





MANEVİ TAZMİNAT HAKKINDA
30.10.2008
SAYIN AV. G.U.
Gönderdiğiniz yazıda:
1) Kaza sonucu ölen kişilerin yakınları için ne miktar MANEVİ TAZMİNAT istenebileceğini sormaktasınız. Bunun yanıtını aşağıda vereceğim ve bir tablo halinde göstereceğim.
2) Abdullah Efe’nin sigortalı olduğunu ve SSK’dan eş ve çocuklarına gelir bağlandığını bildirerek, tazminatın yeniden buna göre hesaplanmasını istemektesiniz. Bunun yanıtı da aşağıda verilecektir.
I- MANEVİ TAZMİNAT KONUSUNDA:
1) Haksız eylem sonucu ölüm ve yaralanma nedeniyle manevi tazminat isteklerinin yasal dayanağı olan Borçlar Kanunu’nun 47.maddesinde “Yargıç, özel durumları gözeterek, bedensel zarara uğrayan kimseye veya ölüm durumunda ölenin yakınlarına manevi zarar adıyla adalete uygun bir tazminat ödenmesine karar verebilir” denilmiş olup, “adalete uygun tazminat”ın miktarı konusunda hukukumuzda ve Yargıtay kararlarında bugüne kadar sabit bir “ölçü” bulunabilmiş değildir. Bu yüzdendir ki, mahkemelerce hüküm altına alınan manevi tazminat tutarları hakimine göre farklı olabilmekte ; benzer olaylar ve durumlar arasında derin uçurumlar oluşmaktadır. Bu konuda Yargıtay kararlarında sıkça yinelenen 22.06.1966 gün 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hiçbir çözüm getirmemektedir.
2) Manevi tazminatın bu belirsizliğini, keyfiliğini ve mahkemeler arasındaki derin uçurumu gidermek amacıyla, Alman Yargısındaki uygulamaları örnekleyerek yaptığımız bir çalışmaya “Cana Gelen Zararlarda Tazminatın Ölçüsü” adlı kitabımızda genişçe yer verdik ve bazı kriterler oluşturmaya çalıştık. Kitapta belirttiğimiz gibi:
“Yargıçlar, deneyimli olsunlar veya olmasınlar, takdir yetkilerini kullanırlarken “adalete uygun” ve tutarlı bir karar verebildiklerini söylemek olası değildir. Şunun için ki, en başta davacı istekleri ölçüsüz ve tutarsızdır; ikincisi yargı düzenimizde manevi tazminata ilişkin bir ilkeler dizisi ve başvurulabilecek bir değerlendirme ölçütü bulunmamaktadır. Çoğu Yargıtay kararlarında sıkça değinilen 22.06.1966 gün 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı, bugün çok gerilerde kaldığı gibi, içerdiği soyut tanımlamalar yol gösterici nitelikte değildir. Benzer olayları karşılaştırdığımızda, kararlar arasında önemli farklar bulunduğu, giderek aynı yargıcın aynı dönem içerisinde benzer dosyalardan birine yüksek, ötekine düşük miktarda tazminat “takdir” ettiği gözlemlenmektedir. Bu konuda Yargıtay kararları arasında da derin ayrılıklar görülmektedir. Birbirine yakın tazminat tutarlarını Yargıtay’ın kimi daireleri çok görürken, bir başkası az bulmaktadır. Bunun örnekleri çoktur. Kararlarda tek ortak nokta, İçtihadı Birleştirme Kararındaki bazı sözlerin yinelenmesidir; bunlar, manevi tazminatın elem ve ıztırabı dindirecek ve zarar görende bir tatmin duygusu yaratacak miktarda takdir edilmesi gerektiği biçimindeki bugün artık geçerliğini yitirmiş, manevi tazminatın anlam ve işlevini ortaya koymaktan uzak yanlış tanımlamalardır. Son derece soyut bu tanımlamada, acı ve üzüntüyü ölçmenin olanaksızlığının yanı sıra, tatmin sözcüğü, ilk çağın öç alma isteğini, kısası ya da diyeti çağrıştırmaktadır. Kitabımızda ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere, günümüzde gelişen ve değişen düşüncelerle bu görüşler aşılmış, manevi tazminata toplumsal içerikli başka işlevler yüklenmiştir.
Uygulamada görülen bütün bu rasgelelikler, bir anlamda keyfilikler ve eşitsizlikler karşısında, ortak ve somut bir ölçü bulmak gerektiği kabul olunmalıdır. Bizce, manevi tazminat, maddi tazminat benzeri bir yöntemle, bir değer birimi üzerinden hesaplanmalı; bu hesaplamada Borçlar Yasası 43. ve 44/1. maddelerindeki indirim nedenleri gözetilmeli; yargıç-lar hesap sonucuna bakarak ve yasada öngörülen “özel durumları” da dikkate alarak, BK. 44/2. ve MK.4. maddesi çerçevesinde manevi tazminata hükmetmelidirler.”
Manevi tazminatın ölçüsü konusunda, adıgeçen kitabımızda önce soyut ilkeler açıklanmış ve ardından somut örnekler verilmiştir. Soyut ilkeler kısaca şunlardır:
a) Manevi tazminat, maddi tazminatı tamamlayıcı ve zarar vereni caydırıcı bir işlev görebilmelidir.
b) Suçun ve eylemin niteliği dikkate alınmalıdır
Suç ve eylemin kasıtlı veya taksirli oluşuna, işleniş biçimine, eylemcinin sabıkası ve daha önce benzer suç ve eylemleri olup olmadığına, ceza uygulanırken ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenlerin dikkate alınıp alınmadığına bakılarak, suç ve eylemin toplumda yarattığı tepkinin derecesine göre bir değerlendirme yapılmalı; hükmedilecek tazminatın caydırıcı etkisi gözönünde bulundurulmalıdır.
c) Olayın ve eylemin ağırlığı, bir başka deyişle, tazminat sorumlularının “kusur derecesi” dikkate alınmalıdır.
d) Zarar görenin ve zarar verenin kişilikleri ile sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınmalıdır
e) Hükme bağlanacak tazminatın miktarı, zarar veren üzerinde “caydırıcı etki” yapacak ve zarar görenin manevi eksikliğini az çok giderecek düzeyde olmalıdır.
f) Davacıların sayısına ve ölen desteğe yakınlık derecelerine göre, hükmolunacak tazminatın miktarı uygun ve adaletli bir biçimde paylaştırılmalıdır.
3) Yukardaki soyut ilkeleri somutlaştırarak olayımıza uygularsak :
a) Şeref Taşkın’ın (aynı zamanda maddi tazminat alan) annesi Yosma Taşkın’ın ve sadece manevi tazminat isteyebilecek olan kardeşlerinin sayısına göre tazminatın toplam sınırı belirlenmelidir.
b) Aykın Göleli’nin madde destekten yoksun kalan babası ile nikâhsız eşinin manevi tazminat miktarları yüksek tutulmalı; buna karşılık kardeşlerinin manevi tazminat düşük miktarlar üzerinden paylaştırılmalıdır.
c) Abdullah Efe’nin maddi tazminat alan eşi ve üç çocuğu olup, bunların manevi tazminat tutarları yüksek miktarlı olacağından, davalıların ödemle gücü de gözetilerek kardeşlerin manevi tazminat tutarları öncekilerden çok daha düşük miktarda olmalıdır.
Bütün bu soyut ilkeler ve somut ölçüler çerçevesinde takdiren belirlediğimiz manevi tazminat tutarları yazımız eki tabloda gösterilmiştir. Kuşkusuz bunlar kesin ölçüler olmayıp, istenirse bir miktar daha artırılabilir. (Tablo eklidir.)
II- ABDULLAH EFE’NİN KAZANCI HAKKINDA:
1) Abdullah Efe’nin haksahiplerine SSK’dan gelir bağlanması, tazminatın daha yüksek hesaplanmasını gerektirmez. Tersine, SSK’dan bağlanan gelirlerin peşin değerleri üzerinden tazminattan indirim yapılması gerekecektir.
2) SSK gelirleri ve prime esas kazançlar ile işçinin gerçek ücreti farklı şeylerdir. Eğer siz Abdullah Efe’nin asgari ücretin üzerinde bir kazancı olduğunu belgeleyebilirseniz, o zaman yeniden bir tazminat hesabı yapabiliriz. Ama şimdilik bir değişiklik söz konusu değildir. Başarı dileklerimle.
ÇELİK AHMET ÇELİK