DAVACININ CEVABA CEVAPLARI
DAVACININ CEVABA CEVAPLARI
Tarih:../../….
İ… 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
Dosya No:2011/416
Davacı : Dilek Coşkun
Vekili : Av.Serap Badur
Davalı : A… Sigorta Şirketi
Vekili : Av. Halide İlker
Konu : Cevaba cevaplarımızın sunulmasıdır.
CEVABA CEVAPLARIMIZ
1) Davamızın yasal dayanağı 2918 sayılı KTK m.111/2’dir.
Sigortaya karşı dava, 2918 sayılı KTK’nun 111.maddesi 2.fıkrasına göre açılmış olup, bunun anlamı, sigorta ödemesinin yetersizliği nedeniyle ibranamenin iptali ile bakiye zararın ödetilmesidir.
2) Davalı sigorta şirketi ödeme yaparken kusur raporlarını dikkate almamıştır.
Sigortalı araç sürücüsü %50 kusurlu kabul edilerek ve davacıya %50 kusur yüklenerek tazminat hesaplanmış olup, bu doğru değildir. Çünkü, dava dilekçemizde de açıklandığı gibi “Şişli 14.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 31.03.2010 gün ve E.2009/653 K.2010/154 sayılı mahkûmiyet kararına, ceza dosyasına verilen kusur raporlarına, ondan önce Şişli C.Savcılığı 2009/39109 sayılı dosyasına verilen bilirkişi raporuna ve trafik kazası tespit tutanağına göre, “yönetimindeki araç ile hızlı bir şekilde seyredip önce kırmızı ışıkta duran otobüse, daha sonra yayalara çarparak bedensel zarara neden olan” 34 TEF 64 plakalı araç sürücüsü Bekir Yenigün’ün asli kusurlu olduğu sonucuna varılmıştır. Mahkeme kararı ve bilirkişi raporlarının böyle olmasına karşın, davalı Sigorta Şirketi’nin niçin ve ne sebeple %50 kusura göre tazminat ödediğini davalı vekili açıklamamıştır.
(Ceza mahkemesi kararı ile bilirkişi raporları dava dilekçemiz ekinde sunulmuştur.)
3) Sigorta aktüerinin tazminat hesabı,Yargıtay kararlarına aykırı olup, eksik ödeme nedenlerinden biri de budur.
Davalı Sigorta Şirketi’nin aktüeri, yargıda geçerli olan ve Yargıtay’ca benimsenen ilkelere göre tazminat hesaplamamıştır. Örneğin, Yargıtay kararlarına göre, kadınların bir iş ve kazançları olmasa bile aktif ve pasif dönemlerinde kendi ev hizmetlerini yaparlarken sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları nedeniyle, yaşam sürelerinin sonuna kadar (arada iskonto söz konusu olmaksızın) tazminat hesaplanması gerekir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, ev hizmetleri yaşam boyu yapılır. Buna öğretide “güç kaybı tazminatı” denilmektedir.
Şunu da ekleyelim ki, davalı sigorta şirketi, tazminat hesabını bir “limited şirkete” yaptırmış olup, şirketlerin bilirkişiliği Hukuk Yargılama Yasası’na aykırıdır.
4) Ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk” kuralı Yasa gereğidir.
Hazine Müsteşarlığı, 20.08.2008 gün 2008/25 sayılı sektör duyurusu ile müteselsil sorumluluk konusunda sigorta şirketlerini uyarmasına karşın,davalı Sigorta Vekili, dava dilekçemizdeki “ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk” kuralına karşı çıkmıştır. Oysa bu kuralın yasal dayanağı, Borçlar Kanunu’nun 50-51.maddeleri ile 142 vd. maddeleridir.
5) Eksik ödeme yapan davalı faiz ve yargılama giderlerinden de sorumludur.
Sigorta şirketi, yöntemince ve yeterli miktarda ödeme yapmadığı için bakiye tazminat tutarı yönünden temerrüde düşmüş olup, faiz, masraf ve avukatlık ücreti ödemek zorundadır.
Cevaba cevaplarımız saygı ile sunulur. ../../….
Davacı Vekili
Av.Serap Badur
Tarih: 30.11.2011
B… 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
Dosya No: 2011/488
Davacılar : 1) Özkan Demirbilek, 2) Berna Demirbilek, 2) Emel Demirbilek
Vekilleri : Av.Serap Badur
Davalı : Ali İhsan Pekkan
Vekili : Av. Özgen Arısoy
CEVABA CEVAPLARIMIZ
1- Davalı doktorun kusurlu olduğu ceza davasında saptanmıştır.
a) Davacı küçük Emel’in kolunun elektrikli testere ile kesilerek yaralanması, alçı çıkarma işlemini yapan doktorun gerekli beceri, özen ve dikkati göstermemiş ve gerekli önlemleri almamış olmasından kaynaklanmıştır. Davalı tarafın cevap dilekçesindeki davacı İrem’in yaşının küçük olması ve bu nedenle hislerini açıklayamaması yönündeki savunmasının olayın gerçekleşmesine hiçbir etkisi olmadığı gibi, tıbbi yönden bir anlamı da yoktur. Çünkü davalı tarafın kusuru, işlemin yapıldığı elektrikli testerenin teknik olarak doğru kullanılmamasının yanısıra, dolgu maddesinin kalınlığının kendileri tarafından bilinmemesine rağmen alçı çıkarma işleminin davalı tarafça üstlenilmesi, küçüğün kolundaki alçının çıkarıldığı sırada profesyonel görevlilerin bulundurulmaması, küçük çocuğun vermesi olası tepkilere karşı gerekli tedbirlerin önceden alınmaması gibi bir çok unsuru içermektedir.
Tüm bu hususlar B… 9.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2011/121 esas sayılı dosyasında görülmekte olan ceza davasına sunulan 19.07.2011 günlü bilirkişi raporunda irdelenmiş ve davalı Op.Dr.Ali İhsan Pekkan’ın tıbbi uygulamasında hata bulunduğu ve kusurlu olduğu saptanmıştır.
b) Ceza Mahkemesi’ne verilen bilirkişi raporu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda Adli Tıp Uzmanı Prof.Dr.G.Ç. tarafından düzenlenmiş olup, raporu düzenleyen Sayın bilirkişinin Adli Tıp Uzmanı olması nedeniyle, bu konuda takdir Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, yeni bir bilirkişi incelemesine gerek bulunmadığı kanısındayız.
(Rapor daha önce dilekçemiz ekinde sunulmuştur.)
2- Fotoğraflar:
19.07.2011 tarihli bilirkişi raporunun yanısıra, davacı küçüğün kolundaki kesileri gösteren fotoğraflar da tarafımızca dosyaya sunulmuş olup, davacı Emel’in kolundaki kesilerle ilgili olarak ilerde yapılması olası estetik operasyonlar ve bedelleri konunun uzmanı bilirkişiler tarafından belirlenebilecektir.
3- Manevi tazminat istemi konusunda:
Davacıların çektiği ve çekeceği acı ve üzüntüyü biraz olsun hafifletmek adına dava dilekçemizdeki manevi tazminat istemimiz, makul sınırlar içinde olup, aynen hüküm altına alınması dileğinde bulunuyoruz.
Cevaba cevaplarımız saygı ile sunulur. 30.11.2011
Davacılar Vekili
Av.Serap Badur
Tarih : ../../….
B… 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
SAYIN HAKİMLİĞİNE
Dosya No: 2008/139
Davacı : İlhan Aktürk
Vekili : Av. Serap Badur
Davalı : Ataköy Turizm Tesisleri ve Ticaret A.Ş.
Vekili : Av. Selda Arıcı
Konu : Cevaba cevaplarımızın sunulmasıdır.
I- GÖREV İTİRAZI HAKKINDA:
1- Davacı, nakle tabi kapsam dışı personel statüsüne alındığı için, İş Mahkemesi görevli değildir.
Davacı daha önce 4857 sayılı İş Kanunu ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine tabi işçi statüsünde bir personel iken, 4046 sayılı Yasa’nın 22. maddesine göre nakle tabi kapsam dışı personel statüsüne alınmış; böylece İş Kanunu kapsamında işçi niteliği ortadan kalkmıştır.
2- Aynı konuda, İdari Yargı’da açılan davada görevsizlik kararı verilmiştir.
Davacı 4046 sayılı kanun çerçevesinde kapsam dışı personel olarak çalıştığı ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 03.08.2004 gün yazısı üzerine yeniden işe alındığı içindir ki, daha önce (aynı konuda) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na karşı İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nin 2004/3549 E. no.sunda, 12.05.2003-20.10.2004 tarihleri arasındaki alacaklarına ilişkin dava açmış; ancak İdare Mahkemesi “İş akdinin feshedilmesi nedeniyle davacının kamu personeli olma niteliğini kaybettiği, bu nedenle özlük haklarından yoksun kaldığı döneme ilişkin özlük haklarının istemi ile açılan davanın Adli Yargı’nın görev alanına girdiği gerekçesiyle” davayı GÖREV YÖNÜNDEN REDDETMİŞ ve karar Danıştay 12. Dairesi’nin 17.07.2006 gün, 2006/5723 E. ve 2006/6127 K. sayılı kararı ile ONANARAK kesinleşmiştir.
3- Yargıtay kararlarına göre de görevli mahkeme “Asliye Hukuk Mahkemeleri”dir.
Ayrıca, delil listemiz ekinde bir örneği sunulan Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 21.05.2003 gün E.2003/2447, K.2003/6237 sayılı kararında görüleceği üzere, 4046 sayılı Yasa’ya göre açılacak davalarda görevli mahkeme “İş Mahkemeleri” değil, “Asliye Hukuk Mahkemeleri”dir.
II- ESAS HAKKINDA:
1- Davalı şirket, davacıyı başka bir göreve nakletmesi gerekirken, işe iade kararını uygulamayıp işten çıkarmıştır .
a) Dava dilekçemizde açıklandığı üzere üzere, davacı, 19.10.2001 günlü hizmet sözleşmesi ile davalı işyerinde “İdari İşler Müdürü” olarak çalışmakta iken, Bakanlar Kurulu’nun 09.10.2002 gün 2002/4809 sayılı kararı ekindeki genel yatırım ve finansman programı çerçevesinde belirtilen tasarruf hedefleri doğrultusunda İdari İşler Müdürlüğünün iptal edilerek İnsan Kaynakları Müdürlüğüne bağlanması üzerine (4046 sayılı Yasa’nın 22.maddesi kapsamında nakle tabi kapsam dışı personel olduğu dikkate alınarak, kadrosunun iptali nedeniyle istihdam fazlası personel olarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına veya davalı işyerinde kapsam dışı bir başka kadroya atanması gerekirken) 12.05.2003 tarihinde haksız olarak iş akdi feshedilmiş; bunun üzerine davacı işe iade davası açmış ve Bakırköy 1.İş Mahkemesi’nin 31.05.2004 gün E. 2003/1506 K.2004/435 sayılı kararıyla işe iadesine ve (4) aylık ücretinin ödenmesine karar verilmiş; karar Yargıtay’ca onandıktan sonra işveren, işe iade kararını uygulamayıp davacıya (4) aylık tutarında ücret ödemiştir.
b) Daha sonra, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 03.08.2004 gün 7337 sayılı yazısı üzerine ve davalı Şirket Yönetim Kurulu’nun 27.08.2004 tarihli toplantısında alınan kararla davacı 20.10.2004 tarihinde Makine ve Tesisat Müdürü olarak yeniden işe alınmıştır.
c) Davalı vekili cevap dilekçesinde, davalının 4857 sayılı Yasa’dan kaynaklanan seçimlik hakkını kullandığını ve işe iade kararının kesinleştiği 11.10.2004 tarihinden 9 gün sonra 20.10.2004 tarihinde işçiyi Makine ve Tesisat Müdürü olarak işe geri aldığını beyan etmekte ise de bu beyan gerçeğe aykırıdır. Çünkü, davalı şirketin davacıyı yeniden işe alması, işe iade kararını infaz etmesi şeklinde gerçekleşmemiştir. Şöyle ki; davacı işe iade kararının kesinleşmesinden önce, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın yazısı üzerine ve şirket yönetim kurulunda 27.08.2004 tarihinde alınan kararla işe alınmış ve 20.10.2004 tarihinde göreve başlatılmıştır. ( Davalı şirketin 21.10.2004 tarihli, 2004/1829 ref.no.lu yazısı delil listemiz ekinde sunulmuştur)
2- Davalı Şirketin haksız uygulaması yüzünden, davacı, işten çıkarılma tarihinden yeniden işe alma tarihine kadar geçen sürede hak kaybına uğramış, aylarca işsiz kalmıştır.
Davalı işyeri, BKK. ve 4046 sayılı Yasa uyarınca davacıyı yeniden işe alıncaya kadar, davacı işten çıkarıldığı 12.05.2003 ile yeniden işe alındığı 20.10.2004 tarihleri arasında 17 ay 8 gün boşta kalmış ve kendisine bu süre için ücret ödenmemiştir. Buna göre 17 ay 8 günlük boşta geçen süreden (4) aylık ödeme yapılan süre indirildiğinde, 13 ay 8 günlük ücretinin ödenmesi gerekmektedir.
3- Kapsam dışı personelin yeni bir göreve atanıncaya kadar geçen süredeki ücret ve sosyal haklarının ödenmesi gerekmektedir.
Yineliyelim ki, 4046 sayılı Yasa’nın 22. maddesi gereğince kapsam dışı personelin başka bir kuruma veya aynı kurum içinde başka bir göreve atanıncaya kadar geçecek süredeki aylık ücret ve sosyal hakları ile her türlü özlük hakları davalı tarafça ödenmek gerekmektedir.
4- Daha önce açılan davalar ve sonuçları :
Yukardaki bölümlerde ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere, Daha önce aynı konuda İdare Mahkemesi’nde açılan davanın görev yönünden, Bakırköy 4.İş Mahkemesi’nde açılan davanın husumet yönünden reddedilmiş olması karşısında, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi ve hasımın davalı şirket olduğu sonucuna varmış bulunuyoruz.
Cevaba cevaplarımız saygı ile sunulur. ../../….
Davacı Vekili
Av.Serap Badur
Tarih: ../../….
İ… 2.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
Dosya No:2011/160
Davacı : Şahin Kayıkçı
Vekili : Av. Serap Badur)
Davalı : Gr… Sigorta A.Ş.
Vekili : Av………………….
Konu : Cevaba cevaplarımızın sunulmasıdır.
1- Trafik sigortasının meblâğ sigortası olmadığını elbette biliyoruz. Davalı vekilinin bunu bir savunma aracı gibi kullanması gereksiz olmuştur.
Davalı sigorta vekili, söylenecek sözü olmadığı için, hiç gereği yokken Trafik Sigortası’nın bir meblâğ sigortası olmadığını belirtmek gibi gereksiz bir açıklamada bulunmuştur.
2- Yargıç bilirkişi seçiminde özgürdür. Hazine Müsteşarlığı genelgesi mahkemeleri bağlamaz.
a) Davalı Sigorta Şirketi vekili, Hazine Müsteşarlığı’nın genelgesinden söz ederek, tazminat hesabının “aktüerler” tarafından yapılmasını istemiş ise de, Hazine Müsteşarlığı genelgesi sigortacılar arasında kendi iç ilişkilerinde geçerli olup, mahkemeleri bağlamaz. Çünkü yargıç bilirkişi seçiminde özgürdür. Dilediği ve uzmanlığına güvendiği kişileri bilirkişi seçebilir.(1086 HMUK/m.275 vd. ve 6100 sayılı Yeni Hukuk Yargılama Yasası m.266 vd.)
Yargıç bilirkişi seçiminde özgür olduğu içindir ki, Yüksek Sağlık Şurası’na başvurmanın zorunlu olduğuna ilişkin 1219 sayılı Kanun’un 75.maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 03.06.2010 gün E.2009/69-K.2010/79 sayılı kararıyla Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir
Hele böyle bir karardan sonra, Hazine Müsteşarlığı genelgesi mahkemeler için hiçbir
biçimde bağlayıcı olamaz.
b) Öte yandan, tazminat hesapları “hukuk bilgisi” gerektirir. Tazminat hesapları formüllerden ibaret değildir. Formüller, en son uygulanacak olan bir ayrıntı olup, tazminat raporlarında asıl önemli olan “hukuksal değerlendirmeler”dir. Bunları da ancak tazminat ve sigorta hukuku alanında uzmanlaşmış hukukçular yapabilir. Ayrıca, tazminat hesap formülleri ve hesaplama ilkeleri Yargıtay kararlarıyla belirlendiğinden, bunlara aykırı raporlar geçerli değildir.
3- Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan alınan bir gelir yoktur.
Bu da gereksiz bir savunma olmuştur. Eğer böyle bir gelir olsaydı, davalı Sigorta Şirketi, davadan önce yaptığı kısmi ödemeyi yapmazdı. Ayrıca kaza tarihinden bu yana üç yıl geçmiştir. SGK gelir bağlamış olsaydı, bugüne kadar bağlanırdı. Ayrıca 2918 KTK m.99 özel bir hükümdür ve ödemede öncelik Sigorta Şirketlerindedir.
4- Dava dilekçemizde tedavi gideri istenmemiştir.
Bu da gereksiz bir söz , gereksiz bir savunmadır. Dava dilekçemizde tedavi gideri istenmediğine göre, davalı Sigorta Vekilinin 6111 sayılı yasadan sözetmesi de anlamsız ve gereksizdir.
5- Maluliyet raporu hakkında:
Davacının beden gücü kaybına ilişkin rapor Üniversite Sağlık Kurulu tarafından verilmiş olup, en son Yönetmelikteki krıterler esas alınmıştır. Davacının sözünü ettiği TÜZÜK’ün eskimiş olduğu uzmanların görüşü olup, bu konuda bir rapor ekte sunulmuştur.
Sonuç:
Davalı sigorta vekilinin davayla doğrudan ilgisi bulunmayan itirazları dikkate alınmayarak davamızın sürdürülmesi dileğiyle, cevaba cevaplarımız saygı ile sunulur. ../../….
Davacı Vekili
Eki: Sağlık İşlemleri Tüzüğü hakkında Bilim Kurulu Raporu Av.Serap Badur
Tarih: ../../….
K… 4.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
Dosya No:2011/42
Davacı : Özdemir Egemen
Vekili : Av. Serap Badur
Davalılar : 1) Cemal Ayyıldız, 2) Kemâl Ayyıldız
Vekilleri : Av.Necdet Karademir
Konu : Cevaba cevaplarımızın sunulmasıdır.
CEVABA CEVAPLARIMIZ
1- Yetki itirazı hakkında:
a) Haksız eylemden kaynaklanan tazminat davalarında, Hukuk Yargılama Yasası, zarar görenlere “seçimlik hak” tanımıştır. Zarar görenler, 6100 sayılı Yasa’nın 16.maddesine göre: “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yer mahkemesinde” dava açabilecekleri gibi, dilerlerse Yasa’nın 6.maddesindeki genel kurala uyarak “davalılardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabilirler.
b) Zarar görenlerin bu “seçimlik hakları”, trafik kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında daha da genişletilmiş ve üç seçenekli bir hak ortaya çıkmıştır. Buna göre, zarar gören, sigorta şirketi ile birlikte (işleten, araç sahibi, sürücü gibi) doğrudan sorumluları da dava etmişse, yetki yönünden 2918 sayılı KTK. nun 110. maddesinden de yararlanabilecektir.
c) Zarar gören, eğer “seçimlik hakkını” kullanıp, 2918 sayılı KTK. 110.maddesine dayanarak sigortacının merkezinin bulunduğu yerde dava açmışsa, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, sigortacı ile birlikte dava edilenlerden biri HMUK m.9/2’ye dayanarak ikametgah mahkemesinin veya Usulün 21.maddesine dayanarak kaza yeri mahkemesinin yetkili olduğunu ileri süremeyecek; yetki itirazının kabul edilmemesi gerekecektir.
d) Bu konuda Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 27.04.1989 gün 1037-4037 sayılı kararında, 2918 sayılı KTK nun yürürlüğe girmesinden sonra, HMUK nun 21. maddesindeki haksız eylemin oluştuğu yer mahkemesine koşut olarak KTK 110. madde buyruğunun getirildiği vurgulanmış; HMUK m 9’da ikametgah mahkemesi tanımlanırken “kanunda aksine hüküm bulunmadıkça” önkoşuluna yer verildiği, böylece ikametgah mahkemesinin genel yetkili mahkeme olmaktan çıkarılıp bir kural mahkemesine dönüştürüldüğü, bu kuralın ayrıklarından birinin HMUK nun 21’inci maddesi olduğu, sözkonusu maddede “haksız eylemden kaynaklanan davaların o eylemin işlendiği yer mahkemesinde açılabileceği” hükmünün yer aldığı, böylece haksız eylemin oluştuğu yer mahkemesinin hem bireysel hem de ortak yetkisi bulunduğu; KTK 110’uncu maddesinin de HMUK nun 21’inci maddesi ile eşit durum olarak ortaya çıktığı, buna göre motorlu araç kazalarından dolayı sigortacının merkez veya şubelerinden birinde dava açılması durumunda, davalılardan birinin ortak yetkili mahkemeden ya da ikametgah mahkemesinden söz ederek yetki itirazında bulunamayacağı sonucuna varılmıştır.
Gene Yargıtay 4.HD 04.04.1989 gün 88/11123 E. 89/3059 K. sayılı kararında, 2918 sayılı KTK nun 110’uncu maddesine dayanılarak dava açılması durumda, davalılardan birinin HMUK. 9. madde 2. fıkrasına dayanarak, kendilerini ikametgah mahkemesinden başka mahkemeye getirmek amacıyla sigortacının bulunduğu yer mahkemesinde dava açıldığını ileri sürmesi ve yetki itirazında bulunması durumunda, davanın yetki yönünden reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır .
Yargıtay’ın en son kararları da bu yöndedir. Örnek:
Bir davada davalı birden fazla ise, dava bunlardan birinin ikametgahında açılabileceği gibi, haksız fiilin vuku bulduğu yerde de dava açılabilecektir. Trafik kazalarından doğan davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinde veya kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir. (2918/m.110, 1086/m. 9,21) Her iki halde de kazanın vuku bulduğu yerde dava açılabilir kuralı, kesin yetki olmayıp, davacıya tanınan seçimlik haktır. (17.HD.05.02.2010, E.2009/7590 K.2010/810)
2- İşletenin (araç sahibinin) kim olduğu hakkında :
Davacı, haksız fiilden zarar gören olarak, kaza tutanaklarında kimin adı yazılı ise ona karşı dava açmak durumundadır.
Noterden yapılan araç satışları henüz trafik kayıtlarına geçmemişse ve bu yüzden aracı satan kişi dava edilmişse, burada davacıya yüklenebilecek bir ihmal ve kusur söz konusu değildir. Bu nedenle kaza tarihinden önce aracı satan Cemal Ayyıldız yönünden davanın reddedilmesi durumunda, onun yararına masraf ve avukatlık ücretine hükmedilemez.
3- Tazminat miktarı yargılamanın son aşamasında belirlenmiş olacaktır.
Diğer davalı Kemâl Ayyıldız adına yapılan savunmada, tazminat isteğinin zenginleşmeye yönelik olduğu iddia edilmiş olup, tazminatın gerçek miktarı, kesin maluliyet durumuna ve yapılacak hesaplamaya göre yargılamanın son aşamasında ortaya çıkacaktır. Şimdilik söylenecek bir söz yoktur.
SONUÇ VE İSTEK
Yukarda ayrıntılı olarak yapılan açıklamalar ile Yasaların açık hükümleri ve Yargıtay’ın yerleşik kararları uyarınca yetki itirazının reddi ile davanın sürdürülmesine karar verilmesi dileğiyle, cevaba cevaplarımız saygı ile sunulur. ../../….
Davacı Vekili
Av.Serap Badur
Eki: Yargıtay kararları.
Tarih:../../….
K… 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
Dosya No:2011/324
Davacılar : Feride Çiçekçi ve Diğerlere
Vekilleri : Av. Server Devge
Cevap verilen
Davalı : Fethi Gazioğlu (Araç sahibi-Sürücü)
Vekili : Av. Ekrem Zeki Alparslan
Konu : Cevaba cevaplarımızın sunulmasıdır.
CEVABA CEVAPLARIMIZ
1- Davalı işleten “tehlike sorumluluğu” ilkesince “teknik arıza”dan da sorumludur.
a) Davalı Vekili, müvekkilinin kazanın araçtaki imalat hatasından kaynaklandığını, sürücü olarak bir kusuru bulunmadığını ileri sürmüş ve davanın reddini istemiş ise de, 2918 sayılı KTK.nun 85.maddesine göre, davalının sürücü olmasının yanı sıra, ayrıca “araç sahibi - işleten” olarak “tehlike sorumluluğu” ilkesine göre tazminat ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Aynı yasanın 86.maddesine göre de “araçtaki bozukluk” kusursuz sorumluluğu gerektirmektedir.
b) 2918 sayıl KTK.nun 85.maddesinde araç sahibi-işletenin sorumluluğu, kusura dayanmayan “tehlike sorumluluğu” ilkesine dayandırılmıştır. Buna göre: “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına neden olursa, işleten-araç sahibi doğan zarardan sorumlu olur.” Madde metnine göre,sorumluluğun temeli “işletme tehlikesi”dir ve türü “tehlike” ilkesine dayanan “işletme sorumluluğu”dur.
c) Yasanın, sorumluluktan kurtuluş nedenlerini düzenleyen 86.maddesinde “teknik arıza ve araçtaki bozukluk” ayrık bir durum olarak yer almış ve sorumluluktan kurtuluş nedenleri arasında gösterilmemiştir. Başka bir deyişle, sürücü kusuru olmasa bile, “teknik arıza ve araçtaki bozukluk nedeniyle “işleten-araç sahibi” zarardan 8/8 tam sorumlu olur. Yargıtay’ın kusursuz sorumluluğa (tehlike sorumluluğuna) ilişkin tüm kararları da bu yöndedir.
2- Araçta “imalât hatası” varsa, zarar görenlere tazminat ödeyen işleten, imalatçı ve satıcıya rücu edebilir.
Davalı vekili, kazanın araçtaki imalât hatasından kaynaklandığını ileri sürmüş olup,“imalat hatası” da işleteni sorumluluktan kurtaran ve nedensellik bağını kesen bir durum değildir. İmalat hatası, haksız eylemden zarar göreni ilgilendiren bir konu olmayıp,imalatçı-ithalatçı-satıcı ile araç alıcısı (davalı) arasında çözümlenmesi gereken bir sorundur.Bu sorunun çözüm yeri de bu dava değildir. Davalı araç sahibi ile diğer davalılar (imalatçı-ithalatçı), haksız eylemden zarar gören ve destekten yoksun kalan davacılara karşı ortaklaşa ve zincirleme sorumludurlar. Aralarındaki sorun çözüme bağlandığında da, ayrı bir davada, birbirlerine rücu edeceklerdir.Ancak bunun inceleme yeri bu dava değildir. Çünkü Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre “Zarar görenin kusursuz olması durumunda, davalılar arasındaki kusur paylaşımının ayrıntıları ile belirlenmesi gerekmez.”
SONUÇ VE İSTEK
Sunulan nedenlerle, davalı “araç sahibi”nin aynı zamanda “sürücü” olarak bir kusuru bulunmasa bile, “tehlike sorumluluğu” ilkesine ve yasa hükümlerine göre “teknik arıza ve araçtaki bozukluk” nedeniyle sorumluluğu bulunduğundan, itirazlarının reddi ile davamız incelenerek sonuca bağlanması dileğiyle, cevaba cevaplarımız saygı ile sunulur. ../../….
Davacılar Vekili
Av.Server Devge