktarı belirlenerek ödenen miktar ile ödenmesi gereken miktar arasında aşırı bir fark tespit edildiği takdirde, KTK.’nun 111/2.maddesine gereğince ibranamenin geçerliğinin değerlendirilmesi gerekir iken, rapor tarihindeki asgari ücretin hesaplamaya esas alınması doğru görülmemiştir.
(11.HD.05.11.2002, 10293-10022)
Trafik Kanunu’nun 111.maddesi dikkate alınmadan, davalı tarafça sunulan tarihsiz ve miktarı belirsiz ibraname başlıklı belgeye dayanılarak davanın reddedilmiş olması yasaya aykırıdır.
Dava, trafik kazası nedeniyle uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı tarafın dayandığı tarihsiz ve ödeme miktarı belirsiz “ibraname” başlıklı belgeye dayanılarak dava reddedilmiştir. Oysa, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun sorumluluğa ilişkin anlaşmalar başlıklı 111.maddesine göre, kanunda öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir ve tazminat miktarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu “açıkça belli olan” anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten başlayarak “iki yıl içinde” iptal edilebilir. Mahkemenin bu yasa hükmünü gözeterek davada dayanılan belgeyi değerlendirip bir karar vermesi gerekirken yazılı gerekçe ile davayı reddetmesi yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
(4.HD. 27.11.1997, 6762-11208)
Tazminat miktarına ilişkin olup da yetersiz ve fâhiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebilirler. Bunun için ayrıca iptal davası açılmasına gerek bulunmayıp, dava sırasında bu hususta irade açıklaması yeterlidir.
Dava, yolcu olan sigortalının trafik kazası sonucu meydana gelen yaralanma nedeniyle tedavi giderlerinin aracın sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısından rücuen tazmini istemine ilişkin olup, mahkemece, davalı sigorta şirketi ibra edildiğinden sigorta hakkında açılan davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili, ibranamenin sigortalısı tarafından verilmediği gibi, miktar itibariyle de tedavi giderleri ile arasında aşırı oransızlık bulunduğunu ileri sürmüştür. 06.03.2002 tarihli ibranamede sigortalı vekilinin kaza sonucu aracın hasarlanması nedeniyle uğradığı zarara karşılık 893.000.000 TL. alarak davalı sigortayı ibra ettiği anlaşılmaktadır. Şu halde uyuşmazlığın çözümü öncelikle savunmada bahsedilen ibranın KTK 111.maddesi uyarınca geçerli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması ile mümkün olacaktır. Anılan düzenlemeye göre, bu kanunda öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir.
Tazminat miktarına ilişkin olup da yetersiz ve fâhiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebilirler. Yasanın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Bu durumda, mahkemece, yukarda yapılan açıklamalar doğrultusunda, 2918 sayılı KTK’nun 111.maddesi açısından ibranamenin değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
(11.HD.25.05.2006, E. 2005/5859 K.2006/6225)
Sigorta şirketince ödenen miktarın yetersiz olduğu saptanmışsa, ibranamenin iptali için ayrıca dava açılmasına gerek bulunmayıp, ödenen miktar düşüldükten sonra bakiyesine hükmedilmelidir.
Dava, ölümlü trafik kazası sonucunda yoksun kalınan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. 09.05.2003 tarihli ibraname ile davacı vasisinin vekili, kaza sonucu ölen Züleyha’nın mirasçısı olarak 3.550.000.000 TL’yı davalı sigorta şirketinden tahsil ettiğini ve davalıyı ibra ettiğini bildirmiştir. Ancak, daha sonra huzurdaki dava açılarak bakiye destekten yoksunluk tazminatı istenmiştir. Davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenen ve kaza tarihini de kapsayan Zorunlu Mali Sorumluluk poliçesinde kişi başına ölüm halinde ödenecek tazminat 15 milyar lira olarak gösterilmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 111.maddesine göre, bu kanunda öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarına ilişkin olup da yetersiz ve fâhiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebilirler. Yasanın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir.
O halde bu durum karşısında mahkemece yapılacak iş, bilirkişi raporuyla davacının annesi yönünden hak ettiği bakiye tazminat miktarı yapılan ödeme düşüldükten sonra 5.455.779.475 TL. olarak belirlendiğinden, KTK’nun 111.maddesi hükmü de göz önüne alınarak, ibranamede belirtilen miktarın yetersiz olup olmadığı saptanıp sonucuna göre karar vermekten ibaret olup, yazılı şekilde davacıya annesi yönünden tazminat ödenip ibraname alındığı gerekçesiyle davanın bu yönden reddedilmesi bozmayı gerektirmiştir.
(11.HD. 12.06.2006, E. 2005/6740 K.2006/6708)
XIX-ÖDEME SÜRESİ VE SİGORTACININ TEMERRÜDÜ
1- Ödeme süresi ve sürenin başlangıcı
KTK. m.99’da, kaza tespit tutanağının ve bilirkişi raporunun sigortacının merkez veya şubelerine iletildiği tarihten itibaren ve m.98/1’de “tedavinin gerektirdiği giderler için başvurma tarihinden itibaren “sekiz iş günü içinde” sigortacının ödeme yapma zorunluluğundan söz edilmiş ve Genel Şartlar B.2 maddesi 3’üncü fıkrasında da aynı açıklamalar yer almış ise de, Yasadaki ve Genel Şartlardaki bu açıklamalar eksik ve yetersizdir. Hiç olmazsa, Genel Şartlarda sigortacıya verilmesi gereken belgelerin bir dökümü yapılmalıydı.
Yasada ve Genel Şartlarda yalnızca kaza tespit tutanağı ve bilirkişi raporundan söz edilmiş olup, bu iki belge sigortacının ödeme yapması için veya temerrüde düşürülmesi için yeterli değildir. Yukarda “Sigortacıya Başvurma” bölümünde ayrıntılı olarak açıkladığımız belgelerin tümü veya zorunlu olanları sigortacıya verilmedikçe, bir tazminat hesabı yapılamayacağından, bizce, sekiz günlük süre, gerekli tüm belgelerin verilmesinden ve bir tazminat hesabı yapılıp zarar görene önerilmesinden sonra başlamalıdır.
2- Sigortacının temerrüdü
Gerekli tüm belgelerin verilmesinden ve zarar gören ile sigortacı arasında uygun sürede iletişim kurulmasından sonra, yasada öngörülen sekiz günlük sürede sigorta şirketince hak sahiplerine ödeme yapılmaması durumunda:
a) BK.m.101/2.(TBK.m.117/2) uyarınca sigortacı temerrüde düşürülüp, açılacak davada poliçe tutarının yanı sıra limit aşılarak faiz, yargılama giderleri ve avukatlık ücreti istenebilir. (Genel Şartlar B.2, f.5)
b) Ayrıca KTK. m.101/2 hükmü ile ceza hükümleri çerçevesinde sigortacı hakkında C. Savcılığına suç duyurusunda bulunulabilir.
3- Sigortacının temerrüdüne uygulanacak faizin türü
a) Zarar gören yolcu olup da, başvurduğu Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası, içinde yolcu olarak bulunduğu taşıtın sigortası ise, aradaki ilişki yolcu taşımadan kaynaklandığından ve yolcu taşıma işi ticari bir iş olduğundan, Taşıma Sigortasından zararını tam alamayan yolcunun, temerrüde düşen Trafik Sigortacısına karşı açacağı davada ticari faiz (avans faizi) uygulanacaktır.
b) Zarar gören üçüncü kişi ise, zarar sorumluları ile arasındaki ilişki ticari nitelikte olmadığından, yasal faiz uygulanacaktır. Bunun gibi, yolcu, bindiği aracın sigortacısına değil de, kazaya karışan karşı aracın Trafik Sigortasına başvurmuşsa, karşı araç ile yolcu arasında ticari ilişki bulunmadığından, gene yasal faiz uygulanacaktır
4- Sigortacıya karşı açılan davalarda faiz başlangıcı
KTK’nun 97.maddesine göre, zarar görenler, sigortacıya gerekli belgelerle başvurup tazminat isteyebilecekleri gibi, bir başvuruda bulunmadan da doğrudan dava açabilirler. Her ne kadar, asıl sorumlulara karşı haksız eylem nedeniyle açılacak davalarda faiz başlangıcı her durumda olay tarihi ise de, sigortacı yönünden bu kural geçerli değildir. Sigortacıya karşı açılacak davalarda faiz başlangıcı konusunda şu ayrımı yapmak gerekmektedir:
a) Eğer sigortacıya başvurulmadan (doğrudan) dava açılmışsa, davalı sigortacının dava tarihinde temerrüde düştüğü kabul edilerek temerrüt faizinin başlangıcı dava tarihi olacaktır. (Örnek:Yargıtay 11.HD.10.10.1996 gün 6206-6658 sayılı kararı)
b) Sigortacıya gerekli tüm belgelerle ve yöntemince başvurulmuş olup da, sigortacı, haklı bir neden olmaksızın, belgelerin kendisine verilmesinden başlayarak sekiz işgünü içinde ödeme yapmazsa, sekiz günün bittiği tarihte temerrüde düşmüş olacağından, sigortacıya karşı açılan davada faiz başlangıcı temerrüt tarihi olacaktır. (Örnek :Yarg. 11. HD. 2.6.1997 gün 3678-4090 sayılı, 26.6.1995 gün 4313-5441 sayılı ve 24.4.1995 gün 7953-3675 sayılı kararları.)
c) Zarar gören, sigortacıya hiç başvurmadan ve onu hasım da göstermeden yalnızca zarar sorumlularına karşı dava açmış olup da, dava sırasında sigortacıya ihbarda bulunulmuşsa (dava ihbar edilmişse), sigortacı ihbarın kendisine tebliği tarihinde temerrüde düşmüş olacağından, faiz bu tarihten işlemeye başlayacaktır.
5- Sigortacının temerrüdü ve faiz başlangıcı hakkında Yargıtay kararları:
Zorunlu sigortacının temerrüde düşmesi ve faizden sorumlu tutulabilmesi için kendisine başvuruya rağmen sekiz işgünü içinde tazminat ödememiş olması gerekir. Sigortacıya usulüne uygun başvuruda bulunulmamışsa sigortacının sigorta bedelini ödeme borcu muaccel olamayacağından temerrüdünden de söz edilemez. Somut olayda, davacı SSK’nun tedavi belgeleri eklenerek usulüne uygun başvuruda bulunulmasına rağmen, süresi içinde ödeme yapılmamıştır. Sigortacı sekiz işgünü sonunda temerrüde düşmüş olduğundan, temerrüt tarihinden itibaren faizden sorumlu tutulması yasaya uygundur.
(HGK.08.10.2003, E. 2003/10-576 K. 2003/543)
2918 sayılı KTK’nun 98/1 maddesi “Motorlu araçların sebep oldukları kazalarda yaralanan kimselerin ilk yardım, muayene ve kontrol veya bu yaralanmadan ötürü ayakta, klinikte, hastane ve diğer yerlerdeki tedavi giderleri ile tedavinin gerektirdiği diğer giderleri, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortasını yapan sigortacı, başvurma tarihinden itibaren sekiz işgünü içinde ve zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları kapsamında öder” hükmünü taşımaktadır. Karayolları Motorlu Araçlar Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının eski 12/b ve 15.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren yeni B-2/b maddesi de aynı doğrultudadır.
Bu hükümlere göre, zorunlu sigortacının temerrüde düşmesi ve dolayısıyla faizden sorumlu tutulabilmesi için, kendisine yapılan başvuruya rağmen sekiz işgünü içerisinde bu giderlerin karşılığını ödememiş olması gerekmektedir.Gideri ödemeyen sigortacı, yasal sekiz günlük sürenin sonunda temerrüde düşecektir. Sigortacıya usulüne uygun bir başvuruda bulunulmamışsa, sigortacının sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü muaccel olmayacağından, sigortacının temerrüdünden söz edilmesi ve bunun sonucu olarak, ödemesi gereken miktarın faizinden sorumlu tutulmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
(HGK. 03.12.2003, E.2003/10-735 K. 2003/717)
Davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısı, KTK’nun 98/1,99/1, TTK. 1299. maddeleri ile Sigorta Genel Şartları 12.maddesi uyarınca kendisine, olayın bilgi ve belgeleriyle birilikte başvurulmasından itibaren 8 işgünü sonunda tazminat miktarını ödememesi halinde temerrüde düşeceğinden, temerrüt tarihinin açıkça saptanması gerekir.
(11.HD.30.03.2000, 1631-2504)
Trafik kazaları esas niteliği itibariyle haksız eylemden sayılan hallerden olduğu halde, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasını yapan sigorta şirketi bakımından temerrüdün kaza tarihinde veya sigortacının sigortalısına ödeme yaptığı tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. Zira, sigortacının zarar giderim yükümlülüğünü düzenleyen 2918 sayılı KTK’nun 98/1 ve 99/1 maddeleri hükümlerinde sigortacının gerek bedensel, gerekse mala gelen zararları ödeme yükümlülüğünün durumun sigortacıya ihbarından başlayarak 8 iş günü içinde olduğu hükme bağlanmıştır. Bu hükümler esasen Türk Ticaret Kanunu’nun 1299. maddesinin tekrarı niteliğindedir. O halde mahkemece yapılacak iş, davacı şirketin davalı sigorta şirketine davadan önce ihbarda bulunup bulunmadığının tespiti ile temerrüde düştüğünün kabulü ile dava tarihinden itibaren faiz tatbiki gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak davalı sigorta şirketinin, davacının sigortalısına ödeme yaptığı tarihten başlayarak faizle sorumlu tutulması doğru görülmemiştir.
(11.HD.11.03.2002, E.2001/9788-K. 2002/2180)
Trafik sigortacısı olan davalı sigorta şirketinin temerrüdünü 2918 sayılı Yasanın 99’uncu maddesine göre belirlemek gerekir. Yasanın 99/1 maddesinde “sigortacının, kendisine tazminat ödenmesi için gerekli ihbar yapılıp, belgelerin ibrazından itibaren 8 iş günü içinde ödeme yapacağı” hükme bağlanmıştır. Diğer bir deyişle, davalı sigortacı yönünden sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü ancak bu tarihte, böyle bir başvuru olmadığı takdirde ise dava tarihinde muaccel hale gelmektedir. Dava kapsamından, davalı sigorta şirketine dava açılmadan önce başvurulduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalı sigorta şirketine dava açılmadan önce bir başvuru olduğundan, bu ihtarın davalı sigorta şirketine tebliğ tarihi tespit edilerek, temerrüt tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
(11.HD. 08.05.2006, E.2005/5173 - K.2006/5285)
Sigortacı, rizikonun ihbarı ve gerekli belgelerin iletilmesinden itibaren sekiz iş günü içinde zararı tazmin etmelidir. Somut olayda, dava tarihinden önce sigortacıya müracaat edildiği ispat edilememiştir. Bu durumda dava tarihinden itibaren faize hükmedilmelidir.
(17.HD. 10.10.2005, 8608-9418)
Sigorta şirketi yönünden faiz başlangıcı (temerrüt tarihinin) hiçbir duraksamaya sebebiyet vermeyecek açıklıkta belirlenmesi gerekir. İlgililerce gerekli belgeler de ibraz edilerek 2918 sayılı KTK’nun 98,99 ve 108 maddeleri ile Karayolları Trafik Garanti Foru Yönetmeliğinin 12,13 ve 14. maddelerinde yazılı şekilde sigorta şirketine başvurulduğu halde gerekli ödeme yapılmamışsa, başvuru tarihinde sigorta şirketinin temerrüde düştüğünün kabulü gerekir. Gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvuruda bulunulmuş ya da hiç başvurulmamışsa, sigorta şirketinin temerrüdünden söz edilemez. Bu durumda faiz başlangıcının, sigorta şirketine karşı icra takibine girişilmişse takip tarihi, dava açılmışsa dava tarihi olarak kabul ve tespiti gerekir. Sigorta şirketinin temerrüde düşürülüp düşürülmediği araştırılmaksızın yazılı şekilde gelir bağlama onay ve ödeme tarihinin faiz başlangıcı olarak gösterilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
(10.HD. 25.06.2001, 3540-4929)
XX-SİGORTACIYA KARŞI DAVA AÇILMASI
1- Zarar görenlerin dava açması
2918 sayılı KTK’nun 97. maddesine göre, zarar görenler, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıdan istekte bulunabilecekleri gibi dava da açabilirler. Aradaki fark “temerrüt tarihi” ve “faiz başlangıcı” yönündendir. Eğer zarar gören önceden sigortacıya başvurmadan dava açmışsa, davalı sigortacının dava tarihinde temerrüde düştüğü kabul edilerek temerrüt faizinin başlangıcı dava tarihi olacaktır. Yok eğer, sigortacıya önceden başvurulup gerekli tüm belgeler verilerek bir süre beklenmiş ve uygun sürede ödeme yapılmaması üzerine dava açılmışsa, bu durumda faiz başlangıcı başvuru tarihi olacaktır. Bu konuda Yargıtay kararlarından birinde “2918 sayılı KTK.nun 98/1 ve 99/1. maddeleri uyarınca, sigortacı rizikonun gerçekleştiğinin ihbarı tarihinden itibaren sekiz gün içinde sigorta limiti içinde kalan zarar tutarını haksahibine ödemekle yükümlü olup, mahkemece anılan yasa hükümleri dikkate alınarak davalı sigortacının zarar giderim yükümlülüğündeki temerrüt tarihi saptanıp, bu tarihten itibaren temerrüt faizine hükmetmek gerekir.” denilmiştir.
Şunu da ekleyelim ki, yöntemince ve yeterli belgelerle başvurulmasına karşın, haklı bir neden olmaksızın sigorta tazminatını ödemeyen sigortacı, hakkında bir dava açıldığında, zarar tutarı poliçe limitine ulaşmışsa, gecikme faizinin yanı sıra ayrıca yargılama giderleri ve avukatlık ücreti de ödemek zorunda kalacaktır. (BK101/2.;TBK.117/2 ve Genel Şartlar B.2, f.5)
2- Yetkili mahkeme
Zarar gören, sigorta şirketi ile birlikte (işleten, araç sahibi, sürücü gibi) doğrudan sorumluları da dava etse bile, yetki yönünden KTK.110. maddesinden yararlanabilecektir. Yasa hükmüne göre “Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.”
XXI-SİGORTA ETTİRENİN SİGORTACIYA KARŞI DAVA AÇMASI
Uygulamada sigorta ettirenin (poliçe sahibinin), kendi sigortacısına karşı dava açması çok az rastlanan bir durumdur. Genellikle, zarar görenlerin, işletene ve sürücüye karşı açtıkları davalarda (eğer sigortacı da dava edilmemişse) davalılar davayı sigortacıya “ihbar” ederler ya da sigortacının “davaya dahil edilmesini “ isterler. Ancak, sigorta ettiren (işleten), zarar görenlerin dava açmalarını beklemeden kazanın meydana geldiğini (rizikonun gerçekleştiğini) sigortacısına ”ihbar” etmekle yükümlüdür. TTK nun 1291/1. maddesine göre , sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini (taşıtının kazaya karıştığını) öğrendiği günden başlayarak beş gün içinde sigortacıya bildirmekle yükümlü tutulmuştur. Trafik Sigortası Genel Şartlar B.1/a (eski 10/a) maddesinde de aynı düzenleme yer almış ve sigorta ettirenin “sorumluluğu gerektirecek bir olayı, öğrendiği andan başlayarak beş gün içinde sigortacıya ihbar etmekle yükümlü olduğu” açıklanmıştır.
Sigorta ettirenin “ihbar yükümlülüğü”nü yerine getirmemesi durumunda, bunun yaptırımının ne olacağı konusu bir Yargıtay kararında tartışılmış ve poliçede yaptırım (müeyyide) yer almadığından, zarar gören üçüncü kişilere tazminat ödeyen sigorta ettirenin sigortacıya karşı dava hakkının düşmeyeceği ve poliçeye dayanarak sigortacıdan istemde bulunabileceği sonucuna varılmıştır.
Zarar gören üçüncü kişilere tazminat ödeyen sigorta ettirenin (işletenin), poliçedeki limite göre sigortacısından istekte bulunmasının yasal dayanağı, bir Yargıtay kararında şöyle açıklanmıştır:
“KTK. m. 91’de belirtildiği üzere Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile işleten (araç sahibi), üçüncü kişilere verdiği zararlardan dolayı kendi “sorumluluğunu” sigorta ettirmektedir. Sigorta sözleşmesi, sigorta ettirenin malvarlığındaki azalmayı önlemek amacına yönelik olarak düzenlenir. Bu ilişkide sigorta ettirenin yararı güvence altına alınmaktadır. Bunun sonucu olarak sigorta ettiren (işleten-araç sahibi), sigortacının ödediği tazminat kadar borcundan kurtulmaktadır.
Eğer sigorta ettiren (işleten-araç sahibi), sigortacının ödemekle yükümlü olduğu tazminat tutarını zarar gören üçüncü kişilere ödemişse, sigortacının, sigorta ettiren zararına zenginleştiği kabul edilmelidir. İşte bu haksız ve nedensiz zenginleşmeyi geri vermekle yükümlü olan sigortacıya karşı, sigorta ettirenin (zarar gören üçüncü kişilere) ödediği tazminat tutarını geri isteme hakkı bulunmaktadır.”
(3.H.D. 09.12.1997, 10562-11742) (YKD. 1998/5-662)
XXII-SİGORTACININ SİGORTACIYA KARŞI DAVASI
1- KTK. m. 98/2 ve m. 99/2’ye göre, birden çok aracın karıştığı kazalarda, ödemeyi yapan sigortacı, aynı olaydan sorumlu olan öteki araçların sigortacılarından ödenen miktarın sorumlulukları oranında paylaşılmasını isteyebilir. Bu aynı zamanda bir ardıllık ve dönme hakkıdır.
2- Garanti Sigortası yönetimi de, aynı biçimde, ödediği miktarın sorumluluk oranlarına göre paylaşılmasını kazaya karışan ve sorumluluğu bulunan araçların sigortacılarından isteyebilir.
3- Kasko sigortası yapan sigortacı da, kendi sigortalısına ödeme yaptıktan sonra, zarara neden olan aracın trafik sigortasını yapan sigortacıya karşı ardıllığa dayanarak dava açabilir.
XXIII-SİGORTACININ DÖNME HAKKI VE ARDILLIĞI
Yukardaki bölümlerde de değinildiği gibi, sigortacı, bazı durumlarda sigorta ettirene (kendi sigortalısına) rücu edebilir. Özellikle KTK. m. 95’e göre sigorta ettirenin prim borcunu ödememiş olması, limitlerin artmasından sonra ek poliçe yaptırmaması, sigorta süresi bittikten sonra poliçenin yenilenmemesi gibi durumlar, zarar gören üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceğinden, sigortacı, yeni limitler üzerinden veya sözleşme süresi bittikten sonra ödeme yapmış ise, yükümlülüklerini yerine getirmemiş olan kendi sigortalısına karşı dönme hakkını kullanabilecektir.
Bunun dışında Genel Şartların B.4 (eski 4) maddesinde sayılan durumlarda da, sigortacının kendi sigortalısına karşı dönme hakkını kullanabileceği kabul edilmiştir. Bunlar:
a) Tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasdi bir hareketi veya ağır kusuru sonucunda meydana gelmiş ise,
b) İşleten, yetkili makamlardan izin almaksızın düzenlenen bir yarış için Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yapılması gereken özel bir sigortanın yapılmamış olduğunu biliyorsa veya gerekli özeni göstermesi halinde bilebilecek durumda ise,
c) Tazminatı gerektiren olay, aracın Karayolları Trafık Kanunu hükümlerine göre gereken ehliyetnameye sahip olmayan kimseler tarafından sevkedilmesi sonucunda meydana gelmiş ise,
d) Tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay, yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa,
e) Tazminatı gerektiren olay, yolcu taşımaya ruhsatlı olmayan araçlarda yolcu taşınması veya yetkili makamlarca tesbit edilmiş olan istiab haddinden fazla yolcu veya yük taşınması veya patlayıcı, parlayıcı ve tehlikeli maddeleri taşıma ruhsatı bulunmayan araçlarda, bu maddelerin parlama, tutuşma ve infilakı yüzünden meydana gelmiş ise,
f) Sigorta ettirenin, rizikonun gerçekleşmesi halinde, B.1 maddesinde belirtilen. (beş gün içinde ihbar, koruma ve kurtarma önlemleri alma, bilgi ve belgeleri gecikmeksizin verme, açılan davayı duyurma, başka sigorta sözleşmeleri varsa bunları bildirme) yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı zarar ve ziyan miktarında bir artış olursa,
g) Tazminatı gerektiren olayın aracın çalınması veya gaspedilmesi sonucunda olması halinde, çalınma veya gaspedilme olayında işletenin kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurlu olduğu tespit edilirse,
Bütün bu durumlarda sigortacı, sigortacısına (işletene) karşı dönme (rücu) hakkını kullanabilecektir.
Şimdi bunların ayrıntılarına girelim ve ayrı ayrı inceleyelim:
1- Kazanın, işletenin ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin “kasti bir hareketi veya ağır kusuru” sonucu olması
Genel Şartlar B.4 maddesi (a) bendine göre, işletenin ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin “kasti bir hareketi veya ağır kusuru” sonucu meydana gelen kazalar nedeniyle sigorta bedelini ödeyen sigortacı, sigorta ettirene (işletene) rücu edebilecektir.
Bunun karşıt anlamı, eğer işletenin ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin “kasti bir hareketi veya ağır kusuru” yoksa, “yüzde yüz kusurlu olsalar bile” sigortacının dönme (rücu) hakkından söz edilemeyeceğidir.
Sürücünün veya yardımcı kişilerin “kasıtlı” davranışları saptanabilir bir eylem olarak ortaya çıkabilir ise de, “ağır kusur”un ne olduğu bugüne kadar yeterince tanımlanmış ve unsurları belirlenmiş değildir. Yargıtay kararlarındaki tanımlamalara göre. “Ağır kusur, özel bir hukuk kavramı olup, kasıt olmamakla birlikte, kasta yakın bir kusurun varlığı anlamına gelir.” Gene Yargıtay kararlarına göre: “Sürücü yüzde yüz kusurlu olmakla birlikte, kastı veya kasta yakın bir kusuru söz konusu değilse, sigortacının dönme (rücu) hakkı doğmayacaktır.”
Örneklerle açıklamak gerekirse, kaygan zeminde ani fren yapma, hatalı sollama, mucurlu yolda hızını kesmeme, kavşaklara ve dönemeçlere hızla girme, geçme yasağına uymama, kırmızı ışıkta durmama, uykusuz ve yorgun uzun süre araç kullanma gibi durumlarda, kaza yapan sürücü yüzde yüz (tam kusurlu) bulunabilir ise de, bunlar “dikkatsiz ve tedbirsizce, kurallara ve yasaklara aykırı” olarak araç kullanma kapsamında olup, kasıtlı veya kasta yakın bir ağır kusur sayılamaz. Bu nedenle, bu gibi durumlarda sigortacının dönme (rücu) hakkından söz edilemez.
Bu konuda Yargıtay kararlarından örnekler şöyledir:
“Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, ağır kusur kavramı, bir özel hukuk kavramı olup, kasıt olmamakla birlikte kasta yakın bir kusurun varlığını ifade eder. Sigorta Genel Şartlarında “tam kusur”dan değil, “kasıt” ve “ağır kusur”dan söz edilmektedir. Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, sürücünün 2918 sayılı KTK’nun 57.maddesi hükmüne aykırı şekilde kavşaklarda geçiş önceliğine uymaksızın tedbirsiz ve dikkatsiz araç kullanması kusur oluştursa bile, dava konusu olayın oluş şekline göre “ağır kusur” değildir. Bu nedenle, sürücünün 8/8 kusurlu olması, sigorta şirketine rücu hakkı vermez.” (11.HD. 16.01.2006, E.2005184 – K.2006/121) (Kazancı Yazılım)
“Sigorta Genel Şartlarında “tam kusur”dan değil, “kasıt” ve “ağır kusur”dan söz edilmektedir. Bilindiği üzere, ağır kusur kavramı, bir özel hukuk kavramı olup, kasıt olmamakla birlikte kasta yakın bir kusurun varlığını ifade eder. Bu nedenle sürücünün kasta dayanmayan tam kusuruyla verdiği zarardan dolayı, sigortacının, üçüncü kişiye ödediği tazminat nedeniyle rücu hakkı yoktur. Somut olay incelendiğinde, bilirkişi raporunda, sürücünün kırmızı ışıkta kavşağa girmiş olması nedeniyle yüzde kusurlu olduğu sonucuna varılmış olup, yukarda anılar ilkeler doğrultusunda sürücünün eyleminin kasıtlı bir hareket veya ağır kusur olmadığı, bilirkişi raporunda da isabetli olarak belirlendiği üzere, sürücünün kavşakta gerekli dikkati göstermeyerek kusurlu olduğunun, ancak ağır kusurunun bulunmadığının da kabulü zorunludur.”
(11.HD. 30.10.2001, 5330-8413) (YKD.2002/2-234)
“Sürücü, bilirkişi raporuna göre, yolun kenarında park halinde bulunan araca çarparak trafik kazasına neden olmuştur. Bu hal kasıt veya ağır kusur olarak değerlendirilemez. Bilindiği üzere, “ağır kusur” kavramı, bir özel hukuk kavramı olup, kasıt olmamakla birlikte kasta yakın bir kusurun varlığını ifade eder. Dava konusu olayda, sürücü kusurlu olmakla birlikte, ağır kusurlu olmadığının kabulü gerekir. Aksi halde, sigorta yaptırmanın bir anlamı kalmaz.”
(11.HD. 11.05.2000, 2961-4140) (Yasa H.D.2002/1-92, no:35)
2- Yetkili makamdan izin alınmadan yarış düzenlenmesi ve özel sigorta yaptırılmaması
KTK105.maddesi 4.fıkrasına göre: “Yetkili makamdan izin alınmaksızın düzenlenen bir yarışta vuku bulan zararlar, zarara sebep olan motorlu aracın sorumluluk sigortacısı tarafından karşılanır. Böyle bir durumda, sigortacı yarış için özel bir sigortanın yapılmamış olduğunu bilen veya gerekli özenin gösterilmesi halinde bilebilecek olan işleten veya işletenlere rücu edebilir.”
3- Aracın gereken ehliyetnameye sahip olmayan kişilere kullandırılması
KTK 36-45 maddelerinde sürücü belgeleri, hangi araçlarda ne tür sürücü belgesinin gerekli olacağı ayrıntılı olarak açıklanmış olup, motorlu aracın ehliyetsiz kimseler veya taşıta uygun sürücü belgesine sahip olmayan kimseler tarafından kullanılması sırasında bir kaza olursa, üçüncü kişilere tazminat ödeyen sigortacı işletene rücu edebilecektir. Bize göre, kazanın nedeni, sürücünün ehliyetsiz olması ya da sürücü belgesinin yetersizliği değilse, (arada nedensellik bağı bulunmuyorsa) sigortacının işletene dönme (rücu) hakkı olmamak gerekir.
4- Uyuşturucu veya keyif verici maddeler ya da alkol almış ve bu yüzden güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş sürücülerin kaza yapmaları
2918 sayılı KTK.nun 48. maddesine ve buna bağlı Yönetmeliğin 97.maddesine göre “ Uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır.”
İşletenler ve özellik yolcu taşımacıları, otobüs sürücülerini ve yardımcı personeli özenle seçmek, onların her türlü özelliklerini bilmek, kişilik yapılarını, davranışlarını ve yaşam biçimlerini yakından izlemek zorundadırlar. Yolcu taşıma sorumluluğunu üstlenen kişilerin kötü alışkanlıkları görmezden gelinemez ve asla bağışlanamaz. Hele uyuşturucu ve keyif verici maddeler kullandıkları, alkolik oldukları saptananların derhal işine son verilmelidir. Ara sıra içki içmek kusur sayılmaz ise de, yola çıkarken veya mola verilen yerde (güvenli sürme yeteneğini etkilemediği ileri sürülse bile) onca yolcunun can sorumluluğunu üstlenmiş bir otobüs şoförünün içki içip direksiyona geçmesi, bizce, kasıt derecesinde ağır bir kusur sayılmalıdır.
Genellikle sigorta rücu davalarında, sürücünün alkollü oluşu yeterli neden sayılmayıp, kazanın alkolün etkisi altında meydana gelip gelmediği araştırılmakta, başka bir deyişle alkollü araç sürme ile kazanın oluşu arasında “nedensellik bağı” aranmakta ise de, bizce, bu değerlendirme, yolcu taşıyan otobüs sürücüleri için geçerli olmamak gerekir. Daha çok Kasko Sigortalarıyla ilgili rücu davalarında, kazanın nedeninin alkol olmadığı saptandığında dava reddedilmekte ise de, oradaki durum farklıdır ve kişiseldir. Bunu yolcu taşıyan sürücülerin yüksek özen borcu ile karıştırmamak gerekir.
5- İşletenin (taşımacının) yetki belgesi almadan yolcu taşıması
Genel Şartlar B.4 maddesi (e) bendine göre “Tazminatı gerektiren olay, yolcu taşımaya ruhsatlı olmayan araçlarda yolcu taşınması yüzünden meydana gelmiş ise, zarar görenlere tazminat ödeyen sigortacı, işletene (taşımacıya) rücu edebilecektir.
2918 sayılı KTK 29 vd. maddelerine göre trafiğe çıkarılacak araçların teknik şartlara uygun olması gerekir. 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 5’inci ve buna bağlı Yönetmeliğin 6’ncı maddesine göre, taşımacılık yapacak ve benzer faaliyetlerde bulunacak gerçek ve tüzel kişilerin ilgili Bakanlıktan yetki belgesi almaları zorunludur. Yasa’nın 7’nci ve Yönetmeliğin 54. maddesine göre, yetki belgesi alınmadan taşımacılıkla ilgili herhangi bir faaliyette bulunulamaz. Ayrıca yetki belgesi sahibinin taşıt belgesine kaydedilmeyen ve taşıt kartı bulunmayan taşıtlar taşımalarda kullanılamaz. Gene Karayolu Taşıma Kanunu’nun 7’nci ve Yönetmeliğin Yönetmeliğin 23/b maddesine göre, taşımacı, teknik şartlara uymayan taşıtları trafiğe çıkarmamak zorundadır.
Teknik şartlara uymayan taşıtlarla yolcu taşınması son derece tehlikeli ve bir sorumsuzluk örneğidir. Bu tür taşıtların daha sıklıkla kazalara neden olduğu görülmektedir.
Burada şöyle bir ayrıntıya dikkati çekmek isteriz:
Yetki belgesi bulunmayan ya da taşıt belgesine kaydedilmeyen taşıtlarla yolcu taşımacılığı yapıldığı sırada bir kaza olmuş ve sigortacı tazminat ödemek zorunda kalmışsa, sırf bu nedenle taşımacıya rücu edebilecek midir? Yasalardaki hükümlere göre araçtaki bozukluk (teknik arıza), taşımacıyı sorumluluktan kurtaran nedenlerden değil ise de (4925 sayılı Yasa m.18/2 ve 2918 sayılı KTK m.86/1), sırf araçtaki bozukluk (teknik arıza), sigortacıya rücu hakkı vermez. Bunun için, yukarda açıklandığı gibi, yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı olarak teknik şartlara uymayan bir taşıtla yolcu taşınmış olmalı ve kaza bu yüzden meydana gelmiş olmalı, arada “nedensellik bağı” bulunmalıdır.
6- İstiap haddinden fazla yolcu veya yük taşınması ve kazaya etkisi
2918 sayılı KTK 65.maddesinde, taşıma sınırı üstünde yolcu ve yük alınması, gabari dışı ve dingil ağırlıklarını aşacak şekilde ve yol koşulları dikkate alınmadan yükleme yapılması yasaklanmıştır. Genel Şartlar B.4 maddesi (e) bendinde de “yetkili makamlarca tespit edilmiş olan istiap haddinden fazla yolcu veya yük taşınması” rücu nedenleri arasında yer almış ise de, Yargıtay kararlarına göre, sırf yükleme (istiap) sınırının aşılmış olması, sigortacıya dönme (rücu) hakkı vermez. Ayrıca, kazanın oluşu ile yükleme sınırının aşılması arasında “nedensellik bağı” kurulabilmelidir. Başka bir deyişle, kaza, yükleme sınırının aşılması yüzünden meydana gelmiş olmalıdır. Bu konuda iki karar örneği aşağıdadır:
“Taşıtın ruhsatında belirtilen taşıma haddinden fazla yük ve yolcu taşınması sırasında meydana gelen zararların teminat dışı kabul edilebilmesi için, riziko ile istiap haddinden fazla yük yada yolcu taşıma arasında uygun “nedensellik bağı”nın bulunması ve kazanın salt bu nedenle meydana gelmesi gerekir. Başka bir anlatımla, sadece istiap haddinin aşılmış olması, rizikonun teminat dışı olduğu sonucunu doğurmaz. Ayrıca, bu hususun davacı sigorta şirketince kesin bir şekilde kanıtlanması gerekir.”
(11.HD. 02.11.2004, 1608-10733)
“Aracın ruhsatında belirtilen istiap haddinden fazla yük ve yolcu taşınması halinde oluşan hasar ve zararlar sigorta güvencesi dışında bırakılmıştır. Ancak, Dairemiz, bu istisna hükmünü uygularken, gerçekleşen riziko ile istiap haddinden fazla yük ve yolcu taşıma arasında “uygun nedensellik bağı”nın bulunmasını ve ancak kazanın salt bu nedenle meydana gelmesi koşulu ile riziko ve hasarın sigorta güvencesi dışında olduğunu kabul etmektedir. Oysa, uzman bilirkişi raporunda istiap haddinin aşılması ile kaza arasında doğrudan sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığı saptandığına göre, davanın kısmen kabulü gerekir.” (HGK.05.12.2001, E.2001/11-1109 K.2001/1108)
Yukardaki karar örneklerinde görüldüğü gibi, zarar gören kişilere sorumluluk sigortasından ödeme yapan sigortacının, işletene ve taşımacıya dönebilmesi (rücu edebilmesi) için, kazanın oluşu ile taşıma sınırının üstünde fazla yolcu ve yük alınması arasında “nedensellik bağı” kurulabilmelidir.
7- Tehlikeli ve zararlı maddelerin izin ve önlem alınmadan taşınması
KTK 65.maddesi (d) bendine göre, tehlikeli ve zararlı maddelerin gerekli izin ve tedbirler alınmadan taşınması yasaktır. Genel Şartlar B.4 maddesi (e) bendine göre de: “Tazminatı gerektiren olay, patlayıcı, parlayıcı ve tehlikeli maddeleri taşıma ruhsatı bulunmayan araçlarda, bu maddelerin parlama, tutuşma ve infilakı yüzünden meydana gelmiş ise” zarar görenlere tazminat ödeyen sigortacı, işletene rücu edebilecektir.
8- Aracın çalınması veya gasp edilmesi, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusuru sonucu ise:
Genel Şartlar B.4 maddesi (g) bendine göre “Tazminatı gerektiren olayın aracın çalınması veya gaspedilmesi sonucunda olması halinde, çalınma veya gaspedilme olayında işletenin kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurlu olduğu tespit edilirse” tazminatı ödeyen sigortacı işletene karşı dönme (rücu) hakkını kullanabilir.
KTK. 107.maddesi 1.fıkrasında “İşleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden birinin, aracın çalınmasında veya gasbedilmesinde kusurlu olmadığını ispat ederse, sorumlu tutulamaz” denilmiştir. Bunun karşıt anlamı, işleten ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişiler çalınma ve gasp olayından bir kusurları bulunmadıklarını kanıtlayamazlarsa, sorumlu olacaklar demektir. Öyle olunca da, sigortacının dönme (rücu) hakkı doğacaktır.
Yolculuk sırasında gasp ve soygun olayları, yalnız ıssız ve boş yollarda değil, kimi zaman ana yollarda bile gerçekleşebilmektedir. Örneğin, taşıta yolcu olarak binen kişiler, uygun bir yere gelindiğinde yolcuları ve görevlileri tehdit ederek paralarını ve değerli eşyalarını alıp kaçmaktadırlar. Başka bir örnekte, yola barikat kurup otobüsü durdurmakta, gasp ve soygun yapmaktadırlar.
Gasp ve soygun sırasında soyguncuların şiddet uygulaması sonucu, ölen veya bedensel zarara uğrayan yolculara veya hak sahiplerine sigorta bedeli ödeyen sigortacı, hangi nedenlerle işletene rücu edebilecektir? Kuşkusuz, her olayda olduğu gibi, bu tür olaylarda da işleteni sorumlu tutabilmek için “nedensellik bağı” aranacaktır.
İşleten, niçin ve hangi durumlarda sorumlu tutulabilir? Bunun yanıtı somut olaylarda aranmalıdır. Örneğin, belli bir hat üzerinde düzenli yolcu taşımacılığı yapan tanınmış bir firmanın sürücüsü ve yardımcıları, yol boyunca durarak kimliği belirsiz kişileri yolcu olarak otobüse alırlarsa ve bu kişiler gasp ve soygun yaparlarsa, taşımacı, yardımcı kişilerden sorumluluğu nedeniyle sonucuna katlanmak ve sigortacının açtığı rücu davasında tazminat ödemek durumunda kalır.
Taşımacı, yolculuğun başlangıcında dahi, yolcuları ve eşyalarını denetimden geçirmekle, kuşku duyarsa gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin 22/c maddesinde taşımacının, yolcu ve eşyasını güvenlik içinde taşınmasından sorumlu olduğu açıklanmış; Yönetmeliğin 26.maddesi 3.fıkrasında da taşımacıya “bir ihbar veya şüphe halinde en yakın resmi güvenlik birimlerinin görevlileri huzurunda eşyayı kontrol ettirebilme” yetkisi tanınmıştır.
Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 29.01.2003 gün 2002/10635-2003/904 sayılı kararında: “Taşıyıcının taşıdığı kişi ve eşya ile ilgili gerekli önlemleri alması ve özen göstermesi genel bir hukuk kuralıdır. Bu bağlamda davalı taşıdığı yolcuların güvenliğini sağlamak için kişileri ve eşyalarını denetimden geçirmekle yükümlüdür” denilmiştir. ((YKD.2003/5-696)
Sonuç olarak, gasp ve soygun olaylarında, işletenin ve taşımacının ve eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin bağışlanmaz bir ihmali ve kusuru saptanabiliyorsa; ayrıca yolcuların uğradığı zararlar ile işletenin (taşımacının) ve yardımcı kişilerin ihmal ve kusurları arasında bir “nedensellik bağı” kurulabiliyorsa, sigorta bedellerini ödeyen sigortacı, işletene ve taşımacıya karşı dönme (rücu) hakkını kullanabilecektir.
9- Kazanın, taşıt kullanma sürelerine uyulmamasından kaynaklanması
Trafik Sigortası Genel Şartları’nda “taşıt kullanma sürelerine uyulmaması” yüzünden meydana gelen kazalar, sigortacıya dönme (rücu) hakkı veren nedenler arasında yer almamış ise de, biz, sigortacının Yasa hükümlerine dayanarak bu konuda dahi dönme (rücu) hakkı bulunduğu kanısındayız.
2918 sayılı KTK’nun 49.maddesine bağlı olarak Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 98. maddesine göre:
1. Sürücülerin 24 saatlik herhangi bir süre içerisinde toplam 9 saatten ve sürekli olarak 5 saatten fazla araç sürmeleri yasaktır. Bunların 5 saatlik sürmeden sonra 30 dakika dinlendirilmeleri gerekmektedir.
2. Şehirlerarası yük ve yolcu taşıması yapan işletenler, 9 saat araç kullanma süreleri dolan sürücülerin gidecekleri yolu dikkate alarak yedek sürücü hazır bulundurmaları zorunludur.
Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin “sürücülerin çalışma süreleri” başlıklı 62. maddesine göre de, sürücüler ve bunları çalıştıran yetki belgesi sahipleri, çalışma süreleri bakımından, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve bu Kanuna dayanılarak çıkartılan Yönetmelik hükümlerine uymak zorundadırlar. Bu süreler taşıtlarda bulunan takograf cihazındaki bilgilere göre tespit edilir.
Kazaların başlıca nedenlerinden biri de sürücülerin yorgun ve uykusuz araç kullanmaları, bu yüzden dikkatlerinin dağılmasıdır. Çoğu taşımacılar, büyük miktarda paralar ödeyerek satın aldıkları otobüslerde düşük ücretli ve niteliksiz şoförler kullanmakta, yol uzunluğunu gözeterek ikinci bir sürücü görevlendirmemekte, uzun bir yolculuğu tamamlayan sürücüyü iyice dinlendirmeden, uykusuz ve yorgun yeni bir sefere çıkarmakta, çalışma sürelerini düzenlemede yüksek özen göstermemektedirler. Bu nedenlerden biri veya birkaçı yüzünden bir kaza olmuş olup da, yüksek sigorta bedelleri ödeyen sigortacı, bunları öğrenerek dönme (rücu) davaları açarsa haklı olacaktır.
XXIV- TRAFİK SİGORTASINDA ZAMANAŞIMI
1- Yasada zamanaşımı
2918 sayılı KTK’nun “Ortak Hükümler” başlıklı Beşinci Bölümünde yer alan 109. maddesinde zamanaşımının uygulanması yönünden dayanışmalı sorumlular arasında bir ayrım yapılmamış, maddenin 3. fıkrasında “Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır” denilerek, işleten hakkında uygulanacak zamanaşımı hükümlerinin sigortacı yönünden de geçerli olacağı belirtilmek istenmiştir. Yasanın 88. maddesinde ”dayanışmalı sorumlular” arasında bir ayrım yapılmamış olmasına; 91.maddeye göre sigortacının, işletenlerin 85. maddedeki sorumluluklarını belli bir miktara kadar üstlenmiş bulunmasına; 85. maddenin son fıkrasındaki işletenin, “sürücü ve yardımcılarının kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olacağı” hükmünün, dayanışmalı sorumluluk gereği sigortacı yönünden de geçerli olmasına göre, işleten hakkında uygulanan zamanaşımı sürelerinin sigortacıya da uygulanması yasal bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Şu halde, ölüm ve yaralanmalarda uzamış ceza zamanaşımı sigortacı hakkında da uygulanacaktır. Bu konuda asla duraksamaya ve kuşkuya yer yoktur. Kimi sigortacıların 6085 sayılı Yasa’nın yürürlükte olduğu döneme ilişkin Yargıtay kararlarını ileri sürmeleri ve yargıyı yanıltma çabaları kınanması gereken davranışlardır. 1983 yılında 2918 sayılı Yasa yürürlüğe konulmakla, eski yasayla ilgili geçmiş yıllardaki kararların bir hükmü kalmamıştır.
2- Genel Şartlarda zamanaşımı
Yasa hükümlerine koşut olarak, 1.3.1992 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları C.8 (eski 17/2) maddesinde çok açık biçimde “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre tazminat talepleri için de geçerlidir” denilmiş bulunmasına karşın, sigortacıların ve vekillerinin (ölüm ve yaralanmalarda) iki yıllık zamanaşımı savunması yapmaları kaygı verici olup, sigorta üst yönetimleri ile denetleme kurullarının bu konuda uyarıcı ve önleyici olmaları gerekmektedir.
Karayolları Motorlu Araçlar Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları C.8 (eski Genel Şartlar 17) maddesi hükmü, aynen 2918 sayılı KTK’nun 109.maddesini yinelemekte olup şöyledir:
“Motorlu araç kazalarından doğan zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zarar ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda genel hükümler uygulanır.”
3- Ölüm ve yaralanmalarda zamanaşımı süreleri
Trafik Sigortası Genel Şartları C.8 maddesi 2.fıkrasında (KTK’nun 109.maddesi 2.fıkrasına ve BK’nun 60/2.maddesine koşut olarak) ölüm ve yaralanmalarda sigortacının sorumluluğu yönünden uzamış (ceza) zamanaşımı sürelerinin uygulanacağı hükmü yer almıştır.
Uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 455-459.maddelerindeki eylemler nedeniyle 102.maddeye göre, bir ölü veya bir yaralı varsa (5) yıl, birden fazla ölü ile bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı varsa (10) yıl iken, 5237 sayılı yeni Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra Yasa’nın 66’ncı maddesine göre, bir veya birden fazla ölü varsa (15) yıl, bir veya birden fazla yaralı varsa (8) yıl, ölüm ve yaralanma bir arada ise (15) yıl olmuştur.
4- Trafik Sigortasına uygulanacak zamanaşımı konusunda
Yargıtay kararlarından örnekler
Aşağıdaki Yargıtay kararlarında görüleceği üzere, trafik kazalarıyla ilgili zamanaşımı sürelerinin uygulanması konusunda, Yasa hükmü ve dayanışmalı sorumluluk gereği, işleten ile sigortacı arasında bir ayrım bulunmamakta; ölüm ve bedensel zararlarda hiçbir zaman ve hiçbir biçimde iki yıllık zamanaşımı söz konusu olmamakta; Yasa’nın 109/2. maddesi ve buna koşut olarak Sigorta Genel Şartları C.8 (eski 17/2) maddesine göre uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri uygulanmak gerekmektedir.
Bu konuda Yargıtay kararlarında daha da ileri gidilmekte, maddi hasarlarda (araç hasarlarında) zamanaşımı iki yıl ise de, eğer aynı kazada hem maddi hasar ve hem de ölüm veya yaralanma varsa, o zaman araç hasarlarına da uzamış (ceza) zamanaşımı uygulanması öngörülmektedir.
Yargıtay karar örnekleri şöyledir:
Dava konusu alacağın suç sayılan eylemden kaynaklandığı dikkate alınarak davalı sigortacı hakkında da uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.
Dava, davalı sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın, davacıların murisinin ölümüne neden olmasından kaynaklanan destek tazminatı istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın zamanaşımı süresinin dolmasından sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Oysa, 2918 sayılı KTK’nun 109/2.maddesindeki, davaya konu alacağın suç oluşturan bir fiilden kaynaklanmış ve Ceza Kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olacağına ilişkin hükmü uyarınca, davalı Trafik Sigortacısı hakkında ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Kaldı ki, anılan Yasa hükmünde ve Trafik Sigortası Genel Şartları’nın 17.maddesinde bu hususa aynen yer verilmiş bulunulmaktadır.
Bu durumda mahkemece, davalı sigorta yönünden zamanaşımı definin yukarda yapılan açıklamalar çerçevesinde değerlendirilerek, sonucuna göre gerektiğinde davanın esasına girilmek gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
(11.HD. 06.07.2006, E.2005/7638 K.2006/8094) (İBD.2007/2-812)
Uzamış ceza zamanaşımı işleten ve trafik sigortacısı hakkında uygulandığına göre Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı hakkında da uygulanmak gerekir.
Dava destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir. 2918 sayılı KTK’nun 108’inci madde hükmünde, davalı Garanti Sigortası Hesabı’na hangi durumlarda başvurulacağı düzenlenmiş olup, esas itibariyle bu davanın sorumluluğunun, işletenin sorumlu tutulabileceğihaller ile sınırlı olduğu da öngörülmüştür. Dava, kazayı yapan aracın tespit edilememesi nedeniyle, davalıya karşı bu madde hükmü uyarınca açılmıştır.
2918 sayılı KTK’nun “ortak hükümler” başlığı altında yer alan ve 109/2.maddesinde düzenlenen uzamış ceza zamanaşımı süresinin, işleten ve bunun hukuki sorumluluğunu üstlenen Zorunlu Trafik Sigortacısı hakkında da uygulanması gerektiğine göre, zorunlu trafik sigortası bulunmayan bir araç için, husumet yöneltilen Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı hakkında da uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Nitekim, ne bu Yasada, ne de Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliği’nde de bu hususun aksinin kabulünü gerektirecek herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu durumda, olay tarihi ile ıslah tarihi arasında geçen süre itibariyle ceza zamanaşımı süresinin, ıslah dilekçesi ile artırılan maddi tazminat miktarı bakımından dolmadığı gözetilerek esas girilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu bölüm istemin (2) yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. (11.HD.11.07.2005, E. 2004/10777 K.2005/7464) (Yargı Dünyası,2006/1-104)
Sigortacıya karşı açılan davaya ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.
Davacılar vekili, dava dışı B’nin kullandığı ve trafik sigorta poliçesi bulunmayan aracın, davacıların murisinin kullandığı araç ile çarpışması sonucu murisin öldüğünü, davalının Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliği uyarınca sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın 2918 sayılı KTK’nun 109’uncu maddesi uyarınca 2 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığını savunmuştur.
Mahkemece, dosya kapsamına göre, davanın 10 yıllık uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde açıldığı, davalının da bu süreye tabi olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
(11.HD.05.04.2004, E. 2003/8955 K.2004/3556) ( İBD. 2007/2-811)
Davalı sigorta şirketi yönünden ceza davası olmadığı gerekçesiyle ceza zamanaşımının uygulanmayacağı görüşü yanlış olup, KTK 109/2.maddesi gereği davalı Trafik Sigortacısı hakkında da uzamış ceza zamanaşımının uygulanması gerekir.
Dava, davacıların içinde bulunduğu araçla davalı sigorta şirketine Trafik Sigortası ile sigortalı aracın çarpışması sonucu uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, TCK’nun 465 ve 459.maddeleri kapsamına göre, davalı sigorta şirketi yönünden ceza davası olmamasına göre, ceza zamanaşımının uygulanamayacağı gerekçesiyle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. 2918 sayılı KTK’nun 8.kısım 5.bölüm “Ortak Hükümler” başlığı altında yer alan 109/2.maddesindeki “davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş olması ve Ceza Kanunu’nun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olacağına dair hükmü uyarınca davalı trafik sigortacısı hakkında ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. Ayrıca, KTK’nun 98/1. ve 99/1. maddeleri tedavi ve diğer trafik sigortası kapsamına giren zararların sigortacıya bildirilmesinden itibaren 8 iş günü içinde ödeme zorunluluğu getirildiğine göre, zamanaşımı süresinin sigortacıya yapılması gerekli ihbar tarihinden itibaren başlatılması gerekir. Bu itibarla, 20.11.2000 olay tarihine göre 03.12.2002 dava tarihinde dahi davalı sigorta şirketi yönünden açılan davanın zamanaşımına uğramadığı, dolayısıyla davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. (11.HD. 28.06.2004, E.2003/13227 K.2004/7147)
Sigorta şirketi hakkında ceza zamanaşımı uygulanmasında bir yanlışlık yoktur.
Davacı vekili, davacının yolcu olarak bulunduğu davalı B.Sigortaya sigortalı araç ile diğer davalıların malik ve sürücüsü olduğu traktörün çarpışması sonucu %20 işgöremezlik oranında yaralandığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere maddi ve manevi tazminatın “davalı sigorta şirketinin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere” davalılardan ortaklaşa ve zincirleme tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Sigorta Şirketi vekili zamanaşımı ve tazminatın sigorta kapsamı dışında bulunduğu itirazları ile davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekilinin temyizi üzerine Dairemizce tüm temyiz itirazları reddedilerek yerel mahkeme kararı onanmıştır.
Davalı B. Sigorta vekili, temyiz itirazlarını aynen tekrar ederek karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Yargıtay ilâmında benimsenen gerektirici nedenlere ve davacı Y’nin sigortalı araçta sürücü olmayıp üçüncü kişi durumundaki yolcu konumunda olmasına, ayrıca Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, sigortacı hakkında ceza zamanaşımı süresinin uygulanmasının mümkün bulunmasına göre, davalı B.Sigorta vekilinin HUMK’nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirini içermeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
(11.HD.28.04.2000, E.2000/3653 K.2000/3626) (Kazancı Yazılım)
Trafik Sigortası bulunmayan aracın çarpması sonucu ölüm nedeniyle açılan tazminat davasında, Karayolları Trafik Garanti Sigortası Hesabı hakkında da uzamış ceza zamanaşımı süresi uygulanır.
Davacılar vekili, davacıların murisinin kullandığı mobilete Trafik Sigortası bulunmayan bir aracın çarpması sonucu murisin ölmesi nedeniyle annesinin destekten yoksun kaldığını ileri sürerek hesaplanan ve ıslahla artırılan maddi (destek) tazminatının temerrüt faiziyle davalı Karayolları Trafik Garanti Sigortası Hesabından istemiştir.
Davalı vekili, 2918 sayılı KTK’nun 109 ve Karayolları Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliği’nin 12’nci maddesi uyarınca motorlu araç kazalarından doğan zararın tazminini ilişkin isteklerde zamanaşımı süresinin 2 yıl olduğunu, uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin Garanti Sigortası Hesabı açısından uygulanmayacağını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, kazada birden fazla kişinin öldüğü, davanın uzamış ceza zamanaşımına tabi olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
(11.HD.23.01.2006, E. 2005/343 K.2006/385) (Kazancı Yazılım)
Araç hasarının yanı sıra, aynı kazada yaralanma da varsa, işletene ve sigortacıya karşı açılan davada,iki yıllık zamanaşımı değil, KTK. 109/2. hükmü gereğince uzamış ceza zamanaşımı uygulanır.
Dava TTK’nun 1301. maddesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkin olup taraflar arasındaki uyuşmazlık yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar, davalı araç maliki Aras Kargo A.Ş.’ne yöneltilen dava 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesi ile ret edilmiş ise de, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2 maddesi hükmü gereğince, dava cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Dava konusu olay ile ilgili düzenlenen trafik kaza tutanağı içeriğine göre aynı zamanda yaralanma da mevcut olduğuna göre, mahkemece, ceza zamanaşımı bakımından da delillerin tartışılması ve inceleme yapmak gerekirken, bu husus gözden kaçırılarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
(11.HD. 15.11.2001, E.2001/ 5934 K.2001/9015) (İBD 2003/2-472)
Yaralanma ile birlikte araç hasarı da varsa, araç hasarı için açılan davaya dahi iki yıllık değil, 2918 sayılı KTK.109/2, TCK.459/2. ve 102/4. maddeleri uyarınca beş yıllık zamanaşımı uygulanır.
Dava, trafik kazası nedeniyle davalıya ait araçta oluşan hasardan dolayı tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemenin, davalı hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralanmaya neden olmak suçundan ceza davası açılmış olması nedeniyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2. maddesi uyarınca, görülmekte olan davanın beş yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğu, bu duruma göre, dava zamanaşımının gerçekleşmediği gerekçesiyle ve bilirkişi raporunu esas alarak verdiği davanın kısmen kabulüne dair karar, Özel Daire tarafından “araç hasarına ilişkin iki yıllık zamanaşımı süresinin geçirildiği ve davalının itirazının kabulü ile davanın reddi gerekirken, yazılı şekilde tazminatla sorumlu tutulmasında isabet görülmediği” gerekçeyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda,mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’ca yapılan inceleme sonucu:
Somut olayda, davalı sürücünün neden olduğu, bir kişinin yaralanması ve davacıya ait aracın hasara uğramasıyla sonuçlanan trafik kazasının, aynı zamanda Türk Ceza Kanununun 459/2. maddesi çerçevesinde cezayı gerektiren bir eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının, anılan hükümde öngörülen cezanın türü ve süresi itibariyle, aynı kanunun 102/4. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2. maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli bulunması; davanın kaza tarihi üzerinden beş yıl geçmeden açılması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.
2918 sayılı yasanın anılan hükmünün, gözden kaçırılmaması gereken yönü, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır: Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte, bunun dışında, fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası, sözkonusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından, sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayırım da yapılmamış; böylece, kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür.
Bu durumda, yerel mahkemenin aynı gerekçeye dayalı direnme kararı yerindedir. Ne var ki, davalının esasa ilişkin temyiz itirazları dairesince incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya özel dairesine gönderilmelidir.
(HGK.10.10.2001, E. 2001/19-652 K. 2001/705) (Yargı Dünyası, 2002/1-20)
Zorunlu Trafik Sigortacısına karşı açılacak tazminat davalarında da, koşulları varsa, uzamış ceza zamanaşımı uygulanır.
Dava, davalı sigorta şirketinin trafik sigortacısı olduğu aracın, davacıların murisinin ölümüne neden olmasından kaynaklanan maddi (destek) tazminatı istemine ilişkindir. Mahkemece, yazılı gerekçelerle davalı trafik sigorta şirketi yönünden uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı sonucuna varılarak, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Oysa, 2918 sayılı KTK’nun 109/2.maddesindeki, davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş olması ve Ceza Kanunu’nun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı öngörmesi durumunda, bu sürenin maddi tazminat istemleri için de geçerli olacağına ilişkin hükmü uyarınca, davalı trafik sigortacısı hakkında da ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Kaldı ki, KTK’nun 109’uncu madde hükmüne Trafik Sigortası Genel Şartları’nın 17’nci maddesinde aynen yer verilmiş bulunmaktadır. Öte yandan, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 111’inci maddesi “kamu davasının düşmesi, cürümden zarar gören şahsın davadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada davacı kişisel hukukunu ayrıca saklı tutmamış ise artık hukuk mahkemesinde dava dahi edemez” hükmünü içermekte olup, zarar görenin hukuk davası dışında vazgeçmesinin hukuki sonuç doğurabilmesi için hem “vazgeçme kamu davası açıldıktan sonra hakim önünde gerçekleşmeli” ve hem de “bu vazgeçme ile kamu davası düşmeli”dir. Somut olayda, davacılardan yalnızca birinin müşteki olarak çağrıldığı ceza mahkemesinde, bu davacının şikâyetçi olmaması sonucu sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine ilişkin verilmiş bir karar dahi bulunmamaktadır.
Bu durumda mahkemece, yukarda yapılan açıklamalar çerçevesinde, davalı sigorta yönünden davanın esasına girilmek gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
(11.HD.13.03.2006, E.2005/2924 K.2006/2596) (Yargı Dünyası, 2006/7-78)
Zorunlu Trafik Sigortasına ilişkin zamanaşımı sürelerinin 2918 sayılı KTK. 109.maddesi hükmü uyarınca belirlenmesi gerekmekte olup, bu sigorta türünde TTK’nun 1268.maddesinin uygulanma yeri bulunmamaktadır.
Davacılar vekili, davalı şirkete Zorunlu Trafik Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı bulunan aracın, davacıların çocuğuna çarparak ölümüne neden olduğunu ileri sürerek, poliçe teminatı tutarının temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı sigorta vekili, TTK’nun 1268.maddesi uyarınca zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara göre, kaza tarihi ile dava tarihi arasında iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, olayda Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı; çünkü sigortacının olayın meydana gelmesinde bir katkısının bulunmadığı, üçüncü kişinin eylemiyle davalı sigorta şirketi arasında nedensellik bağı da kurulamayacağı, davacıların kaza tarihinde faili ve fiili öğrendikleri gerekçeleriyle TTK’nun 1268.maddesi uyarınca iki yıllık zamanaşımı süresinde açılmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 8.kısım 5.bölüm “Ortak Hükümler”başlığı altında yer alan 109/2.maddesindeki “davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş olması ve Ceza Kanunu’nun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı öngörmesi durumunda, bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olacağına ilişkin hükmü uyarınca, davalı sigorta şirketi hakkında dahi uzatılmış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceğinden, işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış ve kararın açıklanan nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir. (11.HD. 22.01.2001, E.2000/9308 K.2001/328)
2918 sayılı KTK’nun 8.kısım 5.bölüm “Ortak Hükümler” başlığı altında yer alan 109/2.maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi, Trafik Sigortacısı hakkında uygulanmak gerektiği gibi, kimliği belirsiz aracın yol açtığı olay nedeniyle Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı hakkında da uygulanır.
Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatının Garanti Fonu hesabından tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, sürücüsü, işleteni ve plâkası belirsiz bir aracın çarpması sonucu oğlu ölen davacıların açtığı destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin davada iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 8.kısım 5.bölüm “Ortak Hükümler” başlığı altında yer alan 109/2.maddesindeki “davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş olması ve Ceza Kanunu’nun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olacağına dair hükmü uyarınca uzatılmış ceza zamanaşımı süresinin zorunlu trafik sigortacısı hakkında da uygulanması gerektiği gibi, zorunlu trafik sigortacısı tespit edilemeyen araç için trafik sigortacısı yerine davalı tarafında yer alan Karayolu Trafik Garanti Fonu Hesabı hakkında da uzatılmış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Karayolu Trafik Garanti Fonu Hesabı Yönetmeliğinde de bu hususun aksinin kabulünü gerektirecek herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece, işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, açlan tazminat davasının zamanaşmı nedeniyle reddi doğru görülmemiştir.
(11.HD. 23.03.2006, E.2005/3357 K.2006/3096)
2918 sayılı KTK. 109/2.maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süreleri Trafik Sigortacısı hakkında da uygulanır.
Dava, davacıların murisinin içinde bulunduğu davalı sigorta şirketine Trafik Sigortası ile sigortalı aracın yaptığı kaza sonucu murisin ölümü nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, malen sorumlu olan sigorta şirketi hakkında uzamış ceza zamanaşımı hükümlerinin uygulanamayacağı gerekçesiyle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
2918 sayılı KTK’nun 8.kısım 5.bölüm “Ortak Hükümler” başlığı altında yer alan 109/2.maddesindeki “davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş olması ve Ceza Kanunu’nun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olacağına” dair hükmü uyarınca davalı trafik sigortacısı hakkında ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. Ayrıca, KTK’nun 99/1. maddesinde tedavi ve diğer trafik sigortası kapsamına giren zararların sigortacıya bildirilmesinden itibaren 8 iş günü içinde ödeme zorunluluğu getirildiğine göre, zamanaşımı süresinin sigortacıya yapılması gerekli ihbar tarihinden itibaren başlatılması gerekir. Bu itibarla, 16.06.2000 olay tarihine göre 09.06.2005 dava tarihinde dahi davalı sigorta şirketi yönünden açılan davanın zamanaşımına uğramadığı, dolayısıyla davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
(11.HD.05.02.2007, E.2005/14665 K.2007/1286)