





HAKSIZ EYLEMLERDE FAİZ BAŞLANGICI HER ZAMAN VE HER DURUMDA OLAY TARİHİDİR.
Çünkü, “Gasbeden daima temerrüt halindedir” (Fur semper in moro) evrensel bir hukuk kuralıdır. Yargıtay’ın kurulduğu günden bugüne kökleşmiş içtihadı hep ve her durumda böyledir. Arada bir Özel Dairelerin sapma girişimleri Hukuk Genel Kurulu kararlarıyla önlenmiştir. Örneğin, tazminatların yüksek hesaplandığı savıyla işveren temsilcisi hukukçuların girişimiyle 1993 yılında yapılan bir sempozyumun etkisiyle faiz başlangıcı değiştirilmek istenmişse de, ard arda verilen Hukuk Genel Kurulu kararlarıyla sistem yerine oturtulmuştur.
Şunu anımsatalım ki, dava dilekçelerinde her zaman ve her aşamada faizin olay tarihinden istendiği açıkça belirtilmelidir. Yani, yalnız ilk dava dilekçesinde değil, ıslah dilekçesinde ve ek dava dilekçesinde de “faizin olay tarihinden” istendiği sürekli belirtilmelidir.
Islah adı altında dava değerinin artırılması, aslında bir “tespit davası” olan kısmi davanın tespite ilişkin bölümü için eksik harcın tamamlanması ise de, sürekli eleştirdiğimiz gibi (ıslah adı altında) dava değerinin artırılmasının yeni bir dava sayılması nedeniyle “ıslah” dilekçesi verilirken “faizin olay tarihinden istendiği” açıklanmış ise, Yargıtay Özel Dairesi’nin bu isteğe aykırı olarak faizi “ıslah” tarihinden başlatması, yerleşik içtihada ve evrensel hukuk kuralına aykırıdır. Bu yönde karar veren mahkemeler veya bu yönde bozma kararı veren Yargıtay Özel Dairesi açıkça haksızlık etmektedir.
Yargıtay 17.Hukuk Dairesi verdiği birkaç kararla bu haksızlığı yapmış ve kişileri mağdur etmiştir. Özel Daire’nin artırılan kısım için faizin “ıslah” tarihinden işletileceğine ilişkin 07.05.2009 gün 2008/4344-2009/2886 sayılı ve 2009/2486-2009/4765 sayılı bozma kararları yerleşik içtihada aykırı olduğu gibi, kendi kararlarına da aykırıdır.
17.Hukuk Dairesi, verdiği bu son kararlarla, kendi yerleşik kararlarına da aykırı hareket etmiştir. Çünkü bu (yanlış) kararlardan önceki tüm kararları “faizin olay tarihinden işletilmesi gerekeceği” biçimindedir. Aşağıda birkaç örnek verilmiştir:
17.HD.22.09.2008 gün 2484-4216 sayılı kararı :
“Trafik kazaları haksız fiil niteliğinde olup, tazminat borcu haksız fiil tarihinde muaccel olur. Başka bir ifade ile haksız fiillerde borcun muaccel hale gelmesi ihtarı gerektirmez. Bu durumda, davacı tarafın ıslah yolu ile talep ettiği tazminata da, talep ettiği gibi kaza tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir.”
17.HD.11.07.2005 gün 8539-7850 sayılı kararı:
“Dava, trafik kazası sonucu oluşan zararın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile tahsili talebine ilişkindir. Haksız fiillerde zarar, olay tarihinde gerçekleşmiş olduğundan meydana gelen zararın tamamının kaza tarihinden itibaren işleyecek faiziyle tahsiline karar verilmelidir. Yerel mahkemece açıklanan husus nazara alınmadan ıslah edilen kısma ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi isabetsizdir.
17.HD.05.10.2004 gün 7403-10394 sayılı kararı:
“Dava trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemlerine ilişkindir. Haksız eylemlerde faiz başlangıcı haksız eylem tarihi olup temerrüt için ihtar zorunluluğu yoktur. Dolayısıyla ıslah edilen kısım için kaza tarihinden faiz yürütülmesi yerindedir.
Görüldüğü gibi 17.Hukuk Dairesi’nin yerleşik kararları da faizin her durumda da (ıslahta da) olay tarihinden işletileceği yönündedir. Peki, ne olmuş, nasıl olmuştur da Özel Daire içtihadını değiştirme gereği duymuştur. Yargıtay’ın seksen yıllık yerleşik içtihadını ve evrensel hukuk kuralını değiştirme yetkisi var mıdır ? Kim ve nasıl bu işe öncü olmuştur.
Bütün bunları sorma ve sorgulama hakkımız vardır. Hukuk toplumunda ve yargı düzeninde kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur. Özel Daire, son zamanlarda ard arda yasalara ve yerleşik içtihada aykırı kararlar vermekte; özellikle kendilerine sigorta konularının verilmesinden sonra böyle bir davranışa girmiş bulunmaktadır. Hukuk ve yargının güvenliği adına bu durum hızla düzeltilmeli, yanlış kararların önü alınmalıdır.
Yargıç meslektaşlarım bu kararlara direnmeli, avukatlar da şikâyet haklarını kullanmalıdırlar.